Çeçen-İnguş Soykırımı’ndaki Sürgün Edilen İnsan Sayısı Gerçeği Yansıtıyor Mu?
(Çeçen tarihçi Hasan Bakayev’in makalesinin bir bölümünü Mustafa Burkay Erdoğan çevirdi)
Yazarlar(Бугай Н.Ф., Гонов А.М. Кавказ: народы в эшелонах (20-60-е гг.). – М.: ИНСАН, 1998.), Çeçen ve İnguşların tahliyesi için hazırlıkların 1943 yılının Ocak-Şubat aylarında, Kafkasya’nın Alman kuvvetlerinden kurtarılmasından hemen sonra başladığını belirtmektedir. Bu önlemlerin en önemli kısmı, Çeçen ve İnguşların sayısının kapsamlı bir istatistiksel hesaplamasıydı. Tespit edilen toplam Çeçen ve İnguş sayısı dikkate alınarak, 1944 Ocak sonunda sürgünlerin Orta Asya’ya taşınması için 14.200 vagon ve 1.000 açık kasa vagon talep edildi. Bu vagon ve açık kasa vagon sayısı, 159 trene bölünecekti.
Her bir tren için 89 vagon ve 6 açık kasa vagon olduğu bu yolla hesaplanabilir. Her trene, bir vagon işgal eden 35 asker/güvenlik görevlisi eşlik ediyordu. Yukarıda listelenen 159 trenden Orta Asya’ya giden sonuncusunun cumhuriyetçi parti üst kademesini ve ekonomik seçkinleri, Sovyet iktidarına sadık din adamlarının temsilcilerinin ve ailelerinin nispeten rahat koşullarda taşındığı askersiz/emniyet güçlerinin olmadığı bir tren olduğunu hatırlatmak gerekir. Sürgün edilenlerin bulunduğu toplam vagon sayısının 158 olduğu böylelikle belirlenmişken, resmi rakamlara göre 478.479 kişinin (387.229 Çeçen ve 91.250 İnguş) Çeçenya-İnguşetya’dan Orta Asya’ya taşındığı 14042 vagon kalmaktadır. Basit bir hesaplama yaparsak, her vagonun 34 kişi taşıdığı ortaya çıkıyor.
Ancak vagon başına bu kadar çok sayıda sürgün, o dönemde SSCB’de kabul edilen demiryolu taşımacılığı standartlarıyla kesinlikle örtüşmüyor. Bu standartları Alexandır Soljenitsin’in ünlü eseri “Gulag Takımadaları”ndan öğreniyoruz. Yazar şunu belirtiyor: “Sekiz atı, otuz iki askeri ya da kırk sürgün mahkûmu taşıması gereken o küçük dana eti yük vagonlarında… elli ya da daha fazlasını taşıyorlardı” («Архипелаг ГУЛАГ», журн. «Новый мир», 1989 г., №11, стр. 168).
SSCB ulaşım altyapısının ciddi bir vagon ve lokomotif sıkıntısı yaşadığı ve demiryolu sisteminin resmi verilere göre iki kat kapasiteyle çalıştığı savaş koşullarında, NKVD’nin “faşistlerin işbirlikçisi” ilan edilen “özel göçmenlere” konforlu ulaşım koşulları sağlamak ve talimatlara aykırı olarak vagon başına 34 kişi yerleştirmek için ülke yönetiminden binlerce ek vagon isteyemeyeceği açıktır. Elbette hiç kimse, sürgün sürecinde binlerce Çeçen’i kurşuna dizen, havaya uçuran, dağ göllerinde boğan ve diri diri yakan Stalin’in askerlerinin bu “halk düşmanlarına” seyahat konforu sağlamak istediğinden(!) şüphelenmez.
Buna ek olarak, Çeçen ve İnguşların nakledildikleri koşullar hakkında kendi ifadeleri de bulunmaktadır. İşte böyle bir tanıklık: Grozni’de ikamet eden 89 yaşındaki Çeçen Mesirbek Ganaşev, 2007 yılında bu trajik olaylar hakkında şunları söyledi:
“Sıkışıktı, yatacak yer yoktu, insanlar oturarak zor sığıyordu. Bu yüzden sırayla yatmak zorunda kaldık ve sadece ağır hastalar dinlendi. Birçok insan hastaydı, özellikle de çocuklar. O talihsiz günde beş yaşında bir çocuğun çok hasta olduğunu hatırlıyorum. Yüksek ateşi vardı ve susamıştı. Trenimizin istasyonlarından birinde, çocuğun annesi onu vagonun içine bakan bir subaya getirdi. En azından oğlu için biraz kar toplamasına izin verilmesi için yalvardı. Vagonda bulunan yaşlı insanlar da kadının yalvarışlarına katıldı. Sonra subay ağlayan çocuğu kucakladı ve vagondan indi. Hepimiz rahat bir nefes alarak çocuğun ihtiyacını gidermek istediğini düşündük. Ama subay bunun yerine çocuğu cesetlerin bulunduğu arabalardan birinin arkasına fırlattı ve bağırdı: “İşte bu! Artık suya ihtiyacın olmayacak!”. Çocuğun zavallı annesi vagano doğru koştu, ancak boğuk bir silah sesi onu durdurdu. Ardından en büyük oğul katile doğru koştu ama o da aynı kaderi paylaştı. 13 günlük yolculukta sadece bizim vagonumuzdan 24 ceset çıkarıldı. Çok sayıda ölüm olduğu için cesetlerin hepsi götürülemedi, birçok ceset gömülmeden demiryolu boyunca kar örtüsü üzerine atıldı.”
Sürgün edilen Çeçenler ve İnguşlar arasındaki çok yüksek ölüm oranı, Rus avukat, uluslararası hukuk profesörü ve Rusya Federasyonu Anayasa Mahkemesi hâkimi Ernest Mihayloviç Ametistov tarafından da teyit edilmiştir:
“Çocukluğumun en korkunç anılarından biri, 1944 yılında Karaganda’da gördüklerimdir. Bu, Çeçenlerin sürgününün sonuydu. Oraya vagonlarla nasıl getirildiklerini ve vagonun yarısının ceset olarak indirildiğini gördüm. Yaşayanlar eksi 40 derece soğuğa, ısıtılmayan barakalara atıldı. Biz mültecilerin savaş sırasında Karaganda’da nasıl yaşadığımızı tahmin edebilirsiniz ama bu insanlara en azından yaza kadar barınak sağladık. Bu tür olayların insanların genetik hafızasında kaldığını ve iz bırakmadan geçmediğini düşünüyorum” («Ни одна конституция не стоит человеческой крови».//«Новая ежедневная газета», номер за 25 января 1995 года).
Bu ve diğer binlerce sürgün mağduru ve görgü tanığının anılarından da anlayabileceğimiz gibi, Çeçenler ve İnguşlar aşırı kalabalık vagonlarda taşınmıştır. Bu nedenle, talimatlara göre bu vagonların her biri hiçbir şekilde 50’den az özel yerleşimci içeremezdi ve aslında, sürgünden kurtulan Çeçen ve İnguşların birçok ifadesine göre, vagonlarda 80 veya daha fazla kişiyi taşıdılar.
Şimdi, özel yerleşimcilerin taşınması için cezalandırıcı yapılar tarafından talep edilen vagon sayısına dayanarak, sürgün sırasında gerçekten kaç Çeçen ve İnguş olduğuna karar verebiliriz. Abartı suçlamalarından kaçınmak için, bir vagon başına 50 sürgün normatif minimumundan hareket edeceğiz. 14042 vagonu 50 ile çarptığımızda 702,000’den fazla Çeçen ve İnguş’un sürgün edildiğini görürüz. Bu da Çeçenya-İnguşetya’dan Orta Asya’ya gönderilen asgari insan sayısıdır. Özel yerleşimcilerin sürgün yerlerine son derece sıkışık koşullarda seyahat ettiklerini hesaba katarsak, 1944’teki toplam Çeçen ve İnguş sayısını güvenle 800,000’e çıkarabiliriz. Bu arada, bu sayı, 1942 yılında bir Alman gazetesine yazdığı mektupta Çeçenlerin ve İnguşların (her ikisi de genel anlamda Çeçenler olarak anılmaktadır) toplam sayısını 800.000** olarak tahmin eden sürgündeki İnguş siyasi figürü Vassan-Girey Djabagiyev’in bilgileriyle örtüşmektedir.
Aileleri Orta Asya’ya sürüldüğünde cephede olan(II.Dünya Savaşı) on binlerce Çeçen’i de unutmayalım. Orada kaç kişi vardı? Rus tarihçi ve sosyolog A.N. Tarasov şöyle yazıyor: “Bu arada, 40.000 Çeçen cephede savaştı – ve Hitler’in tarafına “kitlesel dönüşümler” olmadı – ve olamazdı da: Askerlik yemininin ihlali, geleneksel Çeçen erkek davranış fikirleriyle çelişiyordu (Çeçenlerin dindaşlarıyla savaşmak zorunda kaldığı Afganistan’da bile, Sovyet Ordusu’ndan bir Çeçen askerin düşman tarafına geçtiği görülmedi). 10,000 Çeçen halk milislerine katıldı. Çeçenistan 1942’de iki kez ve Mayıs 1943’te bir kez daha Kızıl Ordu’ya gönüllü yazılacağını duyurdu ve her yazılmada 2.000 savaşçı çıktı.”
Böylece, Çeçenya-İnguşetya’dan doğrudan Orta Asya’ya götürülen Çeçen ve İnguşlara ek olarak, en az 54 bin Çeçen asker ve subay da sürgün edildi. Kaynak kitaplarda 7 bin İnguş’un cepheye sürüldüğünü ve bunlardan 3 bininin öldüğünü bulabildik. Cephede ölen Çeçen askerleri de hesaba katarak bu verileri genelleştirebilir ve en az 40 bin Çeçen ve İnguş uyruklu askerin cepheden çekilerek Orta Asya’ya gönderildiğini söyleyebiliriz.
Mart 1944’te Orta Asya’ya gelen (resmi raporlara göre) 478.479 Çeçen ve İnguş’tan 395.000’i 12 yıl sonra, 1956’da hala hayattaydı. Elimizde 83 bin 479 kişilik bir kayıp var. Ancak sürgün sırasında doğan ve ölenlerin sayısını kısmen telafi eden çocukların sayısını da hesaba katarsak, bu kayıplar çok daha yüksektir. 1945-1950 yılları arasında Çeçen ve İnguş ailelerde 40 binden fazla çocuğun doğduğu bilinmektedir. Doğum oranı yıldan yıla istikrarlı bir şekilde artıyordu:
- 1945 yılında Çeçen ve İnguşlardan 1,800 çocuk dünyaya geldi;
- 1946’da yaklaşık 4,000;
- 1947’de yaklaşık 5,800;
- 1948’de yaklaşık 8,300;
- 1949’da yaklaşık 9,100;
- 1950’de yaklaşık 12,000.
Sürgünün ilk altı yılında, 1945’ten 1950’ye kadar Çeçen ve İnguş ailelerde toplam 41.000 çocuk dünyaya gelmiştir. 1950’den sonraki ve 1956’dan önceki doğum oranlarına ilişkin veri bulunamamıştır. Ancak, sürekli artan doğum oranı göz önüne alındığında, sürgün yıllarında en az 150.000 Çeçen ve İnguş çocuğun doğduğunu rahatlıkla varsayabiliriz. Ancak yolda ve sürgünde ölen çocukların sayısını bu 150 bin çocukla kısmen değiştirdikten sonra bile, evlerine döndüklerinde Çeçen ve İnguşların sayısı, Mart 1944’te Orta Asya’ya gelen Çeçen ve İnguşların sayısından 83 bin 479 daha azdı. Başka bir deyişle, 12 yıl içinde en az 230 bin Çeçen ve İnguş çeşitli nedenlerle öldü. Bu korkunç ölüm oranının tek açıklamasını Çeçen tarihçi Lema Usmanov’un kitabında (Лемы Усманова «Непокоренная Чечня» (М.1997 г., стр. 84-85): bulduk:
“Çeçen sürgününün ana aşaması tamamlandıktan sonra, bu acı kaderden kaçabilecek kadar şanslı olanların avı başladı. ‘Kazara unutulan’ gıda maddelerinin dağlara dağıtılması/saçılması uygulaması özellikle yaygınlaştı. Çeçen sürgün yerlerinde zehirli gıda maddeleri de yaygın olarak kullanıldı.
Rus suçlarının bu yönü “Uluslararası Hukuk ve Çeçen Cumhuriyeti” konferansında (Polonya, Krakow, 8-11 Aralık 1995) tartışma konusu olmuştur. Katılımcılardan biri olan profesör ve Ukrayna Parlamentosu üyesi Ivan Bilas, Rus Arşivi’nden (fond 9478, dosya No. 1375, 1949) Çeçenlerin sürgün yıllarında zehirli gıda maddeleriyle “beslendiğini” gösteren bilgileri aktardı. Belgelerde bunlardan “gıda sürprizleri” olarak bahsedilmektedir. Örneğin, 1 kg unu zehirlemek için 1 g beyaz arsenik ve 1 kg tuza 10 g eklenmesi tavsiye edilmiştir. Başka bir zehir – arsenik-sodyum tuzu – şeker (1 kg için – 10 g) ve su (1 litre için – 1 g) için tasarlanmıştı. Bu “sürprizin” sahada, özellikle de Çeçenlerin en sevdiği “galnış” kaynatırken kullanılması tavsiye ediliyordu. Aynı Krakow konferansında, bir başka katılımcı, Krakow Şehir Konseyi milletvekili Ryszard Bochan, “görünüşte sağlıklı ve güçlü Çeçenlerin” gizemli kitlesel yok oluşuna (binlerce) tanık olan Polonyalı sürgünlerin ifadelerine atıfta bulundu.”
Ortaya çıkardığımız tüm gerçekleri ve rakamları özetleyecek olursak, Çeçenlerin ve İnguşların Orta Asya’ya taşınmaları sırasında ve sürgünde geçirdikleri 12 yıl boyunca – en düşük tahminlere göre – 493.000 kişiyi kaybettiklerini söyleyebiliriz. Tekrar ediyorum: Bunlar en düşük rakamlar, ancak gerçekte öldürülen Çeçen ve İnguş sayısının verilen rakamdan çok daha fazla olduğuna şüphe yok. Ve bu, doğrudan Çeçenya-İnguşetya topraklarında tahliye sürecinde cezalandırıcılar tarafından vahşice katledilen binlerce Çeçen hesaba katılmadan yapılmıştır.
Hasan Bakayev/Karda Gömüldü/21.02.2021
Çeviri: Mustafa Burkay Erdoğan
Kaynak: https://proza.ru/2021/02/22/1243