‘Kabardey-Balkar’da etnik çatışma riski yok’

İstanbul/Ajans Kafkas – Kabardey-Balkar Pravda gazetesinin eski yayın yönetmeni ve Kabardey-Balkar Adıge Sivil Örgütler Koordinasyon Kurulu Tarih Komisyonu Başkanı Sufian Jemuhov, Kafkasya’nın geçirdiği sıkıntılı süreçlere rağmen 1990’lardaki gibi etnik çatışma potansiyelinin güçlü olmadığını düşünüyor.

Özellikle Kabardey-Balkar’da Kabardey ve Balkarlar arasındaki sorunların çatışma riski taşımadığını vurgulayan Jemuhov, diaspora-anavatan ilişkilerinin dönüş sürecindeki yaşanan sekteye rağmen giderek güçlendiğini söylüyor. E-Posta yoluyla Ajans Kafkas’ın sorularını yanıtlayan Jemuhov’un düşünceleri şöyle:

Kuzey Kafkasya genelinde artan şiddeti nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu trendi analiz ederken statüko yada bölgede federal otoriteye karşı gerçek bir tehlikenin olduğunu söylemek mümkün mü?

Kuzey Kafkasya’da bütün insanlar İnguşetya ve Dağıstan’da çok sayıda hükümet üyesinin öldürüldüğü son trajik olaylar, İnguşetya’da devlet başkanına suikast girişimi, Çeçenya’da Natalya Estemirova ve diğer Kuzey Kafkas cumhuriyetlerinde pek çok sivilin öldürülmesi nedeniyle endişeli. Durum zor ama Çeçenya, Abhazya, Dağlık Karabağ’daki gibi bir savaş hali de yok. Bu nedenle bu olayların devlete yönelik gerçek bir tehlikeye işaret ettiğini söylemek uygun düşmez.

Son zamanlarda Kabardey ve Balkarlardan 1990’ların başında olduğu gibi yükselen taleplere tanık oluyoruz. Kabardey-Balkar’da etnik bir gerilim olasılığı var mı? Sizce problemin temelinde yatan nedir?

Gerçekte Kabardey ve Balkar sivil toplum örgütlerinde hareketlilik var. Problem dikkat kesildikleri toprak meselesinden kaynaklanıyor. Belediye yerleşimleri arasında toprağın bölüşümüne dair federal bir kanun mevcut. Bu kanun merkezi Rusya’da güzelce işliyor ama çok etnik ve kültürlü yapıya sahip Kuzey Kafkasya’nın koşullarına uymuyor. Ancak sivil toplum örgütleri arasında süregiden şu anki toprak tartışması ile 1990’lardaki durumu kıyaslamak doğru olmaz. Her iki kesim de milliyetçi taleplerde bulunmuyor ve birbirleriyle ya da yerel yönetimle göğüs göğse gelmiş değil. Problemin geçmişine bakarsanız bunu görebilirsiniz. Yerel parlamentonun bazı belediye topraklarını cumhuriyet mülkü sayan yasayı çıkarmasının ardından Balkar sivil toplum örgütleri buna karşı çıktı ve meseleyi Rusya Yüksek Mahkemesi’ne taşıdı. Ardından Kabardey sivil toplum örgütleri, Kabardey-Balkar’da sadece belli etnik gruplar değil bütün halkların çıkarlarına uygun yeni bir yasanın çıkarılması için parlamentoya başvurdu. Şimdi Kabardey, Balkar ve Ruslardan eşit sayıda temsilcinin yer aldığı 30 kişilik hükümet dışı bir komisyon toprağın paylaşımına dair yeni bir proje üzerinde çalışıyor. Ortaya çıkacak taslak parlamentoya sunulacak. Çok sorunlu bir meseleye sivil yaklaşım tarzı Kabardey-Balkar’da etnik gerilim olasılığının yüksek olmadığını gösteriyor. 

Beri tarafta cumhuriyetteki Çerkesler de ‘Büyük Çerkesya’ için seslerini yükseltiyor. Bu fikrin geleceğini nasıl görüyorsunuz? Kafkasya’da yeni bir cumhuriyetin oluşturulması konusunda federal çevreler ve Çerkes sivil toplumunda buna ilişkin tepkiler ne yönde?

Stalin döneminde Çerkesler bölündüler ve değişik Sovyet uyrukları altında Kabardey, Adıge, Çerkes ve Şapsuğ gibi farklı etnik isimlerle alt gruplara ayrıldılar. Bu gruplar farklı idari yapılara dağıtıldılar. Bugün 700 bin Çerkes’in çoğunluğu Kabardey-Balkar, Adıgey ve Karaçay-Çerkes’te, az bir kısmı Krasnodar ve Stavropol bölgeleri ve Kuzey Osetya’da yaşıyor. Soğuk Savaş’ın ardından Rusya’daki Çerkesleri birleştirme için birkaç adım atıldı. 1992’de üç Çerkes cumhuriyeti Dostluk ve ortaklık Anlaşması imzaladı. 1997’de Kabardey Balkar. Adıgey ve Karaçay-Çerkes’in parlamentoları arasında komisyon kuruldu. Son zamanlarda Çerkes topraklarını birleştirme meselesi kamuoyunun gündemine 23 Kasım 2008’de Çerkesk’te düzenlenen Çerkes Kongresi’nde getirildi. Abhazya’nın Rusya tarafından tanınması kongre delegelerini tetikledi ve üç cumhuriyetin (Kabardey-Balkar, Adıgey ve Karaçay-Çerkes) Rusya Federasyonu içerisinde bir cumhuriyet altında birleştirilmesi için Rusya hükümetine başvurulması önerildi. Ancak meseleye ciddi bakanlar, Çerkesya topraklarının birleştirilmesinin sadece bir adalet ve tarihsel mantık sorunu olduğunu görebilir.

“Çerkesya’nın günülü olarak Rusya’ya katılmasının 450. yılı kutlamaları” bazı tartışmaları körüklemişti. Bu tartışmalar Çerkeslerin tarihe ve Rusya’ya bakışlarını ne yönde şekillendiriyor?

Rus-Çerkes ilişkilerinin 450. yılı etrafındaki tartışma, 1763-1864 arasındaki Rus-Kafkas savaşı üzerinedir: 101 yıllık savaş, 450 yıllık ilişkiye nasıl uydurulabilir?  Bu konuda çok sayıda kitap ve makale yazıldı. Rus Çarı 4. İvan’ın kayınpederi Prens Temruk’un ismi bir caddeye verildi ve bir kemer inşa edildi. Kutlamalar Rus-Çerkes ilişkilerinin başarıları ve sorunlarının daha iyi anlaşılmasına ve bu sorunların nasıl çözüleceğine dair tartışmalara yardımcı oldu.

Peki diasporadaki Çerkeslerin 1864 sürgününü anma etkinlikleri Ruslar tarafından nasıl algılanıyor? Gerçekten soykırım açıklamalarının Moskova’da yankılandığını düşünüyor musunuz? Çerkesler arasındaki bu uyanışa dair bir endişe söz konusu mu?

Her yıl 21 Mayıs’ta dünya çapındaki Çerkesler savaşın her bir yılı anısına 101 mum yakar. Çerkes dünyası öğle vakti bir dakikalık saygı duruşunda bulunur. Çerkes sürgünü anma günü İsrail ile birlikte Rusya’da resmi gündür. Moskova asla müdahale etmiyor ve bu etkinlikleri yasaklamıyor. Moskova’nın Çerkes uyanışından endişelendiğine dair bir işaret de yok.

Son olarak diaspora ile anavatan arasındaki ilişkilerin geleceğine dair neler bekliyorsunuz? Ve Çerkeslerin anavatanlarına dönüşünün geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Dönüş hareketleri dünya tarihinde eşsiz olaylardır. Sadece birkaçı Başarlı olabilmiştir. Neredeyse her bir sosyal gücün diasporik dönüşe karşı hareket ettiği görülüyor ve dönüş sadece olağanüstü koşullarda belki başarı gösterebiliyor. (Yahudi soykırımı gibi). Çerkeslerin dönüş süreci Kasım 2003’de yeni Rusya Federasyonu vatandaşlık yasasının çıkmasıyla neredeyse durdu. Bu yasa vatandaşlık elde etmeyi neredeyse imkansız hale getirdi. Yasadan sonra Nalçik’te sadece beş kişiye pasaport verildi. Fakat her geçen yıl diaspora anavatan ilişkileri daha güçlü hal alıyor ve dönüş de sadece zaman meselesi. (Fehim Taştekin)