
Şam’da Bir Bayram: Hasretin ve Umudun Buluşması
Şam’da Bir Bayram: Hasretin ve Umudun Buluşması
Savaşın gölgesinde yıllarını geçiren, hasretle vatanını bekleyen yüreklerin yeniden Şam’la buluştuğu bir bayram… İstanbul Kafkas Sivil Toplum Kurumları Koordinasyon Kurulu olarak bu yıl kurban organizasyonumuzu, Suriye topraklarında, Golan Tepeleri’ndeki Çerkes köylerinde ve Şam’da gerçekleştirdik.
Bu bayram, bir kurban faaliyetinden öte; bir kavuşmanın, hatıraların, izlerin ve umutların yeniden can bulduğu, birilerinin uzaklarda dahi olsa unutulmadığı, vefanın, Kafkas kimliğinin ve ümmet bilincinin hatırlandığı bir zamana tanıklık ettiğimiz en güzel bayramımızı yaşadık. Vatanına 13 yıl sonra dönen bir gencin rehberliğinde, savaşın izleri arasında insanlığın, kardeşliğin ve misafirperverliğin hâlâ nasıl dimdik ayakta durduğunu bu bayram gördük. Seyahat sürecinde gözlemlerimi, Suriye’de gördüğüm güler yüzleri, her şeye rağmen ayakta kalan insanların muhabbetini sizlere iletmek adına bu yazıyı kaleme aldım.
04 Haziran 2025 – Beyrut’tan Şam’a
Yolculuğumuz Beyrut’a, oradan da Şam’a… Bu sefer, her Suriyeli gibi; vatanına kavuşmayı bekleyen her yürek gibi, ben de heyecanlıyım. Kafkas Vakfı olarak 1993 yılından bu yana yürüttüğümüz kurban kampanyamızı, bu sene İstanbul Kafkas Sivil Toplum Kurumları Koordinasyon Kurulu ile birlikte Suriye’de yapma kararı aldık. Savaş sonrası ilk kurban… Heyecanlıyız, bahtiyarız, Suriyeli kardeşlerimiz ne hissediyorsa biz de onu hissediyoruz. Bizler de bu sene kurban hayrına Suriye’de ortak olmak istedik. Dört kişilik bir grupla İstanbul’dan Şam’a doğru yola çıktık. Yolculuk heyecandan öte; kavuşmayı ve en önemlisi vatan özleminin bitişini simgeliyordu. Dört kişilik ekibimizden biri de İbn Rüşd idi. Çocuk gözleriyle gördüğü Şam sokaklarını bizimle tekrar görecekti. Köyünü, dedesinin evini bize gezdirmenin heyecanını yaşayacaktı. Tabii biz de heyecanlanmıyor değildik. Onlar, vatanı için 12 yılı aşkın süredir bekleyen yüreklerdi. Vatan özlemini giderecek biriyle bu yolculuk daha da anlamlıydı. Diğer ekip üyelerimiz ise Vakıf Yönetim Kurulu üyelerimiz Muhammed Emin Demireli ve Mustafa İsmail Çinpolat kardeşlerimdi. Bu ekibin oldukça dinamik ve her daim göreve hazır olduğunu vurgulamak isterim.
Beyrut’a indik. Sakin ve samimi bir Akdeniz şehri. Beyrut’a iniş sebebimiz, direkt Şam uçuşlarında yer olmamasıydı. Ayrıca Beyrut’a uçuşlar daha sık ve uygun fiyatlıydı. Şam ile Beyrut arası da yaklaşık 2 saat. Daha önce plan yaptığımız için taksici bizi havalimanından aldı. Beyrut Havalimanı ile Suriye sınırı ise yaklaşık 1 saat. Sınıra kadar klasik bir Ortadoğu yolculuğu yaptık. 🙂 Lübnan hükümeti, aldığı karar doğrultusunda gece 00.00 ile 05.30 saatleri arasında geçişleri kapatıyormuş. Uçağımızın rötar yapmasıyla sınıra tam 00.15 gibi geldik. Ama maalesef kapılar kapanmış, polisler mesailerini tamamlamıştı. Gerisin geriye aracımıza döndük. Sabahlayacağımız yeri belirlemek ve gece için plan yapmak adına konuşurken, nur yüzlü yaşlı bir çift belirdi. Yüzümüzü aydınlatan bir nur… Biz de kapıların kapalı olduğunu söyledik. Onlar da “Bir şansımızı deneyelim,” dediler. Kapılar o melek yüzlü insanlara açılmıştı. Arkadan bizi de çağıran bir ses: “Tefezzal…”
Galiba şans bizden yana. Lübnan’dan çıktık. Suriye’ye girerken bizde de büyük bir heyecan vardı. Çocukluktan beri duyduğumuz o güzel ülke Suriye, bizim için de adeta bir vatandı. Gözlerimiz dalgalanan bayraklarda, kalbimiz kıpır kıpırdı. Girer girmez bir kahve aldık. Tıpkı Fatihte içtiğimiz o kakuleli Şam kahvesi.
İbn Rüşd, 12 yılı aşkın süredir vatanına duyduğu özlemle gözleri üç yıldızlı bayrağı arıyor. Ben de etrafı, yeni doğmuş bir çocuğun dünyayı ve gizemini çözmeye çalıştığı gibi izliyorum; masum ve meraklı. Etrafımda genç yüzler var. Bu yüzler, heyecan içinde pasaporttan sonra ülkelerine, o çok sevdikleri vatanlarına girmeye çalışıyor. Heyecan dolu yüzler… Allah’a hamd eden yüzler… Onlar, vatanını özleyen kardeşlerimiz. Onlarla beraber biz de bahtiyarız.
Kadim şehir Şam’a doğru yolculuk devam ediyor. Yolculukta en sevdiğim şey: Kısık şekilde musiki ve etrafı sakince izleyen gözlerim. Ay bugün farklı. Bayramın yakınlığını kâinat haber veriyor. Gökyüzü pırıl pırıl ve pak. Gözüm etrafı bakarken tabelalara takılıyor. Ne çok duyduğumuz isimler. Bizim şehirlerimiz, tanıdık yerler…
Yarın arife. Şam sokaklarında bayram heyecanı var. Biz de o heyecana ve berekete ortak olacağız. Şam bizim şehrimiz. Şam, İslam’ın şehri. Şam, bizler için kalbi aydınlığa kavuşan şehir. Hoş bulduk. Seninle kavuşacağız diye bekleyen birilerini getirdik. Seni özleyen, çocukluğu seninle olan birini getirdik. Seninle tanışmak güzeldi. Bizi de kabul ettin.
Gece, Adige misafirperverliğiyle karşılandık. Güler yüzlü bir aile bizi misafir etti. “Gıblağe” dedi. Çaylarını içtik, sofralarını açtılar. Gönülleri zaten hep açıktı.
“Şam’ı nasıl görmeyi bekliyorsunuz?” sorusu iletildi muhabbette. Birkaç defa yolculuk esnasında farklı kişilerden bu soruya şahit oldum. Harp sonrası buruk bir soru… Belli ki Şam’ı böyle görmemizi istemiyorlar. “Şam, sizin akıllarınızdaki güzellik ile var olacak bizde de,” diye cevap verdik. Şam, benim için en güzel yolculuğumdu. Onca şeye rağmen ayakta gururla duran bir şehir, Şam.
Kısa misafirperverlikten sonra bize tahsis edilen aracı alıp, kalacağımız evin anahtarını da alarak yola çıktık. Şehir gece 02.00’de bile oldukça canlı. Feiruz dinleyerek Şam’ın mahzun ve mutlu sokaklarını izliyoruz. Şam bizim şehrimiz, Şam bizim tarihimiz, Şam ayakta ve gururla bizi selamlıyor. Bu şehrin ahengi İstanbul’a benziyor. Şam, İstanbul’un kardeşi. İstanbul, Şam’a kucak açacak. Şehirde yeni olan beyaz şeritli Suriye bayraklarını görmek ne güzel. Beyaz: özgürlük ve bağımsızlık. Temiz bir gelecek…
Geceyi, Suriye’nin geleceği üzerine konuşarak; arka planda dingin çalan Feiruz’un tatlı sesiyle geçirdik. Şehrin farklı noktalarında kontrol merkezleri var. Vatanları için bekleyen gençler…
05 Haziran 2025 – Suriye’de İlk Günümüz
Suriye’deki ilk günümüz Şam’da başladı. Artus isimli, Şam’a bağlı bir ilçede kalıyoruz. Kaldığımız ev ise Cevdet Said’in oğlu Bişr Said’e ait. 13 yıldır sahibini bekleyen bir eve, bugün biz misafir olacağız. İbn Rüşd, yani Cevdet Said’in torunu, dedesinin kitaplarını gösterdi. Bir oda dolusu kitap… Biraz karıştırdık, ne var ne yok diye. Hazine burası…
Gece yorgunluktan uyuyakalmışım. Sabah 08.30 gibi uyandık. İbn Rüşd bizden önce kalkıp, özlediği ve beklediği sokakları gezmiş. Hasret gidermiş geçen zamanlarına. Zaman, onlar için uzun ve meşakkatli. Ama o zaman, onlar için bir kavuşmayı da beraberinde getirmiş meğer.
Saat 09.00 gibi yola çıktık. Rotamız Golan Tepeleri. Bugün, Golan Tepeleri’nde bulunan Bi’ru’l Acem ve Bareka köylerindeydik. Buradaki hemşehrilerimizle bayram öncesi tanıştık, kurban kesimleri için hazırlıkları tamamladık ve bayramlaştık. Burası Çerkes yerleşimlerinin olduğu bir bölge. Ancak savaş, köylerde ciddi tahribat bırakmış. Kurşun değmemiş ev maalesef yok. Etrafta hem Birleşmiş Milletler’in hemde İşgalci İsrail’in üstleri görülebiliyor. Ne garip, ne tezat..
Hep duyduğumuz yerler… Bizlerden birilerinin olduğu yerler… Silahsızlandırılmış bir sınıra gidiyoruz. Bir köye girdik. Mahzun ve mağrur Bi’ru’l Acem köyü… İbn Rüşd heyecanla “İşte!” dedi, “Dedemin evi! İşte orada!” Biz de heyecanla başımızı çevirdik. Kafamızda nasıl bir ev varsa… Terk edilmiş, mermi izleriyle sıvanmış. Evde hiçbir eşya kalmamış. Boş ve savaştan harap olmuş bu evi görmemiz gerekiyordu. Burada uzun yıllar, ünlü bir mütefekkir yaşamıştı. Torunuyla beraberdik. Baktı ve “Vay be,” dedi. Odaları gezdirdi İbn Rüşd. Boş ve metruk… Birden karşıma dünya haritası çıktı. Bir sanat eseriydi. Şaşırdım. Dedim ki: “Neden bunu çizdi deden?” İbn Rüşd şöyle dedi: “Dünyayı tanımak ve anlamak için. İşte dedemin dünyası…” Mahzun bir şekilde boynumuz büküldü. Bu bakış bana birçok şeyi anlattı. Cevdet Said’i bir kez daha anladım. Allah rahmet eylesin…
Daha sonra bizleri bekleyen Bi’ru’l Acem ve Bareka köylerinden Thamade heyetiyle buluştuk. Savaş, asil Kafkas insanlarını hiç değiştirmemiş. Çehreler köyümün simaları… Sofraları da yürekleri kadar güzel.
Selamlaştık, hâl hatır sorduk. Sonra kendimizi tanıtarak kısa bir konuşma yaptım:
“Buraya geldiğimiz için çok mutluyuz. Buradaki simalar, kendi akrabalarımıza benziyor. Yabancılık çekmiyoruz. Kendi köyümüze gelmiş gibi heyecanlıyız. Buraları hep Cevdet Said aracılığıyla duymuştuk. Bugün gelip görmek nasip oldu. Buraya İstanbul’daki Kafkas Sivil Toplum Kuruluşları adına geldik. Hepsinin size çok selamlarını getirdik. Savaş sonrası zor zamanlar geçirdiniz. Allah vefat edenlere rahmet etsin, kalanlara sabır versin inşallah. İstanbul’da sizlere nasıl yardımcı oluruz diye çok kez görüşmeler yapıyoruz. İnşallah biz elimizden geleni yapacağız.”
Hazirun adına Doktor Rabiğ Bey ise şunları söyledi:
“Türkiye’deki bütün Kafkasyalılara çok teşekkür ederiz. Kurban için geldiğinizi biliyoruz, inşallah hedefinize ulaşırsınız. Biz de sizleri yabancı olarak görmüyoruz. Buradan Türkiye’ye giden Kafkasyalılar da çok iyiler, rahattalar. Sizler, oraya göçenlerin yanında oldunuz. Bizler bunun için size çok teşekkür ederiz. Aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’ne de çok teşekkür ediyoruz. Devrim sonrası yeni Suriye kurulurken bizim yanımızdaydılar, müteşekkiriz.”
Belediye başkanı ise şunları söyledi:
“Buradan Türkiye’ye giden Kafkasyalılara yapılan yardımlar, oradaki Kafkas toplulukları tarafından yapıldı. Bu yardımlar için siz topluluklara çok teşekkür ediyoruz. Yardımlarınızı biliyoruz.”
Konuşmalarda, köylerin savaştan önce kış aylarında 1000, yaz aylarında ise 3000’e yakın nüfusu olduğu ifade edildi. Ama şimdi sadece 150 aile yaşıyormuş. Ortalama 3 kişiden oluşan bu ailelerle toplamda yaklaşık 450 kişi. Gençler ise genelde Şam gibi büyük şehirlere iş için göç etmiş. Köy, ayrıca devrim öncesi Suriye topraklarında “en sağlıklı köy” ödülünü alan bir yermiş. Ferah ve temiz bir belde.
Ziyaret sonrası, köyde su problemi olduğu için kısa bir inceleme yaptık. Yaklaşık 2 aydır İstanbul’daki Kafkas Sivil Toplum Kuruluşları Sekretaryası adına, Golan Tepeleri’ndeki Çerkes köylerinin su problemi üzerine konuşuyorduk. Elimizden gelen desteği de ulaştırdık. Bu ziyaretimiz biraz da bu problemi çözmek üzereydi. Hamdolsun, tüm STK yöneticilerimiz ve kıymetli bağışçılarımızla bu sorunu da aşacağız. Hazırlıkları yerinde görmek için köyleri gezdik. İsrail askerleri arada devriye atıyormuş. Günlük olarak giriyorlarmış. Hatta dün bir noktaya bomba atmışlar. Etraf sessiz… Silahsız bölge diye geçiyor. Hem İsrail hem de Suriye askerleri var ama.
Güzel bir ağırlama sonrası bireysel ziyaretlere başladık. İbn Rüşd bizi, Cevdet Said’in 25 yıl boyunca hutbe verdiği köy camisinde ziyarete götürdü. Çerkes muhacirleri köyü ilk kurduğunda yaptırmış. 100 yılı aşkın bir cami. Savaşa rağmen ayakta kalmış. Rejim bombaları cami minaresine ciddi zarar vermiş, kubbesi çökmüş.
Hayatımda gördüğüm en kibar insanlar Bi’ru’l Acemliler. Savaş sonrası tüm zorluklara rağmen bizi misafir etmeye çalışıyorlar. Allah razı olsun hepsinden. Bir abimiz, köyün dutu meşhur olduğu için bize dut suyu ikram etmek istedi. Çok güzel konuşuyordu. “Biz de çekim yapalım,” dedik. Köy, Çerkeslerden oluşuyor. Golan’daki Çerkes köyleri hakkında da bilgilendirme yaptı. Birkaç ev daha ziyaret ettik. Bir ablamız, köydeki çocuklar için bayram hazırlığı yapıyordu. Civarda 30 kadar çocuk için hummalı bir çalışma vardı. Ne güzel… “Biz de geliriz yakında çocuklar için,” diyerek ayrıldık. Sonra Şam’a doğru yola çıktık. Yollar haliyle savaşın izlerini taşıyordu. Tekerimiz patladı. Krikomuz bozuktu. Hızlıca el atıp sorunu çözdüler. Yerli Araplar bize yardım etti. Allah razı olsun. Türkiye’den geldiğimizi duyanlar bize samimiyetle bakıyordu.
Yaklaşık bir saatlik bir gecikmeyle Şam’a ulaştık. İstanbul’da özellikle Suriyeli Çerkesleri buluşturan, Adige-Kafkas Derneği Başkanı Mümin Hacıbayram abi, Şam’da yeni bir lokanta açıyordu. Açılışa davetliydik. Hayatını tekrar Şam’da kuracaktı. Allah bereketini artırsın.
Akşam, Suriye Çerkes Hayır Cemiyeti Derneği’ne konuk olduk. Dernek yönetimi bizi çok güzel ağırladı. Yaptıkları çalışmalardan bahsettiler. Allah yardımcıları olsun.
Şehirde ciddi bir elektrik problemi var. Günlük yalnızca 2–3 saat elektrik veriliyor. Yollarda kurbanlık satmaya çalışanlar var. Ana yol kenarlarında kesim de yapabiliyorlar. Ekmek satmaya çalışanlar da çok. Son yıllarda insanlara birer kart verilmiş. Aile birey sayısına göre günlük 4–5 ekmek alma, şeker ve yağ alma hakkı tanınıyor.
Akşam, Şam sokaklarını gezip kurban için son hazırlıkları tamamladık. Gece 01.00’e doğru eve döndük. Feiruz eşlik etti yolculuğumuza tekrar. Gönlümüzü dinginleştirdi.
Yarın bayram. Yarın, Şam ehlinin hak ettiği bayramı biz de yaşayacağız inşallah. Allah bizi nice bayramlara eriştirsin.
06 Haziran 2025 – Bayram Sabahı, ne güzel bir bayram
Güne sabah erkenden başladık. Çocukluğumdaki bayram heyecanı yüreğimde taşıyordum. Bu sabah Emevi Camii’nde bayram namazını kılacağız. Tarih kitaplarından tanıdığımız o meşhur belde: Şam ve kalbi, Emevi Camii… Hasretle bekliyorduk. “Bir gün secde edeceğiz,” diyorduk. O günün sabahı sadece ben değil, tüm Suriye halkı heyecanlıydı. Ekibimiz de aynı şekilde. Bayram namazı 06.20’deydi. Bu yüzden sabah 05.00’te hazırlanıp yola çıktık. Şehir uyanmıştı, ilk Kurban Bayramı… Aracımızı park edip dar sokaklardan geçerek o güzel avluya ulaşmaya çalışıyoruz. Tempolu yürüyüşler, bir buluşmayı, bir kucaklaşmayı arzuluyor. Yol boyunca hoparlörlerden salavatlar yükseliyor. Etraf coşkulu. Çocukluğumdaki o heyecanlı bayramlar aklıma geldi. Karşımızda Şam Emevi Camii… İhtişamını hasretle seyrettik. Heyecanlı kalabalığı izliyorum. “İşte,” diyorum, “özgürlükle gelen buluşma.” En çok da Suriyeli gençler hak ediyordu herhalde. Vatanlarına dönen iman dolu gençler… Bugünü onlar bizden daha çok hak ediyordu. Bayram coşkusunu birlikte yaşadık o güzel yüreklilerler. Bu bayramı asla unutamayacağım.
Kurban kesimlerimiz saat 09.30’da başlayacaktı. Kurbanlıkları almak için kahvaltı sonrası, 09.00 gibi alana geçtik. Şam merkezinde bir kesimhane… Çok sistemli ve düzenliydi. Şehirdeki enerji sıkıntılarına rağmen çok başarılı bir sistem kurulmuştu. Sağ olsun, Adige Kafkas Derneği Başkanı Mümin Hacıbayram, bizler için önceden hazırlık yapmıştı. Kurbanlarımızı aldıktan sonra vekâletleri ulaştırdık. Kesimlerimiz yapıldı. Bayram coşkusuyla Şam’daki programımız devam ediyordu. Gün boyu bayramlaşma ve kurban işleriyle yoğun bir tempo içinde koşturduk. Çerkes Sosyal ve Dayanışma Derneği bizim şerefimize bir yemek tertip etmişti, sağ olsunlar. Şam merkezde, bize benzeyen simalarla aynı bayram sofrasında buluştuk. Başkan Abdurrahman Bey ve yönetim kurulu ekibi son derece fedakâr insanlar. Kurban kesiminden, parçalanmasına ve dağıtımına kadar çok iyi bir sistem kurmuşlar.
Ekip, 3 gündür süren tempolu programlar ve yolculuk nedeniyle yorgundu. Boş bulduğumuz her an, kısa süreli uyuklamalarla gözler kapanıyordu. En güzel uykular da, boş bulduğunda başının düştüğü andaki dinlenmeler oluyordu. Yorgunluklar ise Şam’ı görme sevinciyle bastırılıyordu.
Şam geceleri oldukça hareketli. Gündüzleri ise oldukça sakin. Akşam kısa bir dinlenme için kaldığımız eve çekildik. Ardından, Şam’da bulunan Suriye Çerkes Derneği Kutsiya Şubesi yetkilileriyle bayramlaştık. Nazik misafirperverliklerinden ötürü dernek yönetimine teşekkür ederiz. Bizleri çok güzel ağırladılar. Kutsiya Mahallesi, Şam’da Çerkeslerin yoğun olarak yaşadığı bir bölge. Çok güzel işler yapıyorlar, güzel ve kullanışlı bir merkezleri de var. Sosyal anlamda her yaş grubu için etkinlikler düzenliyorlar. Allah yardımcıları olsun.
Daha sonra ekiple biraz Şam turu yapmak üzere şehir merkezine indik. Dediğim gibi şehir canlı, çok hareketli. Savaştan sonra bu durum çok hoşuma gitti. Eğlence mekânları açık. Güvenlik güçleri herkese selam veriyor. Selam, özlenmiş bu coğrafyada… Daha önce “selamün aleyküm” bile demek sorunmuş. Şam sokakları çok tatlı. Endülüs’ün izini taşıyan sokaklar bana Granada’yı hatırlattı. Sakin bir avluda bulunan bir restoranda oturup sohbet ettik. Akranlarımızla bayramlaşarak Şam’da olmanın sevincini etrafımızla paylaştık.
Eve dönerken, Şam’ın ihtişamıyla galiba “Buralara çok sık geleceğim,” diye mırıldandım içimden. Ekip yorgun. Yarın, hem kurban yoğunluğu hem de dönüş telaşı var. Ne kadar erken dönüş, o kadar dinlenme desek de gece 02.00 sularında Şam’ın güzelliklerini hissederek eve geçtik. Şam gecelerindeki muhabbet kapıları bize de açıktı.
Şam geceleri ne güzel, Şam muhabbeti ne hoş…
Haydi sohbete, haydi muhabbete…
07 Haziran 2025 – Veda Sabahı
Güne sabah 08.00’de başladık. Öğlene kadar kurbanların kesimi ve dağıtımı devam edecekti.
Sabah, kurban satın aldığımız kişiler bizi hem kahvaltıya hem de vedalaşmaya davet etti. Aynı zamanda kesimler için de orada bulunduk. Araplar gerçekten misafirperver bir halk. Tarih boyunca tüccarlıklarıyla olduğu kadar, iyi ev sahipliğiyle de meşhurlar. Türkiye’den geldiğimizi öğrenince bize daha da yakın davrandılar. Özellikle rejim sonrası Türkiye’ye karşı sıcak ve samimi bir tavır var. Sabah bizlere kurulan sofra ve sofranın sahibi, bizleri onurlandırdı. Bu sıcak misafirperverlikle uğurlanacaktık.
Kahvaltı sonrası kesimlerimizi yaptık. Dağıtımlar da başlamıştı. Kesimlerin ardından, Adige Kafkas Derneği Başkanı Mümin Hacıbayram Bey ile vedalaştık. Bizlere çok destek oldular, Allah razı olsun. Saat 12.00 gibi Beyrut’a doğru yola çıktık. Şam’ın etrafından geçerken savaşın kirli ve ağır yüzü kendini bir kez daha gösterdi. Bombalarla yıkılmış şehir, karşımızda acı bir manzara olarak duruyordu. Bomba izlerini gördükçe, bu binalarda bir zamanlar yaşayan insanların nelerle karşılaştığını hayal etmek bile korkutucuydu. Yıkık duvarlar altında kalmış seslerin yankısı hâlâ sürüyordu…
Şam ile Lübnan sınırı yaklaşık 1 saat. Sınırda bayram hareketliliği vardı. Görevliler ve askerler güler yüzleri ile bayram tebriğinde. Ne güzel bir veda. Yaklaşık bir saat boyunca pasaport sırası bekledik. Lübnan, savaş sonrası en çok Suriyeli sığınmacı alan ülkelerden biri. Hâliyle sınırda yoğunluk yaşanıyor. Ailelerin ve insanların yüzlerinde bayram sevincini hissediyoruz.
Şam’da geçirdiğim bu bayram, benim için çok özeldi. Şükür ile yaşamanın hayatın temeli olduğunu bir kez daha hatırladım. Savaş, insana zorlukla yaşamayı öğretiyor.
Lübnan-Suriye sınırından sonra Beyrut’a yolculuk yaklaşık 1 saat sürdü. Beyrut, güzel bir Akdeniz şehri. Sahilde 2–3 saat yürüdük, ekip olarak Beyrut’u çok beğendik.
Uçuşumuz olduğu için akşam saatlerinde havaalanına doğru yol aldık.
Şam’dan bir bayram hatırasıydı bu… Her anı; bekleyişin, özlemin ve kavuşmanın harman olduğu bir yolculuktu.
Tekrar gelmek ümidiyle… Şam ile, yüzü her daim gülen insanlarla tekrar buluşmak dileğiyle…