13 Eylül 2005, Kabardey-Balkar için trajik bir dönemecin tarihi. Sovyetlerden Rusya Federasyonu’na devreden Devlet Başkanı Valeri Kokov koltuğunu sağlık sorunlarından ötürü Arsen Kanokov’a devretmiş, İçişleri Bakanı Haçim Şogenov’u da bir ölçüde yalnız bırakmıştı.
Kokov – Şogenov ikilisinin yeni yeni ortaya çıkmaya başlayan, dini hassasiyet sahibi insanlara, özellikle gençlere karşı uyguladıkları sınır tanımaz baskı, sonunda ‘patlama’ya dönüştüğünde, zehirlenerek öldürülen eskinin KGB ajanı son yıllarının meşhur muhalifi Aleksander Litvinenko “pes” demişti. Bilhassa ülke nüfusunun çoğunluğunu oluşturan Kabardeylerin soğukkanlı tabiatına vurgu yaparak ‘dünyanın en mutedil insanlarından ölüme koşan asiler yarattınız’ diyen Litvinenko haklı olarak ‘tebriklerini’ öncelikle Devlet Başkanı Vladimir Putin’e sunuyordu. Tabiî ki terörist eylem şiddetle kınandı, bununla da kalınmadı, kınamaya dair bir ek uygulama ya da bir güvenlik tedbiri(!) olarak birçoğu henüz çocuk denilebilecek yaştaki gençlere ait cesetler ailelerine verilmedi.
Kanokov talihin bir cilvesinin ya da küçük bir zamanlama hatasının kurbanı olmuş olsa gerek, bu acı hatıranın kendi dönemine denk gelmesini engelleyemedi. Moskova’da yıldızı parlayan bir işadamı olan Kanokov memleketine Devlet başkanı olarak döndüğünde, ekonomik gelişme ve yatırımlar için umutla birlikte, dini hassasiyetlerinden dolayı gençlere uygulanan baskıların sona ereceği garantisini de verdi.
Kanakovun gelişinin ülkeye rahat bir nefes aldırdığı gerçek. Göreve gelişinden bir kaç ay sonra sicili şaibelerle dolu Şogenov’un görevden alınmasıyla gerilim büyük ölçüde azaldı. O zaman için henüz olgunlaşmamış olan ve yaşanan trajediyle iyice güç kaybeden İslamcı potansiyel kendi içinde bir takım kırılmalar da yaşayarak kabuğuna çekildi.
Bugünse artık Kabardey-Balkar ‘direnişçi’ cephenin ‘yükselen yıldızı’ ve kanlı olayları İnguşetya ve Dağıstan’ı aratmayacak boyutlara ulaştı. Geçtiğimiz yılın ve son günlerin yükselen terör eylemi grafiğine iki Ajans Kafkas haberinden alıntı yaparak göz atalım:
2010 yılında ‘dini-ekstremist yer altı örgüt üyeleri’ tarafından emniyet güçleri ile mahkeme ve savcılık çalışanlarına yönelik 108 saldırı gerçekleştirildi ve bu rakam 2009 yılına oranla dört kat fazla. 2010’da suikast girişiminde bulunulan 97 emniyet mensubundan 42’sinin öldürüldüğü açıklandı. Düzenlenen saldırılarda sivillerin de zarar gördüğü, 31 kişinin hayatını kaybettiği, 53 kişinin de yaralandığı kaydedildi.( ajanskafkas.com, 29 Ocak 2011)
2 Şubat gecesi, Zolski bölgesi Zalukokoaje köyünde iki trafik müfettişi durdurmak istedikleri bir araçtan açılan ateş sonucu ağır yaralandı. Aynı gün bir polis devriyesi öğle yemeği için bulundukları bir kafede kimliği belirsiz kişilerce ateşe maruz kaldı, dört polis olay yerinde, bir polis de ağır yaralı olarak kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi. Ayrıca Urvan Emniyet Müdürü Anatoli Sundukov ve şoförü, otoyol kenarındaki ‘Kafkasya Emirliği’ yazılı pankartın altında bulunan bombanın patlaması sonucu yaralanmış, daha sonra emniyet güçleri muhtelif bölgelerde dört adet ‘bombalı pankart’ bulduklarını açıklamıştı. 29 Ocak’ta gerçekleştirilen saldırıda ise Çegem Belediye Başkanı Mikhail Mambetov öldürülmüştü.( ajanskafkas.com, 4 Şubat 2011)
Peşinen söyleyelim; aşağıdaki bölüm Arsen Kanokov’u federatif sistemin işleyişine ilişkin bütün yapısal problemlerden ve süreçten sorumlu tutulması şeklinde anlaşılmamalı. Şüphesiz bu haksızlık olur, dahası süreç, bugün üç farklı idari birim içerisinde bulunan çerkeslerin “çerkesya” söylemini henüz doğum aşamasında terörize etme girişimi olarak da okunmaya müsait görünüyor, ya da Kuzey-Batı Kafkasya’da sivil muhalefetin marjinalleştirilmesi çabası. Dolayısıyla Kanokov’un merkez karşısındaki yetkisini ve etkisini göz ardı etmek gibi bir niyetimiz yok, sadece olası korkunç senaryolar için altyapı çalışmalarında kullanılabilecek bir dili çözümleme gayreti taşıyoruz.
Gelinen noktada Kanokov, satır aralarında ‘şüpheli listeleri’ gibi eski metotların hala kullanılıyor olmasına ve resmi din eğitiminin kifayetsizliğine dair yönetim adına özeleştiriler yapsa da temelleri aylar öncesine kadar giden ve bugün artık iyice şekillenmiş olan sakıncalı bir söylem tutturmuş durumda. Bu söylem şimdiye kadar üç başlık üzerinden şekillenmiş görünüyor.
Birincisi; şu anda Kuzey Kafkasya Federal Bölgesi’nde yer alan cumhuriyetlerde güvenlik organları federal merkeze bağlı çalışıyor. Bunun fiili olarak istisnası Çeçenya. Kafkasya’dan bir an önce çekip gitmeyi bekleyen ve sadece Moskova’ya karşı sorumluluğu olan güvenlik güçlerinin, faaliyetlerinde bölgedeki gerilimi göz önünde bulundurmak konusunda pek hevesli olmamaları da ilgisizlikleri yahut başıbozuklukları da tahmin edilebilir. Bunların üzerine ‘polisin içindeki militan yandaşları bize ihanet ediyor’ tesbiti eklenince Kanokov’un, Kadirov’unkine benzer yetkiler talep etmesi anlaşılır duruyor.
İkinci aşamada ‘kolektif sorumluluk’ devreye giriyor. ‘Direnişçilerin yakınları işlenen suçların sorumluluğuna ortaktır’ gibi tüyler ürpertici bir söylem için gelenek dayanak noktası yapılmaya çalışılıyor. ‘Bu bizim kültürümüzde var’ diyor Kanokov ‘topluma karşı suç işleyenler toplumun tepkisinden korkmalı.’ Burada değişik bir suçlu tanımı yapıldığı muhakkak. Daha açık söylemeye çalışalım; eğer bir Kabardey-Balkar vatandaşıysanız ve kardeşiniz, oğlunuz ya da amcanızın oğlu direnişçilerin safına katıldıysa sizden hesap sorulacak. Güle güle “cezanın kişiselliği” hoş geldin “vendetta” Çeçenya’nın terörle mücadele tecrübesinden yararlanmaktan bahseden Kanokov, Çeçenya’nın kan davası tecrübesine ihtiyaç duyabilir.
Zincirin son halkası ‘gönüllü milis güçleri’. Belki halk arasına yeterince neşv ü nema bulduğu düşünülen nefretten güç almak düşüncesi, işlerin bu aşamaya gelmesinde etken. Belki de halkın silahlandırılması önerisi, ‘özerk güvenlik teşkilatı’ ve ‘kolektif sorumluluk’la birlikte, iyi niyetli ama körelmiş bir bakışın ürünü, bilemiyoruz. Her halükarda dehşet verici bir ihtimale göz kırpıyorlar; acaba Kabardey-Balkar’da iç savaş için uygun zemin oluştu mu?
Bütün meseleyi Kanokov’un şahsında şekillenen söylem üzerinden okumaya çalışmak şüphesiz kifayet etmeyecek. Birkaç satır da ‘asiler’ cephesine ayırmakta fayda var. Teröristin ‘ne kadar’ terörist olduğunu belirlerken kullanılacak tek ölçü FSB standartları olacaksa, gerçekleşen her kanlı olayın arkasından iki kere düşünmek de fayda vermeyebilir. Çünkü ‘Putin Rusya’sının sözünü şaşmaz veri kaynağı olarak almak, ehveni şer kontenjanından ‘teröristleri temizleme’ takımının yanında, mücadeleye müdahil olmaya zorlayabilir. Kabul etmek lazım ki sahiplenilmiş bombaların patladığı yerde bunun anlaşılabilir bir yanı da var, maalesef.
Yine de uzaktan seyredenler olarak soğukkanlı bir bakış edinmeye çalışabiliriz. Müftü Anas Psihaçev ve etnograf Aslan Tsipinov cinayetlerini ele alalım. Pşıhaçev’in FSB için ‘şüpheli listeleri’ hazırlamaktan sorumlu olduğuna dair, emirlik kanadının iddiaları biliniyordu, ölümünü coşkuyla karşıladıkları da bir gerçek. Ancak Tsıpinov cinayetinden kimlerin fayda umacağı, üzerinde düşünülmeyi hak ediyor. Herhangi bir cinayete okunacak haklı lanet, kayıtsız şartsız, federal makamlarca işaret edilen faillere yönelmekle, barışı yaşatabilmek için bir umut ışığı olabilir mi? Yahut bir soru daha; milis güçler için gönüllülük bağını kuvvetlendirebilecek unsurlar neler olabilir? Ve İslami olduğu iddia edilen bir mücadele daha fazla ne kadar ‘bombalı’ olabilir?
Havada yeterince soru varken, üç gün önce tehlikeli bir gelişme daha yaşandı. Nalçik’te hakkında ‘militan’ olduğu gerekçesiyle federal arama emri bulunan Astemir Mamişev’in ailesinin evine Molotof kokteylli saldırı düzenlendi ve bir not bırakıldı: “Uyarı! Eğer oğlunuz tek bir Kabardey-Balkar’lıyı daha öldürürse siz YOK EDİLECEKSİNİZ imza: Antivahhabiler-Kara şahinler”(ajanskafkas.com,7 Şubat 2011) Belki de bunu sorular bölümüne değil de cevaplar hanesine yazmalıyız.
Yusuf Altunok