Ruslan Keşev: ‘Çerkes meselesi’ nedir?

Günümüz ‘Çerkes Meselesi’nin tarihi, sonucunda Adıge Ülkesi’nin (Çerkesya) dünya haritasından silinmesi ile sonuçlanan Rus – Çerkes savaşına (1763-1864) dayanıyor. Çerkes (Adıge) halkı Rusya devleti tarafından jenoside maruz kaldı ve tarihi anavatanından kovuldu. Nüfusunun ve topraklarının büyük bölümünü kaybetti. 1864’de Kafkasya’da Çerkes nüfusunun sadece yüzde 5’e yakını kaldı.


Ancak tarihi anavatanında kalan Çerkesler de idari yapı olarak birbiriden ayrıldılar ve günümüzde Rusya’nın altı bölgesinde yaşıyorlar. (Adıgey, Kabardey-Balkar, Karaçay-Çerkes, Kuzey Osetya cumhuriyetleri ile Krasnodar Kray ve Stavropol Kray) Üstelik Sovyet hükümeti resmi olarak Çerkesleri dört ayrı halk olarak ilan etti: Adıgey, Kabardey, Çerkes ve Şapsığ. Çerkes ismi Karaçay-Çerkes’de yaşayan Adıgelere verildi. Ve bu, Çerkesler ortak bir isme (Adıge) ve ortak bir dile (Adıgece) sahipken böyle yapıldı. 2010 başında yapılan düzenlemeyle de Çerkes halkı iki ayrı federal bölgeye, Kuzey Kafkasya ve Güney Rusya federal bölgelerine dağıtıldı ki, bu uluslararası hukuka aykırı.

 

‘Çerkes meselesi’nin adil çözümünden, Çerkes halkının doğal hakkı olan, uluslararası hukuk tarafından garanti altına alınmış olan, bir milletin kendi toprağında yaşama hakkının gerçekleştirilmesi anlaşılıyor. Çerkes halkının durumunu uluslararası hukuka uygun hale getirmek için, Çerkes diasporasının Kafkasya’ya özgürce geri dönüşünün sağlanması gerekiyor, Çerkeslerin yaşadığı tarihi vatanlarındaki idari sınırların ortadan kaldırılması gerekiyor.

 

Son zamanlarda Çerkes Cumhuriyetlerinin (Adıgey, Kabardey-Balkar ve Karaçay-Çerkes) yine Rusya yapısında ortak bir bölge olarak (Çerkesya Cumhuriyeti) birleştirilmesi fikri dile getiriliyor. Bu konuyla ilgili belirtmek gerekir ki, bugün Çerkes nüfusunun yüzde 10’undan fazlası (800 binden fazla kişi) anavatanda, Kafkasya’da yaşıyor. Geri kalanı ise dünyanın 50’den fazla ülkesine dağılmış durumda. Bundan dolayı anavatana dönüş olmadan Kafkasya’da sınırların yeniden çizilmesi kabul edilemez.

 

Tarihi vatanda birleşme meselesinden, bugün var olan cumhuriyetlerin birleşmesi değil, tarihi Çerkesya bölgesini oluşturan topraklarda yaşayan halkların birleşmesi, hangi milletten olursa olsun hiçbir insanının herhangi bir hakkı kısıtlanmadan birleşmesi anlaşılmalıdır. ‘Tarihi Çerkesya Bölgesi’nden ne anlamak gerekiyor? Bugün birçoklarınca farklı yorumlar getiriliyor; kimileri bundan sadece bugünkü üç cumhuriyeti, kimileri 1830’daki Çerkesya bölgesini anlıyor, daha farklı yorumlar da var. Ancak bu meselede özellikle, uluslararası hukukun, ‘halkların savaş, işgal veya sömürge öncesinde sahip olduğu bölge’ tarifinden yola çıkmak gerekiyor. Çerkesler için bu, ülkenin Rusya İmparatorluğu’nun Çerkeslere karşı savaşmaya başlamasından önceki, yani 1763 yılındaki sınırlarıdır.

 

Ayrıca ‘Nogay meselesi’ üzerinde de durmak istiyorum. Kırım Hanlarının ricasıyla ve bu halkın trajik durumunu göz önünde bulundurarak Çerkesler, Nogayların göçebe olarak yaşadıkları yerlerden kovulmalarının ardından Ten (Don) ve Psıj (Kuban) nehirleri arasındaki bölgeyi kullanmalarına izin verdi. Ancak bundan sözü edilen bu bölgenin Çerkesya’nın parçası olmaktan çıktığı anlaşılmamalı.

 

Özellikle Türkiye, Suriye ve Ürdün Çerkes diasporasına, ‘Çerkes’ kelimesinden özellikle ne anlaşıldığı konusu üzerinde anlamsız tartışmalara son verilmesi ricasıyla seslenmek istiyorum. Çerkes, kendisini Adıge olarak adlandıran halka yabancılar tarafından verilen isimdir. XIII yüzyıldan XX yüzyıla kadar Çerkes etnonimi ve Çerkesya toponimi Avrupa, Arap, Osmanlı, Gürcü ve diğer kaynaklarda Adıge ve Adıgelerin ülkesini ifade etmek için yaygın olarak kullanılıyor. Diasporadaki belirli çevrelerin ‘Çerkes’ kelimesine, Kafkasya’daki tüm halkları dahil ederek geniş bir anlam vermeye çalışması, hem gerçeğe uygun değil hem de politik olarak yanlış, dolayısıyla tahrip edici. Bu ülkelerde, 19 yüzyılın ikinci yarısından sonra, yani Çerkeslerin Kafkasya’dan sürülmelerinin ardından Çerkes kelimesinin tüm Kafkasya halkları için kullanılmaya başlamasının tek sebebi, Kafkasya’dan sürülenlerin büyük çoğunluğunun Çerkeslerden (Adıgelerden) oluşmuş olmasıdır.

 

Bugün durum hızla iyi yönde değişiyor, her halkın kendi problemlerini etkin biçimde çözme imkanları belirdi. Böylece artık diasporada bütün Kafkasya halklarını temsil eden şekilsiz, aşınmış örgütler kayboluyor. Çeçenler de, Abhazlar da, diğerleri de kendi milli yapıları ile meşguller. Bundan dolayı tüm diaspora örgütlerinden, Kafkas örgütleri yerine, milli Çerkes (Adıge) örgütleri kurmalarını veya bu yönde dönüşmelerini rica ediyorum. Bu, bizim uzun yıllar hem Kafkasya’da hem de diasporada diğer Kafkasya halklarıyla kurduğumuz bağları koparmamız gerektiği anlamına gelmiyor. Ancak kendimize ait, Çerkes evimizin yapısı, Çerkeslerin geri dönüş problemi, Çerkesçe’nin (Adıgece) korunması ve Çerkes kültürü üzerinde durmamız gerekiyor.

 

Çerkes halkı gibi dünyaya dağılmış, Çerkes halkının içinde düştüğü duruma düşen her halk, kendi birliği ve topraklarının -dedelerimizin bin yıllık toprakları- bütünlüğünün sağlanmasını isteyecektir. Çerkes tarihinin zorlu zamanlarında halkımız lider aramadı, birisinin kendisi için bir şey çözmesini beklemedi. Çerkes bireyciliği ve ‘tek atlı’ prensibi, herkesin halkın problemine, kendi şahsi davası gibi yaklaşmasını söylüyor. Herkesin yeryüzünde Çerkes namına yalnız kendisi varmış gibi hareket etmesi gerekiyor ki, elinden gelen her şeyi yapmak istesin.


Bu dünyada, biz Çerkesler dışında kimse halkımızın problemini çözmez. Dünyanın tüm Çerkeslerinden, bütün anlaşmazlıkları ve kişisel meseleleri unutarak, Çerkes meselesine, Çerkes halkının tarihi anavatanında birleşebilmesi için adil çözüme odaklanmalarını rica ediyorum.

 

Davamız doğru. Yolumuz açık. Allah’ın gücü büyüktür.

 

11 Şubat’ta Elot.ru’da yayımlanan bu yazıyı Ajans Kafkas için Özlem Güngör Türkçeye çevirdi.

Ruslan Keşev, Kabardey-Balkar Çerkes Kongresi Başkanı