‘İlgi alanımız Kafkas halkları’
Türkiye ile çok eski bağlantılarına rağmen Kafkasya ile ilgili yeterince bilimsel çalışmalar yapılmadığını görüyoruz. Anlık düşünen ve bilimsel araştırmaları da buna göre şekillenen bir ülkede yaşamanın doğal sonucu olsa gerek bu.
Kafkasya ile ilgili içerik, yayın, araştırma enstitüsü yok denecek kadar az. Var olanların ise ne kadar değerlendirildiği meçhul. Bu açıdan konuyla ilgili yapılan çalışmalar, üretilen eserler fazlasıyla kıymetli.
Murat Topçu-Papşu ömrünü Kafkasya çalışmalarına adamış bir isim. Aktivist olarak başladığı çalışmalarını uzun bir süredir akademik olarak yürütüyor. Sessiz ve derinden ürettiği nitelikli eserler birçok genç araştırmacının önünü açıyor.
Hem onu hem de şu an üzerine yoğunlaştığı Kafkasya Çalışmaları (JOCAS) dergisini uzun zamandır takip ediyorum. Bu hikayeyi başka insanlarla paylaşmak istedim, sağ olsun hocamız da vaktini ayırdı ve bu söyleşi ortaya çıktı.
Geçmişteki çalışmalarınızı göz önüne getirirsek, Kafkasya Çalışmaları bu çalışmaların devamı mı yoksa tamamen yeni bir çalışmadan mı bahsediyoruz? Biraz süreci geçmişten günümüze getirebilir misiniz?
Kendi aramızda daha çok İngilizce kısaltmasıyla JOCAS olarak andığımız Kafkasya Çalışmaları dergisi önceki çalışmaların devamı sayılabilir. Öncekilerden farkı, daha akademik biçime dönüşmüş olması. Bu, hayatımdaki değişikliklerle, 20 yıl süren askeri öğretmenlikten emekliliğe ve akademiye geçişle bağlantılı.
Çalışmalarımın ağırlığını Rusçadan Türkçeye çeviriler oluşturuyor. Almanca ve Çerkesçeden de yaptığım çeviriler var ama sayısı birkaçı geçmez. Çevirilere ilk olarak 1992 yılında, Sefer Berzeg’in çıkardığı Kafkasya Gerçeği ile başladım. Sonra Nart Yayıncılık’ın çıkardığı Alaşara (1995-98), Çiviyazıları Yayınevi’nin Kafkasya Yazıları (1997-2000) ve 2011’e kadar Kaffed’in Nart Dergisi düzenli çeviri yaptığım yayınlar oldu. Aynı yıllarda Kafkasya ve Çerkeslerle ilgili yedi kitap çevirdim. Farklı dergilerde yayınlanan epeyce çeviri de vardır. Editörlük, belgesel danışmanlığı, konferanslar, biraz da aktivistlik eşzamanlı olarak devam etti. Atlas dergisinin 2003, 2004 ve 2008’deki özel sayıları çeviriler dışındaki en geniş kapsamlı çalışmalar oldu. Yayın kadrosunda yer aldığım Alaşara ve Kafkasya Yazıları dergi yayıncılığında ilk deneyimlerimdi.
Kafkasya Çalışmaları’nın çıkış serüveninden başlamak gerekirse neler söylenebilir? Nasıl bir ihtiyaç derginin ortaya çıkışına yol açtı?
Türkiye’de Kafkasya konusunda çalışmalar eskiden beri ağırlıkta Kafkasya kökenli kültürel aktivistler tarafından yapıldı. 1950’lerden itibaren azımsanmayacak sayıda süreli yayın ve kitap yayınlandı. Ancak bunlar çoğunlukla camia içine yönelik ve bilimsel kaygıları olmayan yayınlardı.
Sovyet sonrası dönemde Kafkasya çok sayıda SAM’lı araştırma merkezinin ilgi alanı oldu. Üniversitelerin uluslararası ilişkiler ve tarih bölümleri, Türkiyat enstitüleri de Kafkasya ile ilgilenmeye başladılar. Bugün de pek değişmeyen ortak özellikleri Kafkasya’yı Türkiye’nin uluslararası çıkarları ve Osmanlı-Türk tarihçiliği perspektifinden ya da “Türk Dünyası” bağlamında ele almaktı. Kafkasya deyince de esas olarak Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan’ı anlıyorlardı. Bütün bu çalışmalarda gördüğümüz bilgi eksikliği, ideolojik yaklaşımlar akademik bir yayın ihtiyacını daha çok hissettirdi.
İşte bu düşünce ve kaygılarla, Türkiye’de Kafkasoloji ya da Kafkasya çalışmaları denebilecek bir disiplin oluşması umuduyla 2015 yılında dört editör olarak yola çıktık. İlk sayıyı Eylül ayında yayınladık.
Kafkasya üzerine ya da Kafkas halklarıyla ilgili zaman zaman çeşitli dergiler çıkabiliyor. Ancak Kafkasya Çalışmaları’nın daha kapsayıcı, uluslararası hakemli bir dergi ve bilimsel olma iddiası var. Bu açıdan piyasadaki mevcut çalışmalar ve dergi hakkında neler söylemek gerekir?
Kafkasya Çalışmaları’nın diğer Kafkasya konulu dergilerden başlıca farkı öncelikle ‘bölge çalışmaları’ dergisi olmaması. Bu isimle kaçınılmaz olarak öyle algılanıyor ama bizim ilgi alanımız coğrafi olarak Kafkasya bölgesi değil, Kafkas halkları. Kafkas halklarıyla ilgili sosyal bilimler alanına giren makaleler yayınlıyoruz. Genel olarak Kafkasya’yı ilgilendiren çalışmalara da yer veriyoruz.
2014 yılında Tübitak’ın bir projesi olarak kurulan ve akademik dergiler için elektronik ortamda barındırma ve editoryal süreç yönetimi hizmeti sunan DergiPark portalı işimizi çok kolaylaştırdı. Bugün iki bine yakın akademik dergiyi barındıran DergiPark’a biz de 2016 yılında sözleşme imzalayarak katıldık. Dergiyi zamanında çıkarmak, her sayıda en az 5 telif makale yayınlamak, her makalenin hakemlik sürecinden geçmesi, intihal taraması, telif hakları, DOİ numarası alınması gibi uyulması zorunlu birçok kural var. Yayın ve danışma kurullarının yapısı, hangi dillerde yayın yaptığı, hangi indekslerde tarandığı derginin itibarının yanı sıra ulusal ya da uluslararası dergi sayılmasını, akademik puanlamadaki yerini belirliyor. Beş yıllık yayın hayatımızda bu kriterleri hakkıyla yerine getirdik. 10 sayıda yayınladığımız 70 makale 14 ulusal ve uluslararası indeks tarafından taranıyor.
Yayınladığımız her makalenin bilimsel olarak aynı derecede güçlü olduğunu iddia etmek mümkün değil elbette. Genel olarak kabul edilen “bilimsellik” kriterlerini gözetmeye çalışıyoruz. Dergiye gönderilen her makale editör değerlendirmesinden sonra konunun uzmanı iki hakeme gönderiliyor ve ancak hakemlerin “yayınlanabilir” raporlarından sonra kabul ediliyor. Birçok makalenin ön değerlendirmede veya hakemlik sürecinde yayına kabul edilmediğini de belirtmem gerek.
İki bine yakın akademik dergi içinde elbette Kafkasya ile ilgili yayın yapanlar az değil. Bunlar içinde özellikle Orta Asya ve Kafkasya Araştırmaları, Karadeniz Araştırmaları (KARAM) ve Karadeniz İncelemeleri Dergisi sayılabilir. Ancak, adlarından da anlaşıldığı üzere bu yayınlar Kafkasya’yı geniş bölgesel bağlamlarda ele alıyorlar ve ilgileri daha çok Güney Kafkasya’ya ya da Kafkas Türklerine yönelik. Kafkasya Çalışmaları ise bir “özel alan dergisi”; ilgi alanı sadece Kafkasya, Kafkas halkları ve diasporaları. Jeostratejik, jeopolitik vb. konulardan uzak durmaya çalışıyoruz, ama bu konuda çok da katı değiliz, iyi bir makale gelirse yayınlayabiliriz.
Akademik dergilerin pek tercih etmediği bir şeyi de yapıyoruz. Her sayıda mutlaka birkaç çeviri makale yayınlıyoruz. Çünkü Avrupa ve Amerika’da, özellikle Rusya’da Kafkasya çalışmalarının köklü bir tarihi var. Üniversitelerin Kafkasya bölümleri var, nitelikli bilgi üretimi oldukça fazla. Türkiye’de Kafkasoloji ya da Kafkasya çalışmaları bir disiplin olarak oluşacaksa, bunda çevirinin büyük rolü olacağına inanıyorum.
Bununla ilgili olarak şunu da söylemeliyim. Dergide üç dilde (Türkçe, İngilizce ve Rusça) makale yayınlıyoruz ve en zor bulduğumuz, en çok da reddettiğimiz makaleler Türkçe.
Kafkasya’yı nasıl tanımlıyorsunuz? Yani derginin içeriğini oluşturan bölge tam olarak neresidir?
Geçmişte dağları esas alan, kuzeyini Kafkasya, güneyini ötesi sayan bir anlayış hakim. Rusça Zakavkaz, Arapça ve eski Türkçe Mavera-i Kafkas, Batı dilleri Transcaucasia diye dağların güneyini Kafkasya’nın dışında bırakarak ‘Kafkas ötesi’ olarak adlandırmış. Bugün az sayıda taraftarı olsa da bu algı ve adlandırma daha çok geçmiş yüzyıllara ait. Bugün Kuzey ve Güney Kafkasya genel kabul görmüş ve yerleşmiş durumda.
Kafkasya Çalışmaları’nın bu tartışma bağlamında Kafkasya’nın kesin sınırlarını belirlemek gibi bir yaklaşımı yok. Dergimizin ilgi alanı belirli fiziki ve coğrafi sınırlar içinde Kafkasya değil, Kafkas halkları… Bu da en başta kültür-tarih-gelenek ortaklığı üzerinden tanımlanabilir. Rostov Üniversitesi’nden Profesör Viktor Çernous’un ‘Kafkas medeniyeti’ tanımını benimsiyoruz diyebilirim. Çernous bunu “çok etnikli, farklı dinleri birleştiren (yerel pagan inançları Hıristiyanlık ve İslam unsurlarıyla sentezleyen); teraslama tarımı, dağda sığır yetiştiriciliği ve at yetiştiriciliğinin bir arada var olduğu; dağları, yamaçları ve düzlükleri birleştiren, yerli halkların geleneksel yasalarıyla ve psikolojik yapılanmasıyla somutlaşmış, hükümet dışı doğal örgütlenme yapılarının hüküm sürdüğü bir medeniyet” olarak tanımlıyor.
Dergiye geri dönecek olursak, mutfak kısmında kimler var? Görev dağılımı nasıl?
Her akademik dergide olduğu gibi yayın ve danışma kurullarımız var. Kurullarımızda 11 farklı ülkeden Kafkasya konusunda uzmanlığıyla tanınan kişiler yer alıyor. Mutfakta ise iki editör var; ben ve Jade Cemre Erciyes. Rusça makalelerle ilgili işleri ben, İngilizceyi de Cemre yürütüyor, Türkçeleri de duruma göre paylaşıyoruz. Gerektiğinde yayın kurulundan da destek alıyoruz.
Dergiyi incelediğimiz zaman makalelerin Türkçe, Rusça ve İngilizce üç dilde yayımlandığını görüyoruz. Bunun avantajları ve dezavantajlarından bahsedebilir misiniz?
Bu tercihimizin nedeni Kafkasya konusunda en çok üretimin bu üç dilde yapılması. Kafkasya çalışanlar genelde bu dillerden ikisini biliyorlar. Üç dilin okuyucularına ve araştırmacılarına yönelik yayın yapabilmek, farklı ülkelerden Kafkasya uzmanlarını aynı platformda buluşturabilmek başlıca avantajlar sayılabilir. Dezavantajları ise ülkelerin farklı akademik geleneklerinden ve dilden kaynaklanan teknik sorunlar… Özellikle Rusya’nın yazma geleneği biraz farklı. Derginin bütün süreçlerini DergiPark sistemi üzerinden yürütüyoruz. Rusça dil seçeneğinin olmaması, özellikle Rusya’dan İngilizce bilmeyen veya internet kullanmada yetkin olmayan yaşlı kuşak akademisyenler için sorun oluyor, bizim için de tabii.
Dergide sadece makale yayımlanmıyor, kitap incelemeleri de görüyoruz. Bu açıdan başka kategoriler düşünülüyor mu?
Akademik bir dergide yayınlanabilecek 10’dan fazla kategori var. Gönderilen makaleye bağlı olarak bu kategorilerden birinde yayınlıyoruz. Bir sayıyı çıkarabilmek için en az 5 telif makale olması temel koşuldur. İkinci temel kategorimiz çeviri makaleler. Bunların da hakemli bir dergide yayınlanmış olması gerekiyor. Üçüncü kategoride arşiv niteliğinde olan belgeler var. Kitap incelemesi, kitap tanıtımı ve editöryel yazılar da şimdiye kadar makale yayınladığımız diğer kategoriler.
Derginin yılda iki defa çıktığını ya da basıldığını görüyoruz. Bir yandan internet üzerinde dergi içerisindeki makaleler yayımlanıyor. İleriye dönük olarak basılı devam edilecek mi yoksa tamamen dijitalleşme düşünülüyor mu?
Ulusal ya da uluslararası hakemli dergi sayılmak için yılda en az iki sayı yayınlamak gerekiyor. Dijital çağda internette yayınlanmaması düşünülemez. Akademik dergilerin önemli bir bölümü sadece internette yayınlanıyor. Basılı olarak da yayınlamak tercih meselesi. Ancak derdi çok fazla. Basım maliyetini karşılayacak bir sponsor ya da yayınevi bulmanız gerekiyor. Basın savcılığına kayıt yaptırıyorsunuz. Eğer satılacaksa bu ticari faaliyet sayılıyor ve vergi mükellefi olarak muhasebecinizin olması, vergi ödemeniz gerekiyor. Bu tecrübelerden sonra şimdi dergiyi kütüphaneler, yazarlar ve kitaplığında görmek isteyenler için belli sayıda bastırıyoruz. Desteği için yayıncımız Metropol Yayınları’nın sahibi Rauf Genel’e buradan teşekkür etmek isterim. Basma imkanı olduğu sürece hem dijital hem basılı olarak devam edecek.
Dergi destek görüyor mu? Hem toplumsal olarak hem de kurumsal desteklerden bahsediyorum. Dergi beklentileri karşılayan bir etki uyandırdı mı? Tepkiler nasıldı?
İhtiyacımız olan destek basımıyla ilgili, ondan da bahsettim. Bunun dışında destek beklentimiz yok. Akademik dergilerin popüler olmak gibi bir amacı ve beklentisi olmaz zaten. Kafkasya ile ilgili yayınları izleyenlerin, bu alanda çalışan akademisyenlerin artık bildiği tanıdığı bir dergi olduğunu söyleyebilirim. İstatistiklere göre bir akademik makalenin ortalama okunma sayısı 15’miş. 9 sayıda yayınladığımız 79 makale toplam 71 bin kişi tarafından indirilmiş. Bu da fena bir reyting sayılmaz.
Her sayı 60-70 adet basılıyor. Belli dernek ve kişilere gönderiliyor.
Son olarak hem Kafkasya Çalışmaları hakkında hem de genel olarak vurgulamak istediğiniz birkaç cümle daha alabilir miyiz?
Dergiyi çıkarmak zor ama zevkli bir uğraş. Türkiye’de Kafkasya çalışmalarının bir akademik disiplin olması ve bunu teşvik etmesi yönünde ne kadar etkili olduğunu söylemek için erken. Kafkas dilleri ve kültürlerinin YÖK tarafından doçentlik alanı olarak kabul edilmesi de bu umudumuzu artırıyor.