Londra/Ajans Kafkas – Çeçen-İçkerya Başbakanı Ahmet Zakayev, 18-20 Mayıs’ta Oslo Özgürlük Forumu’nda yaptığı konuşmanın bir benzerini Britanya Parlamentosu’nda düzenlenen bir oturumda yaparken Çeçenya’da savaşın sürdüğünü ve siyasal çözümden başka çıkış yolu olmadığını söyledi.
2 Haziran’da parlamentonun alt kanadı Avam Kamarası’nda Çeçenya Barış Forumu ve Henry Jackson Topluluğu tarafından organize edilen ‘Rusya’da bir yıl: Medvedev’in demokrasi karnesi’ başlıklı tartışma programına katılan Zakayev, Çeçenya’daki Ramzan Kadirov yönetimini ‘işgal hükümeti’ olarak niteledi.
Henry Jackson Topluluğu Uluslararası İlişkiler Direktörü Robin Shepherd, Parlamento Dış İlişkiler Komitesi Üyesi Gisela Gschaider Stuart, ünlü Rus muhalif Vladimir Bukovski’nin katıldığı oturumda Zakayev, Rusya Devlet Başkanı Dmitri Medvedev’in Çeçenya’da savaşı resmen bitiren kararıyla ilgili de “Savaş devam ediyor. Barış basit açıklamalarla sağlanamaz” ifadelerini kullandı. Oturumda “Çeçen-İçkerya direniş hükümetinin başbakanı. Geçmişte Caharkale tiyatrosunun aktörü olan Zakayev, Cohar Dudayev hükümetinde kültür bakanlığı yaptı. 1996’da Moskova ve Caharkale arasında silahlı anlaşmazlığın barışçıl çözümüne götüren barış müzakerelerinde Çeçenya’yı temsil etti. Bir müddet sonra Zakayev Çeçenya başbakan yardımcısı, Devlet Başkanı Aslan Mashadov’un özel temsilcisi oldu. 2000’de Mashadov’un özel temsilcisi olarak Batı Avrupa’ya gitti. 2003’de İngiltere’de politik sığınma aldı. Kasım 2007’de Çeçen-İçkerya hükümeti başbakanı oldu” diye takdim edilen Zakayev şu konuşmayı yaptı:
“Toplantıda ele alınan konuların oldukça aktüel meseleler olduğunu ve modern dünya için hayati önemi olduğunu düşünüyorum. Çeçenya Cumhuriyeti’ndeki son on yıllık olayların, tüm dünya siyasetçileri ve otoriter uluslararası örgütler için, insan ve tümüyle halkların haklarının savunulması alanında modern süreçlerin hangi yönde gittiğini, medeniyetin temel değerlerinin korunması için ne kadar gayret ve fedakarlığa hazır olduğumuzu gösteren özel bir sınav oldu. Hiç suçu olmayan 250 bin’den fazla insanının iki acımasız kanlı savaşta hayatını kaybettiği olayları artık biliyorsunuz. Ama Rusya’nın insan hakları anlaşmaları ve deklarasyonları ihlali de, uluslararası toplumun hoşgörüsüyle Çeçen halkına yönelik mücadelenin hiçbir uluslararası müdahale olmadan devam ettiğini gösteriyor.
Geçen ay Dmitri Medvedev FSB’ye Çeçenya’da askeri durumu iptal etmeyle görevlendirdi. Bu, Rusya’nın Çeçenya’da 10 yıl kadar önce başlayan ve yüz binden fazla insanın ölmesi, Çeçen şehir ve köylerinin yeryüzünden silinmesine neden olan savaşa resmen son veriyor.
Bu iki savaşta Çeçenler 250 bin insanını kaybetti, 130 bini Batı Avrupa’da siyasi sığınma aramak zorunda kaldı. Savaş öncesinde Çeçenya’da sayıları 380 bin olan Rus nüfus şimdi sadece birkaç bin. Yaklaşık 40 bin Rus Rus askeri harekatında öldü, geri kalanı Rusya’ya kaçtı.
Medvedev’in kısa süre önceki açıklamasına rağmen savaş devam ediyor. Barış basit açıklamalarla sağlanamaz. Çeçenya önceden olduğu gibi Kremlin’in demir yumruğunda, Çeçen halkı ise her gün terör ve baskıya maruz kalıyor, adaleti sağlama imkanı ve ifade özgürlüğü imkanı yok. Cumhuriyet Moskova tarafından atanan işgalci resim ile idare ediliyor.
Barış ve özgürlük işgal ve güç kullanılan şartlarda gerçek olamaz. Bugün Çeçen halkı bugün özgür ve adil seçimlerde uluslar arası gözlemcilere ihtiyaç duyuyor. Sadece bu durumda Çeçen halkı özgürce kendi yönetim kurumlarını seçebilir, gerçek ve yapıcı bir barış sağlanabilir.
Batı savaşın bittiğini düşünerek meydana gelenlere parmak arasından bakmamalı. Çeçenya dünyanın hiçbir bölgesinin olmadığı kadar sivil toplum kavramında, demokratik ülkelerin aktif katılımıyla bölgesinde temel insan haklarının gerçekleştirilmesine ihtiyaç duyuyor.
BM Genel Kurulu’nun kabul ettiği 1514 nolu kararın ikinci maddesi, tüm halkların kendi kendini idare hakkına sahip olduğunu iddia ediyor. Bu hakkı kullanarak onlar özgürce politik statülerini belirliyor ve özgürce ekonomik, sosyal ve kültürel gelişimlerini gerçekleştiriyor, aynı zamanda kendi egemen devletlerine sahip olma yasal hakkına sahip oluyorlar.
2005’de BM ‘Sorumluluğu Koruma’ bildirisini kabul etti. Bu belge doğrudan uluslararası topluma, azınlık çoğunluk tarafından baskıya maruz kaldığı, teröre maruz kaldığı veya hükümet tarafından kendi devlet sınırları zulüm gördüğünde duruma müdahale sorumluluğu yüklüyor. Devletlerin iç anlaşmazlıkları artık sadece müdahaleyi hak etmeyen devletin ‘iç meselesi’ olarak görülmez. Aynı sorumluluklar BM ve Avrupa İnsan Hakları Konseyi sözleşmelerince de öngörülüyor.
Şehir ve köylerin bombalanması, etnik temizlik, yargısız infaz, kaçırma ve milli, dini farklılıklara bağlı takip maalesef bazı Rusya insan hakları savunucuları ve bir çok batılı politikacı tarafından ‘Rusya devletinin iç meselesi’ olarak görüldü. Ama toplu cinayet ve işkenceler celladın ‘iç meselesi’ olarak görülebilir mi? Ve asırlardır Çeçen halkına yönelik gerçekleştirilen soykırım Rusya’nın ‘iç meselesi’ olarak görülebilir mi? Bunun hiçbir şekilde kabul edilemeyeceğini düşünüyorum!
Muhtemelen, nüfusun yarısından fazlasının hayatına mal olan Çeçen halkının 1944 Sibirya ve Kazakistan sürgününü biliyorsunuzdur. 2004’de Avrupa Parlamentosu bu eylemi kınadı ve jenosit olarak kabul etti. Babalarımız ve annelerimizin yaşadıkları acılar gerçekten korkunçtu. Ama bu Çeçenler tarihinin tek trajik sayfası değil ve son 15 yılda Rusya ve Çeçenya’daki Çeçenlere yönelik yapılan dehşet ve suçun geçmiş zamanda konuşulması mümkün değil. Bugün halen 20 binden fazla Çeçen Rusya hapishanelerinde korkunç şartlarda tutuluyor ve birçok Rusya insan hakları savunucusunun şahitliğine rağmen onlar acımasız işkence ve milliyetlerine bağlı saygısızlıklarına maruz kalıyorlar.
Benim görüşüme göre, Stalin başkanlığında Sovyet Rusyasında Çeçen halkına yapılan suçlarla bugün Yeltsin, Putin ve Medvedev başkanlığında ‘demokrat’ Rusya tarafından yapılan şeyler arasında çok ortak nokta var.
Burada şuna dikkatleri çekmek istiyorum, imparatorluk kibriyle kaplanmış Rusya yönetimi, siyasileri ve askerleri Çeçen halkına yönelik insan sevmeyen tutumlarını gizlemeyi de düşünmüyor.
Şöyle ki, 1999’da Putin’i başbakan olarak sunan Yeltsin ‘Çeçen meselesinin kesin çözümü’ hakkında, bilinçli olarak Çeçenlere karşı Rusya politikası ile Yahudilere karşı Alman faşizm politikasının paralelliğinin altını çizdi.
2000 baharında eski Rusya başbakanı Çernomirdin, Çeçenya konusuyla ilgili olarak, Stalin’in sonuna ulaştıramadığı işi Putin’in ele aldığını söylemişti. Çernomirdin’in ifadesine göre, Çeçenlerin sürgünü ve halkın yarısının öldürülmesi halen Çeçen meselesinin tam çözümü demek değilse, Rusya yönetiminin baştan beri bu savaşta neye ulaşmak istediğini hayal etmek mümkün. Çeçenya’da askeri operasyonları bilindiği üzere üç Rus generali yürüttü: Kazantsev, Troşev ve Şamanov. Açıkça Çeçenya’ya saldırılarının amacının ‘teröristlerin acımasız imhası’ olduğunu ilan eden generaller açıkça televizyon kameraları önünde şu tür açıklamalar yaptılar. “Diğerlerinin bahanesi olmaması için onları açıkça asmak lazım” (General Kazantsev); “10 yaşından başla tüm Çeçen erkekleri teröristtir” (General Troşev); “Çeçen teröristlerin eşleri, kız kardeşleri ve anneleri de teröristtir” (General Şamanov).
Peki Çeçenya’yı kana bulayan bu suçlu generallerin açıklamalarına Rusya demokratları nasıl tepki gösterdi? Rusya demokrasisinin en tanınmış adamlarından biri ola Anatoli Çubays, yıkılan Caharkale harabesinde Şubat 2000’de Rusya insan hakları savunucularını Rus askerlerini Çeçenya’da jenositten suçlamamaya çağırdı, çünkü onun ifadesine göre, “Rusya ordusu Çeçenya’da yeniden doğuyor”. Dünyada hiç kimse, Rus siyasileri ve generallerinin bu açıklamalarına dikkat etmedi ve biz Çeçenya’da ‘yeniden doğan’ Rus ordusun Ağustos 2008’de Gürcistan’a karşı nasıl saldırı gerçekleştirdiğini ve hayasızca onun bölgesini nasıl işgal ettiğinin şahidi olduk.
Bir Çeçen olarak doğrudan şunu söyleyebilirim, küçük bir halka karşı başlatılan her türlü terör kampanyası uzağa giden sonuçlara sahip oluyor, çünkü sivil toplumun-demokratik özgürlüklerin, insan hakları ve kanunun üstünlüğünü harap ediyor.
Tamamen siyasi çatışma olarak başlayan Rusya-Çeçenya anlaşmazlığını son on beş yılda güç ile çözmeye çalışan Rusya sadece anlaşmazlığın daha da sert olmasını elde edebildi. 1992 federasyon anlaşması Rusya imparatorluğu tarihinde, onlarca milli cumhuriyetin gönüllü olarak Rusya devleti yapısına girmek için anlaşma imzalaması konusunda ilk örnek oldu. Ama bu anlaşma tek taraflı olarak Rusya’nın kendisi tarafından tamamıyla ihlal edildi. Öncelikle, hiçbir zamana federatif anlaşmayı imzalamamış olan işgal edilen Çeçenya’nın statüsü ile anlaşmayı imzalayarak kendisine giren cumhuriyetlerin statüsünü eşit tutma girişiminde bulundu. İkincisi, uzun yıllardır Rusya yönetimi, sömürgeci istilacıların en iyi gelenekleriyle bu cumhuriyetlere dini ve vatandaşlık haklarını gerçekleştirmeyi reddediyor. Bugün bu cumhuriyetler kendi yöneticilerini seçme, kendi dinini yaşama hakkına, hatta kendi alfabesini kullanma hakkına sahip değiller.
Batı’nın açıkça açıkladığı, Rusya Devlet Başkanı Medvedev’den beklentinin asılsız olduğu bugün her yerde kabul ediliyor. Küçük bir halka karşı terör kampanyası olumlu sonuçlar vermez. On yıldır Çeçenya’ya karşı devam eden suçun tahmini sonuçları, Rusya’da demokratik özgürlüklerin, özel kurumların özgürlüklerinin ve dini azınlıklar için dini inanç özgürlüklerinin kısıtlanması oldu. Bunun yerine siyasi motifli adli takipler, insan hakları örgütlerinin takibi, vatandaşın seçmen hakkının ihlali, sürekli güçlenen faşizm ve komşu devletlerin içişlerine kabaca müdahale olgu oldu.
Benim düşünceme göre, Çeçenya’daki ve Kuzey Kafkasya’daki zulüm sadece yeni siyasi çözümlerle durdurulabilir. Bugün sizler muhtemelen haberlerde, her şeyin yerine oturduğunu görüyorsunuzdur, ancak bu böyle değil. Batılı gazeteciler ve onursal konukları için özel ziyaretler düzenleniyor veya şöyle söylemek daha iyi, Caharkale’nin geniş çaplı yeniden inşa programının yeni modern havaalanını, fıskiyelerini gösteren özel hazırlanmış ‘barışçıl seferler’ düzenleniyor. Kremlin’in iddiasına göre, bugün Çeçenya’da barış ve istikrar hüküm sürüyor, ancak gerçekte Çeçenler için bombardımanların yerini alan korku ve endişeye dönüşen bir rejim oldu.
Çeçenya’nın kendisine gelince, benim görüşüm, barış ve insan hakları sadece adil ve özgür seçimlerin sağlanmasıyla mümkün olabileceği yönünde. Son kez böylesi seçimler Çeçenya’da 12 yıl önce olmuştu. Bu salonda oturan hepimizin, uluslararası toplumun gücü başkanlığında, tüm bir halkın acılarına artık nokta koymayı başarmak için ayağa kalkmamız lazım. Politik iradenin olmayışından ötürü Avrupa halkının kurban edilmesinin hiçbir haklı yanı yok.
Çeçenya’da gerçek barış cumhuriyetteki insan hakları durumunu iyileştirecek; Kuzey Kafkasya’da jeopolitik durumu istikrarlaştırarak ve Rusya’nın demokratlaşmasına yardımcı olacak. Hepimizin buna ihtiyacı var, hem Çeçenlerin, hem Rusların, hem uluslararası toplumun!” ÖZ/FT