Gürcü-Çerkes ittifakı için kritik hamle

Tiflis’in gözde lokanta ve eğlence mekânlarından biri sıra dışı bir gecenin tanığı. Kafkas müziği ve dansının dayanılmaz cazibesi havyardan her türlü ızgara, soğuk meze, geleneksel yemekler, meyve ve içeceğin servis edildiği krallar sofrasından insanları teker teker içine çekiyor. Gürcüler Çeçenleri dansa kaldırıyor. Neşenin üzerine neşe, alkışın üzerine alkış, naranın üzerine nara…

Çeçenya’nın bağımsızlık abidesi Cahar Dudayev’in hayat arkadaşı ve Kafkas halklarına bıraktığı emaneti eski ‘first lady’ Alla Dudayeva da dans tekliflerine dayanamıyor. Ardı ardına dansa kalkıyor… Kafkas neşesine hariçten, taa okyanus ötesinden biri daha ekleniyor: Glen Howard. Jamestown Foundadion’ın başkanı. Amerikan Savunma Bakanlığı ve Ulusal İstihbarat Konseyi’nden petrol devlerine kadar pek çok özel ve kamu sektörüne danışmanlık yapmış bir isim. Kafkas dansını bildiğinden değil tabi, taklit edip komiklik yapıyor. Kendini Kafkasyalıları neşelendirmeye adamış gibi bir hali var! Beri tarafta dansa kaldırılamayanlar var; Ürdün, Amerika, Türkiye, İsrail ve Avrupa’dan gelen Çerkesler (Adıgeler) bu neşeden uzak duruyor. Gürcüler ve ortakları Amerikalılar, Kafkasya birliğini bu sofra ve dansta görmek istiyor. Lakin Çerkesler sofraya teşrif etse de mesafe koyuyor. Afişe edilen ‘birlik’ olsa da manzara bundan ibaret…

Üç hedef üzerinden Çerkes hesabı

Washington merkezli Jamestown Foundation’ın Gürcistan’dan Ilia Devlet Üniversitesi’ne bağlı Uluslararası Kafkasya Araştırmaları Okulu (ISCS) ile birlikte 20-21 Martta düzenlediği ‘Gizli Halklar, Devam Eden Suçlar: Geçmiş ve Gelecek Arasında Çerkesler ve Kuzey Kafkasya Halkları’ (Hidden Nations, Enduring Crimes: The Circassians and the Peoples of the North Caucasus Between Past and Future) adlı konferans vesilesiyle Tiflis’teyim. Gürcistan’ın Rusya’ya karşı elini güçlendirmek için Çerkeslere kur yapan bu konferansın netameli tarafına ‘Çerkes soykırımında mikrofonu Gürcistan kaparsa’ başlıklı yazımla yaptığım vurgu aforoz edilmeme yetmemiş olmalı ki davet alıyorum ve tabi gazeteci olarak olup biteni yerinde görmek için bu fırsatı kaçırmıyorum.
Konferansa Çerkeslerin katılımını örgütleyen, özellikle diasporanın tereddütlerini gidermek için seferber olan ve Tiflis’e hareketinden önce yol arkadaşlarıyla birlikte gazeteye gelerek benimle de görüşlerini paylaşan perde arkasındaki aktörlerden Ed (İyad) Youghar, Gürcülerle işbirliğini üç hedef üzerinde inşa ediyor:
– Gürcistan Çerkes soykırımını kabul edecek.
– Soykırım topraklarında Soçi 2014 Kış Olimpiyat Oyunları engellenecek.
– Kuzey Kafkasya’nın bağımsızlığı için güçler birleştirilecek.
Abhazya ve Güney Osetya üzerinde tekrar kontrolü sağlama şansını yitirmiş Gürcistan’ın özellikle Ağustos 2008 savaşının ardından Kuzey Kafkasya’daki direnişçileri destekleyerek Rusya’nın başını ağrıtma çabası güttüğü sır değil. Bu saatten sonra ‘Bağımsız Kuzey Kafkasya’ ülküsünün Tiflis’te akis bulması da şaşırtıcı olmaz. İyad, ‘Çerkeslerin kullanılacağına’ dair kaygılara karşın Çerkeslerin de bunu kendi amaçları için kullanacaklarını, soykırımın tanınması konusunda ilk kez bir fırsat doğduğunu belirterek ‘kazan-kazan’ denklemi kuruyor. İsrail’le 1967’deki savaş sonrası Golan Tepeleri’nden ABD’ye göçürülmüş Çerkes ailesinin ferdi olarak Amerikan kültürüyle yetişmiş bir işadamı, lobi yeteneği yüksek, Washington DC’de işlerin nasıl döndüğünü iyi biliyor. Bu yeteneğini şimdi Çerkesler için kullandığı izlenimini veriyor. Ve Çerkes kültür örgüsü ‘Adıge Khabze’nin tutkulu savunucusu. Ne var ki bu yeteneğin özellikle Türkiye’deki Çerkes diasporasını iknaya yetmediği görülüyor. Zira Türkiye’den hiçbir örgüt temsilcisi konferansa katılmazken Tiflis’e gitmeyi göze alan fert sayısı ancak 7’yi buluyor.

Sakıncalı konular es geçildi

Tiflis’in ünlü Özgürlük Meydanı’na nazır Courtyard Marriott Hotel hem konaklama hem konferans mekânı. Ramzan Kadirov’un Çeçenyası’na dönemeyip sürgün halini sürdüren bağımsız Çeçen-İçkerya’dan yana önemli figürler tekmili birden buradalar. Hakeza Kafkasya denilince uzmanlıklarıyla akla gelen pek çok batılı araştırmacı, akademisyen ve gazeteci de Tiflis’in yolunu tutmuş.
Çerkes sürgünü konferansın ana başlığı olsa da konuşmaların odak noktası 1864’le zirveye ulaşan felaketten öte Çarlık döneminden Rusya Federasyonu’na kadar geçmişten günümüze Rusya imparatorluğunun suç galerisiydi. Azerilerden Çeçen ve İnguşlara, Dağıstan halklarından Kırım Tatarlarına, Karaçay-Balkarlardan Ahıskalılara dek mağdur halkların çektikleri konuşuldu. 19. yüzyılın başında erkenden beyaz bayrak çekerek Rus işgal güçlerine üs vazifesi gören, bu yüzden Çerkeslerin ‘Gürcistan teslim olmasaydı Kafkasya düşmezdi’ tespitinin muhatabı olan Gürcistan’ın bu süreçteki rolüne değinen çıkar mı diye beklerken konu sanki büyük bir mutabakatla teğet geçildi. Benzer bir gizli mutabakat Abhazların yaşadığı sürgünün yanı sıra Gürcistan’ın Abhazya ve Güney Osetya’ya karşı açtığı savaşlar, Sovyetler zamanında Joseph Stalin ve Lavrenti Beria’nın asimilasyon politikası, siyasi baskılar ve nüfus kaydırma siyaseti de ‘girilmesi sakıncalı’ konulardı. Kaldı ki Oset ve Abhazlar bunları ‘soykırım politikası’ olarak görüyor ve anıyor.
Konferansın Tiflis ayağında duran ISCS Rektörü Ghia Nodia, siyasi liderlerle halklar arasındaki tercihler arasında ayırım gözetmenin önemine vurgu yapıp bu sayfanın açılmasına bir nevi set çekti. Gori kentinde heykeli bulunan ve ziyaretçisi eksik olmayan Sovyet diktatörü Stalin’in soykırım politikalarına atfen “Suçları var, Gürcü asıllı olması suçlarını tartışmamızı engellemiyor. Tabi saygı duyanlar var ama sayıları fazla değil” dedi. Tiflis yönetimi Rusların izlerini silme adına Sovyetlerden kalma Zafer Anıtı’nı geçen yıl bombalarla imha ederken Stalin’in heykeline dokunmamasına da “Heykelin müzeye alınması girişimimiz oldu ama devlet orada kadro olması gerektiğini söylüyor. Henüz karar yok” izahatını getirdi. Nodia, Tiflis için kritik hal arz eden Ahıskalılara da değindi. Gürcistan’ın Avrupa Konseyi’ne alınırken koşulan şartlardan biri İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Orta Asya’ya sürülen Ahıskalıların tekrar Cavaheti bölgesine yerleştirilmesiydi. Ama Tiflis sözünü tutmadı. Nodia’ya göre mazeret şöyle: “Gürcistan geri dönüş kararı aldı ama halk karşı çıkıyor. Gürcü toplumu sıcak bakmadığından konu burada gündemde değil.”
Zaten Amerikan yönetimi de Tiflis’in elini rahatlatmak için Ahıskalıları ABD topraklarına taşıyarak problemi kendince çözmeye çalıştı. Golan Tepeleri’ndeki Çerkesleri ABD’ye taşıyarak İsrail’i cesur savaşçılardan kurtardığı gibi…

Tiflis Kafkasya’nın başkenti vurgusu

Jamestown’ın patronu Howard ise Gürcistan’ı Kafkasya’nın başkenti ilan etti. Howard’ın sözlerinden çıkan sonuç, ABD’nin Gürcistan’a ‘bağımsız Kafkasya’nın merkezi olma’ rolü biçtiğini gösteriyor. Azerbaycan’da eski Devlet Başkanı Haydar Aliyev’in ulusal güvenlik danışmanlığını yapmış Vefa Guluzade de aynı teması işledi: “Azerbaycan yarı bağımsız. Tam bağımsız devlet olsaydık Çeçenleri Rusya’ya teslim etmezdik. Ermenistan da Rusya’nın rehinesi. Gürcistan ise bağımsız bir devlet. Rusya müdahale etmezse Kafkasya kısa sürede birleşir, kendi demokratik sistemini inşa eder, federasyon ya da konfederasyon kurabilir. Çünkü kültürleri aynıdır.”
Guluzade daha önce üç kez olduğu gibi Rusya’nın imparatorluk vasfı çökmese de tekrar küçülmek ya da sistemini değiştirmek durumunda kalacağını, Kafkasya’nın 1917 ve 1991’deki gibi hazırlıksız yakalanmamak için şimdiden birlik çabası içine girmesi gerektiği mesajı verdi. Guluzade Rusya’nın yeniden dağılacağının alameti olarak da Rusya’nın kendi kendine yeten ülke olmaktan çıkıp gıda ithal ettiğini, Fransa’ya denizaltı siparişi vermek zorunda kaldığını sıraladı. Kafkasya’nın yeni bir dağılmaya hazır olması gerektiği görüşünü başka konuşmacılar da dillendirdi.
1996’da Rusya ile Çeçenya’nın imzaladığı savaşı bitiren Hasavyurt Anlaşması’nın mimarlarından eski Çeçen-İçkerya Devlet Başkanı Yardımcısı Said Hasan Ebu Muslimov da “Gürcistan olmadan Kuzey Kafkasya, Kuzey Kafkasya olmadan Gürcistan tam bağımsız olamaz” vurgusuyla paralel görüş sergiledi. Bir bağımsızlık vurgusu da Çeçen mültecilere çok emek vermiş Danimarkalı Profesör Carl Erik Foverskov’dan geldi: “Avrupa ile, özellikle İskandinav ülkeleriyle işbirliği yapmak bağımsız Kafkasya için çok önemli.”

Çerkes sürgünü mü, Kafkas sürgünü mü?

Konferansın ilk bölümünde Çerkes soykırımı üzerine Adıge katılımcılar tebliğ sunarken Çerkes kimliğinin diğer Kafkas halklarını kapsayıp kapsamadığına dair mutat tartışma da yaşandı. Özellikle Muslimov başta olmak üzere Çeçen temsilciler sürgün ve soykırımdan bahsedilirken bunun sadece Adıgelerle sınırlı tutmanın yanlış olduğunu, söylemi genele yaymak gerektiğini savundu.
Alla Dudayeva Çeçen halkına yönelik soykırımın hala devam ettiğini, diğer Kafkas halklarının da aynı kaderi paylaştığını belirtip Gürcistan parlamentosunun soykırımı tanıması ve kurbanları anma günü ilan edilmesi çağrısı yaptı.
Hatta Çeçenler, Adıgelerin parlamentoya hitap eden deklarasyonda sadece Çerkes soykırımına değindiğini görünce konferansın sonunda bütün Kafkas halklarına yönelik soykırımın tanınmasını isteyen ayrı bir bildiri yayımladı.
Anavatanında gördüğü baskılar yüzünden Amerika’ya taşınmış gazeteci Fatima Tlisova soykırımı kendi köyünün ahvalini ve ‘kişisel soykırım’ diye andığı kendi deneyimlerini duygusal bir dille anlattı. Çerkes soykırımının Kremlin tarafından tanınması kampanyası karşısında tehdit ve şiddete maruz kalınca Tlisova gibi kurtuluşu ABD’ye gitmekte bulmuş Maykop’taki Çerkes Kongresi’nin başkanı Murat Berzeg de telekonferans ile soykırım ve Soçi olimpiyatları bağlamında Çerkes uyanışına değindi. Ermeni soykırımı tartışmalarında Türkiye’deki ulusalcılardan daha ulusalcı çizgi taşıyan Oxford Üniversitesi’nden İskoç asıllı Prof. Norman Stone ise Çerkesleri önce diasporadaki Ermeni ve İrlandalılar gibi kendilerini acındırmadıkları için övüp ardından özetle şu aklı verdi: ‘Soykırım edebiyatından vazgeçin.’ İyad Youghar, Çerkes soykırımının kültürel ve dil boyutunda sürdüğü mesajı eşliğinde Amerika’daki Çerkes diasporasını anlatırken, Amerikalı Çerkes aktivist Lisa Jarkasi Vancouver’deki olimpiyatlar vesilesiyle Çerkeslerin Soçi Olimpiyat Oyunları’na karşı yürüttüğü kampanyayı, ABD’den Johanny Haghor haritalar eşliğinde Çerkesya’daki mevcut yapıyı, İsrail’deki iki Çerkes köyünden biri olan Kfar Kama’dan Ali Hadish Adıge Radyosu deneyimini, Ürdün ordusundan emekli asker Adil Başkavi genel anlamda sürgünü, İsrailli Çerkes Yahya Hun İmam Şamil ve Muhammed Emin’in mücadelelerini ve İsrail’den Yahudi asıllı Moşe Gammer 1774-1944 arasındaki nüfus hareketlerini anlattı.
En dikkat çeken sunumlardan birisi Gürcistan’ın Çerkeslere açılım politikasının ilk ve somut adımı olarak Tiflis’te birkaç ay önce açtığı Rus imparatorluk arşivinde tarama yapan Ali Berzeg’in elde ettiği belgelerle ilgili sunumuydu. Belgeler arasında Soçi’de olimpiyatların oynanacağı yerlerdeki toplu mezarlara ait bilgiler de yer alıyor.
Cavahişvili Üniversitesi’nden tarihçi Prof. Niko Cavahişvili’nin ‘Gürcülerin 19. yüzyılın ikinci yarısındaki sancılı süreçte Çerkeslerin acılarını paylaşması’ başlığı altındaki sunumdan ise Gürcü gazetelerin sürgün sırasında yaşanan olaylara yer verdiğine dair örneklemelerden başka bir şey çıkmadı.
Tarihte Kuzey Doğu Kafkasya’nın işgal süreci, Dağıstan, Çeçenya ve İnguşetya’nın durumu,  Beslan ve 13 Ekim Nalçik baskınları dahil güncel sorunların tartışıldığı ikinci gün Çeçen araştırmacı Mairbek Vaçagayev, Belçika’dan Prof. Maria Bennigsen, Dağıstanlı gazeteci-yazar Donogo Hacı Murad, Radio Free Europe’tan Andrei Babitski, Le Monde muhabiri Sophie Shihab, Aslan Mashadov’un oğlu Anzor Mashadov, araştırmacı Valeri Dzutsev, Kabardey-Balkarlı avukat Larisa Dorogova ve Dağıstan Anneleri Başkanı Svetlana Dorogova gibi isimler konuştu.
Çerkes katılımcılar konuşmaların odağının ‘Azeri, Ermeni ve Yahudi soykırımına’ ve Kuzey Kafkasya’nın güncel sorunlarına kaymasından rahatsız oldu.
Kabardey-Balkar ve Karaçay-Çerkes’ten Adıge konuşmacıların konferansa gelmemeleri ‘Rusya’nın tehditlerine’ bağlanırken as konuşmacılardan Paul Goble’ın katılmaması dikkat çekti. Bazılarının ‘Tiflis’in tehlikeli oyununa gelmemek için konferanstan çekildiğine’ dair duyumlar da oldu tabi. Altı çizilmesi gereken başka bir husus Kafkas diasporasının merkezi, en az 3 milyon Çerkes’in yaşadığı Türkiye’den sunum yapan birilerinin çıkmamasıdı. Gürcü temsilcilerse son derece aktifti. Gürcistan’da Gül Devrimi’nin önde gelen isimlerinden 26 yaşındaki Gürcistan Parlamentosu Dış İlişkiler Komisyonu Başkan Yardımcısı Giogi Kondelaki, milletvekili Nugzar Tsiklauri ve Giya Tortladze neredeyse her konuşmacının ardından söz alıp Gürcistan’ın Kafkasya’nın sesi olması gerektiği, Rusya’nın 2008’de etnik temizlik ve işgal siyasetini tekrarladığı ve Gürcistan’ın başarısının tüm Kafkasya’nın başarısı olacağına dair tezlerini dile getirdi.

Soykırım tasarısı

Birçoğu için ‘tehlikeli oyun’ gibi gelen konferanstan Çerkes katılımcıların beklediği şey soykırıma dair siyasi bir gündemin oluşması ve nihayetinde Gürcistan Parlamentosu’nun bunu kabul etmesiydi. Bu konuda konferansa paralel olarak yapılan bir toplantıda, üç Gürcü milletvekiline soykırım tasarısı da sunuldu. Çerkes katılımcıların kamera karşısında altını imza attıktan sonra teslim ettiği tasarıda şunlar talep edildi:
– Rus İmparatorluğu’nun 19. yüzyıl ve 20. yüzyılın başında Çerkesya’nın bağımsızlığını yitirmesiyle sonuçlanan eylemlerini kınayın. Bu eylemleri Çerkes ulusuna yönelik bir soykırım olarak tanıyın.
– Rusya’nın 1864’te Kuzey Kafkasya’yı ele geçirmesini kutladığı 21 Mayıs’ı Çerkes soykırımının kurbanlarını anma günü ilan edin.
– Soçi’yi Çerkes soykırımı ve etnik temizliğin sembolü ve yeri olarak tanıyın.
Bu talep hakikaten parlamentodan geçecek mi? Oldukça zor. Tortladze, tasarıyı Kuzey Kafkasya Cumhuriyetleri Parlamentolar Arası Dostluk Grubu’nun gündemine sokma sözü verdi. Tsiklauri de tasarının en kısa sürece parlamentoda tartışılacağına dair inancını dile getirdi. Yani parlamenterlerden garanti çıkmadı. Gürcü siyasetinin kalbini okuyan siyaset bilimci Nodia’nın öngörüsü şöyle:
“Bu taleple ilgili parlamentoda bir görüşme olacak ama soykırımın tanınmasıyla ilgili bir kararın çıkacağından emin değilim. Bu oldukça zor bir karar ‘evet’ diyen de ‘hayır’ diyen de. Önceden söylemek istemiyorum ama büyük ihtimalle bu karar kabul edilmeyecek.”
Adıgeler sözlü olarak da iki şey istedi:
– Abhazya’ya ulaşım ambargosunu kaldırın. İnsanlar Soçi’den değil Gürcistan üzerinden Abhazya’ya gidebilsin.
– Abhazya ve Güney Osetya ile saldırmazlık anlaşması imzalayın.
Tabi bu iki talep Gürcü vekillerin yutkunmasına yol açtı.

Tiflis net değil

‘Diplomatik’ kulislerde Gürcistan’ın Kuzey Kafkasya’ya yaklaşımının değişmeye başladığı, özellikle Abhazya’ya karşı farklı bir tutum benimseyeceği dair fısıltılar kulaklara çalınsa da ‘samimi’ kulislerin dili farklı.
Meselenin bir soykırım, iki Abhazya ile ilgili yönü var. Bir üst düzey Gürcü yetkilinin verdiği bilgiye göre, iktidar konferansa destek verse de muhalefet ikircikli. Çünkü devlet Başkanı Mihail Saakaşvili’yi ancak Rusya’nın oyunuyla devirebileceklerine inanıyorlar. Soykırım tasarısına destek verirlerse kendi ayaklarına kurşun sıkmış olurlar.
Başka bir gözlemci ise ‘İktidar bu meseleleri gündeme getirerek Rusya’yı köşeye sıkıştırmak istiyor ama daha fazla ileri gidemez. Çünkü Rusya ile ilelebet savaş halinde kalamazlar. Nitekim sınırları açmak ve hava köprüsünü kurmak dahil ilişkileri normalleştirmek için uğraşıyorlar’ tespitin yaptı.
Bir başka tespit daha var; Çerkesler konusunda asıl bastıran Amerika. Düne kadar Kuzey Kafkasya’yı kendi kaderinden bağımsız gören Gürcistan’a yeni bir politika sunuluyor. Politikanın özünde Rusya Federasyonu’nu güneyden yumruklamak var. Bunun için ‘Bağımsız Kuzey Kafkasya’ hedefi yeniden idealize ediliyor. Bu idealin en kolay mayalanacağı yer Adıgelerin ezici çoğunluğunu oluşturduğu diaspora. Diasporayı işin içine çekmenin en pratik ve kışkırtıcı yolu da soykırımın tanınması çabası.
Abhazya’ya gelince. Kahve molasında iki küçük diyalog yaşadım; Ghia Nodia daha ilk merhabalaşmamda “Konferansla ilgili sanırım çekincelerin var” dedi. “Evet” deyip ekledim: “Burada Gürcüler konuşuyor, Çeçenler konuşuyor, Adıgeler kısmen konuşuyor ama sizin asıl sorun yaşadığınız Abhazya’nın tezlerini duyamıyoruz. Mesele birlikse Abhazları da dinlemeye ihtiyacımız var. Gürcistan’ın asıl Kafkasya’dan kopmasına yol açan Gürcü-Abhaz meselesi atlanıyor.” Yanıt ‘bazı şeyler için hazır olunmadığı, belki bir başka konferansta Abhazya’nın da konuşulabileceği’ yönünde oldu.
Bir Gürcü yetkili ise şimdiye dek Gürcistan’ın Çerkes soykırımıyla ilgilenmediğini, ilk kez böyle bir yaklaşım sergilendiğini ve meselenin kendileri için siyasi olduğunu belirtirken ‘bunun Rusya’ya karşı bir sopa olarak kullanılacağı’ tespitine de katıldı. Çerkeslerin kendilerini dost olarak görmediklerinin bilincinde olduklarını söyleyen yetkili, Gürcistan’ın Abhazya ve Güney Osetya ile ilişkilerini normalleştirmeden ne Kuzey Kafkasya ne de Çerkeslerle birlikte hareket edemeyeceği’ yönündeki tespite ise öfkelendi:
“Hiçbir Gürcü’ye Abhazya’yı tanı diyemezsin, kimse kabul etmez. Hiçbir siyasi bunu göze alamaz. Bunu söyleyen iktidar anında devrilir. Saakaşvili bir kere kendine güvenip silahla geri almayı denedi ama hesap tutmadı. Ama halka ‘Abhazya ve Güney Osetya’dan vazgeçtik’ denirse bu ülke çöker. Belki geri almak için 20 yıl sonra bir şans daha doğar.” Yani silahtan vazgeçmek yok. Ancak devamında Gürcistan’ın 1992’de üstelik Rus üssünden verilen tanklarla Abhazya’ya saldırarak Abhazları ebediyen kaybettiği, ardından ambargo ile Rusya’ya mahkûm ettiği gerçeğini de inkâr etmedi.
Psikolojik hava da Tiflis’in Çerkesler konusunda Rusya’nın şiddetini üzerlerine daha fazla çekmeye cesaret edemeyeceğini söylüyor. Biri ‘Rusya bu konferansa kesin yanıt verecek. Ruslar şu anda uydudan ikimizin konuşmasını bile dinliyor olabilirler’ diyerek ürkütücü bir paranoyayı da ortaya koyuverdi. Malum bir hafta önce iktidar kanalı İmedi’nin sahte Rus işgali haberi gerçek bir işgal korkusunu yaşatmıştı.
İçten yakınlık gösteren tarihçi Niko Cavahişvili, gerek konferans sırasında, gerek üst üste iki akşam dans gösterileriyle süslenen şatafatlı yemekte her fırsatta “İşte bu, özlediğimiz birlik bu” diyerek heyecanını sergilese de sahadaki gerçekler Gürcü-Çerkes ittifakını gölgeliyor. Kendi camialarında birilerinden ‘Hain’ damgası yeme pahasına Tiflis’e gelen bir avuç diasporalı Çerkes’in bile meçhule giden trene binmekteki tereddüdü aşikârdı. Masraflarını (muhtemel ki devlet fonlarını kullanmak suretiyle) Gürcistan’daki Kafkas Vakfı’nın üstlendiği konferanstan ne tür bir sonucun çıkacağı bir yana iki gecenin eğlence faslı Çerkeslerin henüz Gürcülerle dansa çıkmaya hazır olmadığını gösterdi. Kılıçlar kınına girmeden, güven inşa etmeden ve ‘saldırmayacağım’ diyemeden barış zor. Bunun için önce arkaya saklanan silahlar gömülmeli… (23 Mart 2010, Tiflis)

http://www.dunyabulteni.net/news_detail.php?id=109069

……………………………………………………………………………………..

İlgili yazı:
Çerkes soykırımında mikrofonu Gürcistan kaparsa

Fehim Taştekin