Rusya tarafından tanınıyor olmak!

Tarih bu, kime ne zaman nereden sille atacağı, kimi ne zaman nereden öpeceği belli olmuyor. Bush yönetimindeki Ne-Con’ların sırtını sıvazladığı şövenist Gürcü lider Mihail Saakaşvili’nin Temmuz 2006’da Kodor’a asker çıkardığı günden beri Abhazya ve Güney Osetya’yı geri almaya kalkışacağına dair korkularla yatıp kalktık.

Nitekim 7 Ağustos’ta delinin deliliği tuttu ve Güney Osetya’yı ‘özgürleştirmek için’ topyekûn savaş başlattı. Yedeklerini de kışlaya çağırdı… Ne havaydı ama! Kafkas ötesindeki ‘Küçük Bush’ konuşuyordu: “Tshinval’i özgürleştirme hareketini başlattık. Güçlerimiz Güney Osetya’nın tamamını kontrolü altına aldı.” Elindeki bütün roketlerini ve havan toplarının kısa bir süre önce Kurta köyünde yanında getirdiği Batılı gazetecilerin karşısında başlarını okşayıp ağlak bir suratla “Bunlara kıyamam, ben barışçıl çözümden yanayım” dediği Oset çocukların üzerine yağmur gibi indirdi. Bush’un Irak’ı özgürleştirmek için 1 milyonu aşkın Iraklıyı öldürdüğü gibi!

Saakaşvili korkunç bir kumar oynadı ve kaybetti, tabi patronu Amerika da. Rusya kendi nüfuz alanını, üstelik 1992’deki ateşkes anlaşmasının verdiği yetkiyle bölgede bulundurduğu barış gücü askerlerini açıkça hedef alan savaşa müdahale edip Saakaşvili’nin burnunu fena sürttü, üstelik Gürcistan’ın Oset ülkesinde yaptığı yıkımın onda birini bile yapmadan. Ve Batı kanadının korktuğu gün gelip çattı: Rusya Federasyonu bugün hem Abhazya’yı hem Güney Osetya’yı bağımsız devletler olarak tanıdı. Kafkasya’nın iki ‘de facto’ cumhuriyeti en azından Rusya açısından ‘de jure’ oldu. İşte tarihin Abhazlar ve Osetleri öptüğü an!

Artık bütün dünya buraya nasıl gelindi, bundan sonra ne olacak sorularının peşinde. Buraya nasıl geldiğimize dair bize külahımızı tersinden giydirmekte mahir kitle iletişim ağının manipülasyonlarından kurtulmak için önce olguları sıralayalım;
11 Eylül 2001 saldırılarıyla Washington ile Moskova arasında kurulmuş ‘kirli’ ittifak sayesinde ABD, Soğuk Savaş döneminden beri giremediği Kafkasya’da Gürcistan üzerinden kendine yer açtı. Hem Afganistan hem Irak işgalinde Gürcistan’ı üs olarak kullandı. Vladimir Putin de, Çeçenya’nın özgürlük savaşını ABD’nin Kaide ile savaşıyla aynileştirip Çeçenya’daki korkunç katliamları “terörle mücadele” olarak yutturabilmek için bu ittifakı kullandı. Uluslararası destek kesildi ve Çeçenya’nın defteri dürüldü. Ancak ABD, önce 2003’ün sonunda Gürcistan’da ‘Gül devrimi’, 2004’ün sonunda Ukrayna’da ‘Turuncu devrim’ adı verilen para sihirbazı Soros’un finanse ettiği halk darbeleriyle Rusya’nın nüfuz alanda yeni bariyerler kurmayı denedi. Çeçenya’da ayağına dolanan bağlardan kurtulan Putin, petrol fiyatlarındaki artışın verdiği ekonomik güçle Rusya’yı Sovyetler zamanındaki fiyakasına yeniden kavuşturup “Ben küresel aktörüm” diyerek ABD’nin tek kutuplu dünyasına çomak sokmaya başladı. Renkli devrimlerle yörüngesinden çıkan ülkelere karşı Rusya’nın derin sessizliği sürerken ABD İran’ı bahane edip Çekya ve Polonya’ya füze kalkanı kurmak için düğmeye bastı. Hedef Rusya’ydı.

En kritik hamle ise şubatta Kosova’da yapıldı, bu ülkenin Sırbistan’dan tek taraflı bağımsızlık ilanı Batılı ülkelerce tanındı. Son hamle NATO’nun nisandaki Bükreş zirvesinde Gürcistan’a üyelik için güçlü vaatlerde bulunulmasıydı.

Rusya’nın ABD’ye yanıtının Kafkasya üzerinden vereceği belliydi. Ama açıkçası Rusya Gürcistan’ın NATO’ya üyeliğine engellemek için Abhazya ve Güney Osetya’yı tanıma tehdidini kullanmak istiyordu. Saakaşvili’nin ‘aptallığı’ sayesinde Rusya sonraya sakladığı kartı erkenden masaya koydu.
Rusya’nın Kafkasya tarihindeki kanlı sicilini, Çerkeslerin anavatanlarından sökülüp atıldığı 1864 Büyük Kafkas Sürgünü’nü, Çeçen, İnguş, Karaçay, Balkar, Kırım Tatarı ve Ahıskalıların Sibirya ve Orta Asya’ya sürüldüğü 1943-1944’teki trajedileri ve son olarak Çeçenya’da 1994’ten beri yaşanan iki savaşta 230 bin insanın hunharca katlettiğini unutmadan şunu bir kenara not edelim; Rusya İran ve Ortadoğu sorunu dahil hem küresel mevzularda ABD’yi bloke etme hem de Abhazya ve Güney Osetya’yı tanıma konusunda bugün haklı bir pozisyonda. Neden mi? Küresel mevzular bir yana sadece Kafkasya’daki süreç açısından meseleye bakacak olursak; Şu sihirli ‘toprak bütünlüğü’ ilkesinin egemenlerin acıktıklarında yediği puttan ibaret olduğu Kosova örneğinde bir hayli sırıttı. Moskova bunun ‘de facto’ ülkeler için emsal teşkil edeceği uyarısını yaptı ama sürece engel olamadı. Rusya emsal teşkil edeceği argümanında haklıydı. Maalesef Batı temel hakların tanınması ve esasen köklü bir şekilde sorgulanması gereken ‘uluslararası hukuk’un herkese eşit şekilde uygulanması konusunda iki yüzlü. Almanya’nın başını çektiği Batı kanadının Yugoslavya’yı yutulabilir küçük lokmalara bölüp Sırpları canileştirdiğini, ardından Boşnaklar katledilirken seyirci kaldığını, Srebrenitsa’da 8 bin Müslüman erkeğin BM gücündeki Hollandalı taburun göz yumması ve ihaneti sayesinde olduğunu kim unutabilir? Kosova kasaplaşan Sırpların ödediği en acıtıcı bedel oldu. Belki Sırplar yaptıkları katliamlar yüzünden bunu çoktan hak etmişti. Fakat ‘toprak bütünlüğü’ diye tutturanlara “Kosova Slav halkının kadim ülkesi değil miydi? Toprak bütünlüğü ilkesi neden Sırbistan’a sıra gelince paçavraya dönüşüverdi” diye sormazlar mı? Evet işin içine Müslüman kimlikleri de eklenince Arnavutlar için sempati besliyoruz ve bağımsızlık yönündeki tercihlerini alkışlıyoruz. Ama biri hem toprak bütünlüğünden dem vuruyor hem de Kosova’nın Sırbistan’dan kopuşunu alkışlıyorsa burada ahlaki bir sorun var demektir. Maalesef Türkiye bu kulvarda koşan ülkelerin başında geliyor, Abhazya ve Güney Osetya söz konusu olunca “Gürcistan’ın toprak bütünlüğünden yanayız” diye kestirip atıyor. Peki ya BM Şartı’nın ‘halkların kendi kaderlerini tayin hakkı’ için Türkiye’nin yanıtı nedir? Hiç. Halbuki Abhazya Abhazların kadim ülkesi, Osetya da Osetlerin. Gürcü asıllı Gorili Joseph Stalin, SSCB zamanında Gürcistan’a hibe etti diye bu iki ülke Gürcülerin olacak değil ya! Bunu ne Abhazya halkı ne de Osetya halkı hiçbir zaman kabullenmedi, SSCB dağıldı zoraki nikah bozuldu. Ama Çeçenya gibi Abhazya ve Güney Osetya da uluslararası toplumun tanıdığı eski SSCB ülkeleri arasına giremedi. Çeçenya’nın kurtulmaya çalıştığı Rusya diğer iki Kafkas halkının can simidi haline geldi. (Bu tamamen ayrı bir yazı konusu).

Peki bundan sonra ne olacak? Soğuk Savaş benzetmesinin yaşanan yeni süreci ifadede yetersiz kaldığı açık. Fiyakası bozulan ABD’nin tek yapabildiği Polonya ile kalkan anlaşmasını imzalamak ve Karadeniz’e insani yardım maskesi altında küçük savaş gemisi göndermek oldu. Karadeniz’in suları iki süper gücün kapışmasıyla ısınır mı? Herkes bunu soruyor. Ancak şurası bir gerçek ki iki ülke sıcak savaştan kaçınmak için 50 yıl soğuk savaş yaptı. İki taraf da savaşı göze alamaz, tabi birileri çılgınlık yapmazsa. Malum tarih, dönüm noktalarını delilere borçlu. Öyle görülüyor ki taraflar bütün kartlarını oynayacak. Ama ABD’nin Rusya’nın nüfuz alanında fazla kartı yok. Bush yönetiminin Rusya’nın elini kolunu kesmek için Orta Asya’daki bütün girişimleri fiyaskoyla sonuçlandı. Artık Bush kasım seçimleri öncesi ‘topal ördek’ pozisyonunda, yani gidici. Washington Çeçen kartını oynayıp Rusları köşeye sıkıştırmayı deneyebilir, belki böylece iki emperyalistin kapışması sayesinde Çeçenya da bağımsız olur! Amerikalılar Kafkasya’daki diğer cumhuriyetlerde hatta Tataristan’da bağımsızlık ateşini körükleyebilir. Bunun dışında Kafkasya dışında oynanacak çok sayıda kart var; Rusya Moldova’dan bağımsızlık savaşı veren Transdinyester’i tanıyabilir, Kırım’ı Ukrayna’dan koparmak için hünerlerini sergileyebilir, Ukrayna’nın doğusundaki Rus nüfusu tetikleyebilir, AB üyesi Estonya’da nüfusun yüzde 25’ini oluşturan Rusları kaşıyabilir. Kış geliyor, Rusya doğalgaz vanasıyla Amerikan müttefiki şımarık batıyı terbiye edebilir. Füzelerini tehdit ettiği üzere Polonya ve Çekya’ya çevireceğinden de kimsenin kuşkusuz yok. Batı da Gürcistan’ı apar topar NATO’ya alabilir. Rusya zaten bu ihtimale binaen Abhazya ve Güney Osetya’yı askeri tampon bölge olarak kullanacağının işaretlerini veriyor. Bu iki bölgede yakında Rus üslerini göreceğiz. Kafkasya’daki restleşmenin Ortadoğu’da bile yansımalarını göreceğiz. Rusya, ABD ve İsrail’in vurmak istediği İran’a kol kanat olup İsrail’le teknik olarak savaşta olan Suriye ile Sovyetler zamanındaki gibi ittifak kuracaktır. Zira Beşşar Esad Rusya’dan hava savunma sistemi, füze ve uçak almak için geçen hafta Moskova’da temaslarda bulundu bile… Rusya da bu ülkedeki eski üssünü yeniden açmaya pek hevesli. Velhasıl dünya Abhazya ve Güney Osetya sayesinde İkinci dünya Savaşı sonrası yaşanan paylaşım savaşının 21’inci yüzyıl versiyonuna tanık olacak.

Kafkasya bugün Abhazya ve Güney Osetya’nın tanınmasının sevincini yaşıyor. Amma velakin 300 yıldır Kafkas halklarının canına okuyan bir emperyalist güç iken ‘ayranı yok içmeye’ benzetmesini pek de hak eden Kafkasya’nın ‘küçük emperyalisti’ Gürcistan sayesinde ‘barışın garantörü’ mesabesine yükselen Rusya’nın bir dev misali oturduğu misafir koltuğunu ezeceği gerçeği de bu sevince buruk bir tat katıyor. Kuşkusuz Abhaz ve Osetlerin bundan sonra Rusya ile sınavı çetin olacaktır. Abhazların bundan sonra Rusya ile sınavı kuşkusuz daha çetin olacaktır. Gürcü yönetiminin “Rusya ilhak ediyor” yaygarasını boşa çıkarmak da 2005 seçiminde Putin’in örtülü bir şekilde dayattığı Raul Hacimba yerine Sergey Bagapş’ı devlet başkanı seçebilmiş Abhazların elinde. Aynı dirayeti Kuzey Osetya ile birleşmeyi de bir seçenek olarak gören Güney Osetya’nın gösterip gösteremeyeceğini de bize zaman söyleyecek.
26.08.2008

[email protected]

Fehim Taştekin