Günsel Avcı: Her şeye rağmen ümitliyim
7 Haziran seçimlerine az bir süre kala Çoğulcu Demokrasi Partisi’nden İstanbul 1. Bölge Bağımsız adayı Günsel Avcı ile görüştük. Avcı, neden siyasete atıldığını, hedeflerini, yöneticilik yaptığı sivil toplum kuruluşlarının adaylığına bakışını, kendi bölgesinde neden başka bir bağımsız Çerkes adayla yarışmak zorunda kaldığını ve beklentilerini anlattı.
İstanbul bağımsız milletvekili adayı Günsel Avcı kimdir?
Kabartayım, Şurdumların kızıyım. 45 yıllık tıp doktoruyum. Doktor olarak her zaman kansız ameliyatsız, risksiz yöntemlere ve hastalıklardan korunmaya önem vererek tıpta ilklere imza attım. 1970 İstanbul Üniversitesi mezunuyum. İhtisasımı da orada yaptım, doçent oldum. Marmara Üniversitesinin kuruluşunda bulundum, burada 1990 yılında profesör unvanı aldım. Sonra emekliye ayrıldım. Ama emekliye ayrılmam rahat etmek için değil, daha başıma buyruk, daha aktif çalışabilmek içindi. Hala çok aktif olarak çalışıyorum. Örneğin kalp hastaları için kansız, ameliyatsız bir tedavi olan, EECP diye bilinen, doğal by-pass tedavisi diye Türkçeleştirebileceğimiz bir tedaviyi 12 yılı aşkın bir süredir Türkiye’de uyguluyorum. Bu tedavi az yerde uygulandığı için doktorlar, kardiyologlar, kalp cerrahları pek ağızlarına almıyorlar. Herkes by-pass ameliyatıyla, stend tedavisiyle tedavi görsün istiyorlar, çünkü büyük yatırımlarla açılan bu merkezler ülkemizde çok yaygın. Ben de sık sık televizyon yayınlarına katılarak halkımızı, hastaları ve hasta yakınlarını bu tedavi konusunda bilgilendiriyorum. Kısaca çok aktif bir tıp yaşantım var. Aldığım başarılı sonuçlarla mutlu bir şekilde mesleğini icra eden bir doktorum.
Bağımsız milletvekili adayısınız, daha önce siyaset tecrübeniz oldu mu?
Hayır siyasi hiçbir tecrübem olmadı. Ama ben Kafkas kültürüne hizmeti ilke edinmiş bir aileden geliyorum. 1950’lerde daha Kafkas kültür dernekleri kurulmamışken, Çerkesleri haftada bir evlerinde toplayan bir aileden geliyorum. Daha sonra amcam, rahmetli babam derneklerde faaliyet gösterdiler. Ben de 1995’lerden başlayarak 12 yıl İstanbul Kafkas Kültür Derneği (İKKD) yönetiminde bulundum. 5 yıl başkanlık yaptım. Kafkas Dernekleri Federasyonunun (Kaffed) kurucuları arasındayım. 2 yıl yönetiminde bulundum. 1919’da kurulmuş, 4 yıl faaliyet göstermiş Çerkes Kadınları Teavün Cemiyetini tarihin derinliklerinden günümüze taşımak için, 2012’nin Ocak ayında yeniden kurduk. Yani kültürüme hizmetlerim ön planda oldu ama siyasete atılmayı birçok kez teklif gelmesine rağmen düşünmedim.
Fakat sonra Çoğulcu Demokrasi Partisinin (ÇDP) kurucuları arasında yer aldınız. Siyasete atılma konusunda fikrinizi nasıl değiştirdiniz? ÇDP’yi ne gibi düşüncelerle kurdunuz?
Biliyorsunuz, Çerkesler 151 yıldır bu topraklarda yaşıyorlar. Geldiklerinden itibaren bu toprakları vatan bildiler. Vatanlarını kaybetmenin acısıyla, vatan bildikleri bu topraklarda kanlarını, canlarını verdiler. Balkan savaşlarında, Sarıkamış’ta, Çanakkale’de, kurtuluş savaşının çeşitli cephelerinde bu toprakların diğer halklarıyla omuz omuza savaştılar. Cumhuriyetimizin kuruluşu sırasında Atatürk’ün yanında ön saflarda ciddi görevler aldılar ve her alanda üzerlerine düşen görevleri yerine getirdiler. Ama daha sonra, zorluklarla kurulan devlet, parçalanmasın, bölünmesin diye her halka, bu arada Çerkes halkına da baskılar uygulandı. Evinde Çerkesçe konuşanlar okulda dayak yiyecek derecede ciddi bir baskı vardı. Bunlar, o günün koşullarında, güçlüklerle kurtarılmış vatanı birlik ve beraberlik içinde tutmak için yapılmış olabilir.
O günün koşullarını bırakalım. Ama günümüze geldiğimizde görüyoruz ki, atalarımızdan miras aldığımız özgün kültürümüz, geleneklerimiz, göreneklerimiz ve dilimiz giderek kayboluyor. Eğer bu kültüre sahip çıkmak istiyorsak, Türkiye’nin zengin kültür mozaiği içinde Çerkes kültürünün de var olmasını istiyorsak, birilerinin taşın altına elini koyması gerekir diye düşünerek bir grup arkadaş harekete geçti. Biliyorsunuz, ülkemizde 1950’lerden beri Kafkas dernekleri ve vakıfları var. Türkiye’nin her tarafındaki bu derneklerin de aslında yaptıkları faaliyet siyasi faaliyet sayılır. Çünkü onlar da dil kurslarıyla, konferanslarla, folklorumuzla kültürümüzü yaşatmaya çalışıyor. Ama bunun için dernek ve vakıfların yeterli olmadığı artık anlaşılıyor. Devlet desteğinin elde edilmesi gerekir. Devlet yıllarca baskı altında tuttuğu Çerkes kimliğine -tabi bu arada diğer kimliklere de- değer verdiğini ifade ederek gün ışığına çıkarır, onların yaşatılması için maddi katkı ve devlet olanaklarını sağlarsa, o zaman kimliğini, kültürünü unutmaya yüz tutmuş olanlarımız da sahiplenme bilincini kazanabilir ve yok olmaktan kurtulabiliriz.
Bu düşünceyle arkadaşlarımız harekete geçti. Ben o safhada açıkçası işin içinde değildim. Arkadaşlarımız siyasallaşmanın taban tarafından nasıl karşılandığını anlamak üzere, önce derneklere başvurarak Anadolu’da birçok şehirde görüşmeler yaptılar. Bu görüşmelerin sonunda karşılaştıkları insanların siyasallaşmaya sıcak baktığını, hatta kurucu üye olmayı kabul ettiklerini görünce işe koyuldular. Tabanımız bunu istiyor, partiyi kuralım dedikten sonra ise kurucu üye de oluruz diyen birçok kişinin çekildiğini gördüler. Bu sefer tekrar yakın çevrelerindeki kişilere kurucu olmak üzere teklif götürdüler ve o safhada ben de katıldım.
Devlet desteğinden bahsediyorsunuz. Bu konuda en somut talepleriniz neler?
Bir kere Çerkesçe eğitim yapan okulların devlet tarafından açılmasını istiyoruz. Dilimizin eğitim dili olması gerekiyor. Haftada birkaç saatlik dersler yeterli değil. Ebeveynler çocuğun yaşantısında da kullanabileceği dili öğrenmesini tercih eder. Eğer devlet öğrencilere ileride geçimlerini sağlamak için bu dilleri kullanma imkanları sağlarsa Çerkesçe eğitim yapan okullara talep olur. Dil bilenlerin anaokullarına, okullara öğretmen olması, açılacak kültür merkezlerinde, radyo ve televizyonlarda istihdam olması imkanı ortaya çıkarsa talep olur. Çerkes okulları, kültür merkezleri, radyo ve televizyon kanalları, soyadları ve köy isimlerinin iadesi, tarihte Çerkesleri itibarsızlaştıran ithamların, özellikle Ethem Beyin isminin başına konan hain yakıştırmasının kaldırılması. Başlıca somut taleplerimiz bunlar.
Uzun süredir Ak Parti iktidarında yaşıyoruz. Siz mevcut iktidardan hangi konularda rahatsızsınız, desteklediğiniz, takdir ettiğiniz yönleri neler?
12 yıl içinde ülkemize çok büyük hizmetler de oldu Ak Parti iktidarında. Bunu inkar etmek haksızlık olur. Ne yazık ki, muhalefet partileri her şeye itiraz etmeyi ilke edindikleri için günümüzde Ak Parti döneminde gerçekleşmiş bazı hizmetlere de itiraz ediyorlar. Bunu doğru bulmuyorum. Ulaşımda kolaylıklar sağlandı. 3. köprü, yeni havaalanı, bunlar gurur verici. Sağlık’ta bazı konularda güzel şeyler getirildi, ama yeterli değil. Korumaya ağırlık verilmesini istiyorum. Sigaranın kapalı alanlarda yasaklanmasını, içki kullanımının azaltılmasına yönelik önlemleri bir sağlıkçı olarak çok takdir ediyorum. Genel olarak takdir ettiğim ama şimdi sayamadığım şeyler de vardır.
En hoşlanmadığım şey ise 30, 40, 50 katlı şeylerin bütün şehirleri kuşatmış olması. Gökyüzüne uzanan sipsivri binalara bu kadar izin verilmesini, şehrin görüntüsünün değişmesini istemiyorum. Sanayide şunu yapıyoruz, bunu yapıyoruz deniyor ama tıpta kullanın bir stetoskopu bile yapamıyoruz. Tarım ve hayvancılık geriledi. Özellikle bir kullanımlık tohumların ithal edilmesine şiddetle karşıyım.
Demokratikleşme adımlarıyla ilgili gelişmeleri, özellikle de anadil dersleriyle ilgili süreci nasıl buluyorsunuz?
Avrupa Birliğine katılma süreci çerçevesinde bazı demokratikleşme adımları atıldı. Bunlardan biri de okullarda seçmeli ders uygulamasıyla Çerkesçe diline yer verilmesi. Bu arada bir iki üniversitemizde dil dersleri başladı. Bunlar memnuniyet verici, fakat yetersiz. Yani haftada üç dört saat seçmeli ders bizim kültürümüzü yaşatmamız için yeterli değil. Aslında Ak Partinin bu son yıllardaki demokratikleşme atılımları sayesinde biz de bugün partiyi kurabilme aşamasına geldik. Ama amaç bizim birlik beraberlik içerisinde olup kendi adaylarımızı parlamentoya göndermek olmalı. İşte o zaman sonuç almış oluruz.
Önümüzdeki seçimlerle ilgili Çerkesler arasında çok merak edilen, tartışmalı bir konu var. Sizinle aynı bölgede başka bir bağımsız Çerkes aday da seçim yarışında yer alıyor. Garip değil mi, ilk defa bağımsız Çerkes adaylar ortaya çıkıyor ama aynı bölgede iki aday var? Neden böyle oldu?
Neden böyle oldu, yani altında yatan şey nedir bilmiyorum. Bu konuda çok spekülasyon da yapılıyor. Kimsenin günahını almak istemem ama hiç doğru olmadı. Belki biliyorsunuz, Ocak ayının 30’unda ben İstanbul 1. bölgeden bağımsız aday ilan edildim. O tarihlerde Yalçın Karadaş Bey de İstanbul 2. bölgeden adaylığını açıkladı. Bir ayı aşkın bir süre ben kendi bölgemde çalışmalarıma başladım, o da 2. bölgede başladı. Hatta internet anketinde oy kullananlar beni destekliyor, çok destekçim var diye sürekli yayınlıyordu. Aradan bir aydan fazla bir zaman geçtikten sonra beni telefonla aradı. “Günsel abla ben 2. bölgeden adaylığımı açıkladım ama 1. bölgeye geçmek istiyorum, sizin de 2. bölgeye geçmenizi istiyorum, bu bir kazan kazan meselesidir, kendi destekçilerime sizi desteklemelerini söylerim” dedi. Ben bu teklifin hiç doğru olmadığını, kamuoyunda milletvekili adayı olarak ortaya çıktıktan sonra, ben şuradan aday olacağım, hayır buradan olacağım gibi bir kararsızlık sergilemenin, her şeyden önce kişisel itibarımızı zedeleyeceğini belirttim. Ayrıca, ortaokula başladığım 1958’den beri Üsküdarlı olduğumu, buradaki hasta-doktor komşu ilişkilerinin ötesinde kültürüme en büyük hizmetleri bu bölgedeki İKKD’de yaptığımı ve kesin olarak yerimi değiştirmeyeceğimi söyledim.
Hatta kendisi bu söylediklerimi internette, ben şunları söyledim ama Günsel abla kabul etmedi diyerek paylaştı. Sonra nasıl olduysa sürüncemede kaldı. Toplumumuzdan bazı büyüklerin de ona bu değişikliği yapmama önerisinde bulunduklarını daha sonra duydum. Buna rağmen 7 Nisan’da, tam başvurudan üç gün evvel kendisi de gitti 1. bölgeden adaylığını koydu. Ne yazık ki, böyle bir durum var.
Bu arkadaşımız biraz kendi kafasına göre, etrafın fikrini fazla değerlendirmeden hareket eden bir arkadaşımız. Daha önce de Kaffed başkanlığı seçiminde bu şekilde ben aday olacağım demiş, çok cüzi bir oy almıştı. Bilmiyorum sonuç ne olacak ama böyle bir durum arkadaşımızın kişisel tavrıyla ortaya çıkmış oldu.
İKKD’de uzun yıllar yönetimde bulundunuz, başkanlık yaptınız. Aynı şekilde Kaffed’in kurucuları arasında yer aldınız, yönetiminde bulundunuz. İKKD ve Kaffed’in adaylığınıza bakışı nasıl? Destekliyorlar mı?
Desteklemediklerini düşünüyorum. Hatta aksine karşı oldukları kanaatindeyim. Bağlarbaşı derneğini ziyaretimizde, değerli başkanımız, Yalçın Beyin kardeşi olan Hava Karadaş hanım, biz kurum olarak tarafsız olmak durumundayız diye çok nazikçe, olgun bir karşılama yaptı. Bunun yanında yönetimden destek görmediğimi söyleyebilirim. Keza Kaffed’den de görmüyorum. Bunun nedenlerine girmek gerekirse, bu benim şahsımdan değil de partinin kurucusu olan, şu an aralarında bulunduğum, daha öncesinde Çerkes Hakları İnisiyatifinde (ÇHİ) bulunanların bazı eylem ve söylemlerinin etkisinde kalınmasından kaynaklanıyor diye düşünüyorum.
Bugün Türkiye’de Çerkeslerin siyasete atılmalarıyla bir tarih yazılıyor. Bugün yedi ilde bir Laz, sekiz Çerkes kültürlerini yaşatmak için hiçbir maddi katkı almadan, zamanını, emeğini vererek, mesleki çalışmalarını bir tarafa itmiş olarak, gecesini gündüzüne katarak hizmet veriyor. Ne için? Bu işe kalkanların hiçbirisinin vekil olmakla ilave bir itibar almaya ihtiyacı yok. Bugün kişisel sebeplerle bu siyasal hareketi itibarsızlaştırmaya çalışmak bu topluma karşı en büyük haksızlıktır.
Propaganda döneminiz nasıl geçti? Seçime çok az bir zaman kaldı, çalışmalarınız nasıl gidiyor?
Hedef kitlemiz Kafkas kökenli olanlar, tıp ve tıp dışı çevrelerim, mahalle çevremiz ve karasızlar. Bir şekilde iktidara gücenmiş, muhalefetten de ümidini kesmiş, hatta seçime gitmeye niyeti olmayan kişiler. Bunlar için benim doktor olmam, kadın olmam, mesleki başarılarım etkili oluyor. Beni tanımayan ama broşürümü okumuş olan birçok kişiden “size oy vereceğim” sözünü işitiyorum. Her yere gidiyoruz. Kadınlarımız iki buçuk, üç aydan beri broşürlerimizi dağıtıyor. Lokal toplantılar yapıyoruz. Çerkeslerin yoğun olduğu yerlerde, kahvehanelerde, evlerde, kafe ve derneklerde toplantılar düzenliyoruz. İlgiyle karşılanıyoruz. Mesajımız dalga dalga yayılıyor. Sosyal medya hesaplarımı profesyonel bir ekip yönetiyor. Google reklamları verdik. Stantlar açtık.
Hem kendi adınıza hem de parti olarak, kendi seçim bölgenizde ve Türkiye genelinde Çerkeslerin ne kadarına mesajınızı ulaştırabildiğinizi düşünüyorsunuz?
Şahsen yeteri kadar ulaşabildiğimi düşünmüyorum, süre kısaydı. Hala arayamadığım arkadaşlarım, dostlarım var. Bir de ne yazık ki, adayları bu topluma her zaman hizmet etmiş kişiler olmasına rağmen partiye karşı yaratılan olumsuz algı var.
Peki, Çerkes olmayan seçmene vaatleriniz nedir?
Bağımsız aday olduğum için, özgürce hareket edip, beni mecliste temsil et diyen herkesin temsilcisi olabilme şansım var. Daha önce siyasete atılmaya niyet etmedim, çünkü belirli bir partinin şemsiye altında bulunduğunuz zaman partinin üst kurulları sizin ne yapacağınıza karar veriyor. Size sadece mecliste evet yada hayır demek düşüyor. Bu ilkeli bir siyaset değil. Fakat ben, ‘beni mecliste temsil edin, sorunlarımı size iletebileyim, siz de meclise iletin ve takipçisi olun’ diyen herkese açığım, telefon mesafesindeyim. Herkesin adayımım. O gözle bakılmasını istiyorum.