Kafkasya’da İslami hareketlerin dünü, bugünü

1989-91 döneminden itibaren, özellikle 1997-2000’e kadar, Rusya’nın genelinde olduğu gibi özgür bir ortam bulan Kafkasya hızlıca ve heyecanla İslam’a dönmeye başladı. Bu, hem dini hem de milli uyanışın paralel biçimde geliştiği, tamamen “doğal” bir geri dönüştü. Üstelik İslami hareketler konusunda bilgisi olmayan devlet henüz düşmanlık geliştirmemişti. Böylece Sovyetlerin son döneminde bu hızlı uyanış ortamı doğmuş oldu.

Değişim bütün alanlar için geçerliydi: ticari, sosyal, kültürel, dini… Rusya’daki bütün büyük şirketler bu dönemde ortaya çıktı. Kafkasya’nın her yerinde görülen manevi yükseliş topluma dayanıyordu. Ancak bu yönelişi yönetecek, ileriye taşıyacak yetişmiş kadrolar olmadığı için “doğal gelişme” seyrini tamamlayamadı.

İslami hareketler açısından bir takım hedeflerin kolayca gerçekleştirilebileceği şartlar kaybolmaya başladı. Diaspora da sürece destek olma fırsatı kullanamadı, hareketler yavaş yavaş güç kaybetti, Rusya yeniden güç kazandı ve tehlikenin farkına vardı. İki önemli faktör bu sonucu hazırladı: Putin dönemi ve Kafkasya cumhuriyetlerin iç farklılıkları nedeniyle bütünlük olamamaları.
Bütün bu süreçler içinde en belirleyici faktörün Kafkasya’nın sosyo-kültürel konumu değil, doğrudan Rusya’nın şartları olduğunu unutmamak gerek. Ancak genel özellikleri itibariyle Rusya’dan ayrılan Kafkasya’nın kendi içinde birbirinden ayrılan yanları da söz konusu. Küçük cumhuriyetler arasındaki bu önemli farklılıklar hareketlenme döneminde farklı şekillerde tezahür etti ve bu çok yönlü farklılaşma (Rusya-Kafkasya ve kendi içinde Kafkasya cumhuriyetleri arasında) birtakım krizlere yol açtı.

Putin dönemi

Putin’le birlikte daha zor daha şiddetli bir dönem başladı. 2003-2004’den sonra aktif çalışma şansı kalmadı. Etkili imamlara sürekli baskı uygulandı, birçoğu cinayete kurban gitti, toplum nezdinde bir otorite olarak ortaya çıkan kişiler ortadan kaldırıldı. Yakın zamanda Karaçay-Çerkes’de bir imam öldürüldü. Bu cinayet mevcut sistemin nasıl işlediğini bir kez daha gözler önüne serdi. Bir din adamı muhalif gruplara destek vermese, cihadı savunmasa, hiçbir şekilde devlete karşı gelmese bile, İslami faaliyetler içinde aktif bir figür olarak ortaya çıkması öldürülmesine yetiyor. Din idaresine girip orada çalışacağım dese, nikah ve cenaze törenleri gibi ritüellerden oluşan sistemin azıcık dışına çıksa bile tehlike olarak görülüyor.

Sadece din alanında değil, ticari, sosyal, kültürel vb. her alanda öne çıkan kişiler ortadan kaldırılıyor. Bütün Kafkasyalı büyük işadamları Moskova’da iş yapmak zorundalar. Bu sistemi Putin kurdu. Ya onun takımında çalışacaksın ya da yok olacaksın. Mafya devlet her türlü ‘potansiyeli’ öldürüyor.

Dolayısıyla istihbarat sistemi fırsatları ortadan kaldırdı. Şu anda Kafkasya’da ne bir şahıs ne de bir kurum programını ortaya koyup uygulayamaz. Bunu yapmak isteyen yerel yönetimlerin en üst düzey yöneticileri bile olsa istihbarat ve emniyet güçleri içinden gruplar tarafından engellenirler.

Dini İdareler

Dini idareler resmen değil ama fiilen devlete bağlı çalışıyor. Bir dönem bu kurumlar da nisbi bir serbestlik imkanı bulmuşlardı ancak o şu an tamamen devlet güdümündeler.

Çeçenya, İnguşetya ve Dağıstan’da Müftülüklerin yapısı diğer bölgelerden daha farklı. Tasavvuf altyapısı nedeniyle buradaki müftülükler hem halk desteği olarak hem de devletten aldıkları maddi destekler anlamında her zaman daha güçlü idi. Batıda bu altyapı olmadığı için din idareleri tamamen zayıf. Son birkaç yıla kadar dinle hiç ilgisi olmayanlar bile bu kurumlara katılıyordu.
Bu yerel din idarelerinin ciddi zaafları var: Sadece kendi içlerinde çalışırlar, Dağıstan’daki bir tekke gibi kendi içlerine kapalıdırlar, dışarıyla iletişimleri yoktur. Diğer Rusya müftüleri dünyaya açılabiliyor, devlet de büyük destek veriyor onlara. Kafkasyalı müftülerse genel sisteme uymak istemedikleri için ayrıldılar. Hepsi tek tek kendi başkanlarından (Mogamed Mogamedov, Ramzan Kadirov, Arsen Kanakov vd.) destek görüyor. Son yıllarda özel ilişkiler yoluyla kurulan bazı kısıtlı irtibatlar varsa da Rusya’nın genel programına dahil olamıyorlar.

Sovyet müftüler birliği lideri Talgat Tacuddin Sovyetler dağıldıktan sonra da başmüftü görevini bırakmak istememiş, Ravil Gaynutdin de Rusya’nın müftüsü seçilmişti. Böylece iki müftü oldu. Kafkasyalı müftüler o sisteme uymadı. Uysalardı Rusya’nın genel siyasetine intibak edebilirlerdi. Rusya bu ikisi arasında ayrıldı, rekabet başladı. Derken, Kremlinden bir istek geldi: Vahabi meselesi ile ilgili fetva verin! Ravil Gaynutdin, ‘Müslümanlar için iyi olmaz, ayrışmaya ve bazı Müslümanlara baskı yapılmasına yol açar’ gerekçesiyle kabul etmedi. Çeçen, İnguşetya ve Dağıstan müftüleri de “Sizde vahhabi yoksa bizde var” diyerek ayrıldılar ve Kuzey Kafkasya Müftüler Birliğini kurdular. Bu da Kafkasyalılar için kayıp oldu.

Müftüler arasında rüşvet ve yolsuzluk büyük bir problem. Bütün dini faaliyetler ve projeler için Rusya’dan gelen destekler yeniyor. Mafyatik bir yapı hakim. 2004’e kadar Nalçik’te bir cami yapılamadı. Bütün her şeyi Türkiyeli Müslümanlar (işadamları, cemaatler) yapacaktı, yaptırmadılar. Parayı verin biz yapalım dediler. Arsen Kanokov henüz Moskova’da işadamıyken cami yapın diye 1 milyon dolar verdi. Uzun bir müddet oyaladılar, para yetmiyor biraz daha gönder dediler. Kanokov kabul etmedi, sonunda bin bir güçlükle yapabildiler.

Buradaki ‘resmi’ görevli Müftüler ve imamların birçoğu da aslında basit, temiz insanlar. Cahil olmalarına rağmen İslami hareketlerin ilk kuşağının onlarla sorunu yoktu. Fakat içlerinden çok büyük hainler çıktı. Toplumun müftülere karşı algısı da doğrudan oluştu. Biz onlara hain demedik, halk olanları kendisi gördü. Hatta kendileri “KGB izniyle okuduk, her türlü şikayete memuruz” diyorlardı. Şikayet edilir, baskın yapılırdı. Bazıları o kadar büyük ihanetlere girişti ki FSB sonunda, “bunu artık durdurun, biz yorulduk” dedi. İlk kuşak sonuna kadar Din İdaresi çatısı altında çalışılmak istedi, sonuna kadar sistem içinde kalarak, sistemin zararlarını azaltmak hedeflendi.

Sufilik

1991’den 2005’e kadar, ‘Dağıstan, Çeçenya ve İnguşetyalılar gerçek Müslüman, Kabardey-Balkarlı ve Karaçay-Çerkesliler yeni Müslüman’ bakışı vardı. Halbuki o zaman bir Çeçen Fatiha için Çeçen duası diyebilirdi. Yani İslami öğeler kültür içinde ciddi bir yer tutuyordu. Din düşmanı biri de namaz kılabilirdi. Batıda ise nikah, cenaze ritüelleri dışında bir şey kalmamıştı.
Sovyet sistemi tasavvufa imkan tanıdı, hatta zaman zaman ittifak kurdu. Kafkasya’da sufilik tamamen mistik bir şeydir. Zararsız, hatta faydalı görüldüğü için tasavvufa serbesti verildi, ibadetler adet olarak taşındı. Batıda ise din tamamen şiddetle bastırılmıştı. Bütün din alimleri öldürüldü. Sovyet döneminden önce Kabardey-Balkar bölgesinde 100 tane mescid vardı.

Eski sufi cemaatleri ile şimdikiler arasında da büyük fark var. Eskiden buralarda belirli bir ilmi seviye vardı şimdi ise sadece tekkeler var. Üstelik şimdiki tekkelerde mistik seviye de yok. Bu çağda bunların gençlere hitap etmesi mümkün değil. Gençlik devlete bağlı kurumların arkasından da gitmeyeceği gibi tekkelere de kapanmayacak. Yani her iki kesimin de geleceği zayıf.

Bugün

Kafkasya Emirliği’nin son nesli intikam saikiyle bu organizasyona katılıyor. Gidecek başka hiçbir yerleri olmadığı için, aile fertlerine, yakınlarına ve kendilerine zulmedildiği için. İstihbarat emirliğe provokasyonlarla çok adam ‘kazandırdı’. Al, hapse at, işkence et. Çıktıktan sonra nereye gidecek? Hemen örgüte katılacak. Bu yeni neslin içinde belli bir ilmi seviyesi olanlarla birlikte cahil olanlar da var.

Bazı inisiyatifler, devlet başkanlarıyla, bakanlarla anlaştık, şiddet sorununu çözeceğiz diye zaman zaman ortaya çıkıyorlar. Fakat bu çalışmalar uzun soluklu olamıyor. İstihbarat devreye giriyor, kısa süre içinde birkaç alim öldürülüyor ve her şey başa sarıyor. Dolayısıyla gençler bu projelere de inanmıyor. Buradan sonuç üretmek için Rusya ile diyalog kurulamıyor. Putin’in bir adamı gelir de gerçek bir garanti verilirse ancak o zaman bir şeyler değişebilir. Elbette bu bütün sistemin değişmesi anlamına gelir ki böyle bir ihtimalden bahsetmek kolay değil.

Sonuçta bugün silahlı mücadele imkanı yok, güç yok, kadro yok. İslami hareketler için tek yol hicret gibi görünüyor. Oradaki potansiyeli ‘güç olarak’ ortaya çıkarmak gerekiyor.

Bundan 5-6 yıl öncesine kadar, en azından yakın bölgelerde, Kırım, Azerbaycan ya da Abhazya’da çalışmak mümkündü, artık değil. Abhazların kendileri için mevcut imkanlar yabancılar için geçerli değil. Onlarınsa dışarıdan desteğe ihtiyaçları var ama o da olanaksız. Bugün için en uygun ihtimal Türkiye. Oradaki tehlike altındaki potansiyeli oradan kurtarmak, Türkiye’de bir enstitü açmak, eğitim vermek yapılacak en doğru iş. Bu İslam dünyasında çok uygulanmış ve başarılı olmuş bir sistemdir.

Bugün bir gazeteci, bir hukukçu, bir insan hakları savunucusu ya da bir araştırmacı dini hareketlerden daha etkin olabiliyor. Onlar konuşabiliyorlar. Oysa bir imam ya da bir davetçi bunu yapamaz. Yol göstermek, muhalefet etmek adına, Maksim Şevçenko, Ahmet Yarlıkapov, Ruslan Kurbanov gibi isimlerin çalışmaları çok etkili oldu. Oradaki resmi imamlar bu insanları mahkemeye vermeye çalıştılar. Aleksandr Malaşenko Kabardey-Balkar’da bir hafta süreyle bir araştırma yaptıktan sonra bir rapor yayınladı ve “Kabardey-Balkar’da vahhabi yok” dedi. Onlar da kızıl sakallı bir Rus olan Malaşenko’ya vahhabi dediler. Şevçenko, Yarlıkapov, Malaşenko gibi etkili isimlere destek olmak, bugün yapılabilecek en faydalı işlerden biri olacaktır.

Genel olarak İslami bilgi seviyesi Kafkasya’da yükseldi, bunu kabul etmek lazım. Ancak müstakil bir dini hareket olarak ortaya çıkmak bugün mümkün değil. İslami çalışmalar kültürel hareketlerin içinde yapılmalı.

Rusya’nın milli ve dini siyaseti yok, hiç olmadı. Bu hastalığı taşıyor hala. Ancak Jirinovski modeli de başarılı olamaz. Ne olursa olsun Rusya’nın bir enternasyonel geleneği var. Bu her zaman kullanılabilir, kültürel hakları savunmak Rusya için doğal bir şeydir. Böylece hareket “doğal olarak” büyür ve gelişme kaydeder. Tabi ki bunu yaparken milliyetçilik tehlikesinden, istihbarat tarafından kullanılmaya fırsat vermekten kaçınmak gerek.