Geçen 2010 yılı Kuzey Kafkasya’nın politik gelişimi için takvimle aynı olmadı. Abartıyla 2010 yılının en önemli olayının, Rusya başbakan yardımcıları arasında, devlet başkanın özel temsilcisi başkanlığında bağımsız federal bir bölge oluşturulması aracılığıyla Kuzey Kafkasya bölgesi idaresinin transformasyon gayreti (bu girişim başarılı oldu mu yoksa tersi mi- aşağıda da değineceğimiz ayrı bir konu) olduğunu söylemeyeceğiz.
Rusya yönetimi pratiğinde eşi görülmemiş bir olay! Problemli Rusya bölgesine devlet başkanı özel temsilcisi görevine eski Krasnoyarsk valisi Aleksandr Hloponin’in atanmasını yorumlayan tanınmış Alman Kafkasya bilimcisi Uve Halbakh şu yorumda bulundu: “Rusya ‘iç yabancı bölgelerin’ problemlerinin çoğunluğunun çözümünde ‘siloviklerin’ göstermiş olduğu tek taraflı askeri yaklaşımdan ayrılış planında ‘öğrenilmiş dersler’ görüyoruz. Almanya’nın (ve bütünüyle Avrupa) aktif şekilde, ‘siloviklerin’ aletleri dışına çıkacak, Rusya’nın Kuzey Kafkasya’daki daha nitelikli stratejiyi aktif olarak desteklemesi lazım. Ancak bizim anlamamız gereken şey, bu tür yaklaşımların üretilmesinin ne kadar zor olduğunu ve bölgede durumun ne kadar sallantılı olduğunu anlamamız gerekiyor”. Bu arada, 19 Ocak 2010 tarihli devlet başkanı kararına giden yol bundan altı ay önce başladı. Bu bağlamda Haziran 2009’dan itibaren ve tüm 2010 yılı boyunca geçenleri aynı planda birleştirebiliriz. Ancak bu süreci incelemeden önce kısaca ilk başta Rusya iç politikasında egemen olan ‘boş’ yaklaşımları inceleyelim.
Vladimir Putin’in iki devlet başkanlığı görev döneminde yönetim Kuzey Kafkasya hakkında sıkça ve isteyerek söz etti. Ancak bu konuşma birkaç konu etrafında inşa edildi. Birinci konu, Kafkasya Rusya’nın sağlamlığını tecrübe ettiği uluslararası terörizm alanı. Burada siyasi konjonktüre göre ‘uluslar arası teröristler’ görüntüsü değişti. Bazen görüntülerinde birden Gürcü izleri, bazen Afgan, bazen de birden ‘hain Batı’ açık katılımı görüldü. Mamafih, Batının Kuzey Kafkasya işlerinde rolü çifte standart olarak yorumlandı. Bir taraftan o, ‘üçüncü dünya’ entrikalarından zarar gören ‘doğal müttefik’, diğer taraftan yanlış düşünceleri (veya ‘çifte standardı) ‘empoze etmeye’ çalışan vurdumduymaz ve can sıkıcı partner olarak görüldü. İkinci konu baba ve oğul Kadirov’ların bilge rehberliğinde tamamen değişen Çeçenya örneğinde hızla istikrarlaşan Kafkasya. Kuzey Kafkasya sorunlarını bir şekilde çeşitlendirme girişimleri yapıldı. Bu konuda en açık örnek olarak hem direk kendi amirliğinin hem de toplumun dikkatlerini klancılık problemleri, bölge yönetimlerinin etkisiz idaresine (özelikle federal merkeze bütçe bağımlılığı şartlarında) çekmeye çalışan Güneyde devlet başkan özel temsilcisi Dmitri Kozak’ın (bu görevi Eylül 2004-Eylül 2007’de yerine getirdi) konuşmalarını ifade edebiliriz.
Ancak iç konuşma, en azından geçen yılın ortalarına kadar ülkenin idari elitinin ilgi odağı dışında idi. Durum hissedilen birkaç durumdan sonra 2009 yazından itibaren değişmeye başladı. Çeçenya’da antiterör operasyonunun iptali gibi sahte bir eylemden sonra ülkedeki eylem sayısında azalma olmadı. Üstelik kundaklama, terör etkinliği komşu cumhuriyetlere, Dağıstan, İnguşetya ve Kabardey-Balkar’a da yayıldı. 2009 yazında İnguşetya Devlet Başkanı Yunusbek Yevkurov’a cüretkar bir suikast girişimi gerçekleştirildi, aynı zamanda Kuzey Kafkasya’nın büyük cumhuriyeti, Dağıstan’ın İçişleri Bakanı Adilgrey Magomedtagirov’un öldürülmesi olayı oldu. Tüm bunlar makul bir açıklama gerektiriyordu. ‘Bazılarının zaman zaman engel olduğu’ bölgenin istikrarlaştırılma isteğiyle ilgili hikayelere yenilerini eklemek artık mümkün olmadı.
‘Dış’ hikayeden ‘iç’ hikayeye dönüş noktası Dmitri Medvedev’in 9 Haziran 2009’da Mahaçkale’de yaptığı konuşması oldu. Bu konuşmasında Rusya devlet başkanı Kuzey Kafkasya bölgesinde var olan ‘sistemli problemleri’ açıkladı. 90’lı yıllardan sonra yönetim aslında ilk kez ilk yetkilisinin ağzından, Rusya Kafkasya’sındaki sosyo-politik türbülansın sebebinin dış etkiler değil iç düzen problemleri (yolsuzluk, işsizlik, halkın fakirliği) olduğunu açıkladı. Tüm bunlar anlaşıldı, ancak ne devlet başkanını, ne başbakanı daha az önemli olmayan diğer gerçekleri anlamaya ikna etmedi. Özellikle iki tandemin iki üyesi sanki Kafkasya’nın bu problemleri geçen yüzyılın 80’li yıllarındaki Harlem yada Bronx durumuyla oldukça benzer bir durummuş gibi ‘haydutlarla’, ‘OPG’ (organize suç grubu) ile mücadele konuşmalarına devam etti. Kuzey Kafkasya idaresindeki hatayla ilgili dürüst bir konuşma da olmadı. Tüm hatalar ve başarısızlıklar bölgesel ve yerel yönetime atıldı, federal yönetim ise eleştiri ateşinden çıkarıldı. Burada terörizme bağlı işlerle ilgili özel bir yargı yetkisi getirilmesi gibi egzotik fikirler var. Ama ne olduysa da geçen yılki devlet başkanlığı mesajında Medvedev, Kuzey Kafkasya’yı Rusya iç politikasının en önemli problemi olarak adlandırdı. O zaman da başka bir fikir dile getirildi; tandeme güvene tevzi edilmiş ve Kuzey Kafkasya’da ‘düzeni sağlamak’ sorumluluğunda olacak yeni bir bürokratik kurumun kurulması.
Sonuç olarak 19 Ocak 2010’da Aleksandr Hloponin’in Kafkasya’da ortaya çıkışı meydana geldi. Bir yönden bu yenilik gibi görülüyordu. Ülkenin en istikrarsız bölgesinden bir silovik değil, Taymır’de ve Krasnoyarsk’ta ‘Norilsk nikeli’ ve valilik okulundan geçmiş bir yönetici sorumlu olacaktı. Kuzey Kafkasya hakkında ilk kez bu kadar sıkça başka kelimeler kullanılmaya başladı. Alışılmış ‘terörist’, ‘ekstremist’ dışında medyada ‘kümeler’, ‘yatırımlar’, ‘yenilikler’ gibi sözler parladı. Diğer taraftan Hloponin’in atanmasının modernizasyonla hiçbir ilgisi olmadı. Gereken tecrübeye sahip olmayan adamın tipik kulis atamasıdır. Ve önemli milli çıkarlara uygun olarak değil de iç bürokrat mantığı ile. Buna yeni ‘Kafkasya başkanının ‘ oldukça kısıtlı ‘fonksiyonelliğini’ de ekleyelim. Hloponin kelimenin tam anlamıyla, ilgili siyasi yetkiler verilmeden ‘ekonomiye atıldı’. Askerlerin hatırlattığı şartlarda aslında ne yatırımı/yeniliği? Sonuç olarak daha iyi olmadı, her zamanki gibi oldu. Önemli konu olarak ekonomi ve sosyal alan kabul edildi. Kremlin ve Beyaz Ev tüm gücün bu segmanların gelişmesine yönlendirilmesine çağırdı, politik konu (dini ilişkiler, etnik anlaşmazlıklar) ise önceden olduğu gibi tabu olarak kaldı. O sadece sosyo-ekonomik temelden türemiş ‘üst yapı’ olarak kabul ediliyor. Böylelikle yönetimin kendisi kendini sert çerçeveye koydu. Kafkasya’nın gelişimi konusunda geniş çaplı strateji hazırlama yerine sosyo-ekonomik tarafıyla kendini sınırlandırdı. Alanın önemli olduğu konusunda tartışma yok, ancak bugünkü siyasi istikrarsızlık şartlarında belirli bir rol oynamıyor.
Sonuç nedir? Çok doğru sözler söylendi. Kuzey Kafkasya politikası bilimsel düşüncesinin gerektiği, siloviklerin çalışma kalitesinin arttırılması gerektiği, çalışan nüfusun iç göç organizasyonu gerektiğiyle ilgili. Ancak politik manivela olmadığından özel temsilcinin çalışmaları aşama aşama devrim öncesi köylü topluluğunu hatırlatmaya başladı. Aslında gerekli bir kurum, ama nasıl iyi şekilde kullanılır belirsiz. Bir kez daha tekrarlıyoruz ki öncelikli olarak bu ağır siyasi yetkiler alamamış Hloponin’in suçu değil, sorunudur. Bu yetkiler olamadan bölge ekonomisi için yapabildikleri en iyi şey ‘Strateji-
Bir yandan, 2010’un Kuzey Kafkasya bölgesinden gelen bazı yeni tehditlerin açtığını söylemek mümkün değil. İslamcı eğilimlere yönelik siyasi şiddet artışı daha önce başladı. ‘Yenilenen’ etnik milliyetçilik (Rusya Kafkasya’sının özellikle batı bölgesinde) kendini birkaç yıl önce açıklamıştı. Ama diğer taraftan terörist faaliyetlerin genişlemesi (özellikle de Çeçenya’da antiterör operasyonunun iptal edilmesinden sonra) rahatsız edici şekilde geçen yılın tüm 12 ayı boyunca şaşırttı. Terörizm yeniden Rusya’nın başkentine geldi. 29 Mart 2010’da Moskova metrosundaki patlamalar bir çok zor soruyu getirdi. Ve sadece güvenlik planında değil. Bir anlamda onlar 11 Aralık trajedisinin alarm zili oldu. İlk bakışta bu olaylar arasında doğrudan bir ilişki yok. Ancak daha derin bakıldığında, büyük Rusya şehirlerindeki toplumsal düşünce, başkent metrosundaki patlamalardan şok olmuştu, ancak Kizlar, Vladikavkaz, Nalçik’te meydana gelen trajik olaylara oldukça isteksiz (pasif denmezse) bir tepki göstermişti. Nalçik hakkında bu arada daha detaylı konuşmak gerekir. 90’lı yıllarda Kuzey Kafkasya’nın ‘uyuyan güzel’ şanına sahip olan Kabardey-Balkar’da 2010’da eylem sayısı arttı. Bu konuda 1 Mayıs’taki hipodrom patlamasını, ‘teknoloji yapısına’ ilk saldırı olan Baksan GES’e (21 Temmuz) yapılan saldırı hatırlanabilir. Ülkede yazın ilk iki ayında 17 patlama oldu. Haziran 2010’da Kabardey-Balkar Devlet Başkanı ekstremizmle mücadele konusundaki karma ekibin ülkeye girişine izin verdi ve Kuzey Kafkasya’nın doğu (istikrarsız) ve batı (daha istikrarlı) bölgesi arasındaki sınırı her geçen gün silen kundaklama-terör aktifliğine tepki oldu.
2010 aynı zamanda (ve sadece Kabardey-Balkar’da değil) cihadın, yer altı örgütünün tanınmış kişilerinin öldürülmesinin bölgeye barış getirmeyeceğini gösterdi. Geçen yıl Kuzey Kafkasya terörizminin tanınmış liderleri Anzor Astemirov ( 24 Mart), Said Buryatski (2 Mart), Magomedali Vagabov (21 Ağustos) öldürüldü. Onlardan her birini, Kabardey-Balkar’ın başkentine 2005’de yapılan saldırıdan başlayarak, geçen yılki Nazran emniyetine karşı eylemler ve Moskova metrosundaki patlamayla biten kanlı izler uzandı. Ancak yeni ‘emirler’ ve yeni ‘şehitler’ doğuran alanda toplu değişiklikler olmadan belirli kişilerin öldürülmesi etkili araç olmadı. Anzor Astemirov’un yerini hızla Asker Cappuyev aldı ve söylendiği gibi eski şarkı yeniden başladı. Üstelik 2010’da başka yaklaşımlar da gördük. Şöyle ki 9 Haziranda operasyon esnasında, İnguşetya’ya saldırı (Haziran 2004) ve Beslan okuluna terör saldırısı (Eylül 2004) ile zanlı Ali Taziyev ( Magas olarak da tanınıyordu) ele geçirildi. Bu tür ele geçirmeler (bu davaların görüşülmesi de) direnişçiler ve liderleri için güçlü ideolojik silah olmadı (en azından şimdilik).
Maalesef ne devlet, ne toplum terör tehdidinin doğasını doğru şekilde anlamadı. ‘Haydutlar’, ‘Çeçen ayrılıkçılar’ (2010’de Çeçenya terörist yarışma türünde dördüncülüğe indi) gibi ifadelerin tekrarı Kuzey Kafkasya cihatçılarının meydan okumalarından bizi uzaklaştırdı.
Ve burada oldukça önemli bir teze yaklaşıyoruz. 2010’da Kuzey Kafkasya daha önce hiç olmadığı kadar Rusya genelinde bir problem oldu. Rusya’nın başkentindeki Aralık olayları, tek Rusya sivil-siyasi proje çerçevesinde etnik azınlıklarla gelişmek ve var olmayan etnik çoğunluk hazır mı sorusunu güncelleştirdi. Maalesef biz Rusya yönetim eylemlerinde başarılı politik ve yönetim kararları görmedik. Rus etnik milliyetçiliği sloganları kullanan hareketin parlamasını merkez bir taraftan kendi seçim öncesi hedefleri için kullanmaya çalıştı. Yoksa Başbakan Putin’in çift anlamlı jestleri (fanatiklerle görüşme, ölen Yegor Sviridov’un mezarını ziyaret etme, aynı zamanda büyük Rusya şehirlerine gelenlerinin ikamet kayıtlarının gerektiğiyle ilgili açıklama) nasıl izah edilebilir? Bununla birlikte vatandaşların ülke içinde hareketinin serbestleşmesini reddetmek, iç sınırların oluşturulması Rusya içinde ve Kafkasya ‘sokaklarında’ ekstremist düşüncelerin sağlamlaşması ve apartheid ile sonuçlanabilir. Bu Rusya’nın tamamıyla demodernization ile sonuçlanabilir, çünkü normal çalışan iş gücü piyasasının olmaması ‘düşünen ekonomi’ (Dmitri Medvedev’in zamanında güzelce sözünü ettiği) için engel oluşturur.
Geriye baktığımızda bugün Kuzey Kafkasya için birkaç senaryo görebiliriz. Yukarıda belirtilen bir dizi heybetli probleme rağmen Moskova’nın iyi yönde gelişim için belirli önkoşulları var. Moskova için pozitif faktöre güçlü etnik ayrılıkçı ocakların olmaması dahil. Bugün Kuzey Kafkasya’da bölgesel dağılma taraftarları ( Adıge örgütleri) bile Moskova’ya başvuruyor ve Rusya devlet hukuku çerçevesinde hareket etmeye hazır. İnguşetya veya Dağıstan’daki şu anki istikrarsızlık da ayrılıkçılığın ortaya çıkışı olarak tespit edilemez. Ve hatta Kuzey Kafkasya’daki yüksek seviyedeki şiddeti, aynı şekilde yönetime yüksek seviyedeki hoşnutsuzluğu kabul ederek şunu belirtmek gerekir. Bu hoşnutsuzluklar ardında genelde olduğu gibi net ve yapılandırılmış bir ideoloji yok. Hatta radikal İslamcı slogan gösterilerinde bile ideolojik-siyasi motivasyon her zaman görülmüyor. İnsan kitleleri ormana ve dağlara Kur’an hakkında fikirleri olduğu, Din İdaresinin resmi eylemlerinden iyi oldukları için gitmiyorlar. Bu gidişin gerçeği olarak onlar yolsuzluk ve yönetimin keyfi hareketi, güvenlik organlarının sınırsızlıklarını ifade ediyorlar.
Bunun ise ideoloji ile ilgisi yok, ama ‘yaşam protestosu’ yönetimin uygun eylemleri ile kesip ayırılabilir. Böylelikle objektif durumların tümü (şiddetten yorgunluk, istikrar isteği) ve sübjektif eylemler (toplumsal düşünceyi hesaba katmak, yönetim ve toplum arasında diyalog organizasyonu) Moskova’ya yakın zamanda bölgedeki politik riskleri minimuma indirme imkanı verebilir. Elbette toplu dönüm noktasından söz edilmiyor. Ama istek olması halinde küçük pozitif mümkün.
Ancak hoş olmayan senaryolar için maalesef birçok neden var. Birincisi, radikal İslam’ın büyümesidir. Genel Rusya sosyo-Darwinizm şartlarında, Kafkasya’da hipertrofik özelliklere sahip İslam egalitarizmi herhangi bir dış yardım olmadan talep ediliyor. Özellikle bölgesel ve federal yönetimin yolsuzluğu arka planında, aynı zamanda yerli vatandaşların günlük problemlerine ilgi yokluğu arka planında. Kremlin’in şu anki politikasına devam etmesi (bölgenin tam entegrasyonu olmadan uzaktan yönetme) öncelikli olarak bölgesel izolasyon ve tecride, ikincisi ekstremist protesto hareketinin sağlamlaşmasına götürür. Eğer Dağıstanlı komünistler ve ‘Yablokalılar’, İnguş insan hakları savunucuları veya tüm Kafkasya’daki ılımlı milliyetçiler Rusya kanunları çerçevesinde ve ortak Rusya hukuk ve siyasi mantığı çerçevesinde yönetime karşı hareket etseler, radikal İslamcılar bu mantığın kendisini reddediyorlar. Bir kısır döndü ortaya çıkıyor. Sadık bölge elitinin gayretleri ile laik muhalefet ciddi şekilde zayıfladı ve demoralize oldu. Ama bu muhalefetin yerine, demografik kaynağı olan (bu protesto liderleri ve ideologları arasında çok genç var), resmi yönetimde olmayan özgüvene sahip İslamcı protesto geliyor.
Buna bağlı olarak Moskova için en tehlikeli senaryo bölgesel yönetimler, gelir yerlerinin korunması mücadelesinde ve hatta kendi fiziki güvenliklerinden endişe ederek, taban girişimini durdurmaya başladığında, yani pratiğine İslam’a radikal yaklaşım elementleri, açık popülizm, belki de milliyetçi sloganlar getirmeye başladığında meydana gelir. Bu durumda 1990’lı yıllarında başındaki olayların tekrarlamasının görgü tanığı olabiliriz.
Washington’daki Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi’nin misafir öğretim üyesi Sergey Markedonov’un Prag merkezli Caucasus Times’da 4 Ocak’ta yayımlanan bu yazısını Ajans Kafkas için Özlem Güngör Türkçeye çevirdi.
Sergey Markedonov