Bir süredir Rusya medyasında ve aslında Rusyalıların gündelik hayatında da Kafkasya ve Dağıstan kötülük sembolü rolünü oynamayı bıraktı. Bizim yerimizi “Ukraynalı faşistler”, “Banderovcular”, “Çürümüş Batı dünyası’ ve “Aptal Amerikalılar” başarılı bir şekilde dolduruyor. Neden böyle oldu, Kafkasya’da neler oluyor ve Rusya vatandaşlarının çoğunluğu için biz kimiz? Tanınmış siyaset bilimci ve Kafkasya uzmanı Sergey Markedonov ile konuştuk.
Sergey Markedonov, Rusya’da insanların önemli bir bölümü tarafından Kafkasya’ya ‘yabancı’ bir yer nazarıyla bakıldığını sıkça gözlemliyoruz. Rusya için Kafkasya’nın anlamı nedir? Parlamento başkan yardımcısının Kafkasya’yı dikenli telle çevirmekten bahsetmesi ve bunun normal karşılanmasını nasıl yorumlamak lazım?
Evet, kısa bir süre önceye kadar Kafkasya, Rusya’da bir numaralı gündem maddesiydi. Ancak bugün Ukrayna, Kırım ve ekonomik kriz konuları onu gündemden biraz uzaklaştırdı. Mevcut durumu, geçen yılın son dönemiyle, yani Olimpiyatlar öncesi Volgograd’daki terör eylemleri ile kıyasladığımızda fark oldukça büyük. Bununla birlikte, Kafkasya’da şu veya bu şekilde gündeme gelen bazı süreçler de yaşanıyor. Kafkasya algısından söz edecek olursak, sorunlu bir algı olduğu konusunda size katılıyorum. ‘Yabancı’dan ziyade ‘tehlikeli’ gibi görülüyor. Terör eylemleri, kundaklamalar ve saire… Ama Kafkasya’nın, Hıristiyan nüfusun yoğun olduğu bölgelerde tehlikeli görüldüğü söylenemez. Esasında Kafkasya’ya bakıştaki temkinli tutum, örneğin Tataristan’da, Başkurdistan’da, yani nüfusun çoğunluğunun Müslüman olduğu bölgelerde göze çarpıyor.
‘Tehlikeli Kafkasya’ algısının çeşitli boyutları var. Özellikle siyasi boyutunda tehlike şişiriliyor ve popülerlik için kullanılıyor. Vladimir Jirinovski’nin yaptığı da bu. Rus Kazaklarına daha fazla yetki verilmesi ve Kafkasyalıları kastederek ülke içinde göç kontrolünün güçlendirilmesini isteyen Krasnodar Kray Valisi Aleksandr Tkaçev’i de hatırlayalım. Çeşitli bölgelerde, yerel siyasetçi ve yöneticiler Kafkasya karşıtı ifadeler sarf etti. Diğer taraftan Kafkasya hakkında bilgi eksikliğine ya da bilginin tek taraflı olduğuna dair endişeler var.
Gerçekten de Kafkasya uzun yıllar boyunca Rusya’daki ortak sosyal süreçlerden koparıldı. Örneğin, askere alınma konusunda. Kafkasya cumhuriyetlerinden orduda bulunan gençlerin sayısı çok az. Kafkasyalıların, farklı yaşam tarzları ve faklı kültürlere sahip vatandaşlar arası ilişkilerin gelişmediği Rusya’nın merkez bölgelerine göçleri sorun yaratıyor. Ne gelenler ne de yerli halk birbirleri hakkında genellikle gerekli bilgiye sahip değiller. Bu konuda devletin bir şey yaptığını da göremiyoruz. Devlet kanallarında sıkça, herhangi bir suça karışanların etnik kökeni hakkında yayınlar görüyoruz. Halbuki ortada bir suç varsa önemli olan suçun kendisidir, kim tarafından işlendiği değil.
Bütün bunlar gergin bir atmosfer yaratıyor. Yine de her şeyin geri dönülemez bir noktaya vardığı söylenemez. Sık sık Kafkasya’da bulunuyorum. Oradaki insanların Rusya gerçeklerinden koparılmış olduğunu iddia edemeyiz. Genel olarak Kafkasya ile ilgili olumsuz bir algının olduğu doğru, ama Kafkasya tamamen yüzüstü bırakılmış ve yollarımız ayrılmış değil. Sorunlar var, bu sorunların sistematik şekilde çözülmesi lazım. Maalesef şimdilik sistematik bir yaklaşım görmüyorum. Devlet sadece herhangi bir çatışma anında ortaya çıkıyor. Geleceğe dair yapılan bir çalışma, alınan bir tedbir yok.
Son zamanlarda Kafkasya’ya ilginin azaldığını fark ediyoruz. Düğünlerde ateş eden, kavga eden, lezginka oynayanların görüntüleri yok. Sebep Ukrayna mı, yoksa başka bir sebep mi var?
Kesinlikle, ilginin büyük çoğunluğunu Ukrayna çekiyor. Rus medyasında sürekli Ukrayna var. Bununla birlikte Kafkasya ve özel olarak Dağıstan’da bir şeyler değişti. Daha dikkatli bakacak olursak, geçen yıla oranla olumsuz hadiseler daha az yaşandı. Saldırılar, intihar eylemleri, çatışmaların azaldığı hissediliyor. Üstelik Olimpiyatlar başarılı şekilde tamamlandı, herhangi bir terörist saldırıya hedef olmadı ki, bundan ciddi şekilde endişe ediliyordu. Önümüzdeki dönemde de ciddi anlaşmazlıkların olmayacağına inanmak istiyorum. Yani işler beklenenden iyi gitti ve Kafkasya daha az anılır oldu. Yine de her şey bitti diyemeyiz. Kafkasya’da hala olumsuz süreçler yaşanıyor. Bunları önlemek ve Kafkasya karşıtı propagandaya malzeme vermemek lazım.
Dağıstan’da iktidar değişiminin üzerinden altı aydan uzun bir süre geçti. Abdulatipov’un çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Ekonominin düzelmesi, Müslümanlar arasındaki anlaşmazlıkların çözümü veya halklar arası ilişkilerin iyileştirilmesi konusunda yetki ve kaynaklarının yeterli olduğunu düşünüyor musunuz? Abdulatipov sıkça yetkinin kendisinde olmadığını söylüyor.
Dağıstan’a Kremlin’den gönderilen birinin yetkilerim kısıtlı demeye hakkı yok. Bence, devlet başkanı olarak, saydığınız konularda birçok şey yapabilir. En azından, kimsenin ona engel olduğunu görmedim.
Dağıstan’da devlet başkanına yönelik eleştiriler artarken, federal performans değerlendirme ajanslarında puanının yükselmesinin sebebi ne olabilir? Size göre Abdulatipov’a yönelik eleştiriler ne kadar haklı?
Eleştirilerin haklılığına dair bir şey söyleyemem, çünkü bu konuyla özel olarak ilgilenmedim, ne için eleştirildiğini de iyi bilmiyorum. Fakat tanınmış ve tecrübeli bir politikacı olarak Dağıstan’a gönderilen Abdulatipov’a halkın büyük umutlar bağladığını tahmin edebiliyorum. Umutları pek karşılık bulmadı. Aslında ona bu kadar büyük umutlar bağlaması doğru değildi. Bölge liderinin halkın yaşamında köklü değişimler yapması düşünülemez. Meselelerin birçoğu bütünüyle bir kişiye bağlı olamaz, bunlar komplike sorunlar. Örneğin, dağlık bölgeden şehre göç, toprak meseleleri, etnik ilişkiler…
Federal performans değerlendirme ölçümlerindeki yüksek puana gelince, orada yerel liderlerin etkisi daha çok federal düzeyde değerlendiriliyor. Abdulatipov’un Kremlin yönetimine oldukça sadık, tecrübeli bir politikacı olması bu sonucu alması için yeterli oluyor. Kendi halkından gelen eleştirilerin güçleniyor olması bu durumu etkilemez, çünkü Kremlin’in bakışı halkın yaklaşımından farklı.
Dağıstan’da “Bize de bir Kadirov lazım” sözü duyulmaya başlandı. “Kadirov”, yani cumhuriyette bütün yetkinin sahibi bir kişi. Böyle bir model Dağıstan’a uyar mı? Ya da çok sayıda siyasi etki merkezi, farklı ekonomik güç odakları ve klanların varlığı daha mı iyi?
Kafkasya’nın her bölgesi birbirinden o kadar farklı ki! Biri için ideal olan, diğerine tam tersi bir etki yapabilir. Dağıstan çok çeşitli, birbirinden farklı bölgeleri var, her biri kendine özgü geleneklere, prensiplere sahip. Açıkçası bu çeşitliliğin iyi veya kötü olduğunu iddia etmek mümkün değil. Örneğin, gerekli olduğunda ayrılıkları bir tarafa bırakıp yekvücut olmaya engel teşkil edebilir. Bununla birlikte çeşitli etki merkezlerinin varlığı, başarılı bir uygulamayla etkin bir denge ve kontrol sistemine yardımcı olabilir. Dağıstan’da ‘Çeçenya modeli’ her şeyden önce arzu edilen bir şey değil, ikincisi zaten yaşayamaz. Bu iyi veya kötü olduğundan değil, sadece iki cumhuriyetteki sosyal ve politik yapının farklı olmasından kaynaklanıyor.
Rusya Federasyonu çapında faaliyet gösteren medya organlarının büyük çoğunluğunda terörizm ve aşırılıkçılık Dağıstan’dan çıkan büyük tehditler olarak görülüyor. Sizce normalleşmenin ilacı var mı, hiç değilse uzun vadede?
Elbette acil ve mutlak çözümün reçetesi yok. Terörizme karşı güç kullanımını ve hukuk dairesinde kalan “gayri resmi Müslümanlarla” (ılımlı selefiler) diyalogu öngören bir sistem dahilinde çalışmak gerekiyor. Yer altına inebilme olasılığı olan insanlarla konuşmak kesinlikle gerekli. Yeni direnişçilerin ortaya çıkmasına izin verilmemesi için mümkün olan her şey yapılmalı. Bununla birlikte, terörizm veya radikalizm yolunda olanlara karşı güç kullanmanın kaçınılmaz olduğu noktasında kimsenin kafasında soru işareti kalmamalı.
İnsanları “ormandan eve” çağrılmalı mı?
Kesinlikle. Adaptasyon çalışması sona ermemeli. Gerçi Dağıstan’da son zamanlarda bu yönde çalışma isteği göremiyoruz ama müzakere mekanizmalarına geri dönülmesini fikri yeniden öne çıkabilir.
IŞİD’in Kafkasyalı üyeleri memleketlerine döner mi? Dönmeleri tehdit oluşturur mu?
O bölgede çok sayıda Kafkasyalının savaştığı göz önünde bulundurulursa böyle bir ihtimal elbette var. Fakat ben çoğunluğun orada kalmayı tercih edeceklerini düşünüyorum. Kafkasya ve Dağıstan’ın onlar için çok da önemli olmadığını düşünüyorum.
Yani bulundukları bölgede daha önemli misyonları mı var?
Öyle olmasaydı şimdi Çeçenya ve Dağıstan’da savaşıyor olurlardı. Bu insanlar artık kendilerini sınırlamıyor, küresel hedefleri var.
Dağıstan içindeki dini meselelere geri dönelim. Sufiler ve selefiler arasında bir yakınlaşma hissediyor musunuz?
Hayır, iki yıl önce diyalog girişimleri olmuştu ama şu anda yakınlaşma göremiyorum. Aslında, dini gruplar söz konusu olduğunda ben iki değil, üç grup görüyorum. Bunlar sufiler, savaşçılar ve ılımlı selefiler (yani tasavvuf geleneğini ve ‘resmi’ diyanet idaresini tanımayan ‘gayri resmi müslümanlar’). Bence çok kimse bu üçüncü grubu gözden kaçırıyor. İşte bu, selefilerin ılımlı kesiminin barışçıl kalması ve radikalleşmemesi önemli.
Pratikte barışçıl selefi-radikal ayrımı nasıl olacak? Çünkü ılımlıların kendilerini herkesten ayrıştırması polis ve ve resmi din idaresi tarafından suçlanmalarına yol açıyor.
Meslektaşım Aleksey Malaşenko bu ekolü ‘gayri resmi İslam’ olarak adlandırdı. Belki de haklıdır. Yani bu insanlar resmi otoriteyi tanımıyor, ama terörizme de bulaşmadılar.
İslam’a yönelik, özellikle de Kafkasya’da İslam’a yönelik devlet politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Devlet hakem rolünde mi, yoksa bilfiil gelenekselcilerin tarafında mı?
Taraf olmak ya da olmamaktan öte laik devlet özellikleri sergilemeli. Dağıstan’da ve Kafkasya genelinde laik kültür, laik devlet kaybolmuş gibi bir tablo var.
Abdulatipov bir konuşmasında, seküler alanın daralmasını en önemli sorunlardan biri olarak nitelemiş, camiler okullardan çok daha fazla rağbet görüyor demişti.
Evet, gerçekten bu, Kafkasya’da ciddi problemlerinden biri. Dağıstan Devlet Başkanının bunun farkında olması sevindirici. Ama cami, sadece okul geride kaldığı için rağbet görmüyor, aynı zamanda güvenlik sistemi etkisiz, iş hayatı sıkıntılı, yargı sistemi yolsuzluk içinde olduğu için daha fazla rağbet görüyor. Dağıstan markalarının, yani Rasul Hamzatov, Murad Kajlayev, Ahmethan Sultan gibi isimlerim ülke sınırları dışında parlatılması lazım. Dağıstan sadece terörizm ve radikalizm ihraç etmemeli.
Kaynak: Novoe Delo
Çeviri: Ajans Kafkas
Ramazan Racabov