Oktay Berber ile Kalmuklar üzerine söyleşi
Kalmuklar tarihten günümüze Kafkasya’yla çeşitli ilişkiler kurmuş dikkat çeken bir halk. Türkiye’de onlarla ilgili çalışma yok denecek kadar az. Halbuki haritadan baktığımız zaman Anadolu ve Kalmukya coğrafyalarının birbirine uzak olmadığı görülüyor. Hatta bir dönem Türkiye’ye göç eden Kalmukların olması ilgili araştırmaları tetiklemesi gerekirken bunun yaşanmaması üzücü. Ancak bu durumun son yıllarda kırılmaya başladığını ifade edebiliriz.
Kalmuklarla ilgili bilimsel çalışmalara imza atıp kitaplar yazan Oktay Berber hocaya söyleşi teklifi yaptığımda sağ olsun değerli vakitlerini ayırdılar ve ortaya; Kalmukların kim olduğundan onların en dikkat çeken taraflarına, Osmanlı devletiyle kurdukları ilişkiden Çarlık Rusya tarafından kullanılmalarına, Sovyetler Birliği döneminde Stalin tarafından sürgüne gönderilmelerinden Türkiye’ye yerleşmelerine, günümüzdeki Kalmukya Cumhuriyeti’nin durumundan Kafkasyalılarla kurdukları ilişkiye dair birçok konuyu açtık ve aşağıdaki metin ortaya çıktı. İlgililere sunulur.
Kalmuklar üzerine araştırma yapma fikri nasıl doğdu?
Ben lisans ve lisansüstü tahsilimi Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde tamamladım. Lisans döneminden beri Rusya’nın yayılma siyaseti ve dış politikası konusunda meraklı olduğumdan bu doğrultuda okumalar ve lisansüstü çalışmalar yaptım ve halen de yapmaktayım. Yüksek lisans tezimi Rusya’nın Balkan politikası üzerine hazırlamıştım ve doktorada da yine bu doğrultuda çalışmayı düşünüyordum. Bu doğrultuda doktora tezi konusu tespit etmeye çalışırken bir gün kıymetli hocam Prof. Dr. Üçler Bulduk bana Kalmuklardan bahsetti ve bu konunun üzerinde mutlaka çalışmak gerektiğini söyledi. O güne kadar Kalmuklar hakkında doğrudan ilgili bir okuma yapmamıştım ve işin doğrusu Kalmuklar hakkındaki bilgim iki-üç cümleyi geçmiyordu. Bir yandan yüksek lisans tezimin devamı mahiyetinde doktora tezi konusu tespit etmeye çalışırken diğer yandan da Kalmuklar hakkında araştırma yapmaya başladım. Sonra Zeki Velidi Togan’ın “Bugünkü Türkili Türkistan ve Yakın Tarihi” adlı eserini tekrar okudum. Merhum Togan bu eserinde, Kalmukların istila niteliğindeki hareketinden bahsederek bu hareketin sona ermesini Kalmukluğun sonu olarak tanımlıyor. Ayrıca bu hareketin etkisini, “Türkistan’ı baştanbaşa soyan, yıkan, kesen Kalmuk hareketi, Türkistan’ın asrımızdaki şeklini almasına sebep oldu.” şeklinde bir cümle ile ifade ediyor. Açıkçası bu yorumu okuduğumda hocamın sözleri aklıma geldi ve o anda doktora tezimi Kalmuklar konusunda hazırlamaya karar verdim. Ancak bu konuyu çalışmanın zorluğu da beni düşündürüyordu. Çünkü Kalmuklarla ilgili doğrudan bir çalışma yoktu. Yalnızca Prof. Dr. Orhan Doğan ve Prof. Dr. Ekrem Kalan hocaların bazı çalışmaları söz konusuydu. Bu çalışmaları okuduktan sonra Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’ndeki hocalarımla istişare ederek doktora tezi konusunu Kalmuk İstilası ve Türk Dünyasına Etkileri başlığıyla kesinleştirmiş olduk.
Kalmuklar kimdir?
En genel ifadeyle Kalmuklar Moğol kökenli halklardandır. Kalmukların kökenini tam anlamak için biraz tarihî süreç üzerinde durmak gerekir. Malumunuz olduğu üzere Çin’i bir süre Moğol kökenli Yuan Hanedanı idare etmiş idi. Bu hanedan 1368 yılında sona erdikten sonra bozkırlı halklar Çin’den çıkmaya mecbur kaldılar. Dolayısıyla Moğolistan ve etrafında çok büyük bir nüfus yığılması meydana geldi. Ancak anladığımız kadarıyla bu büyük nüfus yığılması siyasi, sosyal ve ekonomik bakımdan bölgede çok büyük bir yük oluşturdu. Moğol halklar arasında da büyük bir çekişme meydana geldi, gruplaşmalar ortaya çıktı. Bu bölümlenme içerisinde doğu ve batı Moğolları olarak ifade edeceğimiz iki büyük yapı ortaya çıktı. Ancak bu yapılar da yine bozkır kavimlerinde sıkça gördüğümüz üzere ayrı şubelerden oluşuyorlardı. Bu Moğol uruk ve boyları bölgede tutunabilmek, hayvanlarına otlak alanları sağlayabilmek için birbirleriyle mücadele halindeydiler. Bu mücadele sürecinde bölgede tutunabilenler Moğolistan ve etrafında kalabildiler. Mesela bölge tarihinde mühim bir yeri olan Cungar Hanlığı 17. yüzyılın ilk yarısı içerisinde ortaya çıktı. Ancak tutunamayanlar bölgeyi terk etmek zorunda kaldılar. İşte Kalmuklar da Moğolların batı kolu içerisinde kalanların bir kısmı olup doğuda Cungar Hanlığı’nın kurulacağı dönemde İdil-Ural hattına gelen Moğollara verilen isimdir. Ayrıca gerek doğudaki Cungar Hanlığına mensup olanlar, gerekse batıya gelenlerin genel ekseriyeti dönemin Türk kaynaklarında Kalmuk olarak adlandırılırlar. Dolayısıyla Kalmuklar denildiğinde oldukça geniş bir çevrede faaliyet gösteren Moğolları anlamamız gerekir. Merhum Togan da geniş bir coğrafyayı etkisi altına alan bu Moğolları Kalmuklar olarak nitelendirmektedir.
Kalmukların en dikkat çekici yönü dinleri olsa gerek?
Kalmukların dikkat çekici yönünün tarihi süreç ve günümüz açısından birbirinden farklı olduğunu söyleyebiliriz. Geçmiş dönemlerle ilgili olarak bilgi veren gerek dönem kaynaklarında ve gerekse araştırma eserlerde Kalmukların savaşçı yönü güçlü, hareket kabiliyeti yüksek bir halk olarak anlatıldığını görmekteyiz. Mesela Evliya Çelebi Kafkaslar ve İdil bölgesi hakkında verdiği bilgiler içerisinde Kalmukları tanımlarken onların bu özelliklerini çok ön plana çıkarır. Hatta adeta at üzerinde uyuduklarını, atlarının Kalmuklar için çok hayati olduğunu vurgular. Bu noktada Kalmukların bozkırlı halkların yaşam tarzını yansıttığını, yaylak-kışlak düzenlerinin olduğunu ve atın sosyal, iktisadi ve askeri hayatın en mühim enstrümanı olarak kullanıldığını söyleyebiliriz. Günümüz açısından bu dikkat çekici yönün daha fazla din bağlamında değerlendirildiğini ifade etmek mümkündür. Çünkü günümüzde merkezi Elista olan Kalmuk Özerk Cumhuriyeti’nde Budizm’in Kalmuklar arasında çok aktif şekilde yaşatıldığını, Hurul adı verilen dini bir mabetleri olduğunu ve bu mekanların oldukça aktif şekilde kullanıldığını biliyoruz. Ayrıca bu dinin geleneklerinin Amerika’da yaşamakta olan az sayıdaki Kalmuk arasında bile yaşatılmaya çalışıldığını söyleyebiliriz. Dolayısıyla günümüzde insanlara farklı gelen dini uygulamaların daha fazla dikkat çektiğini söyleyebiliriz.
Osmanlı devletiyle de irtibatları olduğunu biliyoruz.
17. yüzyılın ilk yarısı içerisinde çok kalabalık bir nüfusla İdil-Ural hattına gelen ve zamanla burada siyasi bir örgütlenme ile İdil Kalmuk Hanlığı’nı tesis eden Kalmukların 17. yüzyıl sonunda ve 18. yüzyıl başlarında çevreleriyle ilişkileri oldukça artmaya başladı. Çarlık Rusya ile doğrudan Osmanlı Devleti ile ise daha dolaylı şekilde ilişki tesis ettiler. İdil Kalmuklarının en güçlü yöneticisi olan Ayuka Han döneminde özellikle günden güne güçlenen Çarlık Rusya’ya karşı belki bir tedbir olması düşüncesiyle Osmanlı Devleti’nin idarecileriyle daha sık temas edilmeye gayret edildi. Mesela Ayuka Han tahta yeni çıkan Osmanlı padişahlarını vakit kaybetmeden tebrik etmek için heyetler oluşturdu. Osmanlı arşiv belgelerinde “ubudiyetname” olarak ifade edilen kulluk belgelerini sundular. Osmanlı Devleti’nin 17. ve 18. yüzyılda güçlü bir devlet olduğunu düşünürsek Kalmuk idarecisi Ayuka Han’ın bu hareketinin ne kadar mühim olduğunu anlamış oluruz. Çünkü Ayuka bu şekilde davranarak Çarlık Rusya ile yaşanacak problemlerde bir bakıma kendisine destek verecek, koruyup kollayacak bir güç bulmayı amaçlamış olmalıdır. Dolayısıyla Kalmuk elçilerinin geliş-gidiş ve karşılanmaları, bu elçilere sunulan hediyeler gibi çeşitli konularla ilgili bugün İstanbul’daki Osmanlı Arşivi’nde epeyce belge söz konusudur.
Çarlık Rusya onlarla nasıl bir ilişki kurdu?
17. yüzyılın ilk yarısında Kalmukların yaklaşık 50 bin aileyle İdil-Ural hattına geldikleri Rus kaynaklarında ifade edilmektedir. Rakamı abartılı bulabiliriz ancak her ne olursa olsun bu bölgede başka halklar da yaşamaktaydı. Nogaylar, Başkurtlar, Tatarlar vardı. Dolayısıyla bu kadar yolu kat ederek gelen Kalmuklar İdil’de barınmak istiyorlardı. Bu nedenle Çarlık yetkililerine başvurdular. Oturma izni ve ticaret konusunda başvuru yaptılar. Çarlık idaresi çeşitli antlaşmalarla bu başvurulara olumlu yanıtlar verdi. 17. ve 18. yüzyılda yapılan ve adına şert denilen bu antlaşmalar bir bakıma karşılıklı sözler içeriyordu. Çarlık Rusya Kalmukların taleplerine olumlu yanıt verirken karşılığında onlardan özellikle sınır bölgelerinin korunmasında fayda beklemekteydi. Kalmukların bozkır insanının yaşamına uygun olarak at üzerinde olduklarını, hareket kabiliyetlerinin yüksek olduğunu ifade etmiştik. Dolayısıyla Rus idaresi Kalmukları askeri bir unsur olarak kullanmayı tercih etti. I. Petro ve sonraki çar ve çariçeler yaptıkları savaşlarda ordularında Kalmuklara hep yer verdiler. Hatta Osmanlı Devleti ile Çarlık Rusya arasında yapılan 18. yüzyıldaki bazı antlaşmalara baktığımızda Kalmuk bahsinin maddeler içerisinde yer aldığını da görürüz. Demek ki Kalmuklar Rusya tarafından hep kullanıldılar ve insan gücü olarak Rusya’ya hep destek vermiş oldular. Ayrıca Çarlık Rusya’nın Nogayları, Başkurtları, Tatarları, Karakalpakları, Kazakları kontrol altına almasında çoğu zaman Kalmuklar Rus idaresi tarafından kullanıldı. Ancak Rus idaresi Kalmuk yönetiminin beklediği faydayı onlara sağlamadı. Hatta Kalmuklar 17. yüzyıldaki hareket kabiliyetlerini yitirdiler. Rus idaresinin şubelerinden biri haline geldiler. Özellikle 18. yüzyılın ikinci yarısında bozkırlı Kalmukların hiçbir hareketine izin verilmemeye başlandı, otlak alanları daraltıldı, iktisaden ciddi bir baskı altına girdiler. Bunun neticesinde de II. Katerina döneminde 1771 yılında İdil Kalmuklarının nüfusunun yaklaşık üçte ikisi bulundukları bölgeyi terk ederek doğuya, ana vatan olarak gördükleri Cungarya’ya dönmek üzere gizli bir planla harekete geçtiler. Ancak Rus idaresi bu plandan haberdar oldu ve göç eden Kalmukların peşine düştü. Hatta vaktiyle Kalmuk baskısı altında perişan olan Kazaklara, kaçan Kalmukların yakalanması ile ilgili II. Katerina tarafından her türlü yetki verildi. Neticede anavatana dönmek isteyen Kalmukların çok büyük bir kısmı yolda perişan oldular. Yakalananlar, öldürülenler oldu. Cungarya’ya ise çok az bir nüfus dönebildi. Dolayısıyla Rusya, başlangıçta İdil’e gelen Kalmukların burada tutunabilmesini sağlarken zamanla onları tamamen kendi kontrolü altına aldı ve bu durum da Kalmuklar üzerinde olumsuz bir etki ortaya çıkarmış oldu.
Sovyetler Birliği dönemine baktığımız zaman Stalin tarafından sürgüne gönderildiklerini görüyoruz. Bunun sebep ve sonuçları tam olarak neydi?
Stalin’in Rus olmayan herkesi potansiyel bir tehlike olarak algıladığını söylersek herhalde yanlış bir ifade kullanmış olmayız. Gerçekleştirdiği sürgünler, Sovyet insanı oluşturabilmek için sergilediği sert tutum bize başka bir bakış şansı bırakmıyor. Kalmukların başına gelen de bu yaklaşımın bir sonucudur. Önce Budist mabetleri kapatıldı, dinî metinleri yakıldı, “GULAG” adı verilen kamplarda çalıştırıldılar. Bu baskı döneminde binlerce Kalmuk hayatını kaybetti. Asıl büyük nüfus kırgını Rus olmayan diğer halkların pek çoğunun maruz kaldığı sürgüne Kalmuklar da tabi tutulmaları ile gerçekleşti. Almanlarla iş birliği yaptıkları şüphesi sonucunda Kazak Sovyeti içlerine ve Sibirya’ya sürüldüler. Yaklaşık 100 bin kişilik bir sürgünden söz ediyoruz. Zaten sayısı çok yüksek olmayan bir Kalmuk nüfusunun bu kadar yüksek miktarlarda sürgüne tabi tutulmaları adeta yok onları yok etmek demektir. 1943 ve 1944 yıllarında aşama aşama gerçekleştirilen sürgünler neticesinde Kalmuk Cumhuriyeti’ndeki nüfusla birlikte Stalingrad, Rostov, Vladikafkas, Kızılyar’daki Kalmuk unsuru da tahliye edilmiş oldu. Sürgün sonrasında bu topraklarda Kalmukların yaşadıkları alanlara çok hızlı bir şekilde Slav unsurlar yerleştirildi. İçerisinde Kalmuk unsurlarının da bulunduğu sürgün politikasının sonucunun Stalin’in Ruslaştırma ve Sovyetleştirme politikasına hizmet edecek olanaklar sağladığını görüyoruz. Kalmuk tarihi özelinde baktığımızda tarihi sürecin kesintiye uğradığını söyleyebiliriz. Bu durum Kalmukların kendi dillerinin, sanatlarının, ekonomilerinin gelişmesini engellemiş oldu. Stalin sonrasında tekrar yurduna dönebilenler de bugün Rus kontrolünde özerk bir cumhuriyet olarak varlıklarını sürdürmekten öteye gidemediler.
Bir kısmının Türkiye’ye geldiğini biliyoruz. Nasıl geldiler, akıbetleri ne oldu?
Kalmukların Türkiye’ye gelişlerinin nedeni Stalin’in sürgününden kaçıştır. 1940 sonrasındaki süreçte Kalmuklar üzerlerindeki baskıyı kaldırmanın yollarını aradılar. Sürgüne tabi tutulduklarında da iki seçenekleri vardı. Ya sonu belli olmayan bir sürgüne tabi tutulacaklar veya sürgünden kaçarak kendi kaderlerini tayin edeceklerdi. Bu çerçevede ikinci yolu seçen az sayıdaki Kalmuk nüfusu çok farklı ülkelere kaçak olarak gittiler. Bu ülkelerden biri de Türkiye’dir. Ancak bilindiği üzere Türkiye, II. Dünya Savaşı’nda tarafsızlığını ilan etmişti ve bu nedenle ülkelerin iç meselelerine karışmamaya özen gösteriyordu. Bu bağlamda Rusya’dan kaçan Kalmuklara açık bir şekilde destek verilmesi veya ihtiyaçlarının doğrudan karşılanması dönemin siyaseti gereği mümkün değildi. Zaten bu nedenle sürgünden kaçan Kalmukların çok az sayıda kısmı Türkiye’ye gelirken çok daha büyük kısmı Avrupa ülkelerini tercih etti. Gelenlerin bir kısmı deniz yoluyla, bir kısmı da Kafkaslar üzerinden Türkiye’ye ulaştılar. Doğu Karadeniz’de ve diğer bölgelerde barınmaya çalıştılar, bölge insanı tarafından desteklendiler. Stalin sonrasındaki süreçte bu gelenlerden bazılarının döndüğünü, Türkiye’de kalanların bir kısmının da zamanla Türk vatandaşlığına geçtiğini biliyoruz. Bugün çok az sayıda Kalmuk unsurunun Türkiye’de yaşadığını söyleyebiliriz, hatta bazen soyadı Kalmuk olanlarına bile rastlamanız mümkündür.
Rusya Federasyonu sınırları içerisinde kalan Kalmukların günümüzdeki durumlarını anlatır mısınız?
Rusya sınırları içerisindeki Kalmuklar bugün yoğun şekilde Hazar Denizinin kuzeyinde Dağıstan ve Stavropol Krayı’na sınırdaş vaziyette merkezi Elista olan Kalmuk Özerk Cumhuriyeti’nde yaşıyorlar. Bu bölgedeki nüfusun yalnızca yarıya yakını Kalmuk olup geriye kalanlar ağırlıklı olarak Rus’tur. Burada yaşayan Kalmukların iktisaden büyük bir refah içerisinde yaşadıklarını söyleyemeyiz. Önemli bir kısmı hayvancılıkla ve bununla ilişkili mesleklerle iştigal etmektedir. Kalmukların ana dili Moğolcanın bir kolu olan Kalmukçadır, ancak özellikle genç nüfusun bu dile hâkim olduğunu söylemek güçtür. Gençler arasında Rusça daha yaygınken belirli bir yaşın üzerindekiler daha çok Kalmukçayı kullanmaktadır. Dolayısıyla Kalmuk dilinin bugün unutulmaya yüz tutan diller arasında değerlendirmek mümkündür. Tarihi dokuya uygun olarak bu özerk bölgede yaşayanlar Budizm’e inanmaktadır. Hurul adı verilen dini mekanları bulunmaktadır. Ancak Rus etkisiyle Ortodoks Hristiyanlık da oldukça etkilidir. Bu bağlamda da Rus yönetimi tarafından 19. yüzyılın ilk yarısında çıkarılan kararnameler doğrultusunda başlayan Ruslaştırma siyasetinin günümüzü etkileyen bir süreç ortaya çıkardığını söyleyebiliriz. Ancak Rusya’da Budizm’in aktif şekilde yaşadığı üç ana bölgeden biri halen daha Kalmuk Özerk Cumhuriyeti’dir.
Geçmişten günümüze Kalmuklar ile Kafkas halkları arasında nasıl bir etkileşim bulunuyor?
Kalmuklarla Kafkas halkları arasındaki ilişkilerin 17. yüzyılın ortalarıyla birlikte başladığını söyleyebiliriz. İdil-Ural hattına gelen Kalmukların burada İdil Kalmuk Hanlığı’nı tesis etmeleri oldukça önemlidir. Bu hanlığın konumuna baktığımızda Kalmukların doğu ile batı arasında bir tampon rolü üstlendiklerini görüyoruz. Zaten Çarlık Rus idarecileri de bu yüzden Kalmukları bölgede tutmak istediler. Dolayısıyla Kalmukların doğudaki halklarla Kafkas halkları arasında daha doğrudan tesis edilebilecek ilişkileri engellediklerini söylemek yanlış olmasa gerektir. Ayrıca Kalmukların otlak arayışları ve Çarlık Rus ordusunda aldıkları roller nedeniyle Kafkas halklarıyla aralarında dostane ilişkilerin kurulmasını engellediğini görüyoruz. Nitekim gerek Osmanlı arşiv belgelerinde gerekse Rus arşiv belgelerinde Kalmuklarla Kafkas halkları arasındaki bu çekişmeye şahit olmaktayız. Bu bağlamda da en fazla Kalmuklarla Çerkesler arasında sorunlar yaşandığı anlaşılmaktadır. Özellikle Osmanlı-Rus savaşları sırasında veya sonrasındaki faaliyetlerde bu durum daha bariz hale gelmektedir. Günümüzde ise bu şekilde problemlerin olduğunu söyleyemeyiz. Ancak gerek Kalmuk istilasının gerçekleştiği Türkistan’daki halklar açısından, gerekse Kalmukların çoğunlukla Çarlık Rus ordusunda yer almalarından dolayı yaşanan tarihî olayların sebep olduğu olumsuz imajı da belirtmemiz gerekiyor. Bununla birlikte Stalin sürgününün, bu zulme maruz kalan halkların bir araya gelmesi ve ortak paydada buluşmaları açısından son derece mühim bir fırsat oluşturmaktadır. Bu bağlamda Kalmukların da aynı trajediyi yaşamış oldukları unutulmamalıdır.