Selçuk Sımsım ile “Başka Bir Vatanımız Yok” üzerine söyleşi
İnsanlığın kendisi kadar eski olan savaş kavramı zamanla değişime uğrayan en acı olgulardan biridir. İnsanlık savaşla hep imtihan olmuş ve her devirde acı faturalar ödemiştir.
Bölgedeki emperyalist zihniyetin çıkardığı sorunlar gerginliğe dönüşüyor, ciddi hal almaya başlayan Abhaz-Gürcü gerilimi bir çıkmaza gidiyordu. Bu sorunlar sosyal ve kültürel hayatta kalıcı hasarlara sebep olmaya başlayınca savaşın fitili ateşlenmiş oldu.
Emperyalist zihniyete karşı verilen varoluş savaşı 13 ay sürdü. Yokoluş ve tecrit karşısında kendi mücadelesini ve özgürlük savaşını veren Abhazya, kardeş Kafkas halklarının da desteğiyle özgürlük mücadelesini kazandı. Maalesef her zaman olduğu gibi savaş yıkıcıydı ve her iki tarafa da tamiri zor travmalar yaşattı.
Savaş sonrasında, bir halkın kendi imkânlarıyla topyekûn vermiş olduğu bu mücadeleye iftiralar atıldı. İşte bu kitap savaşın nasıl ve ne şartlar altındakazanıldığını anlatan kapsamlı bir eser. Sahte iddiaları boşa çıkartan, tarihin izinde, asılsız tezlere tüm ayrıntılarıyla cevap veren bir eser.
13 ay sürecek savaşın tüm ayrıntılarını ve izlerini, savaş öncesi siyasi ve sosyal atmosferini, savaş zamanı Türkiye diasporasının faaliyetlerini adım adım işleyenSelçuk Sımsım’a değerli ve kapsamlı eserinden dolayı teşekkür ederiz.
“19 ve 20. Yüzyıl Abazaların Politik Tarihi (1770-1993)” isimli kitabınızı hatırlarsak, “Başka Bir Vatanımız Yok! Abhazya’nın Özgürlük Savaşı (1992-1993)” bir devam kitabı diyebilir miyiz?
Evet diyebiliriz. “19. ve 20. Yüzyıl Abazaların Politik Tarihi (1770-1993)” kitabı bir nevi antik çağ öncesi dönemden başlayıp 1992-93 dönemine kadar bütün evreleri özet şeklinde anlatıyor. İlk kitapta bütün dönemlerden kısa kesitler var.
Bundan sonra Abazalar ile ilgili bütün dönemleri ayrıntılı bir şekilde anlatan kitaplar seri şeklinde olacak. “Başka bir Vatanımız Yok! Abhazya’nın Özgürlük Savaşı (1992-1993)” kitabı da 1988-1993 arası dönemi ayrıntılı anlatan bir çalışma.
Hacimli bir kitaptan bahsediyoruz, ciddi bir emek söz konusu, eserin oluşma sürecinden bahseder misiniz?
İkinci kitabın konusu ile ilgili uzun zamandır bilgi topluyordum. Topladığım bilgileri bu döneme ait dosyada biriktiriyordum. Abhazya’ya gidişlerimde veya Türkiye’de o dönemi yaşamış kişiler ile bir araya geldiğimizde gerekli soruları soruyor, elde ettiğim bilgileri dosyalıyordum.
İlk kitabımın bitmesinin ardından ikinci kitaba daha çok zaman ayırmaya başladım ve tamamen o dönem ile ilgili çalışmaya başladım.
Savaşı yaşamış ve o günlerde mücadelenin içerisinde olmuş insanlarla röportajlar gerçekleştirmeye başladım. Başta Abhazya olmak üzere Kabardey Balkar Cumhuriyeti, Adıgey Cumhuriyeti, Abazaşta, Türkiye gibi yerlerde yaşayan yaklaşık 400 kişi ile görüşmeler yaptım. Bu görüşmeleri kayda aldım. Dönemin canlı tanıkları ile görüşmek için Türkiye’nin birçok iline gittim. Onlarca kez Abhazya’ya gidip geldim. 1988-1993 arası dönemi konu alan yazı, makale, gazete, kitap, film, belgesel, vb her şeyi tek tek taradım. Abhaz, Rus, Gürcü, vb kaynakları ayrıntılı olarak inceledim. Abhazya Cumhuriyetine bağlı askeri arşivlerde çalışma imkânım oldu. Arşivde bana lazım olabilecek belgeleri inceledim. Elde ettiğim bilgilerin bir kısmını 2. kitaba aktarabildim. Bu dönem ile ilgili elimdeki malzemeyi iyi değerlendirecek olursam devam niteliğinde bir iki bölümü daha çıkabilir. Bu bilgileri değerlendirip değerlendirmemeyi zaman gösterecek.
Kitap aynı zamanda Abhazya bağımsızlığının 25. yılına denk geldi. Bu durum farklı bir heyecan yarattı mı?
Aynı döneme denk gelmesi güzel oldu. Ama biz sürekli heyecanlarımız ile yaşadığımız için ayriyeten bir heyecan yaratmadı.
Ön sözde “… Halkıma hizmet etmeyi görev edinerek bu çalışmayı hazırlamaya karar verdim.” yazmışsınız. Bir sitem söz konusu mu? Tarih yazan Kafkasyalılar bunu kaleme almakta oldukça gecikiyorlar sanki. Düşünceleriniz nedir?
Bu toplumun bir neferi olarak halkıma hizmet etmek benim birinci önceliğim. Bu şekilde yetiştik, bu şekilde olgunlaştık. Bu şekilde hayata bakıyoruz. Sitem de var elbet! İnsanlarımız çok duyarsızlar. Toplumsal refleksleri ile hareket edebilen ve Kafkasyalılık bilincini ön plana çıkarabilen insan sayımız çok az. Önceliklerimiz arasında toplumsal değerlerimiz veya halkımızın öncelikleri kaçıncı sırada acaba? Bu soruyu sorduğunuzda zaten her şey ortaya çıkıyor! Sadece “tarih” ile ilgili değil! Başka birçok alanda bir şeyleri yazmaya çok geç kaldık. O gecikme de halen devam ediyor…
Aslında Abhazya-Gürcistan Savaşı ile alakalı söylenecek sözün bir röportaja sığmayacağının farkındayız ancak bir yerden de başlamak gerekiyor. Savaşa giden süreci kısaca anlatır mısınız?
19. yüzyılda Kafkasya’da yaşanan olaylar, Abazaların büyük bölümünün topraklarından ayrılmak zorunda kalmaları, Küçük ve Büyük Abhazya topraklarının % 70’inin boşaltılması, boşalan topraklara başta Gürcüler olmak üzere farklı milletlerden insanların yerleştirilmesi, 20. yüzyıl itibarıyla bunun sistematik hale getirilmesi, Sovyetler Birliği’nin kurulmasının ardından 1931 yılı itibarıyla Abhazya üzerine oynanan oyunların daha somut hale gelmeye başlaması, 20. yüzyıl ilk çeyreğinden itibaren Abhaz aydınlarının yok edilmeye başlanması, Gürcistan toponomi politikaları, Gürcistan endeksli göç politikalarının artırılması, Abhazlar üzerindeki baskıların artması, vb gibi sebepler Abhaz-Gürcü savaşına giden sürecin temellerini oluşturuyor.
Ardından 1988 yılı itibarıyla savaşın ayak sesleri iyice duyulmaya başlanıyor. Gerginlikler ve anlaşmazlıklar artıyor. Sovyetler Birliğinin dağılması da bu süreci hızlandırıyor. “Abhazların olmadığı bir Abhazya” hayali Gürcü Faşistlerin birinci hedefi haline geliyor. Ve bildiğiniz üzere 13 ay sürecek savaşın ilk adımı 14 Ağustos 1992’de atılıyor ve işgal başlıyor…
Savaş tam olarak ne zaman başladı? Direkt savaştan ve dönemin şartlarından bahseder misiniz?
Savaş 14 Ağustos 1992’de başladı. Ama Gürcü tarafı işgal öncesi ciddi bir hazırlık yaptı. 15 Mayıs 1992 de SSCB devletlerinin silahlı kuvvetler ve altyapılarını paylaştırma anlaşmasından önemli bir askeri destek sağladı. Yüzlerce ağır silah, on binlerce hafif silah desteği elde etti. Gürcistan’daki hapishanelerdeki mahkûmlardan askeri taburlar oluşturdu. Abhazya’da doğup büyüyen Gürcülerden de askeri birlikler oluşturdu. Onları kışkırtıp, işgal için silahlandırdı.
Gürcü tarafı bu hazırlığı yaparken Abhazların elinde düzenli bir ordu yoktu. Birkaç yüz kişiden oluşan ve Sovyetler Birliğinin askeri yapısından miras kalan bir askeri birliği vardı. İşgal başladığında bu birliğin askerleri Abhazya’nın farklı yerlerinde bulunuyordu. İşgal ilk başladığında direnişe başlayan Abhazların çoğunda silah yoktu. Av tüfekleri, bıçaklar, baltalar, vb ile mücadeleye başladılar.
Gürcistan tarafının saldırıları nasıl gerçekleşti, bunun Abhaz halkı üzerindeki etkileri neler oldu?
İşgalci Gürcü Ordusunun önemli bir bölümü Abhazya’yı talan etmeye, ganimet elde etmeye gelmiştir. Belgeler gösteriyor ki Sohum ilk işgal edildiğinde tüm Gürcü Ordusu ilerlemeyi durdurup şehri talana kalkmış, ganimet peşine düşmüştür. Askeri uzmanlar, Gürcü Ordusunun talana vakit ayırmasının savaşın kaderini değiştirdiği görüşündedir. Savaşın başlamasıyla birlikte 19. ve 20. yüzyıllardaki sistematik göç politikaları ile Abhazya’ya gelip yerleştirilen Gürcü kökenlilerin önemli bir bölümü komşuluk yaptığı başta Abhazlar olmak üzere diğer halklara zulme kalkışmışlardır. Onların evlerine saldırmış, mallarına, mülklerine sahip çıkmaya yeltenmişlerdir.
Elbette Vladislav Ardzınba’ya ayrı bir başlık açmak gerekiyor. Savaştaki rolü ve bağımsız Abhazya’nın kuruluşunda oldukça önemli bir lider olduğunu görüyoruz. Nasıl bir portre çizersiniz?
Vladislav Ardzınba, Abhaz ulusuna liderlik etmiş, bağımsızlık hareketinin önderi olmuştur. Uluslararası arenada Gürcistan’ın Abhazya’yı işgalinin hak görüldüğü bir ortamda siyasi ve askeri mücadelesinden taviz vermemiş, en zor zamanda bile yoluna devam etmiş, bağımsızlığın kazanılmasındaki en önemli figürlerden biri olmuştur.
Türkiye’deki toplumun o dönemde duyarsız olmadığını yazmışsınız. O dönemde yaşanan gelişmeleri ve savaş sürecinde Türkiye’de yürütülen faaliyetleri anlatabilir misiniz?
Toplumun tüm kesiminin duyarlı olduğunu söyleyemem. Nüfusumuz ile orantıladığımızda verilen destek gerçekten istenilen düzeyde değil. Ama o yıllardaki şartlara ve genel farkındalık düzeyine bakacak olursak azımsanmayacak sayıda insanın da diasporadan bu mücadeleye destek verdiğini görüyoruz.
Kafkas-Abhaz Dayanışma Komitesini ayrıca sormak lazım sanırım. Bu komitenin işlevi ne oldu?
İşgalin hemen ardından 23 Ağustos 1992 tarihinde Türkiye’den birçok dernek temsilcisinin katılımıyla İstanbul Kafkas Abhaz Derneğinde yapılan toplantıda Abhazya ile dayanışma faaliyetlerinin daha merkezi bir çalışmaya dönüştürülmesi kararı alınır ve “Kafkas-Abhazya Dayanışma Komitesi” kurulur. Komitenin kurulması ile birlikte diaspora mensuplarının yoğun yaşadıkları il ve ilçelerde bölgesel ve yerel kriz komiteleri kurulur ve çalışmalarına başlar. 13 ay devam eden savaş boyunca Komitenin öncülüğünde Abhazya savaşına destek amaçlı ekonomik, siyasi, diplomatik, insani yardım, lojistik, vb çalışmaları yapılır.
Türkiye’den Abhazya’ya giden gönüllü savaşçılar hakkında neler söylemek gerekir? Büyük Kafkas Sürgünü’nden yüz yıldan fazla bir zaman geçtikten sonra bile geldiği toprakları unutmayan Abhaz gençlerini anlatabilir misiniz?
1918 yılında Menşevik Gürcistan’ın Abhazya’yı işgalinde yine Türkiye diasporasındangönüllüler kardeşlerine destek vermek için Abhazya’ya koşmuştu. Aradan geçen 74 senenin ardından yine diaspora kendi kahramanlarını çıkarmıştır!
Bana göre diasporanın gerçek kahramanları bu gönüllülerdir. Diaspora bugün başını dik bir şekilde tutabiliyorsa bu kahramanlar sayesindedir. Bu kişilerinde sadece Abaza gençleri olmadıklarını söyleyebilirim. Abaza, Adığe, Ubıh, Dağıstanlı gençler bu mücadeleye Türkiye diasporadan destek vermiştir.
24 Ağustos 1992 tarihinde 33 kişilik ilk gönüllü grubu Türkiye diasporasındanAbhazya’ya direnişe katkı sağlamak amacıyla yola çıkmıştır. 25 Ağustos tarihinde Gudauta’ya varan bu ilk grubu sonraki gün ve aylarda diğer gönüllüler takip etmiştir.
Savaşın başından sonuna kadar sayıları dönem dönem değişmekle birlikte cephe ve cephe gerisi genel olarak kabul edecek olursak 140 civarı diaspora evladı Abhazya direnişine destek vermiştir.
Abhazya direnişine katılan “Efkan Tsıba”, “Vedat Kuadzba”, “Zafer Argun”, “Bahadır Abağba” ve “Hanefi Yeğoj” vatan mücadelesinde şehit düşmüştür!
Eserinizde “Kafkas Dağlı Halklar Konfederasyonu” meselesini okuyoruz. Bu yapıdan ve savaşta oynadığı rolden bahsedebilir misiniz?
“Kafkas Dağlı Halklar Konfederasyonu” yapısının gerek savaşta, gerekse savaştan önce sürece ciddi katkısını görüyoruz.
Savaştan önce Temmuz 1989’da Abhazya’da yaşanan Üniversite çatışmasının hemen ardından kardeş halklar 26 Ağustos 1989’da “Kafkasya Dağlı Halklar Asamblesi”ni kurdu ve Abhazya’ya desteğini çok açık olarak deklare etti. 1-2 Kasım 1991’deki toplantıda “asamble” ifadesini değiştirerek Konfederasyon olarak yeniden düzenledi ve “Kafkasya Dağlı Halklar Konfederasyonu” ismini aldı.
İşgalin hemen ardından 18 Ağustos 1992’de Kafkasya Dağlı Halkları Parlamentosunun genişletilmiş olağanüstü oturumunda Abhazya’daki durum ve Gürcistan Devlet Şurası Birliklerinin işgal harekâtının püskürtülmesine ilişkin kararname yayınlandı. Kafkasya’nın tüm bölgelerinden gelen gönüllülerin Abhazya’ya gitmelerini organize etti.
Savaşın başından sonuna kadar Abhazya hükümeti ile beraber hareket etti ve Abhazlara tam destek verdi. Konfederasyon savaşçıları savaşın her aşamasında kardeşleri ile beraber zaferin kazanılmasında aktif rol oynadı.
Abhazya ordusunun savaş süresince işgal altındaki birçok yere operasyonu söz konusu. Sohum’un geri alınışı en önemlisi olsa gerek. Bu olayın dikkatinizi çeken tarafını anlatabilir misiniz?
13 Aylık süreç içerisinde şu önemli, bu önemsiz demek yanlış olur düşüncesindeyim. Ufak veya büyük tüm askeri harekâtların kendi içinde şartlara göre farklı zorlukları olmuştur. Savaşın genel seyrini etkilemesi açısından bazı askeri harekâtların önemli etkileri olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin Gagra’nın geri alınması Abhazlar açısından batı kapısının açılması ve ordunun moral bulması yönünden önemliyken, Gürcüler açısından aşırı öz güvenin yitirilmesine sebep olmuştur.
Mart taarruzu Abhazlara büyük kayıplara neden olmuştur. Fakat sonuçları itibarıyla da düzenli orduya geçilmesini hızlandırmıştır. Mart sürecinden Abhaz askeri yönetiminin ders çıkarması ve yaşanan tüm olumsuzlukları gözlemleyerek sonraki dönemde dikkate alması Mart’ın önemini de ön plana çıkarmaktadır.
Temmuz harekâtında hedef olarak belirlenen başkent Sohum üstündeki dağları ele geçirme süreci, bu süreçte uygulanan askeri strateji ve taktikler askeri tarih açısından da çok önemlidir. Temmuz da verilen mücadele ve sonuçları savaşın kırılma anlarından biri olmuştur.
Eylül harekâtı ise savaşı sonlandırma ve zaferi kazanma noktasındaki en önemli adımı getirmiştir.
Kitabınızın ekler bölümünde ciddi bir araştırmanın ürünü olan “Savaş Boyunca Türkiyeli Gönüllüler”, “Şehitler” gibi listeler var. Kaç kişi öldü bu savaşta, kaç gazi var, sivil ve savaşçı olarak kaç kişi şehit oldu?
1800 civarı Abhaz şehit olurken, diğer halklardan ise yüzlerce şehit verildi. Binlerce Abhazya yurttaşı yaralandı ve sakat kaldı. Her aile en az bir ferdini bu savaşta yitirdi. Kayıpların önemli bir kısmı, Cenevre Konvansiyonu ile yasaklanan ve Gürcü askerlerinin kullandığı bilyeli bombalarla gerçekleşti. Düşmanın sivillere karşı kullandığı “Grad” füze sisteminden, havan topu, el bombaları, misket bombası dâhil parça tesirli bombalardan çok sayıda kişi hayatını kaybetti.
Savaş, geriye binlerce şehit, yüzlerce kayıp, gazi ve yetim yanında çok sayıda soyulmuş, yıkılmış ve yakılmış evler bıraktı. Savaş sonucunda 17 bin 200 ev tamamen yanarken, 8500 ev ise onarılabilecek düzeyde hasar aldı. Abhazya hükümeti tarafından kurulan özel komisyonun belirlediği verilere göre, savaşın Abhazya’ya verdiği maddi zarar 11,3 milyar dolar civarında.
Abhazya’nın tarihi, kültürü ve ekolojisi büyük ölçüde tahrip edildi. Bilgisayarlar ve diğer modern ekipmanlar Tiflis’e taşındı. Gürcü askerleri ve destekçileri tarafından, Abhazların ve Abhazya’daki Gürcü olmayan diğer azınlık halkların evleri ve kültürel kurumları yaygın olarak yağmalandı, kültürel soykırım politikası uygulandı.
Sürekli bir kafa karışıklığına sebep olan Rusya’nın rolünü anlamak isteriz. Bu savaşta Rusya tam olarak ne yaptı, kimin tarafını tuttu?
Savaş boyunca Rusya Devleti, Sovyet sisteminin dağılması sonucu oluşan boşluğu doldurmak için kendi çıkarları doğrultusunda hamleler gerçekleştirdi. Savaşı başında işgale göz yuman bir tavır izlerken, savaşın uzamasıyla değişen hamleler gözlemliyoruz. Asıl önemli olan her zaman kendi çıkarları olmuştur. Bu çıkarlar bazen kısmi olarak Abhazlara destek vermeyi, bazen de Gürcülere destek vermeyi gerektirmiştir. Ama bence Rusya Devletinin her zaman ana hedefi Batı ile temas halinde olan Gürcistan’ı kendi çizgisine çekmek için gerekli adımları atmak olmuştur. Savaşın başından sonuna kadar bunu çok net olarak görebiliyoruz.
Araştırmalarınız sırasında savaşçılarla, gazilerle ve birçok kişiyle görüşmeleriniz olduğunu okuyoruz. O dönemde yaşanmış, hafızanızda yer tutan, sizi etkileyen bir ya da birkaç olayı aktarabilir misiniz?
Beni etkileyen yüzlerce örnek var. İçlerinden hangisini seçeceğimi bilemedim. Bunlar ile ilgili ayrı bir kitap çalışması düşünüyorum.
“19 ve 20. Yüzyıl Abazaların Politik Tarihi (1770-1993)” isimli ilk kitabınızdan sonra “Başka Bir Vatanımız Yok! Abhazya’nın Özgürlük Savaşı (1992-1993)” isimli kitabınız da çıkmış oldu. Yeni projeleriniz var mı?
Evet var! 3. kitap çalışmasına başladım. 19. yüzyılda sürgünlere ve göçlere sebep olan olayların analiz edilmesi, sürgün ve göçlerin seyri ve bunların sonucunda oluşan Abaza yerleşkeleri ile ilgili araştırmamı sürdürüyorum.
Ardından 4. kitap olarak antik çağ öncesi Abaza tarihi, 5. kitap olarak ta Abazaların “Apsuara-Abazara” adını verdikleri yaşam biçimi ve öğretilerini ele alacağım.
Son olarak hem kitap hakkında hem de genel olarak vurgulamak istediğiniz birkaç cümle daha alabilir miyiz?
Bugüne kadar ve bundan sonra çıkaracağımız eserlerin genç nesiller tarafından örnek alınmasını; Bizleri örnek alıp benzer çalışmalara yönelecek gençlerin yetişmesini; Okuyanı, araştıranı ve üreteni çok olan bir toplum olmayı diliyorum…
Vaktinizi ayırdığınız için teşekkür ederiz.
Asıl ben teşekkür ederim! Kafkas Vakfı ailesine ve Ajans Kafkas’a sevgilerimi sunuyorum…
Selçuk Sol (SIMSIM), Başka Bir Vatanımız Yok