Sufyan Jemuhov: Türkiye diasporası Çerkes hareketinin merkezinde yer alacak


“Kafkasya’nın Geleceği” uluslararası sempozyumu vesilesiyle Kafkas Vakfı’nın davetlisi olarak İstanbul’a geldiniz. 12 Mayıs’ta yapılan bu sempozyumun ertesi günü de ana başlıklarından biri “Çerkesya: Soykırım’dan Olimpiyat’a” idi. Hemen ertesi gün de İmkander tarafından düzenlenen “Uluslararası Kafkasya Konferansı” adlı bir etkinlik vardı. Bu iki etkinlikle ilgili olarak Rusya Dışişleri Bakanlığı basın sözcüsü Lukaşeviç bir açıklama yaptı. Kafkasya’nın Geleceği sempozyumunda, Çerkes Soykırımının Moskova’da dile getirilmesi çağrısı yapıldığını, Kafkasya’nın Geleceği konferansında ise Kafkasya Emirliği lideri Doku Umarov’a destek verildiğini açıkladı. Türkiye devleti tarafından göz yumulan ve Rusya’nın bütünlüğünü tehdit eden bu tür organizasyonların kabul edilemez olduğunu söyledi. Konuşmacı olduğunuz sempozyumu nasıl buldunuz ve Lukaşeviç’in açıklaması hakkında ne söylemek istersiniz?

Bence bu sempozyum çok önemliydi. Çerkesler hakkında dünyanın pek çok yerinde çeşitli konferanslar yapılıyor. Bu sempozyum Türkiye’deki Çerkes akademik okulu ve ulusal hareketinin son yıllarda çok geliştiğini gösterdi. Çerkes dünyasında iki akademik merkezimiz vardı: Nalçik ve Maykop. Fakat şimdi bu konferans ve Türkiye’deki diğer aktiviteler gösteriyor ki; Çerkes hareketinde artık üçüncü bir merkez daha var ve çok olumlu işaretler gösteriyor.

Lukaşeviç’in açıklamasına gelince. Bence bu açıklama sempozyumla ilgili değildi. Diğer konferans ile ilgiliydi. Çünkü o konferans açık bir şekilde Rusya karşıtıydı. Bizim parçası olduğumuz sempozyum ise yapıcıydı, pozitifti. Bazı sorunlar için çözüm önerileri ve fikirler içeriyordu. Fakat hiçbir şekilde herhangi bir ülkenin, özellikle Rusya’nın karşısında falan değildi.

Açıklamanın 21 Mayıs gösterileriyle bir ilgisi olabilir mi? Çünkü bir-iki gün önce yapıldı.

Sanmıyorum. Fakat belki bir parça eylemi etkilemeyi düşünmüş olabilir.

21 Mayıs etkinliklerine gelirsek, buradaydınız ve gösterileri izleme imkanı buldunuz. İzlenimleriniz nelerdir?

İlk kez buradaki eylemleri izledim. Konsolosluk önünde iki gösteri yapıldı. İlki yalnız Çerkes gösterisi değildi, bütün Kafkasya’yı kapsıyordu. Hiç Çerkesçe slogan yoktu, sloganlar Çerkesler ve Kafkasya hakkındaydı tabi ama Çerkesçe kullanılmadı,  Çerkes müziği yoktu. İkincisi Çerkes sorunuyla ilgiliydi. Çerkesçe sloganlar, Çerkes müziği vardı. Açıklama Çerkesçe ve Türkçeydi. Tabi ki Türkçe ne söylendiğini anlamadım, ama Çerkesçesini anladım. Daha sonra İngilizce tercümesini de istedim onu da gördüm. Ama Rusya karşıtı bir söylem görmedim, çünkü açıklama Türkiye’deki Çerkeslerin Rusya’ya karşı olmadıklarını söylüyordu.  Soykırım için günümüz Rusya’sını suçlamıyorlardı.  Soykırımı tarihsel bir mesele olarak kabul ediyorlardı ve günümüz Rusya’sından sadece bundan 150 yıl önce yaşanan soykırımı tanımasını talep ediyorlardı. Haliyle açık ki bu gösteri Rusya karşıtı değildi. Şunu görebiliyorum ki, Türkiye’deki Çerkes hareketi olumlu eylemler organize ediyor.

Size göre Rusya’nın diasporada yükselen bu hareketliliğe karşı bundan sonraki hamlesi ne şekilde olacak?

Rusya’nın diasporaya karşı bir hamle geliştirebileceğini zannetmiyorum, çünkü bugün diaspora Rusya’ya karşı yekpare olarak hareket etmiyor. Kimi organizasyonlar Çerkesler adına Rus-Gürcü ilişkilerini kullanmayı deniyor, bunlar küçük bir kesim. Tabi ki başarılılar da, ancak dediğim gibi bunlar küçük bir kesim.  Çerkes örgütlenmelerinin %99’u genel olarak doğrudan Rusya’yı hedef almıyorlar, Rusya da tabi ki çok zeki bir siyaset güdüyor. Rus siyaseti Çerkes meselesinin Gürcülerle ilişkilerde olduğu gibi doğrudan Rusya’yı hedef almadığını görüyor.

Çerkes hareketi özellikle son yıllarda ciddi bir ivme kazandı. Bu hareketlilik ne zaman, ne şekilde başladı ve geleceğini nasıl okuyorsunuz? Kısaca alabilir miyiz?

En başında, soğuk savaşın ardından 1989 yılında başladığını söyleyebiliriz.  İlk dönem 2000 yılında son buldu.  İkinci dönem 2005 yılında Maykop’ta Adigey’in Krasnador Kray’a bağlanması gündemi üzerine başladı.  Çok büyük bir hareket değildi fakat Rusya’nın Soçi’de olimpiyatları yapmaya hak kazanmasının ardından, hareket çok daha aktif bir hale geldi ve tüm dünyaya yayıldı,  olimpiyatlar yaklaştıkça hareket gittikçe güçlenecek de. Bu hareketlilik bugün en coşkulu dönemini yaşıyor. Bugün için ulaştığı zirve nokta ise soykırımın Gürcistan tarafından resmen tanınmış olması. Bugüne kadar bu şekilde bir başarı, Gürcistan’ın soykırımı tanıması gibi bir başarı elde edilememişti.  Soykırımın tanınması şimdi Estonya’nın da gündeminde ama bu gerçekleşse bile sadece bir “ikinci” olarak kalacak. Hareketin çok daha ileri boyutlara ulaşacağını zannetmiyorum şu an için. Ama önümüzdeki süreçte, Soçi Olimpiyatları sonlanana dek bu coşkuyu koruyacaktır.

Soçi Olimpiyatları’ndan sonra da yükseliş trendinin devam edeceğini düşünüyor musunuz?

Soçi Olimpiyatlarından sonra neler olacağını bilemiyoruz, belki Çerkes hareketi, Soçi Olimpiyatları ile ilgili olarak kendisini besleyen fikirleri kaybedecek ama belki de Çerkes organizasyonları Soçi’den başka hedefler geliştirecek ve onlar üzerine çalışacaklar. Bugün için neler olacağını söylemek güç. Fakat olimpiyatlar sona erdikten sonra dahi 21 Mayıs’larda bana göre İstanbul, İsrail, Ürdün, ABD ve Rusya’da büyük gösteriler düzenlenmeye devam edecek.  Çünkü tüm bu hareketlilik özellikle 21 Mayıslardaki etkinlikler, Rusya’nın olimpiyatlara ev sahipliği yapmaya hak kazanmasından önce başladı. Bana göre olimpiyatlardan sonra da ivme korunacaktır.

Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra tüm Kuzey Kafkasya’da milliyetçi hareketler baş gösterdi ancak Doğu Kafkasya’ya baktığımızda söz konusu hareketlerin İslamcı bir hüviyet kazandığını görüyoruz. Batı’da ise bu yönde bir evrilme söz konusu olmadı. Bunu neye bağlıyorsunuz?

90’larda milliyetçilik ideolojisi tüm Kafkasya’da etnik-milliyetçi reflekslerle besleniyordu. 2000’lerde ise özellikle Doğu Kafkasya’da, Çeçenya, İngşetya ve Dağıstan’da bu hareket İslamcı bir şekle büründü. Fakat bu süreci Batı’da yani Çerkes, Abhaz ve Osetler arasında göremiyoruz.  Peki bunun sebebi neydi? Bana göre bunun iki sebebi vardı. İlk olarak Doğu Kafkasya’daki halklar sadece İslam dinine bağlıydılar. Tek dinli halklardı.  Haliyle oradaki milliyetçi ideolojinin sonraları çok daha güçlü dini bir şekle dönüşmesi mantıklı. Çerkes, Abhaz ve Osetler’de ise Hıristiyanlık ve İslamiyet’in birlikte yaşandığını görürüz.  Eğer bu halklar milli kimliklerini İslami ideoloji üzerine inşa etmeye kalksalardı bu, halklarının bir kısmını dışarıda bırakmak anlamına gelirdi. Söz konusu üç halkın kimliklerini dini söylemlerle şekillendirmemesinin birinci sebebi bu.  İkinci sebepse, bu özellikle Çerkes ve Abhazlar için geçerli, çok büyük bir diasporaya sahip olmaları. Çok büyük bir diasporaları var ve diaspora kimliği etnik reflekslerle yükseliyor, Rusya’da yükselen İslamcı reflekslerle değil.  Bu da Çerkeslerin İslamı, kimlikleri için tek kalkış noktası yapmamalarının bir diğer sebebi.

Çerkes-Abhaz ilişkilerinin geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz? Özellikle soykırımın Gürcistan tarafından tanınmasının ardından?

Soykırımın Gürcistan tarafından tanınması Çerkes ve Abhazlar arasındaki problemlerden sadece birisi.   Çerkes ve Abhazlar günümüz politikalarında ayrışıyorlar. Bunun ana sebeplerinden birisi,  bölgesel iki aktörün oyunda oluşu: Gürcistan ve Rusya.  Her iki güç de Çerkes ya da Abhaz kimliğinin güçlenmesiyle ilgilenmiyorlar.  Belki de uzlaştıkları tek konu bu: Çerkes ve Abhazların ayrışması.

Bir diğer sebep Abhaz dış siyasetinin Çerkes-Abhaz ilişkilerinin gelişimi için çok da iyi olmayan pek çok hamlesi.  Mesela, her Abhaz’ın Abhazya vatandaşı olabileceğini söylüyor, bunu yaparak Çerkesleri dışarıda bırakıyorlar. Çerkeslerin zaman zaman Abhazya vatandaşı olmalarına izin veriyorlar, onları reddetmiyorlar belki ama çok açık olarak Çerkes ve Abhazları ayrıştırıyorlar. Tüm Çerkeslerin Abhazya vatandaşı olabileceğini söyleseler bundan pek çok Çerkes zaten yaralanmayacak ama Çerkes-Abhaz toplumu arasındaki ilişkiler de bu şekilde zedelenmeyecek. İkinci mesele; özellikle Türkiye’deki Abhaz diasporası Çerkeslerden ayrılmaya başladı. Kendi federasyonlarını kurdular. Bu 21 Mayıs’ta açıkça gördük. Kendi 21 Mayıs’larını organize ettiler. Tabi ki bunu çok bilinçli bir şekilde