Çoğu zaman istatistiklerin gölgesinde kalan acı bir gerçek: Savaş yalnız öldürülen ya da yaralanan bedenler üzerinde değil yaşayanların ruhlarında da derin yaralar açıyor. Çeçenya, İnguşetya ve Dağıstan’da kök salan şiddet çoktandır Kabardey-Balkar’ı pençesine aldı, Karaçay-Çerkes’te de yayılmaya devam ediyor. Halkların psikolojisi tahrip oldukça, kansız bir hayat kurmak için gereken sağlıklı düşünceden gün be gün uzaklaşılıyor ve iki uçlu bir şiddete taraf olmak kaçınılmaz görünmeye başlıyor.
Öncelikli olarak izah etmemiz gereken şey belki de, yakın zamanda sıcak savaş alanı olmamış bölgelerin nasıl olup da sürekli yeni militanlar üretebildiği. “Manevi ve ideolojik boşluk” gibi basmakalıp Rus tezlerini bir kenara bırakırsak açıkça görülüyor ki; Her taraftan sıkılan bir coğrafya ölümcül bir kanala hapsolmuş durumda. Manzara, öfkeli, umutsuz, ateşli, korkulu, çaresiz bir gençliği silahların gölgesine sığınmaya itiyor.
Sivil muhalefetin önüne dikilen devasa engeller (ki sivil bir muhalifin askeri yöntemlerle susturulması ‘militan’ ın ortadan kaldırılmasından daha kolay olabiliyor), İslam’ın en radikal yorumundan uyarlanmış ‘savaş’ merkezli bir İslam anlayışının bile bile alternatifsiz bırakılması (sicili fişleme listeleriyle dolu resmi hocalar alternatif sayılır mı?), Rusya sathında körüklenen ırkçılık, ‘terörist’ Kafkasyalıya karşı yürütülen ‘mücadele’nin federal siyaset arenasındaki prim değeri…
Nerden bakarsanız bakın bugün Kafkasya’da yaşananlar, ipleri ellerinde tutanlar tarafından biraz da öyle olması istendiği için yaşanıyor gibi. Aksi halde, şiddetin yayılmasına sunulan katkıları ‘yanlış politikalar’dan ibaret görmek akli melekelerimizi inkıraza uğratabilir. Yönetmeye çalıştığı coğrafyanın iç dinamiklerine bu kadar yabancılık, şiddeti besleyen insan kaynaklarına böylesi körce bir bakış acaba gerçekten mümkün mü? Hepten basiretsizlik midir yani söz konusu olan?
Sonuçta, Kafkasya’da barış için yakın zamanda bir mucize gerçekleşmeyecek belki ama bir şeyler değişebilir. Belki küresel ekonomik krizin yıldırdığı Rus halkı Kafkasya’ya akan paraların hesabını iyiden iyiye tutmaya başlar da, terörle mücadele ve Kadirov’un yerini sağlamlaştırma adına Kafkasya’ya aktarılan kaynaklar daha bir göze batar hale gelir. Sıradan Rus’un gözünde Kafkasya’da istikrar günden güne hayal gibi görünürken, çözülmeyen bir kördüğüm için yapılan her yatırımı boğazından kesilen lokma olarak görmesi şaşılacak şey olmaz doğrusu. Dahası Milliyetçilik ve kilise kartı ‘Rus kültürüne hiçbir zaman tamamen adapte olamayacak barbarları kendi hallerine bırakmayı’ bile akıllara getirebilir. Ayrılık fikrini olduğundan daha fazla parlatmak henüz çok rasyonel görülmese bile inkar edilemeyecek bir olgunluğa eriştiğini söylemek de yalan olmaz.
Bu arada, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’dan kopan isyan dalgasının sonu nereye varacak? Son zamanların olmazsa olmaz sorusunu es geçmiş olmayalım ama bu fırtınada Kafkasya’ya dair söylenecek çok şey yok gibi. Ermenistan ve Azerbaycan’daki heyecan muhtemelen filizlenemeden savrulacak, Kafkas sıradağlarının arkasında ise ortalık zaten karışık. Tek bir şeyden söz edilebilir aslında, tek ve mühim bir şeyden, burada kullanabileceğimiz kelime: “ilham”
Öyle ya da böyle dünya bir ölçüde “yeni” bir şeye şahit oldu. İsyan insanlık tarihi kadar eski olsa da facebook ve twitter çağında bir güncelleme geçirdi. Dağların eteklerine vuran heyecan dalgası çekilecek fakat altında yeni bir “imkan” bırakacak belki de. Sadece Kafkasya için de değil, bütün insanlık için üzerine çokça düşünülmesi gereken bir imkan. Baskının, sindirmenin, zulmün, tutsaklığın ve “şiddet”in olduğu her yerde yeni bir imkan: yeni bir “yaşamı tehlikeye atma yöntemi”
Yusuf Altunok