Adilhan Adiloğlu ile Malkarlılar ve 8 Mart 1944 Malkar Sürgünü üzerine söyleşi

Kafkas sıradağlarının zirvesi olan Elbruz’un eteklerinde yaşayan Karaçay-Malkarlılar insanların kafasında karışıklıklara neden olabiliyor. Bir halkın ismi neden iki sözcükten oluşur, arasındaki kısa çizginin anlamı nedir, bunlar Kafkasya’ya merak duyanlar için cevaplanması gereken soru işaretleri. Aslında birçok Karaçay-Malkarlı için de bu problematik netleştirilmesi gerekiyor ama konuyla ilgili söz söyleyebilecek insan sayısı oldukça kısıtlı.

Gene az-çok Karaçaylılarla ilgili yazılıp çizilen kaynaklar varken, Malkarlılarla ilgili pek bir şey olduğu söylenemez. Daha doğrusu Türkiye’de direkt Malkarlılar üzerine yazılan yazı, yapılan söyleşi, bir araştırma veya makale yok denecek kadar az. Sanırım bu biraz da “Karaçay-Malkarlılar” tanımlaması içerisinde kaybolan Malkarlıların hem sayıca az olmaları hem de Karaçay kimliğinin baskınlığı içerisinde özel olarak merak edilmemesinden kaynaklanıyor.

Ayrıca Malkarlıların konuştuğu dilin Türkçenin bir kolu olduğunu ve bakımdan Türkçe bilen herkesin onlarla rahatlıkla anlaşabileceği gerçeği çok ciddi bir kolaylık sağlamasına rağmen hakettikleri ilgiyi gördükleri şu an için pek söylenemez. İşte bütün bu nedenlerden dolayı konuyla ilgili bir uzmandan bilgiler almak istedim. Adilhan Adiloğlu hoca sağ olsun bu noktada ricamı kırmadı ve Malkarlıların kim olduklarından 8 Mart 1944 Sürgününe, Karaçaylılarla olan ilişkilerinden Kabardeylerle yaşadıklarını gerginliklere kadar olan sorularımızın hepsine oldukça net cevaplar verdi. İlgililere sunulur.

Kafkas sıradağlarının zirvesi Elbruz’dan bir görünüm

Malkarlılar kimdir? Karaçay-Malkarlılar olarak geçiyor literatürde ama Malkarlıları özel olarak tanımlamak gerekirse?

Malkarlılar günümüzde büyük çoğunluğu Rusya Federasyonuna bağlı Kabardey-Balkar Özerk Cumhuriyetinde yaşayan bir Türk halkıdır. Konuştuğu dil, Türk dilinin Kuzey-Batı (Kıpçak) lehçeleri grubunda yer almaktadır. Yine büyük çoğunluğu Rusya Federasyonuna bağlı Karaçay-Çerkes Özerk Cumhuriyetinde yaşayan Karaçaylılar ile dil, kültür, edebiyat, tarih, etnik köken vb. unsurlar itibariyle aynı özelliklere haiz olmaları sebebiyle bilhassa ilmî sahada Karaçay ve Malkarlılar birleşik olarak “Karaçay-Malkar” şeklinde adlandırılmaktadırlar.

İmam Şamil döneminde Karaçay-Malkar beyleri

Türkiye’de Malkarlı var mıdır? Kendisine “Malkarlıyım” diyenler var mı?

Türkiye’deki Karaçay-Malkarlıların büyük çoğunluğunu Karaçaylılar oluşturmaktadır. Doğlat ve Eğrisöğüt gibi birkaç köyde az sayıda (bugünkü Kabardey-Balkar Özerk Cumhuriyetinin Çegem, Baksan, vb. bölgelerinden gelen) Malkarlılar vardır. Ancak bunlar da kendilerini etnik olarak “Karaçaylı” şeklinde adlandırmaktadırlar. Diğer Karaçay köylerine mensup bazı kişilerin yukarıda adı geçen köylerde yaşayanları “Çegemli, Bashançı” şeklinde adlandırdıklarını biliyorum. Fakat Türkiye’de kendileri veya başkaları tarafından “Malkarlı” şeklinde yapılan bir adlandırmaya bugüne kadar hiç rastlamadım. Öte yandan “Çegemli” ve “Bashançı” şeklindeki adlandırmalar da bir etnik kimliği değil, adı geçen bölgelerden gelen muhacirleri tanımlamakta ve o coğrafî bölgeleri işaret etmektedir. Aslında “Karaçay” kelimesi de, “Malkar” kelimesi de geçmişte belirli bir etnik ismi değil, coğrafî bölgeleri karşılamaktaydı. Bilâhare bu isimler daha sonraları birer etnik tabir olarak kullanılmaya başlanmıştır. Karaçay, Bashan, Çegem, Holam, Bızıngı ve Malkar bölgelerinde yaşayanlar için çok da uzak olmayan bir tarihte Karaçaylı, Bashançı, Çegemli, Malkarlı vb. şeklinde o bölgede yaşayanları ya da bölgeye mensup olanları bildiren tabirler kullanılmaktaydı. Çarlık Rusyası yönetimi daha sonra Bashan, Çegem, Holam, Bızıngı ve Malkar bölgelerini “Malkar” şeklinde tek bir isim altında birleştirmiştir. Sovyet idaresi zamanında da Karaçaylılar ve Malkarlılar iki ayrı özerk cumhuriyet içerisinde yer almış ve bu durum günümüze kadar devam etmiştir. Fakat bütün bu idarî ayrılıklara rağmen yukarıda bahsedilen ilmî ve araştırma sahalarında yapılan çalışmalarda ve yine sosyal faaliyetlerde daima “Karaçay-Malkar” terimi kullanılır. Çünkü farklıymış gibi gösterilen bu iki halk aslında her bakımdan aynı özelliklere sahiptirler.

1936 yılında flüt çalan Malkarlılar

Malkarlıların zihninde 8 Mart 1944 tarihli sürgün büyük bir önem taşıyor olsa gerek. Nasıl gerçekleşti bu?

Elbette sürgün faciası Malkarlıların hayatında yaşanmış çok büyük bir travmadır. Bu travmanın olumsuz tesir ve neticeleri günümüzde de devam etmektedir. J. Stalin başkanlığında toplanan SSCB Devlet Güvenlik Komitesi 12 Ekim 1943 tarihinde aldığı bir kararla 2 Kasım 1943 tarihinde Karaçaylıları; 5 Mart 1944 tarihinde aldığı bir kararla da 8 Mart 1944 tarihinde Malkarlıları “İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanlarla işbirliği yapmak suretiyle vatan hainliği yaptıkları suçlamasıyla” topyekün bir şekilde Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan gibi Orta Asyanın muhtelif bölgelerine sürgün etmişlerdir.

Sovyetler Birliğini otuz sene kadar yöneten Josef Stalin

Karaçay-Malkarlılar özellikle 1920-30’lu yıllarda Sovyetlerin kollektifleştirme hareketine karşı çıkarak Sovyet ordusuna karşı aylarca gerilla tipinde silahlı eylemlere girişmişlerdir. Sovyetlerin kollektifleştirme hareketleri Kafkasya’nın diğer bölgelerine göre Karaçay-Malkar’da çok daha zorlu geçmiştir. Karaçay-Malkarlılar Sovyet rejimine karşı sürdürdükleri bu silahlı eylemler yüzünden daha o dönemde J. Stalin tarafından “Sovyet rejimin düşmanları” olarak görülmüşlerdir.

İkinci Dünya Savaşı devam ederken, 1942 yılı Ağustos ayında Kuzey Kafkasya bölgesinin bir kısmını işgal eden Almanlar yaklaşık beş ay boyunca Karaçay-Malkar topraklarında da bulunmuşlardır. Bu süre zarfında bölgede yoğun bir propaganda faaliyeti yürüten Almanlar başta bu bölgenin yerli halklarına Sovyet rejiminden bağımsızlık, dinî hürriyet ve özel mülkiyet gibi birtakım vaatlerde bulunarak onları Sovyet rejimine karşı isyana teşvik etmişler ve eskiden beri Sovyet rejimine karşı ve dağlarda gizlenen çok küçük bir kesimin desteğini almaya da muvaffak olmuşlardır. Buna karşılık halkın büyük çoğunluğu Almanlarla işbirliğine yanaşmamış, tam tersine partizan (sivil direniş) birlikleri kurmak suretiyle Almanlara karşı mücadeleye girmişlerdir.

Ayrıca, Karaçay-Malkarlıların Sovyetlerin “Büyük Vatan Savaşı”ndaki (İkinci Dünya Savaşı sırasında Sovyetlerin Almanlara karşı yürüttüğü savaşa bu isim verilir) rolüne ve katkılarına gelecek olursak; tespit edilen rakamlar oldukça hayret vericidir. Lojistik ve diğer katkıları bir tarafa, sadece Karaçay-Malkarlıların Kızıl Orduya gönderdiği asker sayısı 25 bin kişidir. Savaşın cereyan ettiği 1939-1943 yılları arasında; Kiev, Smolensk, Stalingrad, Leningrad (Petersburg), Dinyeper, Baltık ülkeleri, Beyaz Rusya, Polonya, Çekoslavakya, Romanya ve daha pek çok cephede Sovyet orduları safında savaşan Karaçaylı askerlerin sayısı 15.587 olup, savaşta ölenlerin sayısı da 9.078 kişidir. Aynı şekilde Malkarlı askerlerin sayısı da yaklaşık 10 bin olup, bunun 7 bini cephede hayatını kaybetmiştir. Yani toplamda Sovyet ordusunda görev yapan Karaçay-Malkarlı askerlerin sayısı yaklaşık 25 bin olup, bunun da yaklaşık 16 bini savaşta hayatını kaybetmiştir. Bu sayı, o dönemde nüfusu yaklaşık 140 bin olan Karaçay-Malkarlılar için hiç de azımsanmayacak bir rakamdır.

Bunun dışında; on bir Karaçaylı ve iki Malkarlıya, Büyük Vatan Savaşında sadece çok üstün başarı gösterenlere verilen ve Sovyetler Birliğinin en yüksek dereceli askerî nişanı olan “Sovyetler Birliği Kahramanı” (Герой Советского Союза) madalyası verilmiştir. Bu madalyayı alan kişilerin isimleri şöyledir: Harun Bagatırov, Osman Kasayev, Hamzat Badahov, Canibek Golayev, Soltan-Hamit Biciyev, Muhammet Gerbekov, Abdullah İjayev, Ünüs Karakötov, Kiçibatır Hayırkızov, Dügerbiy Özdenov, Harun Çoçuyev, Alim Baysultanov, Muhacir Ummayev.

Yani bütün bu gelişmeler ve rakamlar göz önüne alındığında Karaçay-Malkarlıların Almanlarla işbirliği yaparak Sovyet rejimine ihaneti söz konusu değildir. Burada J. Stalin ile uşağı L. Beriya’nın “Almanlarla işbirliği yaptıkları” bahanesiyle Karaçay-Malkarlıları yok etme planı kolayca anlaşılmaktadır.

Stalin’in en önemli adamlarından Lavrenti Beria

Gelelim sürgün rakamlarına; 2 Kasım 1943 tarihinde sürgün edilen Karaçaylıların sayısı 69.267 kişidir. Bu rakamın % 54’ü çocuk, % 28’i kadın, % 18’i yaşlı ve savaştan dönmüş olan yaralı ve iş göremez erkeklerdir. 8 Mart 1944 tarihinde sürgün edilen Malkarlıların sayısı ise 37.713 kişidir. Bu rakamın % 52’si çocuk, % 30’u kadın, yüzde % 18’i de yine yaşlı ve savaştan dönmüş olan yaralı ve iş göremez erkeklerdir. Bu rakamlara, Sovyet orduları saflarında Almanlara karşı savaşan Karaçay-Malkar askerlerinin sayısı dâhil değildir. Çünkü sürgün sırasında bu askerler cephede Almanlara karşı savaşmaya devam ediyorlardı. Sürgün edilen Karaçay-Malkar Türklerine mensup ve pek çoğu da “madalyalı kahraman” olan bu askerler savaşın sona ermesinden sonra mutlu ve gururlu bir şekilde memleketlerine döndüklerinde maalesef işte böyle bir “ödül” (!) ile karşılaşmışlardır. Sovyet yetkilileri bu askerlerin yüksek rütbeli olanlarının bir kısmına bazı imtiyazlar tanımışlarsa da hiçbiri bunu kabul etmeyerek kendi rızalarıyla ailelerini bulmak üzere sürgüne gitmişlerdir.

2 Kasım 1943 Karaçay Sürgününden bir farkı var mıydı? Malkarlılar topraklarına döndükleri ne zaman nelerle karşılaştılar?

Malkarlıların sürgününün icrası ve neticeleri bakımından Karaçay sürgününden bir farkı yoktur. Hatta neticeleri bakımından Karaçaylıların sürgününe oranla daha vahimdir. 8 Mart 1944 tarihinde sabaha karşı, henüz gün ağarmamışken, Sovyet ordusu askerleri Malkarlıların kapılarına dayanmış, çoluk çocuk, yaşlı, kadın demeden bütün bir halkı zorla evlerinden apar topar çıkarıp tren istasyonlarına götürmüş, hayvan vagonlarına tıka basa doldurarak yaklaşık 15 gün sürecek olan bir sürgün yolculuğuna göndermişlerdir. Sürgün yolculuğu sırasında da açlıktan, hastalıktan ve diğer sebeplerden ötürü epeyce bir ölen olmuştur. Bunların cansız bedenleri vagonların kapıları açılarak Sovyet askerleri tarafından bir çöp gibi dışarı atılmıştır. Bu ölenlerin de çoğunluğu kadınlar, çocuklar ve yaşlı erkeklerdir. Anlatılanlara göre kadınların bir kısmı, aldıkları Karaçay-Malkar ahlâk, örf ve ananelerine binaen, erkeklerin de olduğu vagonlarda tuvalet hacetlerini gideremedikleri için bedenleri iflas ederek ölmüştür.

Yaklaşık 14 yıl boyunca süren sürgün hayatı boyunca Malkarlılar; Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan gibi Orta Asyanın muhtelif bölgelerinde tam 600 ayrı yerleşim biriminde dağınık olarak yaşamışlardır. Pek çok çocuk anne ve babasından ayrı kalmış ve farklı yerlere sürgün gitmiştir. Yine pek çok aile parçalanmış, birbirlerinden ayrı kalmıştır. Sürgün hayatı boyunca Malkarlılar en kötü şartlarda ve bir köle gibi karın tokluğuna taş ocağı, demiryolu inşası, kolhoz vb. gibi en adi ve bayağı işlerde çalıştırılmışlardır. Aslında burada karın tokluğu tabiri de hafif kalır; o dönemde her bir ailenin günlük yiyecek istihkakı bir fincan buğdaydır. Evet tasavvur edebiliyor musunuz? Bir ailenin bir günlük yiyeceği bir fincan buğdaydır! Sürgün sonrasında yurtlarına dönebilen yaşlıların anlattıklarına göre pancar tarlalarında çalışırken başlarına dikilen Kazak, Kırgız vb. Türk asıllı halklara mensup askerler “topladığınız pancarlardan birkaçını elbiselerinizin bir yerine gizleyip götürüp yiyin, biz görmezden geleceğiz” diyerek merhamet etmişler ve bu vesileyle o dönemde neredeyse açlıktan ölmek üzere olan çocukların hayatlarını kurtarmışlardır.

1953 yılında J. Stalin’in ölmesinden sonra Komünist Partinin başına Nikita Hruşçev’in geçmesiyle SSCB’de kısmî bir rahatlama olmuştur. N. Hruşçev iktidara geldikten sonra J. Stalin’i ve bütün icraatlarını lânetleyince, ata yurtlarından uzakta sürgün hayatı yaşayan Karaçay-Malkarlılar için bir umut ışığı doğmuştur. Dönemin Karaçay-Malkarlı aydınlarının büyük çabaları sonucu, 1957 yılında Sovyet Yüksek Şûrasının aldığı bir kararla sürgün hayatı yaşayan Karaçay-Malkar Türklerinin ata yurtlarına dönmesine izin verilmiştir.

Stalin’den sonra Sovyetler Birliğinin lideri olan Nikita Huruşçev

Malkarlılar on dört yıl süren sürgün hayatlarında gerçekten de çok büyük acılar çekmişlerdir. Orta Asyanın muhtelif yerlerinde çocuklar annelerinden, kadınlar kocalarından, yaşlılar evlatlarından ayrı ve dağınık bir şekilde ölüme terk edilmişlerdir. Bu şekilde açlık ve sefalet içerisinde hayat mücadelesi veren Karaçay-Malkarlılar sürgün hayatları boyunca nüfuslarının yarısını kaybetmişlerdir. 1939 yılında 75.800 kişilik bir nüfusa sahip olan Karaçaylılar 1959 yılında ancak 81.400 kişilik bir nüfusa ulaşmışlardır. Malkarlıların nüfus kaybı ise çok daha fazladır. 1939 yılında 42.700 olan Malkar nüfusu 1959 yılında 42.400’e düşmüştür. Yani Malkarlılardaki ölüm sayısı o kadar fazla olmuştur ki, 40 yıl sonraki nüfus, 40 yıl önceki nüfustan daha düşüktür.

Karaçay-Malkarlılar sürgünden döndükten sonra onlara eski köylerine ve evlerine yerleşme izni verilmemiştir. Komünist idareci ve aydınların bir kısmına Çerkessk ve Mikoyan-Şahar (Karaçayevsk) şehirlerinde oturma izni verilmişse de halkın tamamına yakını kolhozlara, sovhozlara, kömür ocakları yanında inşa eden küçük barakalara yerleşmişlerdir. Karaçay-Malkar Türklerine yapılan zulüm bununla da bitmemiştir. Karaçay-Malkarlılar uzun yıllar boyunca güvenilmez halk düşmanı, vatan haini vb. şeklinde yaftalanmışlardır. Uzun bir müddet yüksek tahsil görmelerine izin verilmemiştir. Yani sürgünden döndükten sonra da Sovyet hükümeti tarafından Karaçay-Malkarlılara iade-i itibar yapılmamış ve siyasî hakları geri verilmemiştir. Sürgün sonrasında Karaçay-Malkarlılar otuz yıl boyunca Sovyet resmî belgelerinde “vatan haini” olarak tanımlanmıştır.

SSCB Parlamentosu yurtlarından zorla sürgün edilen halkların kanun dışı yollarla ve haksız yere sürgün edildikleri hususunda ve bu halkların iade-i itibarı konusundaki bildirisini ancak 14 Kasım 1989 tarihinde deklare etmiştir. Bunu müteakiben Rusya SSC Parlamentosu da sürgüne tabi tutulan halkların iade-i itibarı hakkındaki kanunu 16 Nisan-18 Ekim 1991 tarihinde kabul etmiştir.

Malkar Sürgünü

Sovyetler Birliği yıkılırken Karaçay-Malkarlılar ortak bir cumhuriyette birleşmek için adımlar atıyorlar, gene aynı şekilde Kabardeyler, Çerkesler ve Adıgeler de bu yönde adımlar atıyor. Fakat hiçbiri gerçekleşmiyor. Peki bu istekler günümüzde devam ediyor mu? Varsayalım ki talepler gerçekleşti, bu durum farklı bir ayrışmayı da doğurur mu?

Evet, Kuzey Kafkasya’da bu tür romantik fikir ve eğilimler eskiden olduğu gibi günümüzde de mevcuttur. Ancak bu konu Rusya Federasyonu yönetiminin iradesinde ve tasarrufundadır. Bu sebeple diasporanın bu tür konularda fikir beyan etmesi beyhudedir. Şahsî kanaatim; defalarca yaptığım Kafkasya seyahatlerimden edindiğim izlenime göre mevcut şartlarda ve yakın gelecekte Karaçaylılar ile Malkarlılar arasında yahut Kabardeyler ile diğer Çerkesler arasında idarî bakımdan birleşme olamayacağıdır.

Kabardey-Balkar Cumhuriyetinde kimi zaman etnik gerilimler olduğu haberleri geliyor. Bir yandan da Kabardeyler ve Malkarlıların inanılmaz iç içe geçtiklerini görüyoruz evlilik, akrabalık vb. yollarla. Bu tarz gerilimler ortaya çıktığı zaman sakinleştirici mekanizmalar bulunmuyor mu?

Karaçay-Malkarlılar ile Kabardeyler ve diğer Çerkesler arasında cereyan eden çatışmalar yeni değildir. Tarih boyunca bu tür çatışmalar hep var olmuştur. Hatta bu çatışmalar sadece Karaçay-Malkarlılar ile Çerkesler arasında değil, Çerkeslerin kendi boyları arasında ve diğer Kafkasya halkları arasında da olmuştur. Fakat bütün bu çatışmalar küçük çaplıdır ve adı geçen halkların bütününe sirayet etmemiştir. Yani büyütülecek bir şey değildir. Günümüzde yaşanan gerginliklerin büyük bir kısmı ise sunîdir. Her iki tarafın bazı uç ya da aşırı milliyetçi yazarları tarafından kışkırtılarak ortaya çıkan ve birtakım gruplar arasında yaşanan tatsızlıklar, bir anda harlayıp sönen ateş gibidir. Yoksa genel olarak Kabardey ve Malkar halkları arasında öyle birilerinin canı yanacak düzeyde bir çatışma olmamıştır. Olacağını da sanmıyorum. Şunu da ekleyeyim; söz konusu bu “kışkırtıcı” şahısların pek çoğu da kendi kültürlerine yabancılaşmış ve bu kültürü sonradan kitabî bağlamda öğrenmiş sözde entelektüel kişilerdir. Yoksa Kafkas kültür dairesi içerisinde doğup büyüyen ve bu kültürü yaşayıp özümseyerek yetişmiş olan gerek entelektüel düzeyde ve gerekse ortalama eğitim düzeyine sahip kişilerde karşı tarafa bu tür düşmanca tavırları ya da çatışma eğilimleri yoktur. Her iki halkın büyük çoğunluğu da bu kültür dairesi içerisindedir. Kabardey-Balkar’da bulunduğum zamanlarda bu durumu açık bir şekilde gördüm.

Günümüzde Malkarlıların huzursuzluğunun esas sebebinin ekonomik olduğunu düşünüyorum. Kabardey-Balkar Özerk Cumhuriyetinde nüfus bakımından üçüncü sırada ve az bir nüfusa sahip olan Malkarlıların ekonomik durumu Kabardeylere ve Ruslara göre oldukça kötüdür. Yolda arabayla giderken; yol kenarında sıralanmış köylerin hangisinin Kabardey, hangisinin Malkar köyü olduğunu o köyün imar yapısından bile rahatlıkla anlayabilirsiniz. Güzel ve görkemli evlerin olduğu köyler Kabardeyle ait köylerdir. Yani Malkarlıların büyük bir kısmı oldukça fakir bir hayat yaşamaktadırlar. Üretim ve iktisadi faaliyetlerin çok büyük bir kısmı Kabardeylerin elinde olduğu için tabii olarak ülkenin zenginleri ve refah yaşayan kesim Kabardeylerden oluşmaktadır. Malkarlıların büyük çoğunluğu zor ve kötü şartlarda yaşamaktadırlar. Netice itibariyle Malkarlıların ekonomik durumlarının iyileştirilmesi durumunda yaşanan huzursuzlukların ortadan kalkacağını düşünüyorum.

2018’de Kabardey ve Malkarlı gruplar arasında yaşanan gerginlik

Dışarıdan bakıldığı zaman bir gibi duran Karaçay-Malkarlılar, sizce yakın gelecekte Karaçaylılar ve Malkarlılar olarak birbirinden ayrışır mı? Tam olarak hangi halkı örnek vermek gerekir kestiremiyorum ama mesela İnguşlar ve Çeçenler gibi?

Çeçen ve İnguşların durumu farklıdır. Vaktiyle Çeçen-İnguş Özerk Cumhuriyeti var iken Çeçenlerin Rusya’dan ayrılma talebiyle başlattığı savaşa binaen Çeçenler ve İnguşlar anlaşmalı olarak birbirlerinden ayrılıp iki ayrı cumhuriyet teşkil ettiler. Karaçay ve Malkarlıların durumu ise çok daha farklıdır. Yukarıda da bahsettiğim gibi, Karaçay ve Malkarlılar daha Çarlık Rusyası döneminde idarî olarak ikiye ayrılmışlardır. Yani Karaçay ve Malkarlıların iki ayrı idarî yapıda yer almaları yeni değildir. Fakat bu durum onları manevî (dil, kültür, edebiyat vs.) bakımdan ayrıştırmamıştır. Kendileri biz ayrıyız deseler bile (ki böyle bir şey demiyorlar) üçüncü kişi ve kurumlar bile onları “Karaçay-Malkar” şeklinde bir halk olarak adlandırıyorlar. Gelecekte de böyle bir ayrışmanın olacağını sanmıyorum. Hatta günümüzde Karaçay ve Malkarlılar aralarındaki manevî bağları daha da kuvvetlendirmek için pek çok sosyal faaliyetlerde bulunuyorlar. Meselâ bir örnek vereyim: Karaçay-Çerkes Cumhuriyetindeki okullarda Kaysın Kuliyev ve Kerim Otarov gibi belli başlı Malkar şairleri için toplantılar düzenlenirken, aynı şekilde Kabardey-Balkar’da da Karaçaylı şair ve yazarlar için benzer organizasyonlar düzenlenmektedir. Yani mevcut tarihî etnik ve kültürel bağların zayıflamaması için günümüzde de birtakım sosyal ve kültürel faaliyetlerin gerçekleştirildiğini görüyoruz.

Malkar şair Kaysın Kuliyev

Malkarlıların bunlar dışında günümüzde ne gibi problemleri ve talepleri bulunuyor?

Bana göre Malkarlıların günümüzdeki en büyük problemi ekonomiktir. Yani hali hazırdaki kötü hayat şartları ve işsizlik problemidir. Buna bağlı olarak Malkarlıların en önemli talebi hayatlarının iyileştirilmesi için gereken önlemlerin alınmasıdır. Bu da ancak ülkedeki üretim ve ekonomi faaliyetlerine Malkarlıların dahil edilmesiyle mümkün olabilir. Ayrıca Malkarlılar merkezî yönetimin bütçesinden yeterince faydalanamıyorlar. Malkarlı müteşebbislerin önlerine kanunî veya kanunî olmayan bazı engeller çıkarılmaktadır. Bu gibi olumsuzluklar giderilirse Malkarlıların ekonomik durumlarının iyiye doğru gideceğini sanıyorum. Bunun dışında bir de Malkarların sürgün dönüşünde kendilerine iade edilmeyen toprakları meselesi vardır. Fakat yukarıda da değinildiği üzere bu gibi konular Rusya Federasyonunun bir iç meselesidir. Bu mevzuda hariçten fikir beyan edip de birtakım spekülasyonlar yaratmaya gerek yoktur.