Çeçen-İçkerya Başbakanı Ahmed Zakayev, 19 Mayıs 2009’da Oslo’da yapılan yıllık Özgürlükler Forumu’nda bir konuşma yaptı.
Ajans Kafkas’ın çevirisiyle Zakayev’in konuşması şöyle:
Merhaba, bayanlar ve beyler! Konuşmama bu forumun organizatörlerine davetleri ve verdikleri tüm katılımcılara görüşme fırsatından ötürü teşekkür ederek başlamak istiyorum. Sizlerin karşısında konuşmak benim için gerçekten büyük bir şeref. Bugün burada hiç abartısız büyük hümanistler ve dünyanın farklı noktalarında ağır şartlarda yaşam ideallerini savunmakla kalmayıp, ifade özgürlüğü, insan hakları ve demokrasinin kendileri için boş sözler olmayan kişilerin gözünde gerçek kahramanlar ve modeller olan, günümüz insan hakları savunucuları bulunuyor. Ve sizlerin karşısında, tümüyle bir halkın haklarının ve özgürlüklerinin kısıtlandığı bir durumda, bireysel hak ve özgürlüklerin elde edilmesinin mümkün olmadığı şeklindeki derin düşüncemi ifade etmek istiyorum.
Son on yılda Çeçenya Cumhuriyeti’ndeki olaylar tüm insan hakları savunucuları ve insan hakları örgütleri için sınav oldu. 1990’da Çeçen halkı, “Tüm halklar kendi idaresini belirleme hakkına sahip. Bu hakkın gücüyle onlar özgürce kendi politik statülerini oluşturuyor ve kendi ekonomik, sosyal ve kültürel gelişimlerini gerçekleştiriyorlar, egemen devlet olma yasal hakkına sahip oluyorlar” denilen BM Genel Kurulu’nun 1514 nolu ve 14 Aralık 1960 tarihli sömürge ülkelere ve halklara bağımsızlık verilmesini öngören deklarasyonuna uygun olarak kendi devletini ayağa kaldırdı.
Çeçen-İnguş Cumhuriyeti Yüksek Konseyi’nin kabul ettiği 27 Kasım 1990 tarihli bağımsız devlet deklarasyonu ne uluslararası hukuka ne de SSCB iç yasamasına aykırı değildi. Bununla birlikte tüm Çeçen halkı için trajediye dönüştü. Son 15 yılda Çeçenya’da 40 bini çocuk olmak üzere 250 bin sivil insan öldürüldü, 20 bin kişi kayboldu. 300 binden fazla kişi kendisini ve ailesini ölümden kurtarmak, farklı ülkelerde sığınma talebinde bulunmak amacıyla Çeçenya’yı terk etti. Bu rakamların ardında insanların acı ve kederlerini görmeliyiz.
Şehir ve köylerin bombalanması, etnik temizlik, yargısız infaz, kaçırma ve milli, dini farklılıklara bağlı takip maalesef bazı Rusya insan hakları savunucuları ve bir ok batılı politikacı tarafından ‘Rusya devletinin iç meselesi’ olarak görüldü. Ama toplu cinayet ve işkenceler celladın ‘iç meselesi’ olarak görülebilir mi? Ve asırlardır Çeçen halkına yönelik gerçekleştirilen soykırım Rusya’nın ‘iç meselesi’ olarak görülebilir mi? Bunun hiçbir şekilde kabul edilemeyeceğini düşünüyorum!
Muhtemelen, nüfusun yarısından fazlasının hayatına mal olan Çeçen halkının 1944 Sibirya ve Kazakistan sürgününü biliyorsunuzdur. 2004’de Avrupa Parlamentosu bu eylemi kınadı ve soykırım olarak kabul etti. Babalarımız ve annelerimizin yaşadıkları acılar gerçekten korkunçtu. Ama bu Çeçenler tarihinin tek trajik sayfası değil ve son 15 yılda Rusya ve Çeçenya’daki Çeçenlere yönelik yapılan dehşet ve suçun geçmiş zamanda konuşulması mümkün değil. Bugün halen 20 binden fazla Çeçen Rusya hapishanelerinde korkunç şartlarda tutuluyor ve birçok Rusya insan hakları savunucusunun şahitliğine rağmen onlar acımasız işkence ve milliyetlerine bağlı saygısızlıklarına maruz kalıyorlar.
Maalesef Rusya’da eskimez bazı gelenekler varsa, bunlar belirli kişilerin ve tümüyle bir halkın hak ve özgürlüklerinin acımasızca bastırılması, milli özelliklerinin küçük düşürülmesi geleneğidir. Benim görüşüme göre, Stalin başkanlığında Sovyet Rusya’sında Çeçen halkına yapılan suçlarla bugün Yeltsin, Putin ve Medvedev başkanlığında ‘demokrat’ Rusya tarafından yapılan şeyler arasında çok ortak nokta var.
Burada şuna dikkatleri çekmek istiyorum, imparatorluk kibriyle kaplanmış Rusya yönetimi, siyasileri ve askerleri Çeçen halkına yönelik insan sevmeyen tutumlarını gizlemeyi de düşünmüyor.
Şöyle ki, 1999’da Putin’i başbakan olarak sunan Yeltsin ‘Çeçen meselesinin kesin çözümü’ hakkında, bilinçli olarak Çeçenlere karşı Rusya politikası ile Yahudilere karşı Alman faşizm politikasının paralelliğinin altını çizdi.
2000 baharında eski Rusya Başbakanı Çernomirdin, Çeçenya konusuyla ilgili olarak, Stalin’in sonunu getiremediği işi Putin’in ele aldığını söylemişti. Çernomirdin’in ifadesine göre, Çeçenlerin sürgünü ve halkın yarısının öldürülmesi halen Çeçen meselesinin tam çözümü demek değilse, Rusya yönetiminin baştan beri bu savaşta neye ulaşmak istediğini hayal etmek mümkün.
Çeçenya’da askeri operasyonları bilindiği üzere üç Rus generali yürüttü: Kazantsev, Troşev ve Şamanov. Açıkça Çeçenya’ya saldırılarının amacının ‘teröristlerin acımasız imhası’ olduğunu ilan eden generaller açıkça televizyon kameraları önünde şu tür açıklamalar yaptılar. “Diğerlerinin bahanesi olmaması için onları açıkça asmak lazım” (General Kazantsev); “10 yaşından başla tüm Çeçen erkekleri teröristtir” (General Troşev); “Çeçen teröristlerin eşleri, kız kardeşleri ve anneleri de teröristtir” (General Şamanov).
Peki Çeçenya’yı kana bulayan bu suçlu generallerin açıklamalarına Rusya demokratları nasıl tepki gösterdi? Rusya demokrasisinin en tanınmış adamlarından biri ola Anatoli Çubays, yıkılan Caharkale harabesinde Şubat 2000’de Rusya insan hakları savunucularını Rus askerlerini Çeçenya’da soykırımdan suçlamamaya çağırdı, çünkü onun ifadesine göre, “Rusya ordusu Çeçenya’da yeniden doğuyor”.
Dünyada hiç kimse, Rus siyasileri ve generallerinin bu açıklamalarına dikkat etmedi ve biz Çeçenya’da ‘yeniden doğan’ Rus ordusun Ağustos 2008’de Gürcistan’a karşı nasıl saldırı gerçekleştirdiğini ve hayasızca onun bölgesini nasıl işgal ettiğinin şahidi olduk.
Bir Çeçen olarak doğrudan şunu söyleyebilirim, küçük bir halka karşı başlatılan her türlü terör kampanyası uzağa giden sonuçlara sahip oluyor, çünkü sivil toplumun-demokratik özgürlüklerin, insan hakları ve kanunun üstünlüğünü harap ediyor.
Tamamen siyasi çatışma olarak başlayan Rusya-Çeçenya anlaşmazlığını son on beş yılda güç ile çözmeye çalışan Rusya sadece anlaşmazlığın daha da sert olmasını elde edebildi. 1992 federatif anlaşması Rusya imparatorluğu tarihinde, onlarca milli cumhuriyetin gönüllü olarak Rusya devleti yapısına girmek için anlaşma imzalaması konusunda ilk örnek oldu. Ama bu anlaşma tek taraflı olarak Rusya’nın kendisi tarafından tamamıyla ihlal edildi. Öncelikle, hiçbir zamana federatif anlaşmayı imzalamamış olan işgal edilen Çeçenya’nın statüsü ile anlaşmayı imzalayarak kendisine giren cumhuriyetlerin statüsünü eşit tutma girişiminde bulundu. İkincisi, uzun yıllardır Rusya yönetimi, sömürgeci istilacıların en iyi gelenekleriyle bu cumhuriyetlere dini ve vatandaşlık haklarını gerçekleştirmeyi reddediyor. Bugün bu cumhuriyetler kendi yöneticilerini seçme, kendi dinini yaşama hakkına, hatta kendi alfabesini kullanma hakkına sahip değiller.
Batı’nın açıkça açıkladığı, Rusya Devlet Başkanı Medvedev’den beklentinin asılsız olduğu bugün her yerde kabul ediliyor. Küçük bir halka karşı terör kampanyası olumlu sonuçlar vermez. On yıldır Çeçenya’ya karşı devam eden suçun tahmini sonuçları, Rusya’da demokratik özgürlüklerin, özel kurumların özgürlüklerinin ve dini azınlıklar için dini inanç özgürlüklerinin kısıtlanması oldu. Bunun yerine siyasi motifli adli takipler, insan hakları örgütlerinin takibi, vatandaşın seçmen hakkının ihlali, sürekli güçlenen faşizm ve komşu devletlerin içişlerine kabaca müdahale olgu oldu.
Benim düşünceme göre, Çeçenya’daki ve Kuzey Kafkasya’daki zulüm sadece yeni siyasi çözümlerle durdurulabilir. Bugün sizler muhtemelen haberlerde, her şeyin yerine oturduğunu görüyorsunuzdur, ancak bu böyle değil. Batılı gazeteciler ve onursal konukları için özel ziyaretler düzenleniyor veya şöyle söylemek daha iyi, Caharkale’nin geniş çaplı yeniden inşa programının yeni modern havaalanını, fıskiyelerini gösteren özel hazırlanmış ‘barışçıl seferler’ düzenleniyor. Kremlin’in iddiasına göre, bugün Çeçenya’da barış ve istikrar hüküm sürüyor, ancak gerçekte Çeçenler için bombardımanların yerini alan korku ve endişeye dönüşen bir rejim oldu.
Tüm bunları bugün size neden söylüyorum? Sadece sizlerin her birinizin, kendilerinin de Rusya’ya Rusya-Çeçenya anlaşmazlığında barışçıl çözüm çağrısında bulunacak politikacı ve kişilere etkide bulunabileceğinize inanıyorum.
Çeçenya’nın kendisine gelince, benim görüşüm, barış ve insan hakları sadece adil ve özgür seçimlerin sağlanmasıyla mümkün olabileceği yönünde. Son kez böylesi seçimler Çeçenya’da 12 yıl önce olmuştu. Bu salonda oturan hepimizin, uluslar arası toplumun gücü başkanlığında, tüm bir halkın acılarına artık nokta koymayı başarmak için ayağa kalkmamız lazım. Politik iradenin olmayışından ötürü Avrupa halkının kurban edilmesini hiçbir haklı yanı yok.
Çeçenya’da gerçek barış cumhuriyetteki insan hakları durumunu iyileştirecek, Kuzey Kafkasya’da jeopolitik durumu istikrarlaştırarak ve Rusya’nın demokratlaşmasına yardımcı olacak. Hepimizin buna ihtiyacı var, hem Çeçenlerin, hem Rusların, hem uluslararası toplumun! Teşekkürler. ÖZ/FT