Devlet olmak için sadece bağımsızlık yetmiyor
Kafkasya bölgesi, özellikle çeyrek asırdan beri, ağırlıklı olarak sınır ve statü anlaşmazlığı üzerine bina edilen Stalinist politikalar neticesinde 1990’larda cereyan eden İnguş-Osetin (Kuzey Osetya) Çatışması, Gürcistan- Abhazya ve Gürcistan-Güney Osetya Savaşları, Rus-Çeçen Savaşları, Ermenistan’ın Dağlık Karabağ’ı işgal etmesi gibi daha pek çok toplumsal ve siyasî türbülanslara sahne olmuştur. Zaten bölgedeki uzun vadeli istikrarsızlık hem Rusya’ya hamilik rolünü pekiştirmesine sebebiyet veriyor hem de bölge halklarının Rusya’ya olan ihtiyacını arttırıyor. Çünkü siyasî ve ekonomik istikrarsızlık, düşük refah seviyesi ve hatta entelektüel refah eksikliği bölge halklarında devlet yönetme, bağımsız olmak gibi hususlarda özgüven eksikliğine neden oluyor. Nitekim bölgeye gittiğinizde hiç kimsenin bağımsız olmak, Rusya’dan ayrılmak gibi bir gündemlerinin olmadığını fark edersiniz. Hatta Kafkasyalı gençlerin pek çoğu fırsatını bulup okumak ve çalışmak için büyük metropollere gitmenin yollarını aramaktadır.
Kuzey Kafkasya bölgesiyle ilgili kısa da olsa bir girizgah yaptıktan sonra esasen burada sizlerle paylaşmak istediğim konuya gelelim. Bu yazıda, 08.08.08 savaşı olarak da bilinen, Gürcistan ve Güney Osetya arasında yaklaşık bir asırdan beri süregelen statü anlaşmazlığı neticesinde 8 Ağustos 2008 yılında patlak veren ve 5 gün devam eden Rusya- Gürcistan Savaşı hakkında birtakım değerlendirmelerde bulunacağım. Nitekim yakın geçmişte meydana gelen bu savaşla ilgili pek çok bilgiye ulaşmak mümkün olduğu için, amacım sizi ne derin tarihi bilgilere boğmak, ne de bu konuyla ilgili bir siyasî tutum takınmanızı sağlamaktır. Asıl hedefim sadece o dönemi yaşamış birisi olarak günümüze kadar gelen süreçte Gürcistan ve Güney Osetya’nın uluslararası arenadaki konumları hakkında tespit ve değerlendirmelerimi eleştirel bir şekilde siz değerli okurlarımla paylaşmaktır.
Güney Osetya Savaşı’nın üzerinden 13 yıl geçmesine rağmen ne Güney Osetya tam anlamıyla bağımsız, diğer ülkeler gibi eşit siyasî, diplomatik, askerî ve iktisadî hakları haiz egemen bir devlet haline geldi, ne de Gürcistan devleti on yıllardır sahiplenmeye çalıştığı Güney Osetya bölgesini ve halkını tam anlamıyla kendi toplumuna entegre ettirebildi. Diğer bir ifadeyle, başta Rusya olmak üzere yaklaşık on ülkenin Güney Osetya’yı diplomatik olarak tanıması; güneyi, doğusu ve batısı tamamen Gürcistan’la çevrili Güney Osetya’nın ciddi manada bir devlet olarak hareket etmesini ne kadar mümkün kılacağı soru işaretidir. Mesela aynı söylemler dönemin birçok siyasetçisi ve bilim insanları tarafından Çeçenistan için de sarfedilmişti. Yani neredeyse her tarafı Rusya ile çevrili bir Çeçenistan’ın bilhassa askerî ve ekonomik açılardan ne denli bağımsız olacağı da o dönemde anlaşılması ve cevaplandırılması zor bir soruydu. Dolayısıyla, devlet olmak için sadece bağımsızlık yetmiyor. Uluslararası arenada tanınmak, diğer ülkelerle diyalog kurarak her alanda ilişkiler geliştirmek apayrı bir şey.
Bu durumda Güney Osetya’nın gerçekten bir devlet olarak değerlendirilip değerlendirilmeme hususu tartışma konusudur. Hatta bence bu bölgeyi bir devlet olarak nitelemek çok anlamsızdır. Çünkü Güney Osetya ile Kuzey Osetya, Çeçenistan, İnguşetya gibi Rusya’nın bünyesinde bulunan diğer özerk cumhuriyetler arasında neredeyse hiçbir fark yok. Güney Osetya’nın da diğer özerk cumhuriyetlerin de ulusal para birimleri Rus Rublesi’dir. Aynı şekilde G. Osetya’nın da diğer cumhuriyetlerin de sınırlarını Rus askerleri koruyor, hatta bu ülkelerdeki insanlar Rus vatandaşlıklarına sahip. Böylece, hem ekonomik, hem askerî, hem de diplomatik açıdan Rusya’ya bağlı bir bölgenin bağımsızlığından söz etmek abesle iştigaldir. Zaten Güney Osetyalıların yıllarca savaştıktan sonra böyle bir “bağımsızlığa” kavuştukları için pek de memnun olduklarını iddia edemeyiz. Çünkü bölgeye bakıldığında hala ekonomik ve siyasî refahın söz konusu olmadığı ve bu yüzden insanların haliyle geleceklerinden endişe duydukları anlaşılmaktadır. Hatta Putin sonrası Rusya’da olası bir iktidar değişiminde dış politikadaki söylem ve eylemlerin bölgedeki dengeler için önem arz edeceği de aşikar. Rusya’daki iktidar değişimi bile oradaki insanların diken üstünde yaşamalarına sebebiyet veriyor.
Son olarak yine konuyla ilgili Rusya’nın uluslararası ilişkilerdeki siyaseten ve iktisaden sıkışmışlık hali ve Güney Osetya toplumunun geleceğiyle ilgili birkaç şey ifade etmek istiyorum. Zira son yıllarda neredeyse tüm komşularıyla ilişkileri bozulan Rusya, NATO ve Avrupa Birliği’nin de gitgide sınırına kadar yaklaşmasından derin endişe duymakta ve hatta bu yüzden zamanı geldiğinde Gürcistan ve Ukrayna gibi arası bozuk ülkelerle yeniden masaya oturmaktan imtina etmeyeceği kanaatindeyim. Çünkü eski Sovyet ve Doğu Avrupa ülkeleri gibi komşu ülkelerle ilişkilerinin bozuk olması sadece siyaseten değil, aynı zamanda ekonomik ve ticarî açıdan da Rusya’nın sıkışmasına neden oluyor. Nitekim son yıllarda Rusya, başta Suriye, Kırım, Libya gibi konular olmak üzere birçok bölgesel ve küresel meselelerde ihtilaf ettiği Türkiye ile ekonomik, ticarî ve askerî işbirliğini arttırması doğrudan bununla ilişkilidir. Dolayısıyla, Rusya’nın ulusal çıkarları Güney Osetyalıların bağımsızlığından ve bölgenin refah ve istikrarından daha önemlidir. Umarım bu hususu Güney Osetyalılar da bir an evvel idrak eder ve kendi gelecekleri için gereken adımları atarlar. Gereken adımlardan kastım da ya tamamıyla Rusya’ya katılarak diğer özerk cumhuriyetler gibi ekonomik nimetlerden istifade etmek ya da tekrar Gürcistan devletiyle diplomatik temaslarda bulunmak sûretiyle yeni bir siyasî denge oluşturmaktır. Zira on üç yıl boyunca çözülemeyen ve gitgide çok yönlü kriz sarmalına dönüşen Güney Osetya meselesi daha nice on yıllar boyunca çözümsüz kalacağı ve en önemlisi de bölgenin istikrarına ve refahına zarar vermeye devam edeceği aşikâr.