Adıgey Cumhuriyeti Milletler Arası İlişkiler Komitesi’nin sahibi olduğu ve direkt başkan Thakuşin Aslan’a bağlı olan Adıge Cumhuriyeti resmi gazetesi ‘’Sovyetskaya Adıgeya’’ 02 Şubat 2016 tarihinde Khuade Adnan’ı hedef gösteren 2 tam sayfalık provokatif bir makale yayınladı.
Adıgey Cumhuriyeti Milletler Arası İlişkiler Komitesi’nin sahibi olduğu ve direkt başkan Thakuşin Aslan’a bağlı olan Adıge Cumhuriyeti resmi gazetesi ‘’Sovyetskaya Adıgeya’’ 02 Şubat 2016 tarihinde Khuade Adnan’ı hedef gösteren 2 tam sayfalık provokatif bir makale yayınladı. Makalenin yazarı Amir Dışekov hakkında kimsenin bilgisi yok. Gazetede bu isimde biri çalışmıyor.
Gazetenin ”Güvenlik” bölümünde yayınlanan makale, Khuade Adnan hakkında açık karalama ve iftira içerirken, onun üzerinden Çerkes halkının en doğal demokratik yasal taleplerini batının ve Amerika’nın stratejik oyunlarının bir parçası olarak göstererek yasa dışı çerçeveye sokmaya çalışmakta.
Cherkessia.net Yayın Kurulu tarafından Türkçeye çevrilip kamuoyunun dikkatine sunulan makaleyi siz değerli okuyucularımızla buluşturuyoruz.
****
Kırmızı Halılar Üzerinde Düşmanlık!!
02 Şubat 2016, Amir Dışekov- Sovyetskaya Adıgeya
Geçenlerde Devlet Tüketim maddeleri kontrol ve denetleme kurumu görevlilerince Adıgey‘de yapılan kontroller sırasında, sahibi Türk ve aynı zamanda Rus vatandaşı olan Adnan Khuade’ nin “Halı Sarayı” isimli mağazaya da kontrole gidilmiş, yapılan kontrollerde mevcut ticari kuralların ciddi ihlalleriyle karşılaşılmıştır.
Ticari kurallara göre mağazanın girişinde asılı olması gereken mağazanın firma ve kişi kimlik bilgileri levhasının olmadığı, mağazanın içinde herhangi bir yerde sigara içilmez levhasının da olmadığı ve yine müşteriler için hazırda bulundurulması gereken müşterilerin şikayet ve tavsiyeler defterinin bulunmadığı tesbit edilmiştir. Mağazadaki satışa sunulan mallardan bazı tür halıların fiyat etiketlerinin olmadığı yine bazı etiketlerin istenen normlarda hazırlanmadığı görüldü.
Alınan bilgilere göre 6 milyon ruble tutarında olan bu halıların üretim yerleri Türkiye olarak etiketlerde belirtilmiş, ancak bunu kanıtlayıcı sertifikalar görevlilere gösterilmemiştir. Bunun yanında bu kontrolle ilgili düzenlenen zabıt tutanağını da, mağazada bulunan yetkililer imza atmayı reddetmişlerdir. Bir sonraki gün aynı amaçla giden görevlilere, bu sefer mağazanın sahibinin kızı olan kişi oldukça sert bir tavırla mağazayı kontrol etmeye- aramaya izinleri olup olmadıklarını sormuştur.
Görevli kişiler bu kontrollerle ilgili izin evrağının kanunlara göre gerekmediğini anlatmaya çalışmış, bu sırada mağazanın sahibi olan kişi Adnan Khuade kendisininde üyesi olduğu Maykop Adıge Khase’ den bir kaç aktivistle beraber mağazaya gelmiş, görevlilere hakaretler yağdırıp, deyim yerindeyse onları tekme tokat mağazanın dışına atmıştır. Görevliler bu durum karşısında kolluk kuvvetlerinden yardım istemek durumunda kalmış ve onlarında yardımıyla mağazayla ilgili kontrol zabıt tutanağı hazırlanabilmiştir.
İşte bu yaşananlar sebebiyle mağaza sahibi, kızı ve mağaza çalışanı kişi kontrole gelen görevlilerin yasal taleplerine uymayıp, onları engelledikleri ve mukavemet gösterdikleri gerekçeleriyle haklarında idari işlemler başlatılmıştır. Bu idari işlemler neticesinde Maykop şehir mahkemesince söz konusu kişiler aleyhinde 15 er gün idari hapis cezası kararı verilmiş, aynı cezalar bir üst mahkeme tarafından mağazanın sahibi olan kişi hakkında 7 güne, kızı için 6, çalışan kişi içinse 5 güne düşürülmüştür.
Bu yaşanan olayla ilgili mağazanın sahibi Adnan Khuade ticari yaşamından daha çok, aslinda özel ve siyasi yaşamıyla dikkatleri üzerinde toplayan bir kişi;
Adnan Khuade, Adıgey’ e 80 li yılların sonlarında Türkiye’den T.C vatandaşı olarak ve Adnan Güzey ismiyle gelmiş, Rus vatandaşlığını alırken soy ismini ise güya Khuade olan tarihi dedelerinin soy ismiyle değiştirmiştir. Bu arada sahip olduğu T.C vatandaşlığını da devam ettirmeyi de ihmal etmemiş.
Bu şekilde Adıgey’ de oturum ve yaşamsal sorunlarını halletmiş. Daha sonraları ise onun protesto eylemlerinde boy gösterdiğini görmekteyiz. 2011 yılında Türkiye’ de Çerkesya Yurtseverleri isimli sivil toplumsal kuruluşunu kurmuştur. Bu kuruluşun amacı; 19. yy. Rus Kafkas savaşı sırasında Çerkeslerin soykırıma uğratıldıklarını Rusya devletine kabul ettirmek, bu amaçla Çerkes sorunlarını aktüel halde tutmaktır.
Adnan Khuade‘yi daha sonra Maykop Lenin meydanında tek kişilik protesto eylemlerinde ‘’Suriyeli Çerkeslerin derhal anavatanlarına tahliyesini talep ediyoruz’’, ‘’Ben varsam Çerkesler de Çerkesya da olacak!’’ pankartlarıyla gördük. Aynı yerde bu sefer 2013 yılında Soçi olimpiyatlarını protesto eylemlerinde onu ‘’Kemikler üzerinde olimpiyatların yapılmasına hayır!’’ , ‘’Rusya Çerkeslere yapılan soykırımı tanımalı’’, ‘’Çerkesya bizimdir ve bizim kalacaktır!!’’, ‘’Kimse Çerkesya yürüyüşümüzü engelleyemez!!’’ pankartları ile gördük.
Diğer yandan Adnan Khuade’nin Çerkes sorununu kullanarak Rusya ve Gürcistan arasındaki uluslararası ilişkilerin düşmanlığa dönüşmesine de katkılarda bulunduğunu görmekteyiz. 2011 yılında kurdukları Çerkesya Yurtseverleri kuruluşu ve birlikte hareket ettikleri bazı uluslararası kuruluşlarla birlikte Gürcistan parlamentosuna bir mektup yazarak Çerkes soykırımını tanımaları çağrısında bulunmuşlar, hatta bu çağrıya karşılık olarak aynı yılın mayıs ayında Gürcistan parlamentosu bu soykırımı resmi olarak tanıdıkları açıklamasını yapmıştır.
Geçtiğimiz üç yıl boyunca da yine bu amaçla başka ülkelere de soykırımı tanımaları çağrıları için çalışmalarda bulunmuşlardır. 2014 yılının Haziran ayında Ukrayna parlamentosuna başvuruda bulunulmuş, Ukrayna devletine yazdıkları mektupta Rusya ile olan ilişkilerinde açıkça desteklerini sunmuş ve yine Ukrayna olarak Çerkes soykırımını tanımaları çağrısında bulunmuşlardır. Aynı yılın Kasım ayında ise bu sefer Polonya yönetimine aynı istekle başvuruda bulunmuşlardır. 2015 yılında ise aynı istekle bu sefer Litvanya, Estonya ve Moldovya parlamentolarına başvuruda bulunmuşlardır.
“Çerkes Soykırımı” eylemlerinin arkasında kimler var?
Peki Çerkes soykırımının tanınması neden bu kadar önemli ve kimin için gerekli? Gelin biraz da bu konuyu inceleyelim.
Aslında bakıldığında soykırımın tanınması aleyhine olan devletimiz için o kadarda büyük tehlikesi yoktur.??? Birleşmiş milletlerin 11 Aralık 1946 da aldığı karara göre Soykırım, uygar dünya tarafından uluslararası hukuka sokulmuş bir suç olup, bu suçu işleyenler devlet adamı olup olmadıklarına bakılmaksızın cezalandırılacaktır.
Bununla ilgili mahkemelerin adresi ise Lahey adalet divanıdır. Lahey Adalet divanın vereceği kararlar tüm ülkeler için bağlayıcı olup bir üst mahkemesi olmayacağı için kararın bozulması söz konusudur. Rusya’yı bu mahkemede yargılamak mı istiyorlar. Çerkes patriotları bu konuda henüz sessiz. Ancak belli ki Rusya devletince Çerkeslere verilen özgürlüklere herhangi bir kısıtlama getirilirse, belli ki uluslararası düzeyde Rusya aleyhine bu mahkemelere başvuruda bulunacaklardır.
Diğer taraftan Bağımsız Çerkesya Devleti ve Çerkesya ulusal parlamentosu (Lepk Khase) çalışmaları ise, zaten tüm hızıyla Avrupa Birliği himayesi altında sürmektedir. Almanya’da bu amaçlar için kurulmuş olan Çerkes Bilimsel araştırmalar Entitüsü Zaur Gediguadje başkanlığında çalışmaktadır.
Eğer burada hak ve hukuk konusuna eğileceksek öncelikle elimize ansiklopedik sözlük olan Brookhouse ve Efron’u almamız gerekir. Buradan yazdığına göre ‘’Kanunlar yürürlüğe girdikten önceki olaylarla ilgili fiiller için uygulanamaz. Yasalar geriye doğru işlemezler. Kazanılmış haklar geri verilemez.’’
Bu temel prensip tüm uluslararası hukuklarda yapılan tüm anayasalarda medeni kanunlarda temel prensip olarak kullanılmıştır. Diğer taraftan İnsan Hakları Beyannamesinin 35.Maddesine bakacak olursak; Hiç kimse işlendiği dönemde suç olmayan eylemlerden dolayı suçlu ilan edilemez. Eğer bu işlenen eylemler daha sonra suç olarak addedilmiş ve insanların sorumlulukları artmışsa konuyla ilgili yeni bir yasa çıkartılır.
Günümüzde savaş suçları ve suçluları ile ilgili uluslararası düzeyde birçok düzenlemeler yapılmış olup buna ilişkin normlar düzenlenmiştir. Bunlar genellikle, savaş olan bölgelerdeki yaşayan sivil halkın korunması savaş esirlerinin hakları ve yine tutuklanan kişilerle ve cezaevleriyle ilgili düzenlemelerdir. Ancak maalesef günümüzün tek kutuplu dünyasında tüm konulan bu kurallar yasalara rağmen Amerikalılar kendi çıkarları doğrultusunda gerektiğinde demokrasi kılıfıyla istedikleri yerleri bombalamakta, bu bombalamalar sonucunda bu bölgelerde kadın ve çocuklarında olduğu sivil kayıplarda verilmektedir. Gerektiğinde cezaevlerinde insanlar işkencelere de maruz kalabilmektedir.
Ve bunlar 150 yıl önce değil, günümüzde şimdi yaşanmaktadır. Peki Çerkesya Yurtseverleri bunları neden protesto etmezler? Çünkü kazanma şanslarının olmadığını düşünüyorlar. Ama diğer taraftan Çerkeslerin Soykırıma uğratıldığı eyleminde şanslarının var olduğunu düşünüyorlar. Çünkü onlara birileri tarafından öyle söylenmiş. Bu yüzden de yabancı efendilerinin direktifleriyle bu eylemlere, tamda zamanında onları faşizmden kurtarmış olan Sovyet askerlerinin anıtlarının söküldüğü, Rusların tüm kültürel haklarının yasaklandığı, devlet politikalarını Rusya karşıtlığı üzerine kuran yerlerden başlamışlardır.
Derin Politikalar!!
Çeşitli analistlere göre Büyük Çerkesya ideolojisi de Batının planladığı stratejik hamlelerden birisidir. Bu amaçla Çerkeslerin içinde bu ideolojinin büyümesi için bazı Çerkeslere roller verilmekte, konu aktüel olarak gündemde tutulmaya çalışılmaktadır. Aslında yeni bir konu değildir. Daha 1830 lu yıllarda Çerkes Sorunu kavramı David Urquhart’ın ismiyle İngilizler tarafından manipüle edilmeye çalışılmıştır. Büyük Çerkesya ideali, Amerika’nın Karadeniz’e yönelik olan uzun vadeli planları paralelinde Washington’un da ilgisini çekmeyi başarmıştır.
Çerkes sorunu kavramı, ABD nin insani araştırmalar ve politikalarla ilgili çalışmalarının içindeki dosyalardan birisidir. ABD nin en eski üniversitelerinden olan 1766 yılında kurulmuş olan New Jersey Rutgers devlet üniversitesi, Çerkes ve Rus halkları arasındaki ilişkiler başlığında çalışmalar başlatmıştır. Bu amaçla üniversite içinde, soykırım hakkında incelemeler ve çalışmalar yapılmakta, daha önce soykırım sayılan ve sayılmayan tüm tarihi bulgular inceleme altına alınmaktadır.
Bu amaçla Kürtlerin Iraklılarca soykırıma uğrayıp uğramadıkları, yine Ukraynalıların Ruslar tarafından soy kırıma uğrayıp uğramadıkları da inceleme altında tutulmaktadır. Bundan da anlaşılacağı üzere, Amerikalılar istedikleri zamanda istedikleri yerde bu soykırım kartını kullanmak niyetindedirler. Zamanında nasıl Kürtleri Saddam’a Karşı kullanmışlarsa Ukraynalı Nasyonalistleride Rusya’ya karşı kullanmak istemektedirler.
Bu araştırmaları ve çalışmaları yapan merkezin resmi internet sitesinde bir harita üzerinde Çerkesya gösterilmekte, bu haritada Çerkesya Karadeniz’e bağlanmaktadır. Bugün dikkat edecek olursanız, Amerikan deniz üslerinin olmadığı tek açık deniz Karadenizdir. Bu yüzden Batı dünyası Çerkesya’nın inşasını gerçekleştirebilirse diğer taraftan Rusya’nın Karadeniz ile olan bağlantısını da kesmiş olacaktır. Bunun yanında daha sonra Karadeniz’in etrafındaki Rusya’nın dostu olan ülkeleri de Karadeniz’den koparacaklardır. Bu Amerikalıların meşhur Anakonda halkası demektir.
Bilindiği üzere Amerika’nın Avrasya planında düşmanlar denizlerden uzak tutularak içlere hapsedilmelidir. Bu yüzden Çerkes sorunu kavramı Batılılar için oldukça değerli bir kavramdır. Bu yapılan çalışmalara katılanlara bakacak olursak, bunların içinde meşhur Jamestown Fonunun da olduğunu görüyoruz. Bu fonun içinde Çerkes problemlerine yönelik olarak Rand şirketinin eski Başkanı olan Poul Henze ve ABD istihbaratından büyük Fin Ugrlan projesiyle katkılar sağlamış olan Paul Gable’de katılmaktadır. Bu çalışmalara destek veren Prof.Dr. Metyu Layta(Mssaçusets Unv.) e göre Adıgey- Kabardey Balkar ve Karaçay Çerkes muhakkak tek amaç doğrultusunda bir araya getirilmelidir. Tüm bunlar gösteriyor ki, bugünkü Çerkes milliyetçiliği batılı istihbarat örgütlerinin kontrolündedir. Buna örnek olarak mesela Dünya Adıge Kardeşlik birliği adındaki kuruluşun ana merkez ofisi Los Angeles de olup başındaki kişide Amarika’nın meşhur birçok yıldızlı bayrağının fonunda fotoğraf vermeye bayılmaktadır.
Yine Çerkeslerin ideologlarından sayılan Ahmet İsmail in Kafkasya Savaşı isimli kitabında açıkça belirttiği üzere Kafkasya’nın Kesinlikle Rusya’dan özgürleştirilmesi gerekmektedir. Yine başka bir yerinde belirttiği üzere bu gün yapılan çalışmaların amaçlarından biriside, Rusya’nın iki yüz yıl öncesine kadar tüm yaptıklarının maddi ve manevi tazminat cezalarına çarptırılarak ödetmektir.
İsrail’de ise Büyük Çerkesya idealinin lideri Uluslararası Ultra Siyonist hareketinde lideri olarak bildiğimiz namı değer boncuk Arseni lakaplı, Rusya da Nikita Demin ismiyle dünyaya gelip daha sonra annesinin soy ismini alarak 1984 yılında İsrailin Fahri konsolos olarak ilan ettiği meşhur Avraam Şumulyeviçdir. İsrail’de de bilindiği üzere Çerkes diasporası yaşamakta olup doğal olarak onlarda Tel Aviv in politikalarının paralelinde kullanılmaktadırlar.
Tabi ki teorik olarak da hukuki olarak da Çerkes soykırımının kabul ettirilmesi sürecinin hiçbir perspektifi yoktur. Bu konu her zamanki olağan Rusya karşıtı yapılanmaların çalışmalarının sonucundan başka bir şey değildir. Evet tabi ki Kafkas- Rus savaşında askeri ve sivil bir çok kayıplar yaşanmıştır. Bu kayıpların bir sebebide, belki o günün şartlarında oluşturulan savaş taktikleridir. Kafkas Abrekleri de o dönemdeki yapmış oldukları ataklarda birçok Rus ve Gürcü köylülerine büyük zararlar verdirmiştir. Bu dağlıların köyleri birçok acımasız savaşlara sahne olmuştur. Ancak tüm bu yaşananlardan sonra Ruslar ve Çerkesler yaşanılan bu nefreti ne zamanki unutmaya başlamışlar Kafkasya’ya barış gelmiş, bunun sonucundan da bölgede yaşayan tüm halklar istifade etmiştir.
Birinci Dünya savaşı sırasında Çerkesler ve Kazakların bir arada savaşmaları da buna örnektir. Rus imparatoru II. Nikolay’ın emri ile o dönemde Vahşi Birlik adıyla Kuzey Kafkasya lı halklardan oluşan bir ordu birliği kurulmuş, komutanlığına da İmparatorun kardeşi olan Mihail Aleksandroviç getirilmiştir. Bu birliğin içinde yer alan Çerkesler Güney Batı cephesinde Kazaklarla bitişik olarak omuz omuza Ruslarla da birlikte mücadele vermişlerdir. Savaştıkları bu dönemde 3500 kişiye Aziz George kahramanlık nişanı verilmiştir. Çerkeslerin yaşadıkları bölgelerde birçok kişi Moskova’ya, San Petersburg‘a okumaya gitmiştir. Bugüne kadar Çerkes dili ve kültürü sürekli olarak gelişmiş ve gelişmeye de devam etmektedir.
Diasporadaki yaşadıkları diğer ülkelerle kıyaslanacak olursa özellikle ABD ve Türkiye’ye kıyasla Çerkes dili ve kültürü daha iyi korunmuş ve geliştirilmiştir. İmam Şamil’inde son dönemde barış anlaşmasının yapılmasından sonra Ruslar hakkında, onların böyle olduklarını bilseydim onlara karşı hiç savaşmazdım dediği söylenmektedir. Yaşananlara göre Barış anlaşmasından sonra kendi oğlunu da bu yüzden Rus askeri akademisine vermiştir.
İşte tüm bu anlatılanların ışığında düşünecek olursak, Çerkeslerin batının tüm bu yalanlarını görerek ileriyi görebilecek bilgeliğe sahip olduğunu düşünüyorum.
Çevirmen Notu: Bu makalenin yazarı olarak gösterilen Amir Dışekov hakkında herhangi bir cv yada bilgiye ulaşamadık.