Bercuhi Berberyan ile Ermenistan ve Ermeniler üzerine söyleşi
Türkiye’de Ermenilerle ilgili çalışmalar genel anlamda güvenlik odaklı. Böyle olunca işin doğal rengi kaçıyor, birçok konu ıskalanıyor. Bercuhi Berberyan tam bu noktada Ermenistan’a ve Ermenilere çok farklı bir yerden bakan bir isim, yani hem içeriden hem dışarıdan, kültürüyle ve sanatıyla, birçok farklı başlıkta konuları ele alan, duygularını çekinmeden ifade eden biri. Onun eseriyle karşılaştığım zaman oldukça meraklandım, ilgiyle okurken kendisine ulaşıp söyleşi yapmayı teklif ettim ve sağ olsun değerli vakitlerini ayırdılar, ortaya güzel bir metin çıktı. İlgililere sunulur.
Ermenistan’a on günlük bir geziye gidiyorsunuz ve bununla ilgili bir kitap yazıyorsunuz. Eserinizin gezi kitabı değil duygu kitabı olduğunu belirtiyorsunuz. Şimdi geriye baktığınızda Ermenistan nasıl bir duygu bıraktı sizde?
Aslında ben o kitabı yazarken kesin bir duygudan söz etmek için bir kez gitmenin yeterli olmayacağını biliyordum. İlk etki demek belki daha doğru. Buna rağmen o dönem ülkenin kötü bir dönemiydi ve belki de müspet olabilecek bir değişimin eşiğindeydi. Nitekim 10 yıl sonra tekrar gittiğimde bunu gördüm ama sürem kısaydı, bir kez daha gitmem mümkün olsa bir kitap daha yazabilirim.
Kitabınızda Ermenistan’la ilgili neredeyse her şeyi anlatıyorsunuz; doğa, tarihi eserler, yemekler, kültür. Ermenistan’da ya da bölgede yaşayan Ermenilerde sizi en çok şaşırtan özellik ne olmuştu?
Tarihi eserler hayranlık uyandırıcıydı, doğanın güzelliği göz yaşartıcıydı. Türklere olan benzerlikleri ise hayret vericiydi. Tek farkla ki hiçbir terslik sanata olan eğilimlerini etkilemiyordu. Ve de cahil insan yok gibiydi. En garibanı bile operaya, tiyatroya, sergilere falan gidiyordu.
Ermeniler hakkında negatif bulduğunuz, eleştirdiğiniz ya da söylemekten çekinmediğiniz kısımlar var. Bu yazdıklarınızı sert bulanlar oldu mu? Daha doğrusu yazdıklarınızla, “Ermeni kimliği ideal olarak Ermenistan’da bulunur.” gibi bir ön yargıyı mı kırmak istediniz?
Tabii oldu hatta kimilerince kitabım protesto bile edildi. Oysa benim yüreği avucunda bir yazar olduğum bilinmeliydi. Sevdiğim ve çok etkilenerek duygulandığım bölümler görmezden gelindi. Kaldı ki mesela Ağrı dağını daha önce kimsenin bu kadar güzel anlatamadığı da söylendi. Ve bana göre ideal Ermeni kimliği Anadolu’da bulunur, madem menşei orası. Ermenistan sonradan kurulmuş ve de kısa sürede Rus baskısı oluşmuş.
Ermenistan’ı vatanınız olarak görmediğinizi belirtiyorsunuz. Türkiye’deki Ermeniler de böyle düşünüyor mu? Vatan nedir? Sizin vatanınız neresi?
Benim vatanım Türkiye, Anadolu. Bana göre vatan; doğduğun, atalarının bulunduğu yerdir. Diğer Ermenilerin Ermenistan’ı vatan saymalarının nedeni Türkiye’deki özgürlük kısıtlaması ve hor görülmedir. Ne yapsınlar? Kendi vatanlarında eşit vatandaş sayılmıyorlar. Biz Ermeniler Nuh’tan beri bu topraklarda yaşıyoruz, anayurdumuz burası. Türklerin anayurdu Orta Asya değil mi? Bu topraklara sonradan gelip, zaten var olanları yok etmek ya da asimile etmek istemediler mi?
Türkiyeli kavramı son yıllarda daha fazla eleştiriliyor. Bir yandan mülteci topluluklar merkezli bir yabancı karşıtlığı da oluştu. Böyle bir atmosferde sizin de önem verdiğiniz Türkiyelilik ne ifade ediyor?
Türkiyeli kavramı neden eleştiriliyor? Bana “Türkiyeli değil Türk demeliydin” diyenler oldu. Bu ülkede vatandaş olarak yaşayan herkes Türkiyelidir. Ama Türk değildir. Ben Hıristiyan doğmuşum, kendim seçmedim ama istediğim zaman değiştirebilirim. Bugün karar verip yarın Budist olabilirim mesela ama Ermeniliğimi değiştiremem ki. Yani Türkiyeli olurum ama istesem de Türk olamam.
Ermeni yemeklerini anlatırken tek başına Ermeniliğin yeterli olmadığını ve Anadolu toprağıyla yoğurulunca bir anlamın ortaya çıktığını belirtiyorsunuz. Bunu sadece yemekle ilgili düşünmek güç. Yine bir örnekte Ermenistan’daki Ermenilerin doğru Ermenice konuşamadığından ve yazamadığından yakınıyorsunuz. Anadolu Ermeniliği ve Kafkasya Ermeniliği diye iki tip Ermeni kimliğinden bahsedilebilir mi?
Yemekler yöreye göre şekillenir. Damak zevkleri de yöresel alışkanlıklarla oluşur. Ermeni yemeği dendiği zaman söylenmek istenen, Anadolu ve özellikle İstanbul yemekleridir ki yöresel damak zevkleriyle şekillenmiştir. Ermenistan yemekleri benim alıştığım, denizden etkilenmiş, yeşillikle şenlenmiş bir mutfaktan çok uzaktı, o yüzden beğenmedim. Bunu Van’a gittiğimde daha iyi anladım. Van’da ben üçüncü günün sonunda, “Bana ot getirin” diye yalvarıyordum. Ve evet, Anadolu Ermeniliği ve Kafkasya Ermeniliği kimliğinden bahsedebiliriz. Ah ah, bir de Amerikan Ermeniliği var biliyor musunuz?
Ermenistan’da genel olarak bir Rus havası olduğundan da bahsetmişsiniz. Bu konuyla ilgili görüşlerinizi biraz daha ayrıntılı olarak merak ediyorum?
Vallahi edindikleri ve benimsedikleri çoğu zevkler Rus etkiliydi. Gerçi sanatı bu derece içselleştirmeleri de Rus etkisinden olabilir ama o hemen göze çarpan genel rüküşlük ve demodelikte de kesin bir Rus havası vardı. Bu arada parantez içinde belirtmeliyim ki 10 yıl sonraki ikinci gidişimde çok değişmiş ve epey modernleşmiş olduklarını görüp çok şaşırmıştım.
Sovyetler Birliği lideri Josef Stalin’in Ermenistan’daki heykelinin kaldırılması hikayesi dikkat çekici. Ermeniler de mi Stalin’i sevmiyor?
Vallahi ben onu bilemem, sevmiyorlar herhalde ki o heykel meselesi gerçekleşmiş. Nedenini tahmin etmek kolay. Aşırı baskı. Düşünün fukaralık diz boyuyken her evde piyano vardı ve tüm kadınlar ful makyajlıydı. Bunun da nedeni görenlere biz burada çok rahatız etkisi yaratmakmış. Gerçek anlamda baskıyla mecbur ediliyorlarmış.
İkinci Karabağ Savaşı’nın ardından sanki yine bir barış havası esiyor. Devlet yöneticilerinin barış kararının toplumlara yansıyacağını düşünüyor musunuz? Ermeni ve Türk kimlikleri birbirlerinin ötekisi olmayı bırakabilecekler mi?
Doğrusu bilemiyorum, öyle olmasını diliyorum. Ben hep söylerim düşman olan halklar değildir, devletlerdir, onların çıkar çatışmalarıdır, sınıra yakın köylerde karşılıklı öyle sıkı dostluklara tanık oldum ki inanmak zor. Türkler ve Ermeniler bir gün birbirlerine ne kadar benzediklerini bir fark etseler. Sevginin ilaç olduğunu bir anlasalar. Yüreklerini avuçlarına almayı bir öğrenseler.