Moskova Rusya Federasyonu’nun iç ve dış sınırlarını çizmeye koyulurken Rusların geçmişte Kafkasya’ya ektiği etnik mayınların tozları üflenmeye başladı. Sınır yokken tatlı tatlı yaşamış Çeçen ve İnguşlar, şimdi yerel idari sınırları belirleme çabası yüzünden gerilim hattına düşen kardeş haklardan sadece ikisi…
Rusya Federasyonu bugünlerde sınırlarını yeniden keşfediyor. Dünya, Rusya’nın Kuzey Kutbu’ndaki Arktik’i parsellemek için ABD, Kanada, Norveç ve Grönland üzerinden Danimarka ile tutuştuğu rekabetin dayanılmaz cazibesiyle haşir neşirken Moskova sessiz sedasız Çin’le 40 yıllık sınır anlaşmazlığını da tatlıya bağladı: Üzerindeki dört ada yüzünden iki ülke arasında soğuk savaş rüzgârı estirmiş Amur nehri geçen temmuzda Çin ve Rusya’nın yeni sınırı olarak kabul edildi. Böylece iki taraf arasındaki 4 bin
Kremlin sözde yerel yönetimin yetkilerini artırmak için 2003’te bir kanun çıkardı. ‘Yerel yönetimlerin organizasyonuyla ilgili genel prensipler’ adını taşıyan 131 nolu federal kanun, özerk bölgelerdeki idari sınırlarının belirlenmesini öngörüyor. Bu operasyon Rus nüfusunun çoğunluk olduğu bölgelerde fazla gürültü-patırtıya hacet kalmadan yürütülürken sıra Kuzey Kafkasya’ya gelince Rusya’nın geçmişte ektiği mayınlar harekete geçti. Sınırların Ocak 2009’a kadar çizilmesi gerekiyordu. Ama Moskova’dan görüldüğü kadar meselenin kolay olmadığı anlaşılınca Rus parlamentosu ekime kadar sureyi uzatmak zorunda kaldı.
Dudayev ve Auşev ‘kardeşçe’ rafa kaldırmıştı
Sovyetler zamanında farklı parametrelere göre çizilmiş sınırlarla ilgili anlaşmazlıklar 1991’den bu yana sürüncemede bırakılmışken, şimdi paylaşılamamış bölgeler üzerine cetvel koymak otomatik olarak çatışma doğurdu.
Kuzey Osetya sınırları içerisinde kalan tartışmalı Prigorodni bölgesi nedeniyle çatışmış Osetler ile İnguşları, ya da Kabardey-Balkar’da 1943 sürgününden döndükten sonra köylerinin tamamını geri alamamış Balkarlarla Kabardeyleri bir kenara bırakın aynı etnik havuzda yer alan İnguşlar ile Osetler bile Moskova’nın hiç hesaba katmadığı eski dosyalar yüzünden bir kez daha karşı karşıya. Vaynakh etnik grubunun iki kolu Çeçenler ile İnguşlar, mevcut fiili sınırın ortasından geçtiği Sunja bölgesinin kime kalacağı konusunda adeta halat çekme oyunu oynuyor. 1992’de Çeçen-İnguş Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti dağılırken Sunja topraklarının yüzde 60’ı ve nüfusu yoğun dört merkezi yeni kurulan İnguşetya Cumhuriyeti’nde kalmıştı. Verimli araziler ile ortak kullanılmış bütün ekonomik altyapı İnguşların yönetimine geçerken Çeçenya’ya kırsal alandaki Sernovodsk ve Assinovskaya yerleşim merkezleri kalmıştı. Ama bu tuhaf bölünme yüzünden de sınır resmen çizilememişti. Kurulan bir komisyon farklı alternatifler üzerinde çalışmış ama sonuç çıkmamıştı. Dönemin Çeçen-İçkerya Devlet Başkanı Cohar Dudayev ile İnguşetyalı muadili Ruslan Auşev 1993’te iki kardeş halkın arasına düşmanlık girmesin diye ‘sınırlar çizilmeden de beraber yaşayabiliriz’ mealinde bir anlaşma ile sorunu ‘sorun’ olmaktan çıkarmıştı. Anlaşma eğer ileride bir sorun çıkarsa üçüncü bir tarafın yani Moskova’nın müdahalesine gerek duymadan iki yönetimin oturup meseleyi çözmeye çalışacağı da öngörülüyordu. Tabi Çeçenler 1994’de feci bir savaşa sürüklendi, 1996’da Dudayev öldürüldü, 1999’da başlayan ikinci savaş sürecinde önce Kremlin güdümlü baba Ahmet Kadirov, ardından oğul Ramzan Kadirov ‘Rusya’nın birlik ve bütünlüğü’ sloganıyla Çeçenya’ya hükmeder hale geldi.
Auşev de Çeçen-Rus savaşında Kremlin’i kızdıran çıkışları yüzünden halkı tarafından sevilen başkan olmasına rağmen 2002’de ‘federal’ baskıyla istifa ettirildi. Haliyle dünün şartları değişti.
Tarafların iddiaları
Şimdi Çeçenler ‘mademki sınırı belirlemek zorundayız, o halde Çeçen Özerk Bölgesi ile İnguş Özerk Bölgesi’nin birleştirildiği 1934’e dönelim’ diyor. Çeçen halkını toptan Sibirya ve Orta Asya’ya sürmüş Stalin’in çizdiği sınıra göre Sunja Çeçenya’da kalıyor… Yüzyıllar süren özgürlük savaşının ardından 1810’da imzalanan anlaşmayla Rusya’ya katıldıklarını beyan etmiş İnguşlar ise 1922’deki sınırları hedefliyor. Çeçenlerin ‘Dağlı Sovyet Sosyalist Özerk Cumhuriyeti’nden kopup Çeçen Özerk Bölgesi’ne dönüştüğü bu tarihte Çeçenler dezavantajlı.
İnguşlar bölgedeki nüfuslarının yoğun olmasını da koz olarak kullanıyor. Çeçenler ise ‘komşu ilhakına’ dikkat çekiyor; 1950-1960’lara kadar Sunja’da bir tek İnguş yokken iktidarların marifetleriyle SSCB dağılırken İnguşlar bölgede çoğunluk haline gelmişti.
Bu vesileyle sonu gelmez başka argümanlar da daha tedavüle çıktı; İnguşlar, Sunja’da hak iddia edebilmek için Sunja’nın asıl sahipleri Karabulakların aslında İnguşların ataları olduğunu savunuyor. Esasen Karabulaklar Rus işgaline karşı 1817’den Kafkasya’nın düştüğü 1864’te kadar en ciddi bedeli ödemiş Çeçenlerin en büyük kabilelerinden biri olarak biliniyor. Bu dönemde Karabulakların çoğunluğu ölürken kalanları ya Osmanlı topraklarına sürülmüş yada bugünkü Çeçenya ve İnguşetya topraklarına dağıtılmıştı. Bugün Kabarubaklardan kendilerine Çeçen diyenler de var İnguş da.
Bir başka hak iddiası da İnguşetya sınırlarında kalan Malgobek kentiyle ilgili. Bu kent 1935’te petrol keşfedilince Çeçen köyleri Malgobek-Balka ve Çeçen-Balka’nın yerinde kurulmuştu.
Eğer laf topraktan açılırsa çözülmemiş binlerce mesele bunlara ilave edilebilir. Sözgelimi Çeçenler 1944’te toptan vatanlarından sürüldüklerinde 2230 yerleşim birimine sahipti. Şimdi ise 400 yerleşim biriminde yaşıyorlar. 1830 yerleşim merkezine ne oldu? Sovyet lideri Nikita Hruşçev’in kararıyla Çeçenler 1957’de sürgünden döndüklerinde bu insanların dağlık bölgelerdeki köylerine yeniden yerleşmelerine izin verilmedi. Bu ‘asi’ halk kolayca zapturapt altına alınabilsin diye… Yerleşim birimleri zamanla yok olurken topraklar kaldı. Toprakların geriye dönük paylaşımıyla ilgili bir sayfa açılırsa işin içinden çıkmak imkansız.
‘Bari bütünleşelim’
Tabi ortalık toz dumana karışınca daha kökten bir çözüm önerisi de deprem sarsıntısı yaparak zuhur etti; ‘İki halk yeniden birleşsin, suni ayrılık bitsin.’ Özellikle Çeçen tarafında bunu dillendiren çok oldu. Hatta Kadirov’a bağlı parlamentonun başkanı Dukvaha Abdurrahman 2006’da daha da idealist bir çıkış yaptı: Dağıstan, Çeçenya ve İnguşetya’yı kapsayan bir ‘Kuzey Kafkasya Bölgesi’ kurulsun. Tabi Mahaçkale yönetimi jet hızıyla reddetti.
Kadirov’un el altından İnguşlarla birleşme tartışmasını körükleyerek egemenliğini Çeçenya’dan sonra İnguşetya’ya da taşımak istediği spekülasyonları yapıldı. Kadirov kamuoyu önünde birleşme fikrine karşı çıkarken Kasım 2008’de görevi bırakan İnguş lider Murat Ziyazikov ve halefi Yunusbek Yevkurov da bu öneriye prim vermedi.
Sınırsız olmak daha ehven
Kafkasya Afrika’da olduğu gibi sömürgecinin cetvelle parselleyebileceği bir bölge değil. Bu bölgede her bir dikili taşın yüzlerce, hatta binlerce yıl geriye doğru tarihi ve bu tarihe adını yazdırmış bir halkı var. Çoğu zaman sınırları çizmek değil, kendi doğal haline bırakmak barış ve istikrar için daha elzem olabiliyor. Kuşkusuz Rusya’nın cetveli Avrupalı sömürgecilerinki kadar düz değil ama hoyratça. Bir sorunu çözmeye yönelik taksimat farklı etnik gruplar arasında onlarca belki yüzlerce sürebilecek yeni sorunların tohumunu ekebiliyor. Bu kasıtlı bir politika mı, yoksa kabaca bir tarz mı? Bunun ne zaman politika, ne zaman tarz olduğunun ayırtına varmak güç. Malum ‘böl-parçala-yönet’ Rusya’nın klasik dönemlerdeki emperyal parolasıydı. Halklar arasına mayınlar ekip zamanı gelince patlatıp birbirine düşürme, sonra büyük ağabey rolüyle herkesin kulağını çekip hükmetme bu politikanın uygulanış biçimiydi. Velhasıl Kuzey Kafkasya da mayın açısından bereketli; Nüfus kaydırma, zorunlu iskan, birinin toprağını alıp ötekine verme taktikleriyle ekilen mayınlara yenileri ekleniyor.
Çeçen-İnguş sınırı çizilse sorun gerçekten çözülmüş olacak mı? Rus taktiği yüzünden zor. Sınırdaki belirsizlik nedeniyle Oset-İnguş krizi pusuda beklerken aynı sorun bir başka açıdan Kabardey ve Balkarları yol ayırımına sürüklemiş gözüküyor…
http://www.dunyabulteni.net/news_detail.php?id=64894
Fehim Taştekin