NATO tecrübesi ve Şanghay İşbirliği Örgütü (ANALİZ)

Şanghay İşbirliği Örgütü’nün potansiyelini ve muhtemel etkilerini anlayabilmek için NATO’yu ve Batı güvenlik sistemlerinin nasıl çalıştığını anlamak gerekir.

Türkiye, Osmanlı’nın son yüz yılından beri yerini Batı sisteminde arayan bir devlet. İkinci Dünya Savaşı sonrası bu süreç sürat kazandı. 1952 yılındakiNATO üyeliğinin ardından, 1963’te bugünkü adıyla AB üyelik süreci başladı. Bir yandan da Batı kaynaklı bütün organizasyonlar ve örgütlerde yer alma gayreti sürdü. Bu süreçte görüldü ki, Batı sistemini yönetenlerin ve bazen halklarının kafalarının ardında, Türkiye’ye dair her zaman bir kaygı söz konusu. Bunu çeşitli platformlarda Türkiye’ye karşı çıkarılan zorluklardan anlıyoruz. Mesela AB üyelik sürecinde, üyelik gereklerini Türkiye kadar yerine getirmeyen ve getiremeyecek olan nice devlet AB’ye üye yapılmışken, Türkiye’nin üyeliği bitmek bilmeyen şartlara bağlanmıştır.

Öte yandan Batı, Türkiye’nin güvenliği konusunda yeterince hassasiyet göstermiyor. Kendilerince önemli olan sınır güvenliği, terör ve başka güvenlik sorunları Türkiye için geçerli olduğunda, umursamaz bir hava içinde oluyorlar. Son olarak Suriye kaynaklı tehditler, Türkiye’deki darbe girişimi ve PKK eksenli terör örgütlerinin Batı’da gördüğü iltifat, Türk halkının kaygılarını artırmıştır.

Hal böyle olunca Türkiye alternatif üretmeye, yeni ittifak zeminleri bulmaya gayret ediyor. Bu çerçevede gündeme gelen yapılardan biri de Şanghay İşbirliği Örgütü. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gündeme getirdiği yapı, başlangıçta güvenlik esaslı olarak oluşturulmuş, daha sonra çerçevesi genişletmiştir. Bu örgütün potansiyelini ve muhtemel etkilerini anlayabilmek için NATO’yu ve Batı güvenlik sistemlerinin nasıl çalıştığını anlamak gerekir.

NATO nasıl çalışıyor

NATO hep bir askeri örgüt sanılır. Halbuki NATO siyasi yönü önde olan, karar vericilerinin siyasiler olduğu, Batı sisteminin koruyucusu ve zorlayıcı bir uygulayıcısıdır. NATO’nun ne olduğu, NATO belgelerinde şöyle açıklanır: Üyelerinin hürriyet ve güvenliğini siyasi ve askeri araçlarla sağlamak amacıyla kurulmuş olan siyasi ve askeri bir ittifaktır.

Her isteyen sırf güvenlik kaygısıyla NATO üyesi olamaz. Önce bir devletin Batı standartlarında bir demokrasisi, yönetim sistemi, silahlı kuvvetleri üstünde sivil kontrolün olması, silahlı kuvvetlerin lojistik, taktik ve silah sistemleri standartlarına kavuşması, bunun teyit edilmesi gerekir ki NATO üyesi olabilsin ve NATO operasyonlarına katılabilsin.

NATO İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa-Atlantik bölgesinin güvenliğini ve savunmasını sağlamak üzere 1949’da 12 devlet tarafından kurulmuş ve günümüze kadar genişleyerek 28 üyeye ulaşmış bir örgüt. NATO’nun ayrıca ortaklık programları mevcuttur ve bu çerçevede 41 devlet NATO ortaklık programlarına dahildir. Yakın zamana kadar NATO sadece devletlerle işbirliği içindeydi. Ancak 2000’li yılların başından itibaren NATO işbirliği enstrümanlarını çeşitlendirdi ve sivil toplum kuruluşları, bölgesel ve mesleki organizasyonlarla de ortaklıklar geliştirdi. Bu çerçevede denizcilik örgütleri, sigorta şirketleri, lojistik şirketleri, teknolojiyi kullanan sistem ve organizasyonlarla, özellikle terör ve diğer tehditlerle başa çıkabilmek maksadıyla, durumsal farkındalığını geliştirmek için işbirliği yapmaya başladı.

NATO devletleri, ortak prensipler çerçevesinde sorunlara çözüm bulmak için hareket ederler. NATO, Antlaşmasına dayanarak üyelerinin ve BM tarafından belirlenen alanların güvenliğini ve savunmasını sağlayacak harekat icra eder. NATO’nun siyasi ve askeri mekanizmaları bu kararın ortaya çıkmasında rol alır. Daha sonra NATO standartlarında oluşturulmuş birlikler, silah sistemleri ve NATO standartlarındaki komuta ve kontrol anlayışıyla harekâtı icra ederler.

Bahsedilen bu süreç, 1949’dan beri geliştirilen bir sistemler bütününün ve tecrübenin sonucudur. Bu sistemi çalıştırmak, her zaman ortak anlayışa ulaşmak ve karar vermek kolay değil. Özellikle son dönemde terör, terörist ve tehdit kavramlarındaki farklı anlayışlar, NATO’nun ortak karar almasını zorlaştırmaktadır. Bu gibi tıkanıklıklar ise koalisyonlar oluşturularak aşılmaya çalışılır. Örgütler ortak karar alamayınca, bazı devletlerin öncülüğünde koalisyonlar oluşmakta ve tehditlerle mücadele edilmektedir. Mesela bu başlıkta, Aden Körfezi ve Hint Okyanusu’nda icra edilen deniz haydutluğu ile mücadeleyi anabiliriz.

NATO’nun müdahale alanları

NATO özünde üyelerinin ve Avrupa-Atlantik bölgesinin güvenliğini sağlayan bir örgüt. 2000’li yıllar, NATO’nun karşısına yeni alanlar, yeni tehditler ve yeni sorumluluklar çıkardı. Ancak aynı zamanda bu dönem, dünyada ekonomik daralmaların yaşandığı, güvenlik tehditlerinin çeşitlendiği, Rusya başta olmak üzere bazı devletlerin NATO müdahalelerinden rahatsızlık duyduğu bir dönemdir.

Şimdi buna bir de, ABD Başkanlık seçimini kazanan Donald Trump’ın ABD’nin güvenlik taahhütlerini gözden geçireceğine ve savunma harcamalarının kısılmasının lüzumlu olduğuna dair görüşleri eklendi. NATO’nun Avrupalı müttefikleri de savunma harcamalarını artırmak konusunda hevesli değiller. NATO ortaklık programındaki devletlerin de herhangi bir harekatta liderlik yapabilecek kapasiteleri yok.

Hal böyle olunca, NATO’nun dolduramadığı alanların hangi örgüt veya ortaklık tarafından doldurulacağı veya doldurulup doldurulamayacağı meçhul. Bu noktada, Sayın Cumhurbaşkanı’nın gündeme getirdiği Şanghay İşbirliği Örgütü bu rolü yerine getirebilir mi sorusuna cevap aranabilir.

Şanghay İşbirliği Örgütü ne ifade ediyor?

Batı dünyası bir şekilde tarif edilmek istense, muhtemelen en iyi tanımlama ‘Anlaşmalarla örgütlenmiş bir dünya’ olurdu. Batılı devletler enerji, hukuk, bankacılık, silahlanma, lojistik, taşıma, gümrük, güvenlik ve daha nice sayamayacağımız alanlarda prensipler ve standartlar belirledikten sonra, bu konularda örgütler oluşturuyorlar ve asgari müşterekte o sistemleri işletiyorlar. Genellikle de bu sistemlerin her birine liderlik eden bir veya birkaç devlet oluyor. İşte NATO böyle bir çatı örgüt.

Şanghay İşbirliği Örgütü’nü tanımlamaya çalışırsak hangi sonuca ulaşırız? Bu örgüt nedir? Nasıl çalışır? Herhangi bir soruna müdahil olabilir mi? Ve belki de esas soru NATO veya AB’nin yerini tutabilir mi, onlarla mukayese edilebilir mi?

Şanghay İşbirliği Örgütü 1996 yılında Çin ile sınırı ve sınır sorunu olan devletler (Rusya, Kazakistan, Tacikistan, Kırgızistan) ile Çin’in bir araya gelmesiyle, güvenlik kaygılarıyla kurulmuştur. İlk zirvelerinde, sınır güvenlik tedbirlerinin artırılması, askeri güçlerin sınır ötesi harekat icra etmemesi, birbirlerine karşı tatbikat icra etmemeleri, tatbikat sayısının azaltılması ve gözlemci olarak tatbikatlarına katılmaları, askeri birlik yer değiştirmelerinin birbirlerine haber verilmesi ve sınır bölgelerinde askeri birlikler arasında işbirliğinin sağlanması kararları alındı. Yani başlangıç itibarıyla, siyasi bir büyük çerçeve söz konusu değildi; güvenlik kaygısı ön plandaydı.

1998’deki zirvede birbirlerinin iç işlerine karışmamayı, hükümranlık haklarına saygı göstermeyi, terörizmle mücadele etmeyi, ekonomik ilişkilerini geliştirmeyi, sorunları barışçı yollarla çözmeyi, silahsızlanma rejimine uymayı taahhüt ettiler. Bu zirve ile örgütün görev kapsamı genişletildi.

Şanghay Beşlisi, 2001 yılında Özbekistan’ın katılımıyla genişledi ve ismini Şanghay İşbirliği Örgütü olarak değiştirdi.

Örgütün varlığının en önemli sebeplerinin başında, bölge sorunlarının bölge ülkeleri tarafından çözülmesi, bu suretle bölge dışı devlet ve örgütlerin bölge sorunlarına müdahil olmaması talebi geliyor. Bu çerçevede, sınır güvenliği sorunlarının çözümü ile işe başlayan teşkilat, adım adım ekonomiden teröre ve diğer alanlara yönelmiştir.

Şimdi soru, Şangay İşbirliği Örgütü’nün Asya ve başka alanlarda güvenlik ihtiyaçlarını giderip gideremeyeceğidir. Bu mevzuda imkân ve kabiliyetler, ortak anlayış ve karar mekanizmaları, örgütün sorunlara müdahale edip edemeyeceğini ortaya koyacak.

İmkân ve kabiliyetler açısından bakıldığında, Rusya, Çin, Kazakistan ve muhtemel istikbalde Hindistan, Pakistan ve Türkiye, savunma ve güvenlik konusunda, bölgesel ve dünya standartlarında yeterince gelişmiş devletlerdir. Örgüt nüfus, teknoloji, ekonomi, siyaset ve askeri güç bakımından dünya ölçeğinde önemli devletleri barındırmaktadır. Bu devletler askeri güçleri bakımından önem arz etmektedirler. İmkân ve kabiliyetler bakımından büyük sorun yoktur. 70 trilyon doları aşan dünya toplam gayri safi milli hasılasının (GSMH) yaklaşık 20 trilyon dolarlık kısmı Hindistan ve Türkiye’nin de dahil olacağı Şangay İşbirliği Teşkilatı devletlerine ait olacak ki bu GSMH bakımından AB’nin önüne geçmek demek olacaktır.

Sorunlara müdahalede Şanghay’ı bekleyen risk

Güvenlik ve savunma söz konusu olduğunda, zamanla meselenin siyasi ve askeri yönünde sorunlar ortaya çıkabilecektir.

Siyasi açıdan mesele, sistemin nasıl çalışacağı veya çalışıp çalışamayacağıdır. AB ve NATO söz konusu olduğu zaman, Türkiye için sorun olan hususlar genel hatlarıyla şunlar: Türkiye’nin kendine tehdit olarak kabul ettiği devlet, yönetim ve terör örgütlerinin Batılı müttefikleri tarafından farklı değerlendirilmesi, AB’ye üyelik ve Avrupa Güvenlik mimarisinde Türkiye’ye hak ettiğine inandığı rollerin ve hakların verilmemesi.

İşte bu konu, Şanghay İşbirliği Örgütü’ne muhtemel bir üyelik durumunda da ortaya çıkabilir. Mesela Rusya’nın, Çin’in ve Hindistan’ın terör ve terör örgütü anlayışı ile Türkiye’ninkiler örtüşecek midir? Rusya için Kafkaslar, Suriye ve Orta Asya Cumhuriyetleri, Çin için Doğu Türkistan ve Hindistan için Keşmir sorunlarının algılanış biçimi Türkiye ile aynı olmayacaktır. Sırf Türkiye açısından değil, diğer devletler için de böyle sorunlar ortaya çıkabilecektir.

Siyasi açıdan bakmaya devam edersek, sorunun ortaya konması, karar mekanizmasının oluşturulması, soruna müdahale çerçevesinin belirlenmesi, hep yukarıda ifade edilen çerçevede bir sorun olarak ortaya çıkabilir. Neyin sorun olduğunun tespiti, bu sorunda birleşme, siyasi ve iktisadi katkıda bulunma kolay süreçler değildir. Bunlar aşılamaz sorunlar değilse de, altmış yılı aşkın süredir NATO’da ve neredeyse altmış yıla yakın bir süredir AB’de yaşanan tecrübeler ve sıkıntıların, bu örgütte de ortaya çıkacağı öngörülebilir. NATO ve AB ülkeleri, birbirleri ile ortak kültürel geçmişe sahip devletler. Halbuki Şanghay ülkeleri, kültürel yönden birbirleri ile pek de benzer olmayan devletlerdir.

Çin, Hindistan, Rusya ve Türkiye’nin benzer yönleri ABD, Fransa, İngiltere ve Belçika’nın ortak yönlerinden çok daha azdır. Bu durum, sorunların kolay aşılamayacağının işareti olabilir. Ayrıca NATO ve AB’deki karar mekanizmaları ve tecrübeleri Şanghay’da söz konusu değildir. Bu da bir risk unsurudur.

Uyum ve koordinasyon sorunları

Askeri güç ve kapasite bakımından, Şanghay devletlerinin sorunlara müdahale edebilecek seviyede oldukları açık. Ancak birbirlerinden farklı standartlarda eğitilen askeri unsurların, birbirlerinden farklı askeri doktrinler ve farklı silah sistemleri ile ortak sorunlara müdahale etmesi kolay olmayacak. Ayrıca günümüzde, dünyada olaylara müdahale maksadıyla yeterli güç intikalini gerekli zamanda yapabilen tek devlet ABD.

Hal böyle olunca, güvenlik ihtiyaçları bakımından Şanghay İşbirliği Örgütü ele alındığında, mevcut durumu ile Şanghay devletlerinin siyasi karar alma mekanizması, askeri yetenekler ve tecrübe bakımından, NATO ve AB ile mukayese edilecek seviyede olmadıkları görülmektedir.

Kültürel, siyasi, iktisadi, askeri ve sosyolojik farklılıklar da bu örgütün etkili bir güç merkezi olarak ortaya çıkmasının önündeki en büyük engellerdir. Avrupa Birliği’nin siyasi ve askeri karar mekanizmalarındaki aksaklıklar nedeniyle dünyada yeterince etkili bir güç olarak ortaya çıkamaması sorunu, Şangay İşbirliği Örgütü’nü de bekleyen risklerdendir.

Kaynak: AA – FATİH ERBAŞ