Çeçen ve İnguşların Kazakistan ve Orta Asya’ya sürülmelerinin 72. yıldönümü dolayısıyla düzenlenen programda, Gürcü-Hevsur şair Gabriel Cabuşanuri ve İnguş şair Cemaldin Yandiyev’in hayatı ve sanatı ile ilgili bir konferans düzenlendi. Programa katılanlar arşivlerde sürgün ile ilgili incelenmemiş birçok materyalin kaldığını ifade etti.
Çeçen ve İnguşların sürgünü ile ilgili monografinin yazarı olan Maryam Yandiyeva, 23 Şubat’ta düzenlenen anma programının RF devlet başkanlığı bünyesindeki İnguşetya Cumhuriyeti sürekli temsilciliği ve Memorial’in İnguşetya şubesi katkılarıyla organize edildiğini açıkladı.
Programa İnguş entelektüelleri ve Moskova’da eğitim gören üniversite öğrencileri katıldı.
Programın açılışında konuşan Ruslan Hautiyev, 1944 sürgünün, İnguş halkının en trajik sayfalarından biri olduğunu söyledi. Hautiyev, “Hayatını kaybeden İnguşları anarken, sanki halk düşmanıymışlar gibi sürülen diğer halkları da, yani Çeçenleri, Balkarları, Kırım Tatarlarını, Almanları ve Kalmıkları hatırlamamız gerekiyor” dedi.
Maryam Yandiyeva, konuşmasının iki çağdaş şair Hevsur Gabriyev Cabuşanuri ve Cemaldin Yandiyev’in hayatı ve kaderi ile ilgili bir sunum olarak adlandırılabileceğini, bu iki şairin hayatlarının, birbirlerini tanımasalar da, yaşam ve sanat yönünden iç içe geçmiş bir hikayeyi oluşturduğunu söyledi. Yandiyeva konferansını, “Stalin cehenneminde şairler ve şiirin kaderi: Cemaldin Yandiyev; terör kurbanı, Gabriel Cabuşanuri; davacı” şeklinde adlandırdı.
Gürcü Hevsurlardan olan Gabriel Cabuşanuri 1914’de doğdu, 1968’de öldü. İnguş Cemaldin Yandiyev 1916’da doğdu, 1979’da öldü. Her ikisinin çocukluğu da köyün zor şartlarında geçti. Cabuşanuri, Tiflis’i terk ederek dağlara gitti, Cemaldin Yandiyev anavatanından zorla sürüldü.
Maryam Yandiyeva, “Bu iki sanat insanı, şairin yaşamları üzerinden, belgeler aracılığıyla, İnguş halkının trajedisini göstermek istedim. “Gabriel Cabuşanuri” adından bir film var. Senaryo yazarı ve yönetmeni Maryam Bejitaşvili. Film İnguş yazar Gelani Haluhayeva ve Gürcü tarihçi, Kafkasya uzmanı Maryam Bejitaşvili’nin projesi. Filmde tüm sanat hayatı boyunca sürgüne gönderilen İnguş halkının acı ve üzüntüsünü unutmayan Hevsur şair Gabriel Cabuşanuri anlatılıyor” dedi.
Yandiyeva, “Gabriel annesi ve kardeşi Tsitska’nın ailesi ile birlikte İnguşetya’nın Nijni Ozdik’teki kulelerine yakın kulelerde yaşadı. İnguşlar sürgünde iken dağ köyünde yaşayan Gabriel bir dakika olsun kendisinin burada yabancı olduğunu unutmadı. Yaklaşık iki yüz kadar şiirinde ki, bunları İnguşetya dağlarında yazdı, sürgüne gönderilenlerin acısını yazdı” açıklamasında bulundu.
Gabriel Cabuşanuri’nin 1940’lı yılların ortasında, sürgüne gönderilen İnguşların durumu üzerine yazan ilk şair olduğunu belirten Yandiyeva, “Stalin yönetimi döneminde bu şiirleri yazmanın ne kadar cesaret isteyeceğini tahmin etmek bile zor” diyor.
Maryam Yandiyeva’nın babası, Edebiyat Enstitüsü mezunu Cemaldin Yandiyev Çeçen-İnguş Yazarlar Birliği’ne 22 yaşında kabul edilmişti. Bu süre öncesinde de şiir kitapları çıkmıştı.
Maryam Yandiyeva, “150 şiirden 15’i Stalin hakkında idi. O, diğer bir çokları gibi nasıl bir dram yaşandığını, insanların ortadan kaybolduğunu, kültür adamlarının hapse atıldığını biliyordu. Cemaldin, tutuklanan şair Ahmed Oziyev’i savunmak için öfkeyle bir mektup yazıyor. Mektup, gönderdiği makama, kalem arkadaşının vurulmasının ardından ulaşıyor” diye anlattı.
Cemaldin Yandiyev ailesi ile birlikte 28 Şubat 1944’de, iki yüzden fazla yönetici ve entelektüelin sürgüne gönderildiği son grupla gönderildi.
Maryam Yandiyeva, babasının hikayelerini, “Babam, çocuklar ve kadınların vagonlarda dolaşmalarına izin verilmiyordu, yolda tifo salgınının çıkmasından korkuluyordu diye anlatıyor. Duraklarda erkeklere vagondan çıkmaya izin verildi. Bu duraklardan birinde erkekler yakında küçük bir ev gördüler. Oraya ne olduğunu görmek için gittiler. Kapıyı açtılar ve korkudan donakaldılar: Bu yol üstündeki baraka soğuktan donan insanların cesetleri ile doluydu. Babam, sürgün yolunda bu tür barakaların çok olduğunu anlatıyordu. Babam ikinci darbeyi, genç eşinin sürgünün ilk günlerinde İvanovka köyünde dünyaya getirdiği ikiz erkek bebeklerinin ölmesi ile yaşadı. Komşuları sürgüne gönderilen bir Karaçay aileydi. Bu ailenin 17 üyesi, açlık ve hastalıktan, sırayla öldü. Hepsini Cemaldin defnetti” diye anlattı.
Maryam, “Babam, yazmayı bıraktı, uzun yıllar sustu. Sessizliği bu çığ gibi büyüyen mutsuzlukla bağlantılıydı” dedi.
Maryam Yandiyeva, sürgün belgeleri üzerine çalışıldığında, görgü tanıklarının dinlendiğinde unutulması mümkün olmayan bir çok yeni trajedinin öğrenildiğini ifade etti.
Maryam Yandiyeva, sürgün esnasında Tsaharaltı köyünde Ozdoyev soyadında bir yaşlı ve on yaşındaki erkek torununun dağlarda hayvan otlattığı için geride kaldığını, köylerinde ne olup bittiğinden haberleri olmadığını anlattı ve “Onlar evlerine döndüklerinde tüm aile ve yakınlarının sürgüne gönderildiğini öğrendiler, askerlerin yanına gittiler ve kendilerini de sürgüne göndermelerini istediler” dedi, ancak ihtiyar ve torununun kaçmaya çalışanların vurulması emrine bağlı olarak öldürüldüklerini belirtti.
Kavkazki Uzel’in verdiği bilgilere göre, konferansının sonunda Maryam, 23 Şubat 1944 sürgünün İnguş halkının geçen yüzyıldaki tarihinin en trajik sayfası olduğunu ifade etti. Maryam Yandiyeva, “Bizler, Stalin terörünün tüm kurbanlarını anmalıyız. Bu dönemin belgelerini incelemeye devam etmeliyiz, çünkü kendi tarihini unutmak sonu olmayan bir yoldur” dedi.