Mızağe dergisi ile söyleşi
“Kitap fazla ciddi, gazete fazla sorumsuz. Dergi, hür tefekkürün kalesi. Belki serseri ama taze ve sıcak bir tefekkür. Kitap, çok defa tek insanın eseri, tek düşüncenin yankısı; dergi bir zekâlar topluluğunun. Bir neslin vasiyetnamesidir dergi; vasiyetnamesi, daha doğrusu mesajı.”
Böyle yazıyor Cemil Meriç, meşhur “Dergi, hür tefekkürün kalesidir.” satırlarının başı ve sonunda. Dergi meselesi önemli bir mesele. İnternetin ve sosyal medyanın hayatımıza hakim olmasından sonra dergilerle olan ilişkimiz azaldı. Bundan dolayı günümüzde dergi çıkarmak ayrı bir önem taşıyor. Çünkü dergilerin hikayesine baktığımız zaman çoğu insanın ciddi emeklerle, zaman ayırarak, bütçe toparlayarak idealleri için çabaladıklarını görüyoruz.
Sadece bu bile dergilere ve onu çıkaranlara saygı duymak için yeterli bir sebeptir. Bütün yaptıklarını internet aracılığıyla yapabilirler ama hala dergi çevrelerinde buluşan, dergi merkezli hareket eden insanlar var. Elbette bunun Çerkes boyutu da bulunuyor. Mızağe dergisi bunun en tipik örneği. Yola koyulalı henüz bir sene olmasına rağmen önemli bir boşluğu doldurduğu söylenebilir.
Onların macerasını merak edip sizlerle paylaşmak istedik. Mızağe’nin anlamından derginin çıkış serüvenine, mutfak kısmından yazarların görüşlerine, toplumun ilgisinden verdikleri tepkilere ve derginin gidişatından gelecek planlarına kadar birçok meseleyi ele alan bu söyleşiyi ilgililere sunuyoruz.
İlk önce basılı bir yayın olarak Mızağe’nin çıkış serüvenini anlamak istiyoruz. Günümüzde dijital dünyanın hâkim olmasına rağmen, basılı yayın sonlanacak teorileri yayın dünyasında kendine yer bulurken, neden bir dergi?
Pek çok alanda olduğu gibi yayıncılık sektöründeki dijital dönüşümün ve bu dönüşümü gerçekleştiremeyen yayın organlarının yakın gelecekte kaybolacağının ya da okuyucularının çok büyük bölümünü kaybedeceğinin farkındayız. Bunun yanında mürekkep kokusunu arayan geleneksel okuma alışkanlıklarına sahip bir kitlenin de hala var olduğunu söyleyebiliriz. Dijital yayınlarda bulunan – özellikle sosyal medyanın olumsuz etkisiyle – yoğunluklu metinlerin okunma oranı da oldukça düşük. Yoğunluklu ve içerikli metinlerin mecrası hala büyük ölçüde basılı yayınlar. Ayrıca son yıllarda çıkan basılı dergilerin okunma oranları ve tartışma yaratma güçleri daha fazla diye diyebiliriz. Özetle; Basılı yayınların bıraktığı izin daha kalıcı olduğunu, fiziki arşivlerde yer alma konusunda sağladığı avantajları ve dijital/sosyal medyaya göre nispeten az ama daha yoğunluklu bir okuyucu kitlesi sunduğunu da yadsıyamayız. Sürdürebildiğimiz kadar basılı yayın olarak kalacağız, dijital dünyada yer alma konusunda da planlarımız var.
Çıkış serüvenimize gelince; Daha önceki yıllarda- özellikle öğrencilik dönemimizde- Eskişehir’de okuma atölyeleri yapardık. Çeşitli kitap ve makaleleri okur tartışırdık. 2016-2017 döneminde de bir grup arkadaş ile makale okuma atölyesi başlattık. Yaklaşık 1,5 yıl süren bu atölye sırasında Çerkesler hakkında ya da Çerkesleri de ilgilendiren birçok konuda teorik makaleler okuyup tartışma imkânımız oldu. Bu tartışmalar esnasında sürekli gündemimizde olan bir şey, diaspora yayın hayatının özellikle süreli yayınlar mecrasının gün geçtikçe çoraklaştığıydı. Elimizde bir tek yıllardır azimle çıkarılan Jineps Gazetesi vardı. Bu süreçte ortaya atılmış bir fikirdi, dergi çıkartmak. Enine boyuna tartıştık tabi bu kararı vermeden önce. Sonuçta hepimizin kendi profesyonel işleri var. Bu işlerden arta kalan zamanda büyük emek gerektiren bir işti. Ama yazar olarak düşündüğümüz birkaç kişiyle görüştüğümüzde bize verdikleri destek bizleri motive etti diyebiliriz. 2017 yılının sonunda hızlı bir hazırlık sürecine girerek 2018 yılı başında ilk sayımız ile çıktık. Bu süreçte başta yazarlarımız olmak üzere bize destek olan, özellikle okuyucu olarak eleştiri ve önerilerini bizlerle paylaşanlardan her geçen gün yeni şeyler öğrenerek devam ediyoruz yolumuza.
İsim fikri nasıl oluştu? Mızağe ne demek? Sizin için ne anlam ifade ediyor?
Derginin ismiyle de bir anlam içermesi ve anadilde olması gerektiğini düşündük. Birkaç farklı isim arasında eleme yaptıktan sonra, Shafit ve Mızağe arasında kaldık. Shafit Çemguy Dialektiğinde “özgür” anlamında. Mızağe’nin ise Kabardey Dialektiğinde, “kabına sığmayan, söz dinlemeyen ama ölçüsüz davranışları da olmayan” gibi bir anlamı var. Derdi olan ve bundan dolayı huzursuz olan, kontrol edilmesi güç” gibi yan anlamlarda yüklenebiliyor Mızağe’ye ayrıca. Bu bizim çıkarmayı düşündüğümüz yayın için oldukça anlamlı bir kelimeydi. Bu arada telaffuzunun anadillerimize yatkınlığına ve anlam olarak Mızağe ismine ilişkin çok olumlu dönüşler aldık.
Mızağe ekibinden bahseder misiniz? Yaşadığınız zorluklarla beraber, kuruluş sürecinde kimler aktif olarak görev aldı, şu an kimlerle yola devam ediyorsunuz?
Dört sayıda bir ya da birden çok yazısı yayımlanmış çok sayıda yazarımız var. Büyük bölümü her sayımızda yer aldı. Dört sayı boyunca iki arkadaşımız derginin redaksiyonunu yaptı, karikatürlerimizde ise diasporanın bilinen iki karikatüristinin imzası var. Dizgi ve tasarım konusunda da yine iki arkadaşımızın büyük emekleri oluyor. Yazarlar arasında da yer alan yayın kurulu olarak ise uzun yıllardır tanışan çeşitli projelerde birlikte yer almış altı kişiyiz. Yayın Kurulu derken burada hiyerarşik bir ilişkiden de bahsedemeyiz aslında. Yayın Kurulu’na Mızağe’nin mutfağı demek daha doğru olur. Önerilerin, eleştirilerin tartışıldığı, “daha içerikli ve kaliteli bir dergi çıkartabilmenin kavgasının verildiği bir kurul bu. Yoksa Mızağe, yazarlarının yazılarının tartışıldığı, hangisinin yayınlanıp yayınlanmayacağına karar verildiği hiyerarşik bir grup tarafından idare ediliyor değil. Yayın Kurulu nasıl başladıysa öyle devam ediyor çalışmalarına. Ne yazarlarımızdan ne de yayın kurulumuzdan ayrılan ya da uzaklaşan kimse yok. Dergi Eskişehir’de basılıyor ve düşük maliyeti nedeniyle dağıtımı posta ile sağlanıyor. Yaşadığımız en büyük zorluğun postalanan dergilerin zaman zaman abonelerimize geç ulaşması ya da nadiren de olsa hiç ulaşmaması olduğunu söyleyebiliriz. Öte yandan tüm ekibin oldukça yoğun çalıştıkları bir meslekleri var haliyle. Zaman bulup her şeyi bir araya getirmek bazen çok zor olsa da bir şekilde üstesinden geliyoruz.
Derginin boyutu, kâğıdın kalitesi, tasarım vb. detaylar da oldukça kendine özgü.
Matbu yayın olma noktasında kendimize koyduğumuz şart asgari bir kaliteyi sağlamaktı. Bunun maddi ve zaman alıcı maliyetleri olsa da belli bir standardı yakalayabildik herhalde. Yazarlarımızın emekleri ve okur açısından da önemli bir nokta bu. Özensiz internet sitelerinde ya da basılı yayınlarda içeriklerin ilgi çekmediği aşikâr.
Dergi alt başlığında “Siyasi, Politik, Kültürel, Düşünce Dergisi” ifadesi geçiyor. Mızağe’nin içeriğine baktığımız zaman, gerçekten bütün bu konularla ilgili içerik üretildiğini görüyoruz. Bütün bu maddeler totalde neyi ifade ediyor?
Bunlar bizim açımızdan diasporada uzun yıllardır içerik anlamında eksikliği hissedilen kavramlar. Bugün yaşadığımız sorunların temelinde de bu eksikliğin yattığını düşünüyoruz. Dolayısıyla yazıların yanında ilk dört sayıda birkaç defa yaptığımız ve önümüzdeki sayılarda imkanlar ölçüsünde sayılarını artırmayı planladığımız editoryel sayfaları bu eksende hazırlamaya gayret ediyoruz.
İlk sayınızda, ilk sayfada yayınladığınız “Yola Çıkarken!” başlıklı manifesto niteliğindeki metinde: “Hiçbir kurumsal bağı olmayan, özgürlüğünü özgünlüğü ile perçinleyen bir yayın olmak üzere çıkıyor Mızağe yola” diye bir kısım var. Bunu açar mısınız?
1950 sonrası diaspora yayın hayatını incelediğimizde büyük emeklerle çıkartılan dergilerin neredeyse hepsinin dernekler veya diaspora içi faaliyet gösteren siyasi yapılar tarafından çıkartıldığını ya da bir şekilde desteklendiğini görüyoruz. Buda belli konularda kısıtlayıcı bir durum. Örneğin bir derneğin, vakfın ya da federasyonun yayın organı o kurumun politikaları doğrultusunda bir yayın çizgisi izliyor. Biz ise; tamamen özgür, içerikli olmak kaydıyla her görüşten fikrin ortaya atılabildiği ve tartışılabildiği bir mecra olarak yola çıktık. Bu sebeple herhangi bir kurum ile organik veya inorganik bağımız yok. Hatta ileri de bir oto sansüre sebep olma ihtimaline karşın reklam dahi almamaya karar vererek çıktık yola. O şekilde de devam ediyoruz. Sansür ve oto sansür en hassas olduğumuz konu diyebiliriz bu anlamda. Sonuçta kurumlarda birer iktidar alanları ve kurumlarla ilişkiye girdiğiniz takdirde en azından kendi içinizde bir oto sansür mekanizması geliştirebiliyorsunuz. Bu reklam veren ya da verecek olanlar için de geçerli.
Bu anlamda derginin yazarları ve yayın kurulu üyeleri arasında daha önce çeşitli derneklerde, siyasi yapılanmalarda ya da siyasi partilerde görev almış pek çok isim var haliyle. Bu kurum ve organizasyonlar ile temsil ettikleri siyasi görüşlerin hiçbiriyle bağımız olmadığını vurguluyoruz. Bununla birlikte Çerkeslerin tarihi açısından önemli gördüğümüz konu ve başlıkları da politik olarak bugün ya da geçmişte nereye düştüğüne aldırış etmeden yer veriyoruz. Yazar profilimiz de buna uygun. İlerleyen sayılarda bu duruşumuzun daha net ortaya çıkacağını düşünüyoruz.
Mızağe’nin farklı siyasi görüşte yazarlar ile yola çıktığını görüyoruz, bunun ne gibi zorlukları vardı? Faydaları nelerdir? Gelecekte dergi içi bir problem çıkarması mümkün mü?
Mızağe Çerkeslerin dünü, bugünü, yarını ile ilgili söyleyecek sözü olan yazarlara, çizerlere sürdürülebilir bir alan açma umuduyla yola çıktı. Ne yazık ki içerisinde bulunduğumuz ortamda insanlar ne söylediklerinden çok kim oldukları ile ve siyasi pozisyonları ile değerlendiriliyor. Elbette bunda bazı diaspora karakterlerinin politik duruşlarını hakarete varan sözlerle ya da sosyal medyanın kolaycılığı ile ortaya koymalarının da etkisi var. Bahsettiğiniz çeşitliliği üretim noktasında bir zenginlik olarak görüyoruz. Yine bu doğrultuda yayıncılık dışında, politik çalışmalar mümkün olmasa da Çerkes tarihine, müziğine, edebiyatına dair farklı kesimlerin bir araya gelerek yapacağı somut çıktıları olan işlerin Çerkes kimliği açısından büyük önemi olduğunu düşünüyoruz. Dergi açısından farklılıklarımızın ileri de bir sorun olacağını da pek sanmıyoruz açıkçası. Yazarlarımızın farklı kesimler ile bir arada yazmaktan ve tartışmaktan çekinmeyecek demokrat bir çizgileri olduğuna güvenimiz tam.
Yazarların profillerine baktığımız zaman Mızağe’ye “muhalif” bir konumda diyebilir miyiz? Eğer muhalifse kime ve neye karşı?
Mızağe’nin ekip olarak muhalif olduğu ortak noktanın, diasporanın üretim açısından içerisinde bulunduğu yok edici sığ atmosfer olduğu söylenebilir. Kendimizi tanımlamamız gereken bir kelime varsa eğer bunu Mızağe’nin anlamında aramak isteriz. Yukarıdaki bir soruda sizin de bahsettiğiniz gibi farklı siyasi görüşte yazarların ve yayın kurulu üyelerinin olduğu bir alanda dergiyi muhalif ya da iktidar ya da her neyse tek bir kelimeyle tanımlamaya kalkıp, sınırlar çizmeye kalkarsak ortaya koymak istediğimiz değerlerle çelişmiş olur ve kendimizi karşı çıktığımız yerde buluruz.
İleriye dönük planlamalarınızda neler var? Yeni yazarlar, yeni projeler?
İlerisi için planladığımız en temel konu derginin sürekliliğini sağlayabilmek, henüz yolun başında olduğumuzun farkındayız. Derginin önceki sayılarının dijital olarak dağıtımını en kolay şekilde sağlayabilmek ve internet sitemiz üzerinden ödeme sistemimizi geliştirmek için araştırma yapıyoruz. Hepsinin maliyetleri var tabi. İçerik olarak da düşündüğümüz bazı şeyler var. Özellikle genç ve kadın yazar sayımızı artırmak istiyoruz. Kadromuzun zaman içerisinde artacağını ve içerikli söyleşiler ile zenginleşeceğimizi şimdiden söyleyebiliriz. Ayrıca çok önemsediğimiz bir başka nokta da derginin kütüphanelerde yer alması. Sürekliliği sağlayabildiğimiz takdirde bu konularda adım atmak istiyoruz. Son olarak her türlü öneri ve eleştiriye ısrarla açık olduğumuzu eklememiz lazım.
Toplumdan gerekli desteği gördünüz mü? Satışlar nasıl? Kaç adet basılıyor, ne durumdasınız?
İlk sayıdan bu yana abone sayımız ve satış adetlerimiz tahmin ettiğimiz seviyelerde. Kısa sürede belli bir okur kitlemizin oluşmuş olması mutluluk verici. Eline geçen dergiyi okuyup bitirince yeni sayının ne zaman çıkacağını soran okurlarımızın olması bizim için bir motivasyon kaynağı. Basılan dergi adedine yakın bir satışımız var. Buda en azından şimdilik mali açıdan bizi taşıyabiliyor. Henüz ilk yılımızı geride bıraktık, önümüzdeki dönemde okuyucu kitlemizin artacağına da inanıyoruz. Kaliteli içerik her zaman kendi kitlesini oluşturuyor. Çerkeslerin sadece Mızağe’ye değil, kitaplara, içerik kaygısı olan üretimlere ilgisi nüfusuyla doğru orantılı değil elbette ama bu durumdan şikâyetçi değiliz. Tüm diğer kesimler ile birlikte pek çok süreçten geçti ve geçmeye devam ediyor Çerkesler de Türkiye’de.
Aldığınız tepkiler nasıl? Çerkeslerden, Türklerden ya da başkalarından yorumlar nasıl oluyor?
Abonelerimiz doğal olarak büyük ölçüde Çerkeslerden oluşsa da Çerkes olmayan abonelerimiz de var. Dergiye abone olan ya da bizim özellikle ulaştırdığımız akademisyenlerden de olumlu tepkiler aldığımız gibi bazı önerilerini de memnuniyetle dikkate alıyoruz. Bu anlamda Çerkes, Türk, Kürt, Laz vb. birçok kesime ulaşıp onların eleştiri, öneri ve tecrübelerinden faydalanmak bizi zenginleştiriyor açıkçası.
Derginin basıldığı Eskişehir’le birlikte, Kayseri, Samsun, Bursa, Ankara ve İstanbul gibi Çerkes nüfusunun yoğun olduğu illerden gelen davetlerle tanıtım toplantıları gerçekleştirdik. Buralarda dergiyle ilgili eleştiriler aldığımız gibi övgülere de şahit olduk. Bu toplantılar sadece dergiyi tanıttığımız etkinliklerde olmuyor. Diaspora, Türkiye, Rusya ve Kafkasya gündemine dair sağlıklı tartışmaların da olduğu buluşmalar oluyor bizim için. Bu toplantılarda yüz yüze kurduğumuz temaslar bizim için oldukça besleyici nitelikte.
Olumsuz, yıkıcı, tepkilerden bahsedecek olursak, özellikle ilk sayıda geçen bir kavram üzerinden bazı fanatiklerin ithamlarına, detaylarından bahsetmeye gerek duymadığımız engelleme ve bir çeşit sansür girişimlerine şahit olduk. Dergiyi bile daha görmemiş kimselerdi. İlk planda şaşırsak ta sonradan şaşırdığımıza şaşırdığımızı söyleyebiliriz. Çok üzerinde durmadık. Derginin, diasporada bir boşluğu doldurduğunu düşünen, farklı görüşlerin dile getirilmesinin üretime katkı sağlayacağının farkında olan insanların var olduğunu mutlulukla gözlemlediğimizi de belirtmek isteriz.
Mızağe bir geleneğin sürdürücüsü diyebilir miyiz? Kafkasyalıların, Çerkeslerin Türkiye’de yayınladığı dergilerle birlikte Mızağe’nin konumunu değerlendirir misiniz?
Mızağe bir yayın çizgisinin bir ideolojik angajmanın sürdürücüsü değil kesinlikle. Biraz önce sorduğunuz soruda da cevapladığımız gibi diğer dergilerden en önemli farkı herhangi bir kurumsal ya da siyasi angajmanının olmaması. Bunu derken belli değerler ölçüsünde bir araya geldiğimizi de eklemek lazım belki. Demokratik ve adil bir perspektif ile kendisi için istediğini başkası için de isteyecek bir yolumuz var.
Kafkasya Dergisi’nden Yeni Kafkas’a, Yamçı’dan Kamçı’ya, Kafkasya Gerçeği’ne kadar Çerkeslerin tüm süreli yayınlarına büyük önem atfediyoruz. Tüm bu yayınların belki de öncüsü niteliğindeki Guaze’nin ve yine sadece bir sayısı yayınlanabilmiş olsa da Diyane’nin yerleri ise apayrı. Öte yandan sadece Türkiye’de değil sürgünde bilinen ilk dergi niteliğinde olan, Cemiyet-i İttihadiye-i Çerakise oluşumunun 1889 yılında Kahire’de yayımlanmaya başlayan İttihad Gazetesi’ne de ileriki sayılarımızda yer vermek istiyoruz. Türkiye’nin ve Osmanlı’nın geçtiği siyasal süreçlerle şekillenen , ne acıdır ki bugün isimleri bile hatırlanmayan pek çok yazarın yazılarının yayınlandığı tüm bu yayınları düşündüğümüzde bugün yayıncılık anlamında geldiğimiz nokta son derece düşündürücü. Jineps ve Mızağe dışında dijital ortamda yayımlanan köşe yazıları olsa da dönemin sunduğu imkanlarla birlikte değerlendirdiğimizde hiçte iç açıcı bir noktada değil diaspora. Bu anlamda kesintilerle de olsa yüz yıllık bir geçmişi olan diaspora Çerkes yayıncılığı geleneğinin bir yerlerinde dört sayımızla birlikte yer alabilmiş olmak bizim için gurur verici.
Son olarak hem dergi hakkında hem de genel olarak vurgulamak istediğiniz birkaç cümle daha alabilir miyiz?
İlk yılımızı yazarlarımızın ve okurlarımızın da desteğiyle tamamladık. Başta yazarlarımız olmak üzere, okurlarımıza, tanıtım toplantılarında bizi ağırlayan kurumlarımıza ve destek veren herkese tekrar teşekkür ediyoruz. Uzun soluklu ve zahmetli bir işe giriştiğimizin farkındayız. Ancak sürekli şikâyet ettiğimiz diasporanın sığ gündemini kırmanın yolu da içerikli ve nitelikli yayınların ortaya çıkması. Son cümle olarak Mızağe gibi dergilerin, web sitelerinin, kitapların ve görsel yayınların artmasını dileyelim.