Evet, Ethem haindi ama Çerkesler için (2)

"Çerkesler çok büyük travmalar yaşadı. Anzavur’la birlikte hareket eden Bandırma, Manyas, Gönen yöresindeki Çerkes köyleri tamamen tehcire tabi tutuldu. Halbuki Çerkeslerin büyük kısmı Kuvayi Milliye’nin içerindeydi. Hain Çerkes Ethem gibi yaftalar Demokles’in kılıcı gibi tepemizde sallandırıldı. Ama çok enteresan paradokslar yaşıyorsunuz. Çerkes Ethem’i hain ilan edenlerin içinde Çerkesler var. Birçok Çerkes’i ipte sallandıranların tepesinde Kılıç Ali’yi görüyorsunuz, Çerkes kendisi. Çerkes Ethem Düzce isyanını bastırıyor, 70 küsur Çerkes’i parkta çınar ağaçlarına asıyor. Bana göre Ethem haindir. Ama Türkiye Cumhuriyeti’ne ihanet etmemiştir, Çerkeslere ihanet etmiştir."

Mehdi Nüzhet Çetinbaş, Ajans Kafkas’a verdiği röportajın ikinci bölümünde Türkiye’de uzun yıllar Çerkesler ‘hain’ damgası vurulmuş Çerkes Ethem nedeniyle sindirildiğini hatırlatırken, Ethem Bey’in hayatı boyunca Türklere hizmet ettiğini, Çerkeslikle alakasının olmadığını ve ihanet ettiği kesimin de aslında bizzat Çerkesler olduğunu savunuyor… “Rusya’ya Gönüllü Katılışın 450.Yıl Dönümü’ adı verilen Kuzey Kafkasya’daki kutlamaları bütün Kafkasya direniş tarihini ‘asiler tarihine’ tahvil eden büyük bir ihanet çabası olarak yorumlayan Çetinbaş, Çerkes toplumunun en temel problemlerinden birinin de kadrosuzluk olduğunu hatırlatıyor.

450. yıl iddialarıyla Rusya tam olarak neyi hedefliyor? Tarihimizi yıpratarak Kafkasyalıların kendi tarihlerinden utanmalarını ve kimliklerini zayıflatmayı mı? Diğer taraftan şöyle yorumlar da var; tamam geçmişte bazı sorunlarımız olmuş, ama bunları unutup her iki tarafın da kazanmasını sağlayacak şekilde geleceğe bakalım… Yani bir çeşit barış eli mi?
 
Burada çok şeytani bir politika izliyorlar. Kafkasya halkları olarak 450 yıl önce Rusya’ya gönüllü katıldığınızı kabul ettiğiniz zaman, 1825’ten başlayıp 1864’e kadar süren savaşlarda asi duruma düşüyorsunuz. Ve o savaşlarda akıtılan kanlar, verilen şehitler teröristtir, onlar devlete karşı isyan eden asilerdir. Hacı Giranduko Berzeg’in kemikleri sızlıyor. Hacı Kuzbek’in kemikleri sızlıyor. Sayısını tam olarak bilemediğimiz insanlar burada oluk oluk kan akıtıyor ve siz bu insanların hepsini, bütün atalarımızı asi pozisyonuna düşürüyorsunuz. Yani burada verilen savaş özgürlük savaşı değil, devlete karşı bir başkaldırı. 1820’lerde Kafkasya’daki Rus sayısı kaç? Yüzde bir bile değil, sıfır. 1820’lerde sıfır oran Rus oranını bugünkü duruma getiriyorsunuz. Yani bunlar tamamıyla oradaki satılık aydınların yaptıkları şeylerdir. Telefonla zaman zaman görüşüyoruz, gerekçeleri de son derece çirkin. Bilmem kaç milyon ruble gönderdiler diyorlar, o parayı geri mi çevirelim… Böyle bir mantık olabilir mi? Özgürlüğünüze, tarihinize, mazinize 300 – 400 milyon ruble yardım karşılığında, böyle bakan insanlar var. Bu son derece acınacak ve çirkin bir durum. Tabii onurlu insanlar eziliyor, sesleri duyulmuyor. 
 
Kültürel kodlarımızın bugün için tıkayıcı rol oynadığı durumlar var mı? Mesela geçmişte yaşananlar bize aktarılabildi mi? Bakıyoruz bin yıl önceki Haçlı Seferleri’nden bugüne Arapça’da ağıtlar kalmış, ama bize aileden sürgünle ilgili neredeyse hiçbir şey aktarılmadı, gelenekten bu konuda pek bir şey öğrenmedik. Kültürel kalıplarımızda sorun var mı?
 
Tabii olmaz olur mu… En güzel model, 1910’lu yıllarda ortaya kondu. Kapatılan Çerkes Teavün Cemiyeti çok önemli bir modeldi. İçinde birçok Çerkes aydınını barındıran, milletvekillerinden paşalara varıncaya kadar birçok aydının içinde yer aldığı bir kurumdur. Şanssız bir şekilde cemiyetin ana unsurunun bir kısmı padişahın tarafında kalınca, cemiyet daha sonra kapatıldı. O dönemde, Çerkes Teavün Cemiyeti kapatılınca üyelerinin bir kısmı da Kafkasya’ya gittiler, Kafkasya’da 1918 Cumhuriyeti’nin içinde yer aldılar, bağımsızlık hareketine katıldılar. Orada yıkıntı olunca bir kısmı orada kaldı, dönemedi. Kadrolarımızın çok önemli kısmını bu sıralarda kaybettik: Kurtuluş savaşı, Çerkes Teavün Cemiyeti’nin kapanması sırasında… Ve Cemiyet kapatılınca maalesef arşivi talan edildi. Bunlar tabii soruşturulması gereken olaylar, oradan bize doğru düzgün bir şey kalmadı. Bununla beraber Çerkesler çok büyük travmalar yaşadılar. Anzavur’la birlikte hareket eden, hareket ettiği var sayılan Bandırma, Manyas, Gönen yöresindeki Çerkes köyleri biliyorsunuz, tamamen tehcire tabi tutuldu, yerinden kaldırıldı. Halbuki Çerkeslerin büyük kısmı da Kuvayi Milliye’nin içerisindeydi. Yani bir çok travmalar yaşandı, uzun dönem hain Çerkes Ethem gibi yaftalar Demokles’in kılıcı gibi tepemizde sallandırıldığı için 1950’lere kadar gelen dönem içinde insanlar Çerkesliklerini gizlemek gibi durumlara düştüler. Ama bu olurken de çok enteresan paradokslar yaşıyorsunuz. Çerkes Ethem’i hain ilan edenlerin içinde bakıyorsunuz yine Çerkesler var. Birçok Çerkes’i ipte sallandıranlara bakıyorsunuz, tepe noktasında mesela bir Kılıç Ali’yi görüyorsunuz, Çerkes kendisi. Veya bakıyorsunuz Çerkes Ethem Düzce isyanını bastırıyor, 70 küsur Çerkes’i parkta çınar ağaçlarına asıyor, astıklarından bir tanesi de Kuvayı Milliyeci Sefer Berzeg. Bana göre Ethem haindir. Ama Türkiye Cumhuriyeti’ne ihanet etmemiştir, Çerkeslere ihanet etmiştir. Ethem, Çerkes toplumunu mahveden, Çerkes toplumunun yüz karası bir haindir. Tarih kitapları Çerkes Ethem’e hain dediği için biz ona refleks olarak sahip çıkıyoruz. Kim için hain Çerkes Ethem, kime ne yapmış? Çerkeslerin dışında hiç kimseye ihaneti olmamıştır. Çerkes Ethem’in hayatının hiçbir anında Çerkeslikle en ufak, tırnak ucu kadar alakası olmamıştır. Çerkes Ethem, Enver Paşa’yla, kardeşi Nuri Paşa’yla Türkistan’a giden ordunun içindedir. Kendisini Türkçülüğe adamış, ‘Büyük Türk Dünyası’nı kurmaya çalışan, böyle bir insan. Özeleştiri olarak söylüyorum bunları. Çerkes Ethem’e iadeyi itibar diyorlar… Hiçbir zaman imza koymam böyle bir şeye. Çerkes Ethem’in hangi Çerkes’e faydası olmuş, Çerkeslik için ne yapmış? Bunun anlatılması lazım.
 
Önündeki Çerkes ifadesi bütün Çerkeslere karşı da olumsuz bir yaklaşımın oluşmasına yol açmıyor mu peki?
 
Ben ona karşı geliyorum tabii. Ama bizim savunma mekanizmamız Çerkes Ethem olmamalı. Evet Çerkes Ethem haindir, ama Çerkes toplumuna haindir. Hayatı boyunca Türk toplumuna hizmet etmiştir. Çerkeslik için hiçbir şey yapmamış ki. Bu konuyu da ilk ben Kuzey Kafkasya dergisinin yayın yönetmeniyken dile getirdim. Sefer Berzeg’le olan davası üzerinden. Sefer Berzeg’i de tamamen eskiye dayalı bir kız davası yüzünden asmıştır Ethem. Bunlar tarihi gerçekler. Yani Çerkesler olarak önce kendimize iğne batırarak uyanmadığımız zaman, sanal ortamda, hiçbir şey okumadan, böyle şeyler yazdığımız zaman bir yere varamayız. Sanal ortamı zaman zaman takip ediyorum, bakıyorum, birileri bir şeyler yazıp duruyorlar. Yahu hangi kurumda ne yaptın bugüne kadar? Yazı yazmak çok kolay. Önemli olan hizmet. Türkiye’deki Kafkasya ile ilgili kitapların tirajı kaç? Üç yüz-beş yüz. Ama yazan dolu. Okumadan yazıyorlar. Önce kendimizi silkeleyeceğiz. Ve şuna da inanıyorum, Kafkas toplumu çok büyük, kalabalık kitlelerle bir yere varmaz. Biz ayağı yere basan, Kafkasya meselesinde bir şeyler üreten 100-150 tane aydın yetiştirdiğimizde mesele bitmiştir. Ama hâlâ o noktadan çok uzağız. Bizim hedefimiz de odur. En azından bir takım düşünen insanlar yetiştirmek. Sosyolojinin kuralı vardır; kitle, kalabalıklar sürü psikolojisiyle gider. Okuyan, entelektüel, sözü dinlenen insanlar bu toplumun içinden çıksın. Bizim en büyük sıkıntımız, Rusya ile topla tüfekle mücadele ederek zaman kaybetmemiz. Ha, bunu söylerken gidiyorsun başkasının söylemine ortak oluyorsun denilebilir. Çeçenistan’da ben hiçbir zaman silahlı mücadeleyi tasvip etmedim, desteklemedim. Ama yapılmak zorundaydı. Çeçenler savaşmak zorundaydı, Çeçenler başlatmadı savaşı, kendilerini savunmak durumunda kaldılar. Senin evine girip senin ailene, namusuna kastedeni öldürürsün, bu öyle bir şey. Başka bir seçenek yoktu. Rusya Çeçenistan’ı kurban seçerek diğer yerlere de şiddeti gösterdi. Ama bu bana göre geçici bir süredir. Belli bir noktadan sonra bitecektir. Ben şuna inanıyorum. Rahmetli Said Şamil’in bir sözü vardı, 1979’da şöyle dedi: "Yaklaşık 15-20 yıl içinde Rusya yıkılacak, ben belki görmeyeceğim. Ama eğer Rusya yıkıldığında biz örgütlü, güçlü değilsek, dünyaya oradaki durumu anlatamazsak, oradaki insanların yanına örgütlü olarak gidemezsek, örgütlü olarak onlarla kucaklaşamazsak gene biz bir şey kazanamayacağız." Ve aynen öyle oldu. 90’larda güçlü bir diaspora olsaydı, bugün Kafkasya bağımsızdı, kesinlikle bağımsızdı. Çünkü biz oradaki küçük cumhuriyetler arasında entegrasyonu kuramadık. Biz Kafkas Vakfı olarak 2000’li yıllara kadar serbest giriş çıkış zamanında oralara birçok hizmet götürdük, belli bir kesimin bilinçlenmesine katkı sağladık. Doğru şeyler yaptık ama yalnız kaldık. Doğru teşhisle gittik ama yanımızda yeterli gücümüz yoktu. Şimdi yine kesinlikle 25-30 sene içinde bir parçalanma daha yaşanacak, yaşanmak zorunda. Rusya gibi bir yerin, 22 tane federal bölgeden oluşan bir yapının böyle merkezi bir sistemle yaşaması mümkün değil. Rusya’nın bir ucu Japonya’da, diğeri Avrupa’da, iki ucu arasında 11 saat zaman farkı var. Böyle bir ülkeyi merkeziyetçi anlayışla yönetemezsiniz. Nüfus ve daha birçok sorunu var. Her yıl nüfusunun 700 bin civarında azaldığı söyleniyor. Bir taraftan Müslüman nüfus artıyor. 30 sene sonra, 120 milyon civarında nüfusa sahip olacak Rusya’nın neredeyse 45 milyonu Müslüman olacak. Böyle bir duruma gidiyor Rusya. Eğer bizim bir takım hedeflerimiz varsa şimdiden projektör ışığı yansıtarak çalışmamız lazım. Çünkü Rusya’nın şu anda yaptığı şey rant yemek, petrol fiyatlarının aşırı derecede yüksek olmasıyla Putin böyle bir ekonomik rant oluşturdu, bununla bir şeyler yaptı. Sürekli böyle gitmez ki. Petrol fiyatları düştüğünde, Rusya anında bir krizin içine girecektir. Zaten bu ekonomik refah Kafkasya’ya hiç gelmemiştir. Bakıyorsunuz, Moskova’da 4 bin dolar, Petersburg’da 4 bin 500 civarında olan milli gelir İnguşetya’da 170 dolar. En yükseği Osetya’da, o da 800 dolar, o da kaçakçılıktan ve oradaki askeri üslerden. Düşünebiliyor musunuz? Rusya’daki en fakir bölgelere bakıyorsunuz, Kafkasya’daki cumhuriyetlerin hepsi arka arkaya sıralı. Adıgey’in 75 km mesafede hemen bitişiğindeki Krasnodar’da 3 bin dolar olan milli gelir Adıgey’de 500 dolar. Arada 6 kat fark var. Kimse bunun hesabını sormuyor. Tersine çeviriyorlar. Krasnodar’da refah yüksek, onun içine girelim… Adıgey’in refahını yükseltelim demiyor kimse. Devleti lağvedecekler, Krasnodar’a katılınca refah yükselecek. Zaten eline reel olarak geçmeyen o para, Krasnodar’a katılınca hiç geçmez. Sen sadece Krasnodar’ın ortalama gelirini düşürürsün. Yani sonuçta, senin bulunduğun coğrafyaya bilinçli olarak o yatırım yapılmıyor. Bunu görmüyorlar, bunu tartışmıyorlar. Rusya’da 89 tane federal birim var, bunlara baktığınız zaman bizimkiler refah seviyesi bakımından en dipte. Bir ara Kalmukya araya katıldı yanılmıyorsam. 81’den 89’a hepsi Kafkasya’da. En geri kalanların hepsi Kafkas cumhuriyetleri. Bütün Rusya’nın en güzel yerleri olmasına rağmen böyle. Üzerinde insan yaşamayan yerler bile Kafkasya’dan daha iyi durumda. Problem şurada: Kafkasya’nın ekonomik planlaması merkezden yapılıyor. Orada hiçbir işadamımız, ne (Kabardey-Balkar Devlet Başkanı) Kanokov’un ne (Adıgey Devlet Başkanı Aslan) Thakuşinov’un verdiği sözle iş yapamaz; ancak merkezden onaylanırsa yapabilir.
 
Bugünkü durumda Türkiye’de bir Kafkasyalı nüfus var ve elde olanlar da ortada. Bu durumun içindeyken, nereden başlanmalı, sahip olan imkanlar içinde en öncelikli yapılması gereken şey ne size göre?
 
Öncelikle kendi entelektüelimizi, okuyan, Kafkasya’yı bilen, geleceğimize projeksiyon yansıtabilen, dil bilen, dünyayı tanıyan kadrolar yetiştirmediğimiz müddetçe hiçbir şey yapamayız. Artı, vakıf olarak bunu hep dile getirdik, Kafkasya’yı dünyaya entegre etmemiz lazım. Problemimizi dünyaya anlatmamız lazım. Bunu da kesinlikle Türkiye’de yapamazsınız. Türkiye dünyada gözükmeyen, takip edilmeyen bir ülke. Bugün Çeçenistan’la ilgili eğer Ahmet Zakayev ve diğer Çeçenler Avrupa’nın çeşitli yerlerinde olmasalardı, Türkiye’de olsalardı bir gram sesleri çıkmazdı. Bugün dünyada Çeçen mücadelesiyle ilgili bir takım şeyler yansıyor. Yansıma sebebi de Çeçen diasporasının bir kısmının Avrupa’daki merkezlerde bulunması. Bugün Lahey’de mahkeme binasının önünde 15 kişi bağırsa bütün dünya televizyonlarında geçer. Ama Ankara’da 20 bin kişi eylem yapsa dünyanın haberi olmaz. Kendi meselemizi dünyaya anlatmak zorundayız. Anlattığınız zaman dinlerler. Dünyayı sayılı insanlar yönetiyor, onlara ulaşacaksınız. Zamanında Avrupa ile ilgili uluslar arası bir toplantı İstanbul’da yapıldığında Kafkas Vakfı olarak çok önemli girişimlerimiz olmuştu, önemli kişilerle görüşmeler yaptık, hatta Amerika Dışişleri Bakan Yardımcısı ile görüştük. İlgi gösterdiler, takip ettiler… O dönemde çok önemli mesafeler alma noktasına geldik. Fakat bunu sürdürebilecek, takibini yapabilecek kadrolardan yoksunsun. Doğal olarak bu işi takip edecek insanlar gerekiyor. Ermeniler, Yahudiler insanlar yetiştiriyor, o insanları finanse ederek, onların arkasında durarak davalarını anlatıyor. Kadro olmadığı zaman hiçbir hareketi başarıyla yürütemezsin. Bizim en önemli eksiğimiz profesyonel kadroların olmayışı. Bir insan bir işte çalışıyor, boşta kalan zamanıyla da Kafkasya meselesiyle ilgileniyor. Bu bilime de aykırıdır, eşyanın tabiatına da aykırıdır, insanın tabiatına da aykırıdır. Bu yapıyla kesinlikle hiçbir yere varılamaz. Sizin finansörlüğünüzde, sizin desteğinizde araştırmalar yapılacak, projeler üretilecek. Bunu yapabildiğiniz zaman dünya sizi dinleyecektir. Rus temsilcilerin karşısına belli platformlarda çıkıp karşı görüşünü ortaya koyabilecek insanlar yetiştirdiğiniz zaman meseleyi çözersiniz. Rusya’nın Soçi ile adaylığını koyduğu olimpiyatlarla ilgili toplantı yapılırken, oylamaların yapıldığı ortamda İngili
ce konuşan 20 tane Çerkes delikanlısı oy kullanacak insanlara Soçi’de ne olduğunu anlatsa etkili olmaz mı? Putin oraya gidip konuşacaktı ama üyelerden bir tanesi yapılan anlatımlardan etkilenip "Ey Putin! Sen o topraklarda 1864 yılında bilmem şu kadar insanı öldürmüşsün, oralar sit alanı" diyebilirdi. Bunun için büyük organizasyonlar gerekiyor, güçleri birleştirmek gerekiyor. Bu konuda Kaffed’e de iş düşüyor, Kafkasya Konseyi’ne de, herkese iş düşüyor. Bugün ortak buluştuğumuz bir nokta var: Soykırım. Soykırımla ilgili projeler geliştirelim. Dünyaya anlatalım, belgeler ortaya koyalım, filmini yapalım. Sonuçta bir yere gelmemiz lazım.
 
Said Şamil’in son yıllarında yanındaydınız. O nesilden bahseder misiniz biraz?
 
Son üç sene çok yakınında bulundum, Said Şamillerin neslinde de en büyük sıkıntısı kadrosuzluktu. Hep şikayet etti kendisi de. Öte yandan kendisinin fert olarak çalışırdı. Suudi Arabistan’da Rabıta’nın Merkez Komitesi’ndeydi. Ben ona sürekli "Said amca şu bağlantılarını başkalarına da aktar, bize de aktar" derdim. Ama 81-82 yaşında olmasına rağmen çok daha uzun yaşayacağını umuyordu. Dolayısıyla bir türlü o bağlantıları ve kendi birikimlerini başkalarına aktaramadan gitti. Said Şamil’in kafasında o kadar çok bilgi vardı ki, hepsi onunla beraber gitti. Bu birikimlerin nesilden nesle aktarılabileceği bir yapıya kavuşmamız lazım. Biz de zaten Kafkas Vakfı’nda böyle bir şey için çalışıyoruz. Osmanlı arşivlerinde belge taraması yaptık mesela, çok yüksek maliyetli bir çalışma. Ama tabii düğün, ekip gibi şeylerin dışında faaliyet gösterdiğimiz için insanların dikkatine fazla çarpmıyor.
 
Düğün-dernek gibi olaylara fazla eğilim, yapılması gereken diğer şeyleri biraz öteliyor mu?
 
Ben onu yapmayalım demiyorum, o kültürün bir parçası, olması gerekir. Ama bir hayat tarzı haline geldiğinde, bütün mesele tamamen bundan oluşunca tıkanıyor. Çerkes’im deyin dışarıda, hemen danslarımızdan bahsediyorlar. Bir Şamil bir de danslar. Demek ki insanlar bizi sadece bununla tanımış. Ben ülkesinden sürülen, mağdur edilmiş, vatanını kaybetmiş bir halk olarak tanınmayı yüz bin kere tercih ederim. Ama maalesef bunu ortaya koyamadık. HT/FT


Birinci Bölüm: Asimilasyonda asıl sorumlu biziz

Üçüncü Bölüm: Etnik siyaset doğru yapılırsa olur

Dördüncü Bölüm: Çeçenya’da mücadele bitti, başka cephe açıldı

Hüseyin Tok