Yusuf Altunok ile Kabardey üzerine söyleşi
Kabardeyler literatürde çoğu zaman Çerkesler olarak ifade ediliyor. Böyle olunca haliyle Türkçe kaynaklarda Kabardey bölgesi ve Kabardey halkı üzerine araştırmalara rastlamak güçleşiyor. Halbuki durum o kadar basit değil, Kabardeyler tarihten günümüze Çerkesler içerisinde ve hatta Kafkasya’da öne çıkan bir topluluk. Kabardeylerin kontrolleri altındaki bölge Kafkasya’nın tam ortasında, stratejik bir alanı oluşturuyor. Yusuf Altunok konuyla ilgili nitelikli bir çalışmaya imza attı, ona bir söyleşi teklif ettiğim zaman sağ olsun kabul etti ve aşağıdaki metin ortaya çıktı. İlgililere sunulur.
1475-1774 tarihleri arasında Kabardey’in durumunu araştırma fikri nasıl doğdu? Neden özellikle o tarihler?
1475’te Osmanlı Devleti Kırım Hanlığı’nı kendisine bağladı. Kırım Hanlığı ile Çerkesler arasında da yakın bir ilişki söz konusu olduğundan bu tarih başlangıç noktasını oluşturuyor. Bundan bir süre sonra Rusya’nın güneye doğru ilerlemesiyle Kabardey, Osmanlı Devleti ile Rusya arasında sınır teşkil ediyor ve bu durum 1774’te imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşmasına kadar devam ediyor. Aslında çıkış noktası Kabardey değil, iki imparatorluğun genel olarak Kafkasya meselesine nasıl yaklaştıklarını ve güç dengelerinin nasıl değiştiğini izlemekti. Bunun için de merkezi konumu ve stratejik önemiyle öne çıkan Kabardey’e odaklandım. Böylelikle bir mesele etrafında kronolojik olarak ilerleyen bir Kabardey tarihi ortaya çıkmış oldu.
Kabardey bölgesi Kafkasya’nın tam ortasında yer alıyor. Bölgenin stratejik önemi nedir?
Evet, tam merkezde yer alıyor. Bu yüzden de geçiş yollarına hakim, ayrıca verimli arazilere ve geniş otlaklara sahip. Kabardeyler hem doğu ile hem batı ile hem de Kafkas dağlarının öte yakasıyla ilişki içindeler. Kırım Tatarları, Kumuklar, Çeçenler, Gürcüler, Osetler, Karaçaylar, Abazalar, Nogaylar… Hepsi çeşitli Kabardey topluluklarının akrabaları, komşuları, müttefikleri ya da rakipleri. Bütün bunlar Osmanlı Devleti, Rusya ve İran için Kabardey’i Kafkasya’nın en önemli parçası haline getiriyor.
Osmanlı devletinin güçlü olduğu dönemlerde Kafkasya’ya stratejik bir önem atfetmediğini yazıyorsunuz. Sebebi nedir?
Bunu, gereken önem verilmedi kabilinden söylemiyorum yalnız. Kitabı okumamış olanlar için altını çizmem gerekir. Bugünden haritaya bakıp aslında şu şekilde hareket edilse her şey bambaşka olabilirmiş gibi varsayımlarda bulunmak yaygın bir alışkanlık. Bunun yanında araştırmacılar kendi konularının önemini abartma eğiliminde de olabiliyor. Dürüst olmak gerekirse, Osmanlı Devleti’nin Kafkasya’ya özel bir önem atfetmeyişi bir noktaya kadar gayet anlamlı bir tercih olarak görünüyor bana. Prensip olarak Kırım Hanlığı’na Kafkasya konusunda geniş bir hareket alanı bırakıyorlar ve bölgenin kontrolüyle ilgili bu pratik yaklaşım beklentilerini karşılıyor. Ancak bir yerden sonra işler değiştiğinde hala aynı yaklaşımda ısrarcı olmak pahalıya mal oluyor.
Bir dönem Kabardey’in bağımsız olduğu da biliniyor. Nasıl gerçekleşti bu?
O noktada işlerin nasıl oraya geldiğine bakmak lazım. Birdenbire olan bir şey değil bu. Bağımsızlık statüsü Kabardeylerin elde ettiği bir şey de değil. İki imparatorluk masaya oturuyor ve kime ait olacağında anlaşamadıkları bir yer için madem öyle burası bağımsız olsun diyorlar. Osmanlı Devleti açısından bir taviz çünkü daha önce buradaki hakimiyet iddiası Rusya tarafından kabullenilmişti. Rusya açısından ise Belgrat Antlaşmasının Kabardey’e bağımsızlık veren maddesi, bana göre açık bir kazanım olmasının yanında uzun vadeli bir planın belirli bir aşamasıydı. Ruslar Kabardey’de doğrudan hak iddia etmek için acele etmelerine gerek olmadığını biliyorlardı. Kabardey’in bağımsız kabul edilip Kırım’ın baskısından kurtarılması teklifini, bir süre bölgedeki istikrarın ve imparatorluklar arasında kalıcı barışın teminatı olarak sundular. Kafkasya’da askeri ve ekonomik nüfuzlarını arttırmaya yönelik girişimler ancak bu elde edildikten sonra hız kazanabildi. Sonrası da ilhak. Keza Kırım’ın ilhak edilmesinde de aynı yol izlenecekti. Burada ilginç olan bana kalırsa şu, olaylar Kabardey’in bağımsızlığına gelene kadar bölgedeki şartlar çoktan köklü biçimde değişmiş olmasına rağmen Osmanlılar bu durumu kabullenmiş görünmüyor. Oysa İkinci Viyana Kuşatmasıyla başlayan başarısızlıklarla hem Avrupalı devletler hem de Rusya karşısında üstünlüğü kaybetmişlerdi. Artık barışa daha fazla ihtiyaç duyan taraf olarak Kırım atlılarının Avrupa’ya ve Rus topraklarına düzenlediği seferlere engel olmaları gerekiyordu. Böylece Kırım’ın bütün enerjisini Kabardey üzerine yöneltmesine izin verdiler. Bu da Rusya’nın nüfuzunu arttırmasına zemin hazırladı.
Peki sık sık dillendirilen, hatta zaman zaman kutlanan Kabardey’in Rusya’ya gönüllü katılımıyla ilgili neler biliyoruz?
Korkunç İvan devrinde Kabardey’in Rusya’ya gönüllü olarak katıldığı tezinin gülünç bir siyasi kurgu olduğu aslında çok açık. Benim esas dikkat çekmek istediğim husus, bu derece temelsiz iddiaların bile tarih literatürü üzerinde, özellikle daha küçük toplulukların tarihi üzerinde nasıl bir etki yaptığı. Rusya tarihi içinde düşündüğümüzde İvan’ın bir Kabardey prensesiyle yaptığı evlilik küçük bir detay. Bu detay Çerkeslerin ve diğer Kafkasyalı halkların çarın vassalı haline geldiği bilgisiyle birleştiğinde daha ilgi çekici ve önemli hale geliyor ve genel Rus tarihine dair İngilizce, Türkçe ya da başka dildeki bir çalışmada yer bulabiliyor. Benzer durum Osmanlı Devleti’nin Kafkasya siyaseti için de geçerli. Bu tür ezberler daha baştan konuyu kapatıyor. Kafkasyalılar Kırım Hanlığı üzerinden Osmanlı Devleti’ne bağlıydı. Bitti, o kadar. Bu türden bir genellemeyi yerine göre pek yadırgamayabiliriz ama Türkiye’de doğrudan Kafkasya hakkında yapılan çalışmalarda bile karşılaşmak maalesef sıradan bir durum.
Diğer bir mesele de Kanjal Savaşı. Bu savaşta ne oldu? Kabardey gruplar neden bunu anma ihtiyacı hissediyorlar?
1708 yılında yaşanan bu savaşta Kabardeyler Kırım Hanlığı’nı mağlup etti. Kırımlılar büyük kayıplar verdiler. Bu önemli bir başarı sayılabilir elbette ama tarihin seyrini değiştirdiğini yahut belirli bir açıdan da olsa bir dönüm noktası olduğunu söyleyemeyiz. Açıkçası bu hadisenin anılması bana göre milliyetçi duyguları tahrik ederek Kabardey-Malkar çatışması yaratmaya çalışmak dışında bir amaca hizmet etmiyor. Savaşın gerçekleştiği Kanjal mevkiindeki anma toplantıların mesajı Türklük üzerinden Tatarlar ve Malkarlar arasında benzerlik kurarak Malkarlara gözdağı vermek.
Kimi araştırmacılar Kabardeylerin tarihten günümüze Kafkasya’daki diğer halklara karşı bir üstünlük iddiası olduğunu yazıyor. Bunun altında yatan sebepler nedir?
Eğer sadece tek taraftan elde ettiğimiz bilgilere sahip olsaydık Kabardeylerin Kafkasya’daki halklar arasındaki konumuna dair satırların Rusların yaklaşımından kaynaklandığını düşünebilirdik. Çünkü Ruslar uzun yıllar boyunca sadece Kabardey ile ciddi ilişkiler kurdular ve buraya odaklandılar. Fakat Osmanlı tarafından edindiğimiz bilgiler de aynı istikamette. Dolayısıyla Kafkasya halkları içinde Kabardeylerin Kumuklarla birlikte uzun yıllar boyunca öne çıktıklarını biliyoruz. Bu da coğrafi konumu ve ekonomik kaynakları gibi avantajlarıyla, daha da önemlisi bu avantajları değerlendirebilecek, siyasi ve askeri güce dönüştürebilecek toplumsal yapıda olmasıyla alakalı.