Remzi Yıldırım ile Osetler ve Güney Osetya üzerine söyleşi
Kafkasya denildiğinde akıllara belli başlı halklar ve ülkeler gelir. Şüphesiz ki en önemlilerinden biri Osetler ve onların Kuzey Osetya, Güney Osetya olarak varlığını devam ettiren ülkeleri. Fakat buna rağmen onları yeterince tanıdığımız söylenemez.
Örnek vermek gerekirse, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk dışişleri bakanının Oset kökenli Bekir Sami Kunduk olduğu ya da Türkiye’de 30 bin civarında Oset vatandaşımızın bulunduğu da pek bilinmez. 2008’deki savaşı ve onun yaşattığı travmaları ise unuttuk bile.
Bütün bunlara karşı Remzi Yıldırım ile gerçekleştirdiğimiz söyleşide; Osetlerin kim olduklarından Türkiye’de yaşayan Osetlere, Güney Osetya’nın bağımsızlık serüveninden 2008’deki savaşa ve en son Güney Osetya’nın Türkiye temsilciliğine kadar birçok konuya değindik.
Elbette ilk önce Remzi Yıldırım’ın hikayesinden başladık. Neden Remzi Yıldırım? Çünkü kendileri yıllardır Oset meselesiyle bilfiil ilgilenen bir isim. Alınan son bir kararla Güney Osetya Cumhuriyeti Tam Yetkili Türkiye Temsilcisi olarak seçildi. Bu yoğun temposunda bizlere vakit ayırdığı için ayrıca teşekkür etmek gerekir.
Hatırlama ve tanıma odaklı geçen bu söyleşiyi bütün ilgililere sunuyoruz.
Remzi Yıldırım’ın serüveninden başlamak isteriz. Sizi tanıyabilir miyiz?
1952 yılında Sivas-Yıldızeli-Konaközü köyünde doğdum. Oset sülalesi olan Kanıkuate ailesine mensubum. Annem Kabardey Zuho ailesinden. İlkokulu Yıldızeli’nde, ortaokul ve liseyi Erzincan ve Sivas’ta bitirdim. 1972 yılında yüksek öğrenim nedeniyle İstanbul’a geldim ve kaldım. Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulunu bitirdim, ardından işletme masteri yaptım. İş hayatına muhasebeci olarak başlayıp, bir ara ticareti deneyip ticaretin bana göre olmadığını karar vererek SMMM olarak yoluma devam ettim ve artık 45 yıllık çalışma hayatımın da son demlerini yaşıyorum. Eşim Oset kökenli Slonate ailesine mensup ve iki kızımız var.
Uzun süreli bir sivil toplum geçmişiniz var. Bu süreçten bahseder misiniz?
İstanbul’a gelişimle birlikte ister istemez önce akrabalarla, ardından onların çevreleriyle sık görüşmeler sonucu çok daha büyük bir aile olan Kuzey Kafkasya camiasıyla tanıştım. Köyümüzün çevresinde de Kabardey, Abhaz, Çeçen, Lezgi köyleri vardı ve tüm sevinçli ve üzüntülü günlerimizi birlikte yaşardık. Ama o günkü İstanbul’da bir araya geldiğimizde yaşadığımız coşku bir başkaydı. O tarihlerde mevcut olan İstanbul Kafkas Kültür Derneği (Bağlarbaşı) ve K. Kafkasyalılar Kültür ve Yardımlaşma Derneği (Sultanahmet) hafta sonları gittiğimiz tek mekanlardı. Kısaca Bağlarbaşı ve Sultanahmet ismini kullanıyorduk ve bu bize yetiyordu. 1977-78 yıllarında İstanbul Kafkas Kültür Derneği’nde Gençlik Kolu Başkanı, 1979-84 yılları arasında aralıksız Yönetim Kurulu Üyesi, 1985-86 yıllarında ise Yönetim Kurulu Başkanı olarak görev aldım. 1987 yılında Oset gençleri arasında başlayan bir kıpırdanma sonucu başlayan kurumlaşma sürecinde komite başkanı olarak görevlendirildim ve 1989 yılında Alan Kültür ve Yardım Vakfı’nı kurarak süreci tamamlamış olduk. Alan Kültür ve Yardım Vakfı’nda ilk iki yıl Yönetim Kurulu Genel Sekreteri, çeşitli aralıklarla 11 yıl da Başkan olarak görev yaptım. Bu dönemlerde Osetya ile ilişkileri güçlendirerek kültürel ve sosyal faaliyetlerin zenginleştirilmesini sağladık. Camiamızın bir araya gelebilmesi için ortamlar hazırladık. Dünya Osetlerinin Yüksek Divanı Stır Nıhas yönetiminde de çeşitli aralıklarda görev aldım. 1992 ve 2008 yıllarındaki Gürcistan’ın Güney Osetya’ya saldırılarında kurulan komitelerde başkan olarak görev aldığım organlarda arkadaşlarımla birlikte yaraların sarılması ve diasporada sorunun doğru algılanması amacıyla çeşitli çalışmalarda bulunduk. 2007 yılında İstanbul’daki derneklerimiz ve vakıflar arasındaki koordinasyon eksikliğini ortadan kaldırmak amacıyla Alan Vakfı olarak yaptığımız çağrıya derneklerimiz ve vakıflarımız olumlu yaklaşmışlar; ilk toplantı da bu organizasyonun başkanlığına beni seçerek onurlandırmışlardı. Aylık olarak derneklerimizde devam eden bu görüşmeler 2008 Güney Osetya Savaşı ile başlayan süreçte Kafkas Vakfı’nın ev sahipliğinde yapılan büyük toplantıda önemli kararlar alınmış ve Güney Osetya İnsani Yardım Komitesi’nin kuruluşu o mekanda gerçekleştirilmişti. Yine 1992-1993 yılındaki Abhazya savaşından sonra kurulan Abhazya Dayanışma Komitesi’nde de belirli aralıklarda görev alarak hizmet etmeye çalıştım. Mart 2019 tarihinde Güney Osetya Cumhuriyeti Türkiye Resmi Temsilcisi olarak atandım. Bu görevlendirmenin camiamıza hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum. Kısaca özetlemek gerekirse ben kendimi hep toplumuma karşı borçlu hissettim. Ömrüm yettiğince de bu borcu ödemeye devam edeceğim ama ödeyebilir miyim bunu bilemiyorum.
Mevcut görevinizle ilgili sorularım olacak ama başlangıçta Osetleri kısaca anlatmak gerekirse neleri vurgularsınız?
İskit-Sarmat-Alanların günümüze ulaşan mirasçıları olan Osetler çok eski bir tarihe ve köklü bir kültüre sahip bir millettir. Sadece Kafkasya’daki varlıkları 2500 yıla dayanır. Tarih boyunca Uzak Doğu’dan Batı Avrupa’ya ve hatta Kuzey Afrika’ya kadar geniş bir coğrafyada etkinliklerini hissettirmişlerdir. Bu kadim ulusun bireyleri olarak bizler bu bilinçle tüm olumsuzluklara rağmen, diğer köklü uluslar gibi var olmaya ve varlığımızı devam ettirmeye çalışıyoruz. Nart efsanelerini, Yuvarlak Masa Şövalyelerini yaratan bir halkın buna fazlasıyla hakkı olduğuna inanıyorum.
Türkiye’de Oset kökenli vatandaşların ya da Osetlerin durumu nedir? Ne zaman nerelere göç ettiler? Sayıları nedir? Günümüzdeki durum nedir?
1859 yılındaki büyük Toprak Reformuna ve dini baskılara bir tepki olarak, Osetler küçük gruplar halinde 1859-1860 ve 1861 yıllarında Osmanlı topraklarına göç etmeye başladılar. Müslüman feodal ailelerin kendilerine bağımlı ailelerle yaptıkları bu göçteki toplam aile sayıları yaklaşık 400 aile kadardı. Ama bunlardan yüze yakın aile geri döndü. 1865 yılında General Musa Kunduh Paşa liderliğinde göç ettirilen 3000 aileden oluşan Çeçen, İnguş ve Oset grubu arasında dört yüze yakınını Oset aileleri oluşturuyordu. Ve göçen Osetlerin tamamı Müslümandı. Osetler önce Kars’a yerleştiler. Daha sonra bir kısmı Erzurum, Sivas, Yozgat, Kayseri, Bitlis, Muş, Kahramanmaraş illerine bağlı yaklaşık 30-35 köye iskân ettirildiler. 1960’lı yıllarından itibaren köylerden şehirlere göç başlamış ve şu anda birkaç köy dışında diğerleri tamamen boşalmıştır. Günümüzde Oset nüfusunun çoğunluğu İstanbul, Ankara ve İzmir’de yaşamakta olup sayıları da tahminen 30.000 civarındadır.
Osetlerin coğrafyamıza olan etkilerini anlamak açısından burada ara bir soru sormak istiyorum. Osetlerin Osmanlı devleti ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinde çeşitli önemli siyasi figürler çıkardıklarını görüyoruz. Bunlardan bahsedebilir miyiz?
Osetlerin bu coğrafyaya etkileri Bizans İmparatorluğu’na kadar dayanır. Bizans İmparatorluğunda konsül seviyesine seçilen Aspar ve oğlu Ardabur uzun yıllar yönetimde etkili olmuşlardır. Osmanlı döneminde ise öne çıkan figür Musa Kunduh Paşa’dır. Musa Paşa bir Rus generali olarak Osmanlı’ya gelmişti ve bu gelişte hem Rus Çarlığı’nın görevlendirmesi hem de Osmanlı İmparatorluğu’nun bir kabulü söz konusu idi. 1867 Osmanlı ordusuna katıldı ve kendisine aynı yıl paşalık ünvanı verildi. 1878-79 Osmanlı-Rus savaşında Osmanlı saflarında Ruslara karşı savaşa katıldı. Savaş sonrasında 1 Eylül 1879 yılında Erzurum’un Ruslardan geri alınması görüşmelerindeki heyette şehri teslim alan askeri birliğin komutanıydı. Geçmişte Rus yönetimince gözde olan Musa Paşa, Çarlık yönetimi tarafından hain ve vatanını satan kişi olarak anılacaktı artık. Diğer taraftan Osmanlı da halk arasındaki unvanı Gâvur Paşa idi. Musa Paşa’nın oğlu Bekir Sami Kunduk Atatürk’e yakın kişi olarak Erzurum ve Sivas Kongrelerinde bizzat yanında olmuş ve Türkiye Cumhuriyeti’nin birinci Dışişleri Bakanı olmuştur. Daha sonra uğradığı haksızlıklar sonucu tüm görevlerinden istifa ederek siyasi hayattan çekildi. Korgeneral Musa Öğün bir dönem TRT genel müdürü hizmetinde bulunmuştur. Askeri rütbeli onlarca Oset vardır. Daha geniş bilgiler sanırım ayrı bir yazı konusudur.
Günümüze dönecek olursak, Oset kimliği Türkiye’de hangi dönemlerden sonra belirgin olmaya başladı? Bunun sebepleri nelerdi?
Türkiye’de Oset isimli kimliği 1970’lerden sonra ortaya çıkmaya başladı. Bazen Asetin bazen Oset olarak kullanılan bu isim günümüzde Türkiye’de Oset olarak kendine yer bulmuştur. Osetler kendilerine İron, Digoron olarak tanımlarlar. Bu ikilem konuşulan dilin iki diyalektinden kaynaklanmaktadır. Kabardeyler Kuşha olarak andıklarından Türkiye’de Kuşha tanımı yaygın olmuştur. Ama Osetler günümüze kadar Anadolu’da tüm Kuzey Kafkasyalılara verilen ortak ad Çerkes’i benimsemişlerdir. Ama günümüzde bu şemsiye parçalandı ve her ulus kendi özünü kullanıyor; Çeçen, Abhaz, Oset gibi. Bunun başlıca nedenine gelecek olursak sanırım Sovyetler Birliği’nin yıkılışıyla Kafkasya ile olan daha yoğun ilişkiler etkili oldu. Bu isimlendirmeler elbette kaçınılmaz ve doğru. Ancak biz Türkiye’de geçmişte birleşik ve tektik. Kafkasya şemsiyesi hepimizi bir arada tutuyordu. Genel anlamda Kafkasya’yı kullanmamak bizleri dağıttı. Bu yanlış. Geçmişte Kafkas toplumu biz-siz ayrımı yapmadığı için günümüze kadar güçlü oldu. Şimdi ise suni ayrımlar bizi zayıf ve güçsüz bırakıyor.
Türkiye’deki Osetlerin kurduğu vakıf ve dernekleri, bu yapıların faaliyetleri ile ilgili bilgi verir misiniz?
Alan Kültür ve Yardım Vakfı 1989 yılında kuruldu. Oset Alan Derneği ise 2015 yılında kuruldu. Vakfın son genel kurulunda yapılan açıklamaya göre tekrar birleşme kararı alındı. Güçlerin birleştirilmesi olumlu bir hareket. Alan Kültür ve Yardım Vakfı bugüne değin Oset kültürünü yaşatmak, mensupları arasında sosyal, kültürel ilişkilerin güçlenmesi için etkin çalışmalar yapmakta ve yapmaya da devam etmektedir. Öğrencilere burs vermekte, değişik dönemlerde dil çalışmaları yapmış ve camianın bir araya gelebilmesinin ortamlarını hazırlamıştır. Geleneksel geceler yapılmış, birkaç yıldır festivaller düzenlemektedir. Bu etkinliklerde Osetya’dan sanatçılar, gruplar davet edilmiş, sergiler açılmıştır. Osetya’da da etkinliklere katılınmış ve etkinlikler düzenlenmiştir. Yükseköğrenim için öğrenciler gönderilmiş, yazın gençlerin Osetya’ya gönderilerek etkinliklere katılımları sağlanmıştır. Yetersiz de olsa kitaplar yayınlanmaktadır. Vakfın faaliyetleri sonucunda toplumun üyelerinin birbirleriyle ilişkileri güçlenmekte ve iyi ve kötü günlerde bir araya gelme sağlanmaktadır. Elbette tüm bu faaliyetlerde kültürel ritüellerin yaşatılması amaçlanmaktadır.
Siyasi duruma geçmek istiyorum. Şu an Kuzey Osetya Cumhuriyet’i Rusya Federasyonu içerisinde ancak Güney Osetya’nın durumu daha farklı. 20 Eylül 1990 tarihinde bağımsızlık ilan ediyor ve o tarihten günümüze neredeyse otuz senelik bir süreç var. Hatta bildiğim kadarıyla Kuzey Osetya ve Güney Osetya birleşmekten yana. Şu an durum nedir? Osetlerin istekleri nedir?
Evet, tek millet iki devletleri var Osetlerin. Ancak Güney Osetya Cumhuriyeti bağımsız bir ülke ve Kuzey Osetya ile birleşmesi bana göre doğru değil. Elbette birleşmeyi isteyenler olabilir. Haklı nedenleri de vardır elbette. Ama şu anki siyasi yapılanma bu birleşmeden yana değil. Güney Osetya Cumhuriyeti’nin bağımsız olarak yoluna devam etmesi sadece benim değil her Oset’in rüyasını süslemektedir. Zaten taraflar da bu birleşmeye sıcak bakmamaktadır. Güney Osetya tüm kurum ve kuruluşlarıyla ayağa kalkmayı başarmıştır.
2008’de ciddi bir savaş oldu. O tarihten bugüne ne gibi değişimler yaşandı?
2008 öncesi Güney Osetya’da yaşam mayınlı tarlada yürümek gibiydi. İnsanların can güvenliği her an tehdit altındaydı. 20 Eylül 1990 yılında bağımsızlık ilan edilmişti ama bağımsızlıkları hiçbir devlet tarafından tanınmamıştı. Gürcistan’ın sürekli tacizi söz konusu idi. Gürcistan uluslararası görüşmelerden kaçan taraftı. Şimdi ise Güney Osetya ve Abhazya 7 ülke tarafından tanınan birer bağımsız devlet konumundadırlar. 1974’ten bu yana Kuzey Kıbrıs Cumhuriyeti’ni Türkiye’den başka tanıyan ülke bulunmadığını düşünürsek konuyu biraz daha kavramış oluruz. Şu anda bağımsız bir devlet neleri yapmaya kadirse Güney Osetya bunları yapmakta ve her gecen gün yoluna daha güçlü adımlarda devam etmektedir. Problemleri yok mu? Her devlette olduğu gibi tabii ki var ama çözülmez bir sorunları yok.
O tarihte Türkiye’deki Kafkas kurumlarının Osetya tarafında birlikte çeşitli girişimleri, duyarlılık oluşturma çabaları var. Hem bu durumu hem de Türkiye’deki Osetlerin Kafkas kurumlarıyla ilişkilerini ele alırsak?
2008’de savaşın başladığı ikinci gün Alan Kültür ve Yardım Vakfı olarak Beyoğlu Yenişehir Palas salonunda düzenlediğimiz basın toplantısında tüm Kafkas dernek ve vakıflarımızı bizim yanı başımızda bulunmalarını unutmamız mümkün değildir. İkinci ve en büyük toplantıya Kafkas Vakfı kapılarını açmış ve orada toplanan tüm kurumlarımızın temsilcileri ve hemşerilerimizin o güçlü desteği bir başkaydı. Kafkas Osetya Dayanışma ve İnsani Yardım Komitesi benim başkanlığımda orada oluşturulmuştu. Komite oluşturulduktan sonra ilk yardımı 120 USD miktarıyla Fethi Güngör gerçekleştirmişti. Osetler bulundukları şehirlerde ve bölgelerdeki Kafkas dernekleri ile irtibat halindedirler ancak sayısal azlığımız nedeniyle bulunduğumuz yerlerdeki görüntümüzde bu azlığın yansıması gibi olabiliyor. Ama biliyoruz ki birlikteysek güçlüyüz, birlikteysek başarabiliriz.
Diğer komşu Kafkas cumhuriyetleri ile Kuzey Osetya–Güney Osetya ilişkilerinde vaziyet nedir? Geçmişten gelen problemler de var olumlu örneklikler de ama bunları totalde nasıl yorumlamak gerekir?
Güney Osetya’nın Gürcistan’la olan ilişkileri Gürcistan yönetiminin hegemonyacı, faşist yapısı devam ettiği müddetçe iyi olmayacaktır. Gürcistan arzuladığı hedeflerine ne Güney Osetya’da ne de Abhazya’da asla ulaşamayacaktır. Bağımsızlıkları Gürcistan tarafından tanındığında bölge rahatlayacak ve nefes alacaktır. Barış bu cumhuriyetlerin refahını ve gelişimini olumlu olarak etkileyecektir. Kuzey Osetya’nın batı komşusu Kabardey-Balkar Cumhuriyeti ile olan dostluk ilişkileri her türlü takdirin üzerindedir. Ancak doğu komşusu İnguşetya Cumhuriyeti ile toprak sorunu hala devam etmektedir. Bu sorunun yaratıcısı da bizzat geçmişteki Sovyetler Birliği yönetimi olmuştur. Günümüzde İnguşetya’nın talep ettiği toprakların büyük bir bölümü geçmişte zaten Osetler’e aitti. Sovyetler Birliği’nin kuruluş sürecinde günümüzde sorun olan topraklar İnguşlar’a verilerek bölgeye İnguşların yerleşimi sağlandı. Ancak İkinci Dünya Savaşı’nın ardından İnguşlar vahşice ve zalimce asla kabul edilemez bir biçimde Stalin tarafından yurtlarından Sibirya’ya sürgün edildiler. Boşaltılan topraklardan bir bölümü Kuzey Oseya’ya verilirken; Kuzey Osetya’nın güneydoğusundaki topraklarının bir bölümü Çeçenistan ve Gürcistan’a verildi. İşte bu müdahaleci paylaşım bölgedeki halkların arasına nifak tohumlarını ekilmesine zemin hazırladı. Dileğimiz ve arzumuz odur ki; komşular aralarındaki bu ciddi sorunu görüşerek bir karara bağlar ve iki halkın barış içinde yaşamasının yolunu açarlar.
Türkiye ve Osetya ilişkilerine geçecek olursak neler söylersiniz?
Bu soruyu Türkiye Cumhuriyeti ile Osetya arasındaki ilişkiler olarak alacak olursam elbette olumsuz şeyler ön plana çıkıyor. Türkiye içinde bulunduğu paktlar sonucu olarak Güney Osetya’yı tanımıyor. Kuzey Osetya Cumhuriyeti ise Rusya Federasyonu içinde yer aldığından direkt olarak bir bağlantı söz konusu değil. Ancak soruyu Türkiye’deki Osetlerle Osetya arasındaki ilişkiler açısından ele alırsak çok ama çok olumlu ve güzel şeylerden bahsedebiliriz. Hatta çok rahatlıkla diyebilirim ki Kuzey Kafkasya halkları arasında anavatanlarıyla en sağlıklı ilişkilere sahip halk Osetlerdir. Geçmişte Osetya ile kişisel ilişkiler 1989 yılında Alan Kültür ve Yardım Vakfı’nın kurulmasıyla kurumsal bir yapıya dönüşmüştür. İlk günden itibaren sağlıklı ve karşılıklı güvene dayalı bu ilişkiler yıllar içerisinde olumlu meyvelerini vermiş ve günümüzde farklı ülkelerde yaşayan soydaşlarımızın birbirleriyle ilişkileri artarak güçlenmiştir. Bu ilişkilerin gelişmesinde devlet başkanlarının, kültür bakanlarının, milliyetler bakanlarının önemli katkıları olmuştur. Türkiye’deki nüfus sayımızı ve her geçen gün eriyerek yok olan kültürümüzü düşünecek olursak bu ilişkilerin ne kadar önemli olduğunu görürüz. Yıllar boyunca kültürel etkinlikler devam ettirilmiş bu etkinliklere Kuzey ve Güney Osetya’dan yoğun katılımlar olmuş, yine son yıllarda gençlerin anayurtlarını gezip görme imkanları yaratılmış; böylece bilinçlenme ve kültürlerine sahip çıkma olgusu hayata geçmiştir.
Türkiye’den Osetya’ya okumaya giden ya da oradan Türkiye’ye okumaya gelen öğrenciler var mı? Son senelerde uluslararası öğrenciler meselesi daha bir gündeme girdi onun için ayrı bir soru olarak sormak istedim.
1997 yılında Alan Kültür Yardım Vakfı ile Osetya Kosta Devlet Üniversitesi arasında yapılan görüşmeler sonucunda 5 öğrencinin gönderimi sağlanmıştı. O tarihlerde oradan mezun olanların diplomalarının Türkiye’de geçersiz sayılması nedeniyle yürümemişti. Ancak vakıf bu konuyu tekrar gündemine almış olup gerekli çalışmaları sürdürmektedir. 1990’lı yıllarda Ankara’ya bir grup küçük çocuk davet edilip eğitimlerinin Türkiye’de yapmaları sağlanmıştı. İçlerinde Ortadoğu ve Boğaziçi üniversitelerini bitirenler oldu. Mezun olanlar ülkelerine tekrar dönerek iyi şartlarda çalışma hayatına başlamışlardır. Şu anda bilgim dahilinde burada eğitim gören öğrenci yok. Elbette evlilikler nedeniyle Türkiye’ye yerleşenlerin çocuklarını saymıyorum.
Son görevinize gelecek olursak, bundan sonra Güney Osetya Türkiye Temsilcisi olarak çalışmalarınıza devam edeceksiniz. Süreç nasıl gelişti?
Güney Osetya Cumhuriyeti bağımsız bir devlet, Türkiye’de de soydaşları olduğuna göre böyle bir görevlendirme kaçınılmazdı. Abhazya Cumhuriyeti 25 yıl önce hayata geçirdi ve Abhazya’dan gönderilen 3 yetkili bu görevi yerine getirmektedirler. Uzunca bir süredir devam eden bu isteği sonunda kabul ederek süreç tamamlanmış oldu.
İlk etapta planlamalarınızda hangi çalışmalar var?
Öncelikle yapmamız gereken Türkiye Dışişleri Bakanlığına bu görevlendirmeyi anlatmak. Aslında bakanlık ve ilgili birimler bu bilgiye sahipler. Zira bu yetkilendirme Gürcü hükümeti tarafından kabul edilemez olarak nitelendirilerek Türkiye makamlarını da bilgilendirmişlerdir. Bu beklenen bir durumdu. Gerekli görüşmeleri yaparak Güney Osetya pasaportuna sahip Oset kökenli Türkiye vatandaşlarının vizesiz Rusya’ya girişlerinin sağlanması temasları tamamlanacaktır. Bunlar şu anda gündemde olan sorunlar. Esas olarak öncelikli görev Güney Osetya Cumhuriyeti’nin Türkiye’de temsil edilmesidir. Elbette Türkiye, Güney Osetya’nın bağımsızlığını tanımadığından temsilcisini de resmi olarak tanımayacaktır. Ama STK’lar için durum böyle olmayacaktır. Tüm Kuzey Kafkasya oluşumu dernekler, federasyonlar, vakıflar bu görevlendirmeden dolayı memnuniyetlerini bildirmiş ve şahsımı kutlamışlardır. Bundan sonraki dönemde iki ülke arasındaki ilişkilerin sağlıklı şekilde gelişmesi ve diasporalarımızın Güney Osetya ile ilişkilerinin güçlenmesine katkı vermek için çaba içinde olacağım. Bunun için tüm dernek ve vakıflarımızın katkısına hep ihtiyacım olacak. Allah’ın izniyle bu kutsal görevi başarılı şekilde tamamlamış olurum. Saygılarımı sunuyorum.