Kafkasya’da ciddi ve kalıcı işlere yatırım yapılmalı
Yusuf Tunçbilek, Dünya Bizim sitesi için Ramazan Tsey ile bir röportaj gerçekleştirmiş. Röportajda, Türkiye ve Kafkasya’daki Çerkesleri yakından ilgilendiren konular ele alınmış. Röportajı alıntılıyoruz.
Ramazan Tsey, Çerkes bir âlim… İnternet, sosyal medya gibi mecraları aktif kullanarak tebliğ-davet çalışmalarını sürdürüyor. Yusuf Tunçbilek kendisiyle Kafkasya, Adıge, Rusya Müslümanları, Kevseri, Cevdet Said gibi birçok önemli ismi ve meseleyi konuştu.
Ramazan Tsey, Çerkes bir âlim… Çerkes olduğunu vurgulamak gerekiyor, çünkü Çerkesçe-Adıgece sohbet yapan, nadir, hatta belki de tek âlim. Kendisi özellikle Adıge Cumhuriyeti’ndeki Çerkeslere yönelik dini davet ve tebliğ çalışmaları yürütüyor; çünkü bu bölgede buna ihtiyaç olduğunu düşünüyor.
Adıge Cumhuriyeti, Kafkasya bölgesi içerisinde kalıyor, şu an Rusya Federasyonu’na bağlı. Adıge’ye özetle Çerkeslerin anavatanı diyebiliriz. Türkiye’deki Çerkeslerin çoğunluğu da bu bölgeden 1864 yılında zorla sürgün edilince Osmanlı devletinin farklı noktalarına yerleşmişlerdi.
Ramazan Tsey de Osmanlı tarafından Kosova’ya yerleştirilen Çerkeslerden. Kendisi internet, sosyal medya gibi mecraları aktif kullanarak tebliğ-davet çalışmalarını sürdürüyor. Kendisiyle Kafkasya, Adıge, Rusya Müslümanları, Kevseri, Cevdet Said gibi birçok önemli ismi ve meseleyi konuştuk. Kafkasya’daki Çerkeslerin dini problemlerini ve Türkiyeli Müslümanların o bölge için neler yapabileceğini konuşarak sohbetimizi nihayete erdirdik.
İlk önce kendinizden, hatta ailenizden, sürgünden bahseder misiniz?
Benim ailem veya atalarım 1864 yılında sürgün edilen ve Osmanlı tarafından Kosova’ya yerleştirilen Çerkeslerden geliyor. Kosova’nın başkenti Priştine’ye 15 km mesafedeki Stanovs köyü benim köy. Eskiden Balkanlarda daha çok Çerkes varmış fakat birçoğu oradan Ürdün, Suriye, Filistin gibi yerlere göç etmek zorunda kalmışlar. Şimdi Kosova’da sadece iki Çerkes köyü kaldı. İşte bunlardan bir tanesi de benim doğduğum köy.
Dini eğitiminizi nasıl aldınız?
Ben Priştine’de dört sene medresede okudum. Sonra 1992’de Ürdün’e gittim, gene orada da dört sene ilahiyat okudum. Daha sonra Kafkasya’daki Adıge Cumhuriyeti’ne gittim; orada beş sene din hizmetleri, davet çalışmaları yaptım.
Adıge’ye gitme düşüncesi nasıl gelişti?
Benim atalarımın vatanı orası. Bundan dolayı iki ay süren bir ziyaret yapmıştım. Sonra gördüm ki burada din faaliyeti veya hizmeti hiç yok. Böyle ciddi bir eksiklik var. Din adamı yok, din zayıf bir durumda, SSCB’nin tabii bunda etkisi büyük. 1999 yılında oraya yerleştim, beş sene kaldım, şu an İstanbul’dayım ama.
İstanbul’dasınız fakat internetten faaliyetlerinize devam ediyorsunuz.
Evet internette, yani YouTube, Facebook, Twitter ve diğer birçok alanda tebliğ çalışmalarımıza devam ediyoruz. www.adigeyaislam.com sitemizde paylaşımlar yapıyoruz. Sohbetlerde Çerkesçe konuşmaya özen gösteriyorum; çünkü bu dil gittikçe zayıflıyor. İnternet ortamında Çerkesçeye ait neredeyse hiçbir şey yok. Ben hem tebliğ yapıyorum hem de Çerkes dilini korumaya çalışıyorum. Yaptığım çalışmalar benim için farz, bunların yapılması gerekiyor. Youtube ve Vimeo gibi video sitelerine sohbetler koyarak Kafkasya ile bağımızı koparmamış oluyoruz. Zaten hep dendiği gibi dünya küçük bir köy haline geldi. Bu alanlar oldukça önemli.
Kevseri ve Cevdet Said’den bahsedebilir misiniz? YouTube kanalınızda bu isimlerle karşılaştım. Bu iki isim aynı zamanda Çerkes değil mi?
Evet iki isim de Çerkes. Cevdet Said, Suriyeli Çerkes bir âlim. Oradaki savaş dolayısıyla Türkiye’yi geldi. Şimdi İstanbul-Beykoz’da yaşıyor, kendisi seksen üç yaşında. Cevdet Said ile irtibat halindeyiz. Kendisiyle üç defa video kayıtlı röportaj yaptık. Bunlar YouTube kanalımızda var. Tabii kendisini melek yahut peygamber olarak görmemekle birlikte oldukça değer veriyoruz. Çerkeslerin arasında günümüzde yaşayan en önemli âlim, yazar diyebiliriz. Kevseri de bildiğimiz gibi vefat etmiş önemli bir âlim. Tam ismiyle Muhammed Zahid El-Kevseri ki Türkler ve Araplar iyi biliyorlar. Hatta Araplar arasında tanımayan neredeyse yoktur. Enteresan, kendisi Kafkasya’da ve Çerkesler arasında tanınmıyor. Doğduğu topraklarda, Düzce’ye bağlı Karaçalı köyünde, onu genel olarak tanıtmak üzere bir program tertipledik, videolar çektik.
Adıge bölgesini iyi biliyorsunuz. Oradaki dini havadan biraz daha bahsedebilir misiniz? SSCB dağıldığında durum neydi? Oradaki insanların dine olan merakı nasıl? Farklı ülkelerden oraya gidip tebliğ çalışmaları yapan var mı? Adıge’de Çerkesler ne durumda?
SSCB dağıldığında dine yeniden bir merak doğdu. Kafkasyalılar o zaman dini bakımdan zayıf durumdaydılar. Örneğin cami sayısı azdı, hoca yok gibiydi. Sonra sonra Türkiye’den oraya gidenler oldu, oradan gençler Türkiye, Mısır, Ürdün, Arabistan gibi ülkelere gidip dinlerini öğrenmeye çalıştılar. Fakat bu yeterli mi, hayır değil. Daha çok çalışma yapmak gerekiyor o bölge için. Biz de gittik, orada tebliğ çalışmaları yaptık. Türkiye’den de oraya gidip çalışmalar yapan Çerkesler oldu. Bunlar güzel sonuçlar verdi.
Şimdi elimizde şöyle acı bir veri var: Türkiye’deki Çerkesler, Kafkasya’daki Çerkeslerden daha fazla. Mevcut halde Çerkesler kendi vatanlarından daha çok Türkiye’deler. Sürgün edilmelerinden bu yana belki 150 sene geçmiş olabilir, ama bu insanların kültürleri ve dilleri hâlâ benzer olduğu için, Adıge’de öncelikle bu insanların çalışması yapması gerekiyor; çünkü farklı bölgelerin din anlayışları orada problem çıkarabiliyor. Türkiye’den çeşitli dernekler orada farklı etkinlikler yapıyor. Türk yardım dernekleri de kurban çalışmaları yapıyorlar. Bunlar yapılması gereken güzel işler, Allah herkesten razı olsun. Fakat daha kalıcı çalışmalar yapmamız gerekiyor. Özellikle ilmi çalışmalara ağırlık vermeliyiz. Adıge ve Kafkasya bölgesine yönelik proje ve strateji geliştirmemiz gerekiyor.
Sizin yapılmasını gerekli gördüğünüz neler var?
O bölge hâlâ problemli bir bölge. Siyasi istikrar sağlanabilmiş değil. Oralara girip çıkmak kolay da değil. Burada şöyle alternatifler doğuyor. Oradan dinlerinİ öğrenmek için dışarıya çıkan öğrencileri iyi eğitmek gerekiyor. Halihazırda yaptığım internet çalışmaları var. Oradaki insanlara bir şekilde ulaşmak gerekiyor. Farklı yöntemler düşünülebilir. Rusçaya kitap çevrilebilir, bu çok önemli bir husus. En basitinden Türkiye’de Cuma namazı çıkışında toplanabilecek paralarla dahi çok önemli işler yapılabilir.
Ne yazık ki Kafkasya bölgesinde son dönemde Selefi-Sufi çatışması da var. Bu konuda neler düşünüyorsunuz?
İlk önce Kafkasya insanının İslam’a oldukça aç olduğunu bilmemiz gerekiyor. Dine dair ne bulurlarsa hemen içselleştirebiliyorlar. Oradaki genç insanı bir düşünelim, heyecanlı, hareketli. İslam’a dair ne görürse alıyor. Arkadaşından etkileniyor, başka bir şekilde öğreniyor. Oranın insanları ilk dine yöneldiklerinde Selefilik veya Sufilik arasındaki farklara o kadar da vakıf olmuyorlar. Mesela Türkiye’de doğup büyüyen bir insan dini görüş farklılıklarını daha iyi görebilir, ki görüyor zaten. Kafkasya’da ise böyle bir şeyin olduğunu pek söyleyemeyiz. Adıge bölgesi bu tarz çatışmalar bakımından sakindir, hatta böyle bir çatışma neredeyse yok. SSCB dağıldıktan sonra yalnız Kafkasya’da değil Rusya etkisinde kalmış birçok bölgede en çok Arapçadan Rusçaya çevrilen dini eserler yayınlandı. Doğal olarak oraya farklı bir dini görüş böylece girmiş oldu. Burada herhangi bir Müslümanı da suçlamak istemiyorum, herkes kendince bir şeyler yapmaya gayret ediyor.
Burada Kafkasya’nın dini geleceğini nasıl görüyorsunuz? Türkiyeli Müslümanlara bir çağrınız var mı?
Rusya’da yönetimin siyasi görüşü şudur; gençler dışarıya okumaya gitmesinler, bizim programlarımızda okusunlar. Dışarıdan kötü etkilenirler diyorlar. Fakat orada açılan okullarda da iyi hoca yok. Gençler bu yüzden dışarıya okumaya gidiyorlar. Bu ayrı bir bahis fakat biz üzerimize düşenleri yapmalıyız. Olur olmaz bilemiyoruz fakat televizyon kanalı önemli bir araç. Çerkesçe-Adıgece yaptığımız tebliğ-davet videolarının kayıtlarını yapıyoruz. Bunları şu an ihtiyaç olmamasına karşın en yüksek kalitede yapıyoruz. Hatta insanlar Türkçe altyazı talep ettiler, şimdi altyazı da koyuyoruz. İşte gün gelir belki bunlar farklı mecralarda kullanılabilir diye. Türkiye’deki Çerkesler devletten televizyon kanalı istiyorlar. Bu kurulur kurulmaz ayrı bir konu ama belki bu çektiğimiz videolar diğer TRT veya farklı İslami kanallarda, mesela haftada iki üç saat süren programlar olarak yayınlanabilir. Madem Adıge-Kafkasya bölgesine gidip faaliyet yapmak bir problem, yahut oradaki insanlara dini ulaştırmakta zorluklar yaşıyoruz, o halde biz de teknolojiyle onlara ulaşmaya gayret etmeliyiz.
Türkiye’de insanlar konuşuyorlar ama ne yazık ki faaliyet az. Daha doğrusu davet konusunda çalışma yapan insan az. Genelde yardım organizasyonları yapılıyor. Elbette kurban ve yardım organizasyonları önemli, yapanlardan Allah razı olsun, kurban vs. bunlar farz ve ona da ihtiyaç var. Fakat bizlerin biraz da kalıcı şeylere, insan yetiştirmeye, camilere, medreselere yatırım yapmamız gerekiyor. İtidalli Müslümanlara o bölgelerde çok ihtiyaç var. Ne yazık ki biz Müslümanlara ya radikal ya da ılımlı olacaksınız diyorlar. Halbuki en iyisi itidalli olmak.
Güzel bir sohbet oldU hocam, teşekkür ederim.
Ben teşekkür ederim Allah razı olsun.
Kaynak: Dünya Bizim