Abdülkadir hocaya veda

Nüfus kaydında gerçek ismi Kadir olarak geçerdi. Kendisi Abdülkadir ismini kullanırdı. Bu sebepten ben de yazımda ondan Abdülkadir olarak bahsedeceğim. Onu Kafkas Vakfının kuruluş yıllarında tanıdım. Fatih Kıztaşı’nda zemin katta kiralık merkezimizde iki küçük oda ve yine küçük bir salondan ibaret yerimizde ne kadar büyük işler becermişti. O küçük bina hem toplantı yerimiz, hem de barınma merkeziydi.

Abdülkadir kardeşimiz burada Kafkasya’dan okumaya gelenlerle yakından ilgilenir. Kalacak yeri olmayanları bir şekilde geçici olarak burada barındırırdı. Öyle ki üç dört kişinin zar zor namaz kılabildiği mescitte bile yatırdığı öğrenciler olurdu. Aslında Abdülkadir yaşamı ve imanı ile tam bir sahabe dönemi insanı olabilecek bir yapıdaydı. Tek amacı Allah’ın rızasını kazanmaktı. Bunun için bir ömür çırpınıp durdu. Kafkasya’ya her gidiş gelişimde bana oralarda neler olduğunu sorardı. Tabii en çok merak ettiği şey de; camiler ne alemde, cemaat var mı? Çocuklara Kur’an eğitimi veriliyor mu?

En büyük arzusu Kafkasya’ya dönüp orada bir köyde fahri olarak imamlık yapmak ve gençleri yetiştirmekti. Bir Kafkasya dönüşü Adıgey din idaresi ile görüşüp Abdülkadir’in orada görev yapabilmesi için izin aldığımı kendisine ilettiğimde dünyalar onun olmuştu. Kısa sürede hazırlık yaparak Adıgey’e gitmiş ve Cırakiy köyünde hocalığa başlamıştı. Daha sonra eşi ve çocuklarını da yanına alarak üç sene kadar görev yapmıştı.

Abdülkadir farklı bir imamdı. İlk yaptığı iş köy gençleri ile kaynaşmaktı. Köyde çok iyi bir futbol takımı kurmuştu. Kendisi de güzel futbol oynardı. İsteği üzerine vakıf olarak 16 adet forma, tozluk, krampon ve birkaç adet futbol topu göndermiştik. Abdülkadir’in takımı çevrede yapılan maçların yenilmez takımı olmuştu. Camisi gençlerle dolup taşıyordu. Faaliyetleri sadece bu değildi. Ayrıca her yaş gurubuna Kur’an öğretmeye gayret ediyordu. Bunların dışında bölgede yardıma ihtiyacı olanlar için de bizleri zorlayarak bir şekilde çözümler üretiyordu.

Bu faaliyetler elbette Rusya gibi bir yerde mutlaka birilerini rahatsız ederdi. Nitekim öyle oldu. Adıgey yönetimi hiçbir gerekçe göstermeden Abdülkadir’in oturumunu uzatmadı. Abdülkadir mecburen geri dönmek zorunda kaldı. Birkaç yıl Türkiye’de Eyüp semtinde bir camide müezzin olarak görev yaptı. Kafkasya virüsü ona bir kez bulaşmıştı. Yine uzun uğraşlardan sonra, tekrar Adıgey’de imam olarak çalışma izni alınmıştı. Bu seferki yeri daha da önemliydi.

Eski adı kendisinin de mensup olduğu Şevcen sülalesinden gelen Şevgenovski rayonu, yeni adıyla Hakurnehable’de imam olarak görev yapacaktı. Abdülkadir burada da çok başarılı oldu. Onun Adıgece verdiği vaazlar ve hutbeler kulaktan kulağa yayıldı. Cuma günleri camisi dolup taşıyordu. Küçük çocuklar için düzenlediği dini aktivitelere geniş katılımlar oluyordu.

Adıgey Televizyonu ve Adıgey’de yayınlanan gazete ve dergiler Abdülkadir Hoca’yı defalarca konuk etmişlerdi. Bu kadar göze batmanın elbette bir bedeli olacaktı. Statüko bundan rahatsız olmuştu. Araya giren bütün hatırlı insanlara rağmen Abdülkadir hocanın oturumu uzatılmadı. Adıgey’i yeniden terk etmek zorunda kaldı. Türkiye’ye döndükten sonra da hizmete devam etti. Sosyal medyayı kullanarak yaklaşık 20 dakikalık vaaz serileri hazırlayarak bunları WhatsApp mesajları olarak Kafkasya’ya gönderdi. Bu mesajlar orada binlerce kişiye elden ele ulaştı.

Son zamanlara kadar onu yeniden Kafkasya’ya gönderebilmenin yollarını aradık. Bir türlü muvaffak olamadık. Birkaç ay evvel memleketi Tokat Erbaa’ya taşınmıştı. Buraya taşınmaktan oldukça memnun görünüyordu. Her hafta düzenli olarak perşembe akşamları mutlaka arardı. Telefona baktım son arayışı 16 Aralık’ta. 23 ve 30 Aralık günleri aramamış. Gerçeği söylemek gerekirse birkaç kez aklıma düştü. Yine de hayat gailesi deyip geçiştirdim. Nedense arama vazifesini hep Abdülkadir’e yıkmıştım. Ne de olsa o benim küçüğüm, elbette arayacak diyordum. Meğer Abdülkadir’im korona illeti ile boğuşuyormuş. Eşi de bugün yarın atlatır diye çevreye haber vermemiş.

Üç gün önce yoğun bakıma girip ve entübe edildikten sonra haberimiz oldu. Büyük bir dua halkası oluşturduk ama Allah onu çok sevdi ve yanına aldı. Abdülkadir modern dünyanın dervişi ve bir alperendi. Bütün ömrünü başta Allah’a ve onun emirleri çerçevesinde içinden yetiştiği Çerkes toplumuna adadı. Türkiye’de hatta Kafkasya’da Adıgeceyi en iyi konuşanlardan biri sayılırdı.

Sanki içime doğmuş gibi Kafkas Vakfında gençlere söyleyip Abdülkadir’in WhastApp kaydında olan yüzden fazla vaizini dijitale aldırmıştım. Akıcı bir Çerkesçe ile halkın anlayacağı basitlikteki anlatımıyla bu sesler bize yadigar kaldı. Bu yazıyı gerçekten de çok yoğun duygular içinde, güç şartlar altında yazıyorum. Biliyorum ne yazarsam yazayım Abdülkadir’i anlatmakta eksik kalacak. Çok güzel ve örnek evlatlar yetiştirdi. Rabbim eşine ve ailesine sabırlar versin. Ben inanıyorum ki Peygamberimizin, “Salgın hastalıktan ölenler şehit hükmündedir” hadisi en çok da Abdülkadir’i kapsıyor. Rabbim şehadetini kabul etsin Abdülkadir.

AdıgeyDiaspora

Bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve Ajans Kafkas'ın editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Diğer Köşe Yazıları