19 yıl önce Rusya tarafından gerçekleştirilen Çeçenlere yönelik katliamın yıldönümünde,Kelemet Çiğdem Türk, akademisyenler ve sivil toplum liderleriyle Taraf Gazetesi için konuştu..
Çeçenya denildiği zaman aklınıza ilk ne geliyor? Dağları, ovaları, sanayisi var mı? Operası, kültür merkezleri var mı? Peki, Çeçen denildiği zaman? Ne yerler, ne içerler, nasıl dans ederler? Ya hiçbir fikriniz yoktur, ya da onları İslamcı terörist veya mafya ya da Rusya’ya karşı direnen bir halk olarak biliyorsunuzdur… Peki, bu Müslüman halkın yaşadığı trajediden kaçımızın haberi var?
90’larda başlayan Çeçen-Rus savaşı ile dünya biraz daha farkında oldu Çeçenlerin. Aylarca süren savaş Çeçenya’ya ve Çeçenlere büyük kayıplar verdirdi. Yaşamını yitiren binlerce sivil Çeçen, bu savaşın bedelini ağır ödeyen taraf oldu. 90’larda neredeyse her gün gazetelerde yer alan savaş, kimi zaman Çeçenlerin, kimi zaman da Rusların galibiyetini yazıyordu. Savaş haberleri 1996 yılının son çeyreğinde ateşkesle sonuçlandığında başkent Grozni yerle bir olmuştu.
Çeçenlerin asıl kırılma noktası Çeçevitsa (Lentil) adlı bir operasyonla, 23 Şubat 1944 günü, Çeçen-İnguş halkının tamamının hayvan vagonlarına bindirilerek Sibirya ve Orta Asya’ya sürülmesiyle başladı. Çeçenya’nın merkezinde yer alan Khaybakh adlı bir köy ise Rusya’nın soykırım hareketinin sembolü haline geldi. 26 Şubat 1944’te, büyük çoğunluğunu hamile kadınların, yaşlıların ve engellilerin oluşturduğu 700 kişi bir ahırda toplanarak diri diri yakıldı. Kara kışın ortasında gerçekleşen sürgünde iki yüz binden fazla Çeçen yollarda hayatını kaybetti. Sürgünden itibaren, sürgünden dönüş tarihi olan 1957 yılına kadar, Çeçenistan topraklarında doğan tek bir Çeçen yoktur. Stalin’inden sonra iktidara gelen Krushchev, Çeçenlerin iade-i itibarla dönüşlerine izin verdi. Ancak topraklarının bir kısmı diğer Kafkas cumhuriyetlerine verilmiş, evlerine, arazilerine Ruslar yerleşmişti. Kimi zaman satın alarak, kimi zaman mücadele ederek topraklarının bir kısmını alabildiler. Kimilerine göre Krushchev’in dönüş izni ve Çeçenlerin “affedilmeleriyle” her şey düzelmişti ama sorunlar bitmemişti. Bugün Rus baskısı altında Çeçenler hâlâ vatanlarında kalma mücadelesi veriyor.
Barış için yüzleşme
Akademisyenler ve sivil toplum liderleri Çeçen soykırımını değerlendirdi.
» Osman Baydemir (Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı): Maalesef bugünden geriye dönüp baktığımızda yeryüzünde pek çok halka; acı ve gözyaşı reva görüldü. Auschwitz, Ruanda, Halepçe, Zilan, Roboski, Khaybakh ve yeryüzünün sayılamayacak pek çok coğrafyası ilelebet kalacak şekilde acılara tanıklık etti. Canavarca işlenen insanlık suçları ya bilinmiyor ya da sistemli bir şekilde gizleniyor, üstü örtülüyor, sorulmuyor, soruşturulmuyor. Bilme, yüzleşme ve zulmü vicdanlarımızda mahkûm etmeyi yapmadığımız sürece müteselsilen bizler de zulmün sorumluluk silsilesine dahil olacağız. Halkların kardeşçe barış içinde yaşayabilecekleri bir geleceği ancak bu yüzleşmenin ardından inşa edilebiliriz.
» Prof. Dr. Mümtaz’er Türköne: İnsanın canını acıtan ve kapanmayan yaralar bunlar. Nesiller boyu devam ediyor ve unutulmuyor. Bizler bu acılara, üst üste koyarak üzüldük. Anadolu 1864’ten bu yana sürgünlerin ve göçlerin coğrafyası oldu. Hafızamız, hatıralarımız, kimliğimiz, alışkanlıklarımız bu hamurla yoğruldu. Bu yüzden 23 Şubat, tıpkı 21 Mayıs gibi hepimizin iliklerini titretecek ve ortak acılarımızı hatırlatacak bir tarih. Ayrıca insan olduğumuzu unutmamak için kayda geçmeli.
Yılmayacağız, unutmayacağız
» Mehdi Çetinbaş (Kafkas Vakfı Onursal Başkanı): 23 Şubat 1944, tarihin sayfalarına düşen kara bir gündür. Dünyanın en zalim kan emicilerinden olan Stalin’in, Çeçen halkını topyekûn olarak tarih sahnesinden silmeye karar verdiği bir gündür. Çeçenistan’ın efsanevi devlet başkanı Dudayev iktidara geldiğinde ilk iş olarak 23 Şubat anıtı dikmişti. 23 Şubatı da “Çeçen halkının diriliş günü” ilan ederek, bu anıtın duvarına da şunları yazmıştı: Dolhur Dats, Duhur Dats, Dits a Diyra Dats (Ağlamayacağız, Yılmayacağız, Unutmayacağız).
» Prof. Dr. Ferhat Kentel: Bu topraklarda “anavatan”, “ana baba toprağı”, “doğup büyüdüğü yer”le ilgili travması olan insanlar var. Çeçenler bugün Rusya’da anadillerini, kültürlerini unutmadan yaşamanın yollarını arıyorlar. Bu topraklarda daha pek çoklarının olduğu gibi… Eğer biz bugün Çeçenleri anlarsak, başkalarını da anlayacağız. Eğer başkalarını anlarsak, Çeçenleri de anlayacağız.
» Doç. Dr. Alev Erkilet: Çeçen- Dağıstan halkları açısından 1816-26 yılları arasında Kafkas Orduları Komutanlığı yapmış olan zalim Rus generali Yermolov (Gaddar Yarmul) ile 23 Şubat zorunlu göçü, siyasal kültürün üzerine inşa edildiği olumsuz simgeler arasında başta gelmektedir. Ancak, göçün siyasal kültürün en temel belirleyicilerinden biri olması yanında, mutlaka belirtilmesi gereken diğer etkisi, daha sonra bağımsızlık mücadelesi verecek öncü kadroların oluşumundaki rolüdür. 1990’lardaki bağımsızlık hareketinin önderliğini yapan Dudayev ve Yandarbiyev (ve daha birçok siyasi önder) sürgün sırasında doğmuş ya da bebeklik ve çocukluklarını sürgünde geçirmişlerdir. Başka bir deyişle, Çeçenlerin uğratıldığı fiziksel ve kültürel soykırım [bu terimler Zelimhan Yandarbiyev’e aittir] yeni direnişlerin temel güdüleyicisi olmuş ve Rusya’nın emperyalist politikalarına duyulan öfkeyi bugüne dek canlı tutmuştur.
Çeçenler direnecek
» Medet Ünlü (Çeçen İçkeriya Fahri Konsolosu): Çeçenlerin Sibirya Sürgünü bir soykırımdır. Stalin her daim lanetle anılacak ve Rus emperyalizmine karşı her zaman direnecektir Çeçenler.
Onurlarını, özgürlüklerini, vatanları korumak adına inanç ve sorumluluklarıyla Allah yolunda mücadele ederek şehit olan insanlarımıza rahmet diliyorum. Onların direniş ve mücadelesi bize bırakılan en anlamlı mirastır.
Sorumlular hesap vermedi
» Cüneyt Sarıyaşar (MAZLUMDER İstanbul Şube Başkanı): 23 Şubat 1944’deki Çeçen sürgünü, 2. Dünya savaşında savaşın politik bağlamı içerisinde Sovyetler Birliği’nin bu insanları Almanya ile işbirliği yaptıkları gibi siyasi temelli suçlamasına dayanmaktadır ve hukuki bir zemini bulunmamaktadır. Beraberinde, şu ana dek ortaya konulmuş olan herhangi bir delillendirme de söz konusu değildir. Olay hukuki değil siyasi bir temelde yapılmaktadır yani insan hakları siyasi çıkarlara kurban edilmektedir. Çeçenİnguş soykırımının tanınmaması ve sorumlarının adalet önünde hesap vermemiş olması da bugün sürgünü tüm sonuçlarıyla devam ettirmektedir. Çeçen ve İnguşların sürgünlerinin nesiller boyu devam ettirilişindeki mazlumiyetleri derneğimiz tarafından her zaman dile getirilmekte ve haklarının müdafaaları için gereken çaba gösterilmektedir.
Taraf Gazetesi
Kelemet Çiğdem Türk