Ukrayna’da bir operasyon sırasında resmen öldürülen ilk Rus askeri, yirmi beş yaşındaki Nurmagomed Hacimagomedov’du. Savunma Bakanlığı’nın aktardığına göre Hacimagomedov, işgalin başlarında pusuya düşürüldü ve kendisiyle beraber çevresindeki Ukraynalıları bir el bombasıyla havaya uçurdu. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Hacimagomedov’a ülkenin en büyük onur nişanesini verdiğini duyurduğunda, kıdemli teğmenin Dağıstanlı olduğunu vurguladı. Putin, etnik bir azınlığın böylesi bir kahramanlıkta bulunmasının “dirayetli ve çokkültürlü Rus halkının” bir parçası olduğu için onu gururlandırdığını söyledi.
Aslına bakılırsa, Putin’in “özel operasyonunu” yürüten orduda etnik cumhuriyetlerden gelen çok sayıda genç bulunuyor. Mariupol kuşatması sırasında bir Çeçen taburu oldukça görünürdü. Benzer şekilde etnik Buryatlar ve Başkurtlar savaşırlarken ve savaş sırasında can verirlerken görüldüler. Azınlıkların savaş sürecindeki göze çarpan bu aşırı temsili, kısmen demografik eğilimlerden kaynaklandığı gibi aynı zamanda ekonomik eşitsizlikler ve Moskova gibi zengin metropollerin dışındaki birçok bölgedeki fırsat eşitsizliğinden de kaynaklanıyor. Rus birliklerinin çoğunluğu kontraktnikilerden veya sözleşmeli askerlerden oluşuyor.
Resmi rakamlara göre savaşın en çok can aldığı ve yoksulluğun, savaş geleneğinin ve Moskova’ya olan bağlılığın kesiştiği cumhuriyet Dağıstan. Dağıstan, Rusya’nın en güneyinde yer alıyor. Çeçenya, Gürcistan ve Azerbaycan ile sınırdaş. Kafkas sıradağlarının yakınlarında yer alan arazileri, görkemli kahverengi zirvelere, çöl kanyonlarına ve kum tepeleriyle çevrili bozkırlara sahip. Dağıstan ağırlıklı olarak Müslüman olmasına rağmen on dört resmi dile sahip, inanılmaz bir çokkültürlülüğe ev sahipliği yapıyor. Öte yandan ülkenin en fakir cumhuriyetlerinden biri. Dağıstan Cumhuriyeti, 1990’larda Çeçen bağımsızlık mücadelesi boyunca Moskova’ya sadık kalmasına rağmen, daha sonra radikal İslami bir ayaklanmayla çalkalandı. Yakınlardaki İnguşetya’daki bir insan hakları savunucusu ve araştırmacısı olan Zarina Savutiyeva’nın iddia ettiği gibi, isyan Rusların asırlık etnik sadakatsizlik temelli endişelerini yeniden canlandırdı ve bu da ordudaki Dağıstanlı askerlerin sayısının ciddi şekilde sınırlandırılmasına yol açtı. Ayaklanma bittikten sonra Dağıstanlı seçkinler, mümkün olan her durumda Rusya’ya olan bağlılıklarını göstermek için çok uğraştılar.
Moskova merkezli fotoğrafçı Nanna Heitmann, yakın zamanda ölenlerin aileleri ve arkadaşlarıyla görüşmek için Dağıstan’a gitti. Gittiği yerlerde kaybettiklerinin ardından derin bir travma geçirmiş, ancak hala vatanseverlik hislerinde kararlı insanlar gördü. Özellikle ebeveynler, oğullarının kahramanca bir dava uğruna öldüğü konusunda zerre şüphe duymuyor. Kremlin’e benzer bir üslupla Ukrayna faşizmi hakkındaki fikirlerini dile getiriyorlar. Birden fazla aile, mevcut meseleyi en iyi çözecek kişi olarak Stalin’i gösteriyor.
Ancak dağın görünmeyen yüzünde derin bir keder var. Cenazelerde aileler ağlayıp feryat ediyor. Oğulları adına onur madalyaları aldıkları resmi törenlere zar zor katılabiliyor ve herkes savaşı destekleyen söylemlerde bulunmuyor. Bir gencin dediği gibi, “Evde kalın. Bahçenizle ilgilenin. Kim olurlarsa olsunlar, insanları öldürmek için bir yerlere gitmek iyi şeylere yol açmaz.”
Haticat Saykumov, Dağıstan’ın başkenti Mahaçkale’den arabayla yaklaşık bir saat uzaklıktaki Verkhneye Kazanishche köyünde yaşayan kırklı yaşlarının sonlarında bir öğretmen. O ve kocası Resul, etrafı papatya tarlaları ve otlayan ineklerle çevrili bir evde hayatlarını sürdürüyorlar. Her ikisi de liseden hemen sonra orduya katılan en büyük oğulları Mahaç’ın yasını tutuyor. Aslında Ocak ayında Mahaç evlenmiş ve bu yüzden işgale katılmayı reddedebilirdi ancak 23 Şubat’ta babasını aradı ve detaylarını bilmediği özel bir operasyona gitme emri aldığını söyledi. “Yakında telefonumu teslim etmek zorunda kalacağım baba” dedi.
Telefon görüşmesi sırasında Resul, “belki gitmezsin?” demiş.
Buna cevaben Mahaç ise “Sen gider miydin?” diye sormuş.
Resul, doksanlı yıllarda Çeçenya’daki Rus ordusunda paraşütçü olarak görev yapmış. Bu soruyu “elbette giderdim,” diye yanıtladığını söyledi.
Üç hafta sonra, 17 Mart’ta Mahaç, Ukrayna’nın Mykolaiv şehri yakınlarında kafasının arkasına bir şarapnel isabet etti. Onu tahliye etmek imkansızdı ve bu yüzden aynı günün ilerleyen saatlerinde daha yirmi dört yaşındayken hayatını kaybetti.
Anne ve baba zavallı bir durumda. Haticat her Cuma, oğlunun mezarını ziyaret ediyor ve yolda çocuklara şeker dağıtıp onlara Mahaç’ın yanından geldiğini söylüyor. Kışın Rusya’nın kuzeyindeki gaz sahalarında çalışan ve oğlunun ölümünden yirmi gün sonra felç geçiren Resul, huysuz ve çoğunlukla sessiz. Bir görüşmemizde “Rusya’nın Ukrayna’yı desteklemenin bedeli olarak Polonya ve Almanya’yı çoktan bombalamış olması gerektiğini” söylüyor: “Büyükannem, her gün ağlıyor. İki erkek kardeşi İkinci Dünya Savaşı’nda öldü. O zamandan beri bu faşizm yok olmuyor. Bunun benim çocuklarıma kadar uzanacağını hiç düşünmedim.”
Resul, oğlunu Ukrayna’ya gitmeye teşvik ettiği için sürekli kendini suçluyor. Gün boyunca tarlalarda geziniyor ve çitleri onarıyor. Yani, Mahaç’ın ölümü hakkında konuşmaktan kaçınmak için her şeyi yapıyor. Eve ise ancak akşamları yüzü kızarık şekilde geri dönüyor.
Haticat ise daha sabırlı bir karakter. Sırf Mahaç’ın savaşta olmasından ötürü savaşı desteklediğini anlatıyor: “Mahaç çok dindar bir çocuktu, Bu adil bir savaş olmasaydı, savaşa gitmezdi.” Haticat’ın açıklamaları Kremlin’in mesajlarıyla örtüşüyor: “Ukraynalılar Naziydi ve eşcinselliği Rusya’ya yaymak istiyorlardı. Ukrayna ve Ukrayna kültürünü seviyorum. Onlar çok iyi insanlar. Ama orayı ele geçirenler… Bilemiyorum… Bir öğretmen olarak bence onlara küçükken sevgi verilmemiş olmalı. Bu başka nasıl anlatılır bilmiyorum.”
Diğer akrabalar ise öfkeli. Resul’ün sokağın aşağısında küçük bir evde oturan açık tenli ve mavi gözlü annesi seksen dört yaşında. Mahaç’ı ailesi çalışırken onun büyüttüğünü ve onu kendi oğlu gibi gördüğünü anlatıyor. Neden ölmek zorunda olduğunu hala anlayamıyor: “Bu savaşa gerçekten neden ihtiyacımız var?” Bu tür konuşmalarda “savaş” kelimesinin kullanılması nadir yaşanır. Haticat nazik bir tavırla savaşın adalet için gerekli olduğunu söylerken babaanne bu hususta daha acımasız: “Ukrayna’ya ne için ihtiyacımız var?” Soru havada öylece asılı kaldı…
Sıcak ama rüzgarlı bir Perşembe günü, yirmi dört yaşında bir sözleşmeli asker olan Hasanbek Agabekov’un ailesi yas tutmak için toplandı. Hasanbek, eşini ve Mart ayında doğan bebeğini Ukrayna’da savaşmak için terk etmişti. Mayıs ayında on günlük izin kullanarak ailesinin yanına döndü, ancak üç gün sonra savaşa geri dönmek için ayrıldı. “Bu benim işim ve görevim” dedi annesine. Sadece üç gün sonra, 27 Mayıs’ta bir drone tarafından öldürüldü.
Hasanbek’in ailesi, Rusya’nın en eski şehri Derbent’ten birkaç km ötede bulunan bir evde yaşıyor. Şehir kalın taş duvarlarla güçlendirilmiş. Tarihsel olarak Derbent, Rusya on dokuzuncu yüzyılda orayı fethetmeden önce Türkler, Persler ve Araplar tarafından kontrol edilen önemli bir mihenk taşıydı. Zamanında dağlardaki küçük bir köyden gelen Hasanbek’in dedesi daha iyi bir yaşam için Derbent çevresindeki bozkırlara taşınmış.
Hasanbek’in cenazesinin üzerinden iki hafta geçmiş. Yerel imama göre, savaşta bölgeden on beş kişi daha ölmüş. Dağıstan’da, merhumun aile üyeleri yas tutmak için düzenli aralıklarla buluşuyor. Yakındaki bir mezarlıkta imam, herkes dua ederken Kuran’dan sureler okudu İmam, “insanı sınamak için hayatı ve ölümü yaratan Yüce Allah’tır” diye yakınlarını teselli etmeye çalıştı.
Geleneklere uygun olarak, erkekler evin dışında toplandı, kadınlar oturma odasına çekildi, burada daire şeklinde oturdu. Oda kederli seslerle inliyordu. Hasanbek’in annesi, oğlunun hukuk fakültesini yeni bitirdiğini anlattı: “Geçen yıl diplomasını aldı ama kullanmak nasip olmadı. Bunun yerine orduya girdi. Zira İkinci Dünya Savaşı’nda Almanlara karşı savaşan dedesinin izinden gitmek istedi.”
Dağıstanlı genç erkeklerin, kardeşleri savaşırken kendilerinin köyde huzurlu ve zarar görmeden kaldıkları için utandıkları sık sık duyulan bir şey. Hasanbek’in teyzesi bize, Ukrayna’da hemen hemen her ailenin bir oğlu olduğunu söyledi. Kendi çocuğu da yakın bir zamanda sarsılmış ve travmaya uğramış bir vaziyette geri dönmüş. Dahası, oğlu sürekli kusuyor ve bağırmaya başlıyormuş: “Orada bulunan tüm çocuklar değişiyor.”
İmam, “Başka bir iş yok, bu yüzden bu çocukların hepsi sözleşmeyle orduya giriyor” diye anlatıyor durumu.
Teyze de bunu onaylayarak başını sallıyor. Ukrayna’da oğluyla telefonda konuşurken arka planda duyduğu tek şey bombalar olmuş.
Chokhkommuna, Dağıstan’ın merkezinde, dağların yükseklerinde yer alan küçük bir köy. Köyün bazı bölümlerinden, Kafkas Savaşı’nda öne çıkan pitoresk bir kale olan Gunib’i görebilirsiniz. Çeçen ve Dağıstan aşiretlerinin lideri İmam Şamil, 25 Ağustos 1859’da teslim olmadan önce Gunib’de Ruslara karşı son direnişini gerçekleştirmişti.
Bugün, köyün yakınındaki bir taş duvarda, Ukrayna’da öldürülmüş bölgeden yedi askerin posteri bulunuyor. Biri, keskin ama neredeyse kadınsı olarak nitelendirilebilecek yüz hatlarına sahip güzel bir genç adam olan Gusein Gasimov’un portresi. Gusein bir yıldan daha kısa bir süre önce askeri bir sözleşme imzalamış; 6 Mart’ta Ukrayna’da öldüğünde yirmi üç yaşındaymış. Köyün yönetimi bazı sokaklara onu adını verecek.
Ebeveynleri Mahaç ve Attikat’ın kederi çok net bir biçimde görülebiliyor… Mahaç’ın suratı hep düşük. Attikat ise dikkatini dağıtmak için sürekli hareket halinde görünüyor. Sol gözü enfeksiyon kapmış, belki de döktüğü gözyaşları yüzünden. İkisi de pek konuşmuyor. Gasimovlar küçük çiftçiler; sadece birkaç inekleri var. Akşamları, Attikat inekleri sağmak için ahıra götürüyor ve sağıyor. Yoğurt ve peynir için ihtiyaç duymadıkları fazla sütü ise satıyorlar.
Gasimovların evinin dışında bir şantiye bulunuyor. Şantiye, Mahaç’ın oğlu için inşa etmeye başladığı evdi. “Artık bu evi bitirmemiz gerekiyor. Yarım bırakamayız” diyor. Bir süre sonra oğlunun öldükten sonra aldığı Cesaret Nişanı madalyasını çıkardı ve bunun hiçbir şey ifade etmediğini söyledi zira bunun oğlunu geri getirmeyeceğini biliyordu.
Bu posterler her yerde. Dağıstan’ın en fakir bölgelerinden biri olan Tabasaranskiy Rayon’da bu posterleri tekrar tekrar görüyorsunuz ve yüzler artık birbirine karışıyor. Buradaki yollar engebeli ve dağlardan geçiyor. Arazi parlak bir yeşillikte ve küçük tepeler ile ormanlar mor çiçeklerle bezenmiş.
O kadar çok cenaze var ki bu cenazelerden birine tesadüfen denk gelebiliyorsunuz. Yakın zamanda Ukrayna’da ölen bir askerin akrabaları olan bir araba kafilesi, bir kavşakta yolu tıkamış. Ceset daha yeni ambulansla getirilmiş. Arabalar, Nitchras adındaki küçük, güzel manzaralı bir köye doğru yol alıyor. İslami geleneğe göre ceset yıkanıyor ve aile evine götürülüyor. Kadınların çığlıkları duvarların dışından duyuluyordu. Aile üyeleri vedalaştıktan sonra cenaze, erkekler tarafından mezarlığa götürüldü. Ölen adamın adı Rüstemov Münir Zalbegoviç. Kırk yaşındaydı.
Yerel bir öğretmen ve imam olan Abraham Arabçanov, Tabasaranskiy Rayon’dan binlerce erkeğin Ukrayna’da bulunduğunu tahmin ediyor. Bunların otuz tanesi köyünden, Novoe Ledzshi’den. Arabçanov’un oğlu Kemran, Mart ayında ölmüş, arkasında bir eş ve iki kız bırakarak. Anısına bir poster asılmış.
“İmam Şamil Rusya’nın bu kadar güçlü bir ülke olduğunu bilseydi ona karşı kafa tutmazdı” diyor Arabçanov. Kendisi, Putin’in “güçlü bir adam” olduğunu düşündüğünü, öte yandan yerel askeri komiserlikteyken oradakilerin işlerini sürdürememekten şikayet ettiklerini ve çok fazla askerin öldüğünü de söyledi. Cami cematinde, Putin’in sırf Ukrayna’ya saldırmak bir sebep uydurduğunu iddia edenler de vardı. Arabçanov, Rusya’nın kendini savunduğuna ikna olmuştu ancak askerlerin korkunç şeylere şahit olduklarını da biliyordu. Yakın bir zamanda bölgeden iki adamın sadece kendilerini asmak için Ukrayna’dan canlı döndüklerini söyledi.
Haziran ayının sonlarında bir Pazartesi günü, Resul ve Haticat Mahaç adına Cesaret Nişanı almak için yerel yönetim merkezi olan Buynaksk’a gittiler. Vagonda siyah bir elbise ve başörtüsü içindeki anne, Mahaç’ın ne kadar kahramanca öldüğünü göstermek için onun madalyasını sınıfına getirmeyi planladığını söyledi. “Vatanseverleri eğitmeliyim, savaştan kaçan korkakları değil.” Kendi bölgelerinden askerlik hizmetini reddeden birkaç kişinin toplum tarafından nasıl dışlandığını anlatı.
Haticat bana, ailenin Mahaç’ın ölümü dolayısıyla hatrı sayılır bir ölçüde maddi tazminat aldığını söyledi. Bu yaklaşık iki yüz kırk bin dolara eşdeğer olan on üç milyon rublelik bir ödeme. Öte yandan o zaten paranın çoğunu harcamışlar. Orduda görev yapan küçük oğlu için bir apartman dairesi almışlar.; köy için hayvancılık ve meyve harcamaları yapmışlar, oğullarını kaybetmiş diğer kadınlara sadaka dağıtmışlar. Hükümet ayrıca, bu yıl Mekke’ye yapılacak olan hac ziyaretine katılması için ona bir ödenek sağlamış.
Belediye binasında, o ve Resul, büyük bir konferans masasının etrafındaki havasız bir odada belediye başkanını bekliyorlar. Oğullarını kaybetmiş bir başka aile de orada. Belediye başkanı töreni unutmuş gibi. Sonunda, birkaç dakika geç geldiğinde, oda boğucu bir vaziyetteydi artık. Resul, başı eğik, gözleri yerde bir vaziyette oturuyordu. Solunda askeri komiserlikten bir adam rutin bir tavırla konuşmaya başladı. “31 Mart 2022 tarih ve 174 sayılı Rusya Federasyonu Cumhurbaşkanı Kararnamesi ile”, “Çavuş Saykumov Mahaç Resuloviç’e Cesaret Nişanı verilmesine karar kılınmıştır.” Belediye başkanı Resul’e madalyayı vermek için ayağa kalktı, ama Resul oturmaya devam etti. Eşini madalyayı alması için dirseğiyle dürttü. Haticat madalyayı aldı ve gözyaşlarına boğuldu.
18 Ağustos’ta The New Yorker’da yayımlanan Nanna Heitmann ve Keith Gessen’e ait bu haber Hasan Ayer tarafından Serbestiyet için Türkçeye çevrildi.
Bu haberde yer alan görüşler yazara aittir ve Ajans Kafkas’ın editöryel politikasını yansıtmayabilir.