Çeçen karakteri ve gelenekleri: Nokhçalla
Bu kelimenin tam anlamına kifayet edecek bir tercüme mümkün değildir. Fakat açıklanabilir, açıklanmalıdır da. Nokhço kelimesi Çeçen dilinde Çeçen anlamına gelmektedir. “Nokhçalla” kavramı ise tek kelimeyle Çeçen karakteristiğinin tüm özelliklerini ifade etmek için kullanılmaktadır. Bu kavram, bir Çeçen için öngörülen tüm ahlaki ve etik yaşam standartlarını kapsamaktadır. Dolayısıyla bu kavramın Çeçen “onur kuralları” olduğu da söylenebilir.
Özdeyişlerde denildiği gibi bir şövalyenin, bir beyefendinin, bir diplomatın, cesur bir koruyucunun, cömert ve güvenilir bir yoldaşın niteliklerini, geleneksel Çeçen ailesindeki bir çocuk “anne sütü ile” emer.”onur kurallarının” kökleri insanlığın çok eski tarihlerine kadar uzanmaktadır.
Bir zamanlar, dağların zorlu koşullarında eve kabul edilmeyen bir misafir soğuktan donabilir, açlıktan ve yorgunluktan gücünü kaybedebilir, haydutların veya vahşi bir hayvanın kurbanı olabilirdi. Bu sebeptendir ki atalardan tevarüs edilen kadim kurallara göre böyle bir kişiyi eve davet etmek, onu ısıtmak, beslemek ve hülasa misafir etmek kutsal olarak görülmektedir. Konukseverlik Nokhçalladandır. Çeçenya dağlarındaki yollar ve patikalar genellikle dar ve sarp yamaçlar ve uçurumlar boyunca kıvrılarak ilerlemektedir. Böyle bir coğrafyada kavga ve tartışmalarda uçuruma yuvarlanmanız an meselesidir. Ancak kibar ve uzlaşmacı olmak Nokhçalladandır. Dağ yaşamının çetin koşulları, aynı zamanda Nokhçallanın bir parçası olan karşılıklı yardımlaşmayı ve dayanışmayı elzem kılmıştır. “Nokhçalla” kavramı “hiyerarşi tabloları” ile bağdaşmaz yapıdadır. Bu nedenle Çeçenlerin hiçbir zaman prensleri de de serfleri de olmamıştır.
“Nokhçalla’’, ayrıcalıklı bir konumda olsa bile kişinin üstünlük ve imtiyazını herhangi bir şekilde göstermeden insanlarla ilişkiler kurma yeteneğidir. Aksine, böyle bir konumu olan kimse kibrini kırmak için özellikle kibar ve arkadaş canlısı olmalıdır. O halde, uşağı ilk selamlayan at sırtında oturan olmalıdır. Yaya, biniciden daha yaşlıysa, binici atından inmelidir.
“Nokhçalla” yaşam pahasına yaşam boyunca bir dostluktur. Bu dostluk hem kederli hem de sevinçli günlerdedir. Bir dağlı için dostluk kutsal bir kavramdır. Kişinin kendi erkek kardeşine karşı yaptığı dikkatsizlik veya kabalık affedilir, ancak bir dosta karşı yapılan asla!
‘’Nokhçalla” kadına karşı özel bir saygıyı ifade etmektedir. Annesinin veya karısının akrabalarına saygı duyduğunu gösteren bir adam, onların yaşadıkları köyün hemen girişinde atından iner ve yaya yürür. Kafkasya’da söylenegelen meşhur bir hikayede anlatıldığı üzere bir zamanlar bir dağlı köyün eteklerinde bir evde geceleme talebinde bulunur ancak evin hanımının evde yalnız olduğundan bîhaberdir. Evin hanımı zor durumdaki bu kişinin yedirilip, içirilmesi ve misafir edilmesi gerekliliğinin bilinciyle bu talebi reddedemez. Ertesi sabah dağlı misafir, evin sahibinin evde olmadığını ve evin hanımının bütün gece salonda yanan fenerin yanında oturduğunu idrak eder. Bunun üzerine salonda hızlıca yüzünü yıkayıp evden çıkmaya yeltenen dağlının bu aceleci hareketleri sırasında parmağı kendisine havlu tutan evin hanımına değer. Evden hızla çıkan dağlı çıktığı anda kamasını çıkarıp bu parmağını keser. Ancak Sadece “Nokhçalla” ruhuyla yetiştirilmiş bir erkek, bir kadının namusunu korumanın önemini böyle algılar ve metoforlaştırır.
“Nokhçalla” herhangi bir baskının reddedilmesidir. Bu sebeple çok eski zamanlardan bu yana her Çeçen çocuğu bir müdafi, bir savaşçı olarak yetiştirilmektedir. Çeçenlerin en eski ve bugün hala kullandıkları selamlaması ‘Özgür Kalasın’ şeklindedir. İşte bu derin özgürlük hissi ve onu müdafaya hazır olma hali ‘Nokhçalla’’dır.
Aynı zamanda, “Nokhçalla” bir Çeçen’i herhangi bir kişiye saygı göstermeye mecbur kılmaktadır. Bu saygı ne kadar büyükse kişi için akrabalık, inanç ve köken sebebiyle ayrımcılık yahut kayırmacılık yapması o kadar uzaktır. Denilir ki: Bir müslümana yapılan hakaret affedilebilir, çünkü Kıyamet Günü bir araya gelmek mümkündür. Ancak farklı inançtan birine yapılan suç affedilmez, çünkü ahirette böyle bir buluşma asla olmayacaktır. Bu yüzden kişi sonsuza kadar bu günah yükünü taşıyacaktır.
‘’Nokhçalla” bir tavsiyeler dizisi değildir. Bilakis o, bir Çeçen’in gönüllü ve bilinçli olarak takip ettiği şeydir. Bu mefhum, gerçek bir Çeçen’in nasıl olması gerektiğine dair bir formüldür. Ona uygun yaşamayan bir Çeçen, Çeçen değildir.
Evlilik Törenleri
Çeçencede düğün anlamına gelen ‘’lovzar’’ motamot çeviride “oyun” anlamına gelmektedir. ” anlamına gelir. Düğün törenlerinin kendisi de şarkılar söyleme, dans etme, müzik ve temsiller içeren bir dizi performanstan ibarettir. Damadın köylüleri, akrabaları ve arkadaşları gelini alıp damadın evine götürürken müzik çalarlar. Düğün gelenekleri henüz gelinin evinden çıkarıldığı bu aşmada başlar. Örneğin, gelinin akrabaları düğün konvoyunu geciktirecek işler yapar, yolları çarşaflar veya sokağın iki köşesine gerilmiş halatlar ile kapatır. Yolunuza devam etmek için bir hediye/fidye ödemeniz gerekir. Diğer temsiller damadın evinde başlar. Evin eşiğine bir keçe serilir, bir de süpürge yerleştirilir. Girişte gelin üzerlerine basabilir yahut onları yoldan çekebilir. Eğer bunları yoldan dikkatlice çekerse makul bir gelin olarak addedilir; yok eğer üzerinden geçerse evlenen adamın şanssız olduğu anlaşılır. Akabinde özel bir şekilde giyinmiş olan gelin özenle hazırlanmış düğün çadırının içinde pencerenin kenarında onurlu sayılan bir yere oturtulur. Akabinde gelinin kucağına birinin ilk doğan erkek çocuğu verilir. Bu, onun yiğit oğullarının dünyaya gelmesi dileğidir. Gelin çocuğu okşar ve ona hediye olarak bir şeyler verir. Düğüne gelen misafirler geline hediyelerle gelir. Kadınlar hediye olarak kumaş parçaları, kilimler, şekerlemeler, para verirler. Erkeklerin hediyesi para veya koyundur. Ayrıca, erkekler hediyeyi bizzat kendileri vermelidir. Ve sonra uzak dağlardan bile duyulacak görkemli bir ziyafet ve eğlence başlar.
Ziyafetten sonra bir gelenek daha başlar. Gelin, su isteyen misafirlere su ikram etmeye başlar. Bu esnada tüm konuklar gelin hakkında bir şeyler söylemeye, şakalar yapmaya ve kızın görünüşünü tartışmaya başlar. Ancak geline düşen kesinlikle yanıt vermemek ve konuşmamaktır, çünkü aksi bir davranış, aptallık ve edepsizliğin bir işareti olarak görülür. Gelin ancak en kısa ve özlü biçimde konuklara su ikram etmeyi teklif edebilir ve onlara sağlık dileyebilir.
Düğünün üçüncü gününde bir performans oyunu daha düzenlenir. Gelin müzik eşliğinde dans edilerek su kenarına götürülür. Bekleyenler suya ekmekler atarak onları vurur. Akabinde gelin testisini su ile doldurduktan sonra evine götürülür. Bu genç kadınları sudan koruma batıl inancıyla için yapılan eski bir adettir. Zira kadın işleri gereği sürekli suların üzerinde yürüyecektir ancak su ona zarar vermemesi için hem ekmek atılarak cezbedilmiş hem de ‘’öldürülmüştür’’.
Aynı günün akşamında gelin ve damadın güvenilir akrabalarının katıldığı nikah kaydedilir. Gelin tarafını temsilen genellikle molla babası adına kızının evlenmesini kabul eder ve bu nikah akdi akabinde ertesi gün gelin evin genç hanımı olur. Eski Çeçen geleneklerine göre damat kendi düğününe gelmemelidir. Bu nedenle damat düğün eğlencelerine katılmaz, ancak bu zaman diliminde genellikle arkadaşlarıyla ayrı bir yerde eğlenir.
Kadına Karşı Tutum ve Davranışlar
Çeçenler arasında bir kadının-annenin özel bir sosyal statüsü vardır. Kadim zamanlardan beri bir Çeçen hanesinde ocağın ve ateşin sahibi kadın olmuştur. Erkek ise yalnızca dışarıya karşı evin sahibidir. Bu sebeple en korkunç addedilen Çeçen laneti “Evindeki ateşin sönsün’’ olmuştur.
Çeçenler, ocağın bekçisi olarak kadına her zaman büyük önem vermişlerdir. Ve bu sıfatla kendisine çok imtiyazlı haklar verilmiştir.
Kadn davası sebebiyle yapılan bir düelloyu bir kadından başka kimse durduramaz. Kanların aktığı ve silahların şıngırdadığı bir anda kadın ortaya çıkarsa, bu ölümcül dövüş bir anda durur. Bir kadın, başındaki başörtüsünü çıkarıp savaşçıların arasına atarak akan kanı durdurabilir. Yahut kişinin kanlıları herhangi bir kadının eteğine dokunduğu anda canı kanlılarına karşı emniyette olacaktır. Zira artık o kadının himayesi altındadır. Kadının bebeklik çağında emzirdiği her bir çocuğun annesi sayılmaktadır. Kadın çocukları yardımıyla düelloda birbirini doğrayanlara karşı bir ayna çıkararak da kavgayı ve iç karışıklıkları engelleyebilir.
Batı geleneğine göre erkek, saygı göstergesi olarak kadının önden gitmesine izin verir. Bir Çeçen’e göre, bir kadına saygı duyan ve onu koruyan bir erkek her zaman ondan önde gider. Bu geleneğin eskiye dayanan kökleri vardır. Eski günlerde, dar bir dağ yolunda çok tehlikeli karşılaşmalar olabilirdi: bir canavarla, bir soyguncuyla yahut kanlı bir düşmanla … Bu sebeple adam Böylece adam, her an kadını korumaya hazır olarak beraberindekilerin önünden yürürdü.
Bir kadına karşı saygılı bir tavır, onu sadece ayaktayken selamlama geleneğiyle kanıtlanır. Yaşlı bir kadın geçerse, önce ayağa kalkıp akabinde merhaba demek, yaşı ne olursa olsun herkesin görevidir. En büyük rezillik, kişinin annesine ve annesinin yakınlarına saygısızlık yapması sayıldı. Ve damat için, karısının akrabalarını onurlandırmak, Allah’ın onu yargılamadan cennete gönderebileceği bir erdem olarak sayıldı.
Erkek Görgü Kuralları
Bir Çeçen erkeğinin temel davranış normları “nokhçalla” kavramına yansır (bkz. bölüm 1). Ancak bazı günlük durumlar için yüzyıllar boyunca gelişen gelenek ve görenekler de mevcuttur. Bir efendinin, bir kocanın, bir babanın nasıl davranması gerektiğine dair davranış kodları Çeçen atasözleri ve özdeyişlerinde yansımasını bulmuştur…
Ağzı Sıkılık- ‘’1000 kelime gördüm ama tek bir kelime bilmiyorum’’
Ağırlık- ‘’Hızlı nehir denize ulaşamaz’’
Açıklamalara ve insanların değerlendirmelerinde ihtimam gösterme – ‘’Kılıç yarası iyileşir, dil yarası iyileşmez’’
Tutarlılık- ‘’Taşkınlık aptallıktandır, sabır iyi yetiştirmedendir’’
Kısıtlamalar, bir Çeçen erkeğin ev içindeki halleri dahil hemen hemen her şeydeki ana özelliğidir. Geleneğe göre, bir adam yabancıların önünde karısına gülümsemeyecektir bile… Yine yabancıların önünde çocuğunu kucağına dahi almayacaktır. Karısının ve çocuklarının erdemleri hakkında insanların içinde çok tutumlu ve temkinli konuşmalıdır. Aynı zamanda, bir erkek işlerinin ve görevlerinin hiçbirine karısın müdahil olmasına yahut o görevi üstlenmesine kesinlikle engel olmalıdır. ‘’Horoz gibi ötmeye başlayan tavuk patlar’’
Bir Çeçen, küfüre ciddi bir hakaret olarak addederek tepki verir, özellikle de küfürde bir kadın karıştırılmışsa. Bunun nedeni, aileden bir kadının dışarıdan bir erkekle herhangi bir ilişkisi bulunmasının en büyük utanç olmasıdır. Cumhuriyette, nadiren de olsa, kadınların bu tür liberal davranışlarından dolayı linç edilme vakaları olmuştur.
Çeçenlerin erkek güzelliği algısı, uzun boy, geniş omuz ve göğüs, ince bel, incelik, hızlı yürüyüş olarak şekillenmiştir. Bu bağlamda “Yürüyerek kimin ne olduğunu anlarsınız” atasözü söylenegelmiştir. Sakal özel, ikonik bir anlam taşımaktadır. “Erkek gibi davranmıyorsan sakal/bıyık bırakma!” denilmiştir. Sakal bırakanlar için bu katı formüle üç yasak eklenmiştir: Üzüntüden ağlamamak, sevinçten çok gülmemek ve hiçbir tehdit altında kaçmamak. İşte sakal bir Çeçenin davranışlarını böyle düzenlemelidir!
Bir anekdot daha. Asi dağlıların lideri Şamil’in teslim kararı ardından karşı çıkan yakın arkadaşı tarafından birkaç kez çağrıldığı söylenir. Ama Şamil ona dönmez. Daha sonra neden dönmediği sorulduğunda Şamil, “Çeçenler arkadan ateş etmez” demiştir.
Özel sayılar – 7 ve 8
Meşhur Çeçen masallarından birinde, aşık olduğu kıza tam sekiz yıl kur yapan bir Çeçen sultanından bahsedilmektedir. Yeni doğan bebeğe 8 aylık olana kadar ayna gösterilmez. Adem ve Havva kıssasının Vainakh versiyonunda, ilk erkek ve kadın yeryüzüne ayrı ayrı indirildiğinde kendilerine bir eş bulmak için farklı yönlere gidip; buluşma noktasına varmak için sekiz sıradağ aştıkları anlatılır. Çeçen geleneklerine göre, bir kadının anne ve baba soyundan sekiz nesil atasını tanıması gerekir. Her erkek 7 nesil atasını bilmelidir.
Bu örnekler, Çeçenlerin 8 rakamını bir kadınla, 7 rakamını da bir erkekle ilişkilendirdiklerini göstermektedir. Yedi, esasen birlerden oluşan bir tek sayıdır. Sekiz ise dört ikiliden (diğer bir deyişle çiftlerden) oluşur. Bu anneliği, yani kişinin kendi türünü oluşturma ilkesini yansıtır. Bu rakamsal sembolizm, bir kadının bir erkeğe kıyasla toplumdaki özel, hâkim yerini gösterir. Bu durum ünlü Çeçen atasözü tarafından şöyle vurgulanmaktadır: “Bir adam bozulursa bir aile bozulur, bir kadın bozulursa bütün toplum bozulur.”
Çeçenler, kadın soyundan nesile geçen kalıtım konusuna özel bir önem verirler. Bu nedenle, bir kişinin değerli davranışına dikkat edildiğinde övgü olarak “anadil” ifadesi, uygunsuz bir davranıştan ayıplandığında ise eleştiri olarak “anne sütü” ifadesi kullanılır. Bir Çeçen erkek herhangi bir milletten bir eş alma hakkına sahiptir, ancak bir Çeçen kadının bir yabancıyla evlenmesi teşvik edilmemektedir.
Yardımlaşma ve Dayanışma
Bir buluşmada her Çeçen önce şunu sormalıdır: “Evde nasılsın? Herkes hayatta ve iyi mi?” Ayrılırken, “Yardımıma ihtiyacın var mı?” Diye sormak da görgü gereği olarak kabul edilir.
Yardımlaşma ve dayanışma geleneğinin kökleri eski çağlara dayanmaktadır. O zamanlarda zorlu yaşam koşulları, dağlıları tarımsal işler için birleşmeye zorladı. Köylüler, dağların dik yamacında çimleri biçmek için hep birden bir iple bağlanırdı; bütün köy halkı ekin ekmek için dağlardan araziler kazanırdı. Herhangi bir talihsizlikte, özellikle aile geçimini sağlayan biri hayatını kaybederse, bütün köy geride kalanlara bakarlardı. Erkekler, içinde ekmek kazanan erkek olmayan bir evin iaşesini sağlamak için yiyeceklerinin bir kısmı oraya götürülünceye kadar kendi evlerindeki sofraya oturmazlardı.
Bir gencin bir yaşlıyı selamlaması mutlaka bir yardım teklifi içermektedir. Çeçen köylerinde, yaşlı bir kişi bir tür ev işine başlarsa, buna komşu bir şekilde katılmak adettendir ve genellikle işi başlatanlar gönüllülerdir.
Dayanışma geleneği, insanlar arasında başkalarının talihsizliğine karşı duyarlılık geliştirmiştir. Bir evde bir keder varsa, o zaman tüm komşular kapılarını ardına kadar açık bırakırlar, böylece komşunun kederinin kendi kederi olduğunu gösterirler. Köyde biri ölürse, tüm köylüler taziyelerini bildirmek, manevi destek sağlamak ve gerekirse maddi yardımda bulunmak için taziye evine gelirler. Çeçenler arasında cenaze işleri tamamen akrabalar ve diğer köylüler tarafından üstlenilmektedir. Bir süredir köyde bulunmayan bir kişi, köye geldiğinde üzücü vakalar da dahil olmak üzere, o yokken olan olaylar hakkında tam bir bilgi alır. Akabinde yaptığı ilk şey yakınlarını kaybedenlere taziyelerini iletmek olur.
Dayanışma ile ilgili Çeçen bilgeliği şunları söylemiştir
“Yakınlardaki bir komşu uzaktaki akrabalardan daha iyidir”
“İnsan sevgisi olmadan yaşamaktansa ölmek daha iyidir”
“Halkın birliği yıkılmaz bir kaledir”
Misafirperverlik
Efsaneye göre, Çeçen atası Nokhçuo, bir elinde savaşçılığın simgesi olan bir demir parçası ve diğerinde misafirperverliğin simgesi olan bir parça peynirle doğdu.
‘’Misafir gelmez yere lütuf da gelmez”
“Evde misafir neşedir”
“Misafirin evinize yolu ne kadar uzunsa bu misafirin değeri o kadar yüksektir’’
Çeçenlerin misafirperverliği teşvik eden bir çok atasözü yanında efsaneler, konukseverliğin kutsallığına atıfta bulunan benzetmeler ile süslenmiştir.
Konukseverlik özellikle kırsal yaşamda belirgindir. Her evde misafir almak için ayrıca bir “misafir evi yahut odası” vardır, burası temiz ve yeni yatak takımlarına kadar her zaman hazırdır. Burayı kimse kullanmaz, çocukların bile bu odada oynamasına veya çalışmasına izin verilmez. Ev sahibi her zaman misafire ikramda bulunmaya hazır olmalıdır, bu nedenle bir Çeçen evinde her zaman bu vesileyle hazırlanmış bir yemek özel olarak ayrılmaktadır.
Misafire ilk üç gün kim olduğu, neden geldiği gibi bir soru hiçbir surette sorulmaz. Misafir, konuk olduğu ailenin onursal bir üyesinin haklarına sahip olarak yaşar. Özel bir saygı belirtisi olarak, sahibinin kızı veya gelini, konukların ayakkabılarını ve dış giyimlerini çıkarmasına yardımcı olur. Ev sahipleri, masadaki misafiri içten ve cömert bir şekilde karşılar. Çeçen misafirperverliğinin temel kurallarından biri de konuğunun hayatını, namusunu ve malını, hayati tehlike teşkil etse dahi korumaktır.
Çeçen görgü kurallarına göre misafir tanımadığı bir kişide misafir olsa dahi herhangi bir ücret teklif etmemelidir. Sadece çocuklara hediye verebilir.
Çeçenler her zaman eski misafirperverlik geleneğini korudular ve uyruğu ne olursa olsun, her tür insana gösterdiler.
Çeçen selamlaması ile konukseverliği arasında doğrudan bir bağlantı vardır. Çeçenler selam verirlerken, kollarını iki yana açarlar yani yüreklerini ortaya çıkarırlar, böylece bir insanla ilgili düşüncelerin saflığını ve samimiyetini ifade ederler.
Modern Çeçenistan’da Adat
Adat şeriatın manevi yasasının yanında, Müslüman Çeçenler arasındaki “gelenek”, örf ve adet hukukudur. Adat normları, aşiret ilişkilerinin (kan davası, klan kardeşliği vb.) egemenliği altında oluşturulmuş, toplum hayatını, evlilik ve aile ilişkilerini düzenlemiştir. Bu etik normlar, gelenekler ve davranış kuralları dizisi, eski zamanlardan beri Çeçenya’da kamusal yaşamı düzenlemenin özel biçimlerinden biri olmuştur.
Adat’ın modern Çeçenya’nın hayatındaki rolü, Çeçen etnograf Said-Magomed Khasiev tarafından Çeçen diasporası “Daymekhkan Az” (“Vatanın Sesi”) gazetesinde yayınlanan bir makalede ele alınmıştır. hasiev şöyle yazıyor: “Bir kişinin haysiyetini yükselten, daha iyi olmasına yardımcı olan adatlar vardır. Ancak Çeçenler, dağ putperestleri (lamkerstler) tarafından uygulanan adatlara karşı çıkar ve kabul etmezler. Toplumun ana kesimi tarafından bu tarz olanlar uygulanmazlar. İşte bir halk efsanesinden konu ile ilgili bir örnek:
Bir zamanlar Abrek (eşkıya ve insanların koruyucusu) Zelimhan, bir dağ yolunda kedere boğulmuş bir kadınla tanışır. Ünlü abrek ne olduğunu sorunca kadın, “Bebeğimi aldılar” diye yanıtlar. Zelimkhan aramaya başlar ve kısa süre sonra çerkeskasının eteklerinde bir çocuk taşıyan iki adam görür. Abrek Zelimhan bu adamları uzun süre Allah, ana babaları ve ataları için çocuğu annesine vermeye ikna etmeye çalışır ancak muvaffak olamaz. Adamlar Zelimhan’ın bebeği almadan gitmeyeceğini tehditlere dönmesinden anlayınca bebeği hançerlediler. Zelimhan da onları öldürdü. Çeçen adatlarına göre, sadece bir bebeğe değil, aynı zamanda reşit olmayan bir gence, bir kadına yahut yaşlı bir adama da karşı da el kaldırılamaz. Bu gruplar intikam alınacaklar arasına bile dahil değildir. Ancak dağ paganlarının adatlarını takip edenler intikam adına bir kadını, bir çocuğu bile öldürebilirler.
Başka bir örnek halk geleneği ile ilgilidir. Çalıntı bir attan düşerek ölen bir at hırsızından bahsediyoruz. Dağlı pagan gelenekleri, atın sahibinin bu ölümden sorumlu olmasını gerektirir. Ancak gerçek adatlar, başkasının mülkiyetine tecavüz ederken ölen kişinin doğrudan suçluluğunu vurgular. Bu nedenle ölenin akrabaları yalnızca atı iade etmekle kalmaz, aynı zamanda özür işareti olarak başka hediyeleri de at sahibine armağan etmek zorunda kalırlar.
Sosyal ve ev ile ilgili olarak adatlar, bir kişiyi yaşadığı bölgedeki düzenden sorumlu olmaya zorlar. Hayatının bir merkezi ev (ocak), diğeri ise yerleşimin toplum merkezidir (meydan). Örneğin, meydanda bir kavga vuku bulursa, o zaman haksız olarak kavga çıkaranın evi kavga yerden ne kadar uzakta olursa hasar (maddi veya fiziksel) tazminatı o kadar fazla belirlenir. Adatlar ayrıca vücudun sağ ve sol bölgesindeki yaralanmalar için yara aynı olsa dahi farklı miktarda tazminat öngörür.
Adat’ın şartlarına göre, bir kızı rızası olmadan kaçıran genç, kıza evlenmek istediği bir erkek arkadaşı olup olmadığını sormak zorundadır. Eğer ‘’Var’’ cevabını alırsa, kaçıran genç o kişiye ‘’Sana bir gelin kaçırdım’’ mesajını göndermek ve kızın sevdiği kişi ile evlenmesini sağlamak zorundadır. Böylece damadın sevdiğine kavuşmasını sağlayan bir aracı ve bir arkadaşı olur. Bazen böyle bir hareketle düşman aileler arasında uzlaşma sağlanması ve aile bağları kurulması sağlanmıştır.
Çeçen toplumunda insanlar geleneksel adat normlarına uymaktadır. Ayrıca azınlık bir kesim dağ-pagan geleneklerini takip etmektedir. Bunlar hırsızlık, kibir, küstahlık, güç kullanma arzusu ile karakterizedir. ‘’Bir kızı kaçırabilir, taciz edebilir, öldürebilirler.”
Khasiev, Sovyetler sonrası Çeçenya’da geleneksel adatları mümkün olan her şekilde popülerleştirmenin gerekli olduğuna inanmakta ve onların dağ-paganlarının geleneklerinden farklılıklarını kesinlikle vurgulamaktadır. Toplumdaki ahlaki ve etik standartların restorasyonunun yolunun bu olduğunu öngörmektedir.
“Restorasyon ancak o zaman başlayacak” diye yazıyor S.M. Khasiev. Restorasyon herkes kendine ‘‘Bugün ne kadar iyi, kibar, faydalı yaptım’’ diye sormayı öğrendiğinde başlayacak. Eski bir Çeçen inancına göre, bir insana her gün dokuz kez iyilik, dokuz kez kötülük yapma şansı verilir. Yolda bir böceğe bile basmayın, kötü bir sözden kaçının, kötü bir düşünceyi kendinizden uzaklaştırın, bu şekilde iyilik mümkün olacaktır. Bu yol sayesinde toplumun sağlıklı bir ahlaki ve etik atmosferi oluşmuştur ve oluşacaktır.
Aile Etrafında Adat
Yaşlılara Karşı tutum: Her Çeçen ailesinin sarsılmaz kuralı, yaşlı nesillere, özellikle ebeveynlere karşı saygılı bir tutum ve onlara gereğince bakımdır.
Ebeveynler genellikle oğullarından biriyle yaşar. Sabah iyi bir gelin, ev işlerine yaşlıların işleri ile ilgilenerek başlar. Ancak o işler bittiği zaman başka şeylere geçer. Akşam eve dönen oğullar, önce anne babalarının yanına giderek onlarla sohbet eder, sevinçlerini ve endişelerini paylaşırlar.
Sadece oğullar ve kızlar değil, torunlar da dahil olmak üzere tüm aile üyeleri yaşlılarla hususi ilgilenmek zorundadır. Çeçen’deki büyükbabaya dede anlamına gelen “dada” ile hitap edilir. Büyükanneye ise çoğunlukla doğrudan anne anlamına gelen ‘’nana’’ ile hitap edilir. Çocuklar bazen itaatsizlik edebilir, babalarının veya annelerinin isteğini yerine getiremezler ve bunun için affedilirler. Ancak bir büyükbabaya, büyükanneye yahut diğer yaşlı akrabalara veya komşulara itaatsizlik etmek kesinlikle kabul edilemez.
Yaşlılar göründüğünde kalkmamak, ısrarlı davetleri olmadan oturmak, kişinin kötü eğitim gördüğünü aşikâr etmesi demektir. Gelenek, ebeveynlerin veya herhangi bir yaşlı akrabanın yanında keyif verici yiyecek ve içeceklerin tüketilmesine izin vermez. Yaşlılarla yüksek sesle konuşmak veya arsız davranmak da mümkün değildir.
Ebeveynler şayet oğullarından biriyle yaşamıyorsa, çocukları onlara karşı son derece özenli davranmalıdır. Örneğin, ebeveynlerin evine sürekli olarak en iyi ürünler götürülmelidir. Kırsal alanlarda, kural olarak, yaşlılar için bahçeye ayrı bir ev yerleştirilir. Bu uzun süredir devam eden bir gelenektir: Orada, ailedeki büyüklerin ihtiyaçlarına ve yaşlarına uygun en rahat yaşam koşulları tesis edilir.
Aile Sorumlulukları: Çoğu Çeçen ailesi çok çocuklu yapılardır. Ayrıca sıklıkla birkaç erkek kardeş aileleriyle birlikte aynı bahçede veya aynı bölgede yaşamayı tercih etmektedirler. Bu sıkı ilişkiler ile yüzyıllar boyunca aile ilişkilerinin kuralları gelişmiştir. Genel anlamda belirli hale gelmiştir.
Kadınların, çocukların ve benzerlerinin kavgaları şeklinde meydana gelen çatışma durumlarını avludaki en yaşlı erkek yoksa en yaşlı kadın tarafından çözmelidir.
Anne çocuklarının hareketlerinden kırılsa dahi asla kocasına şikayet etmemelidir. Aşırı durumlarda, kocasının herhangi bir akrabasına başvurması kabul edilebilir. Ancak aslolan kaidede çocukların şikayetlerine, kavgalarına, gözyaşlarına hiç dikkat etmemek bir zevk kuralı olarak kabul edilmektedir. Zira bu onları güçlü bireyler yapacaktır.
Çeçen çocuklar, her türlü isteğine ve yardımına hemen cevap verecek kişinin amca olduğunu çok iyi bilmektedir. Çünkü babalar çocuğunun isteklerini reddetmeyi tercih eder, ancak çok ciddi sebepler olmadan erkek ve kız kardeşlerinin çocuklarının isteğini asla cevapsız bırakmazlar.
Akrabalık ilişkilerinin kuralları, küçüklerin yaşlılara karşı sorumluluklarını ifade etmekle birlikte bunun aksini de ifade eder. Yaşlı nesil, aile bağlarını güçlendirmekten sorumludur. Ebeveynler, oğullarının ailelerinde bir uyum ve karşılıklı anlayış ortamı sağlamalıdır. Aynı zamanda, gelinler ile ilgili olarak özel bir hakkaniyet gereklidir. Bu nedenle, kayınpeder, oğullarının eşleriyle ilgili olarak son derece hassas davranmak zorundadır: alkol içmek gibi bir hata yapsa dahi onların varlığında asla alkol içemez, ağzı bozuk konuşamaz ve Çeçen ailesinde kabul edilen kıyafet kurallarını ihlal edecek tarzda giyinemez.
Aile Onuru: Çeçenler için, bir bireyin hem erdemlerini hem de eksikliklerini tüm ailesinin hesabına atfetmek gelenekseldir. Yakışıksız bir davranış, birçok akrabanın “yüzlerini karartmasına”, “başlarını eğmesine” neden olacaktır. Aynı şekilde değerli davranışlar hakkında genellikle şöyle derler: “Bu ailenin insanlarından başka hiçbir şey beklenemez” veya “Böyle bir babanın oğlu başka türlü yapamazdı”.
Çocukları aile gelenekleri ruhuyla yetiştiren Çeçenler, onlara sağlıklı rekabet için “en iyi olmak” anlamına gelen “yah” niteliğini aşılamaktadır. Küçüklere karşı büyüklerin talimatları şu şekildedir: “Yah’ınız olmalı. Hiçbir konuda yoldaşlarınızdan daha kötü olmamalısınız. Kim olursa olsun, zayıfı incitmemelisin ve kimseyi öncelikle de kendine haksızlık etmemelisin’’
Çeviri: Muhammed Tuğrul Keçeci