Cenk Başlamış ile “Azak Savaşı’nın şifreleri” üzerine
Bizim basınımızda belki çok yer bulmadı ama dış basında son birkaç günün en önemli gündem maddelerinden birini kuzey komşularımız arasında yaşanan gerginlik oluşturuyor.
Bilindiği gibi Rus ve Ukrayna savaş gemileri Azak Denizi’nde karşı karşıya gelirken, Rus kara sularına girdiği iddiasıyla Rusya’ya ait savaş gemileri, Ukrayna savaş gemilerine müdahalede bulundu. Rusya, Ukrayna ile yaşanan gerginliğin ardından Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ni acil toplantıya çağırdı.
İki ülke arasında yaşanan bu gerilim sonrası, ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Ukrayna Devlet Başkanı Poroşenko ile telefonda görüşerek ABD’nin, Ukrayna’nın bağımsızlık ve toprak bütünlüğüne olan bağlılığını dile getirdi. Pompeo, Rusya’nın Ukrayna gemileriyle ilgili adımının uluslararası hukukun ihlal edilmesi anlamına geldiğini savunarak, “ABD, Rusya’nın bu saldırgan eylemini kınamaktadır” ifadesini kullandı.
Rusya ile Ukrayna arasında yaşananları usta ve deneyimli gazeteci dostum Cenk Başlamış’a sordum. Ortaya son derece doyurucu bir söyleşi çıktı. İşte Başlamış’ın konuyla ilgili görüşleri;
Öncelikle konuya girmeden bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Rusya ile ilgili bağlantınız nedir?
Boğaziçi Üniversitesi Tarih bölümü mezunuyum fakat liseyi bitirir bitirmez, yani bundan tam 35 yıl önce gazeteciliğe Türk Haberler Ajansı’nın (THA) dış haberler servisinde başladım. 1986 yılında Milliyet’e geçtim, 1989 yılında da gazetenin Moskova temsilciğine atandım. 21 yıl neredeyse aralıksız bu görevi sürdürdükten sonra 2010 yılında Türkiye’ye döndüm, 2011 ortalarında da, yani Milliyet’in satılmasının hemen ardından kendi isteğimle ayrıldım çünkü o zamana kadar bana öğretilen gazeteciliği artık yapamayacağımı anladım.
Yaklaşık beş yıl önce Medya Günlüğü‘nü kurdum. Kuruluşundaki amaç medya eleştirisi yapmak, yıllar içinde edindiğim tecrübeyi kendimce genç meslektaşlarıma aktarmaktı. Fakat site zamanla medyada alanın daralmasının etkisiyle gazeteci olsun olmasın herhangi bir konuda söyleyecek sözü olan ama bunları dile getirebileceği bir mecra bulamayanların görüşlerini aktarabileceği bir fikir alanına da dönüştü.
Neredeyse 30 yıla yakın süredir Rusya’yı ve Türk-Rus ilişkilerini takip ediyorum. Kendimi Rusya uzmanı olarak görmesem de, orada gazeteci olarak uzun süre geçirmenin ve dili de öğrenmenin sonucu olarak o ülkeyi bildiğimi düşünüyorum. Kısacası, yetişkin dönemimin çok büyük bölümünü geçirdiğim Rusya öyle ya da böyle hayatımın bir parçası haline geldi.
Rusya-Ukrayna geriliminin geçmişi ve nedenleri hakkında ne diyebilirsiniz? Daha doğrusu bu gerilimin perde arkasında yatan temel nedenler nelerdir?
Neden aslında basit: Rusya Sovyetler Birliği’nin dağılmasından bu yana NATO ve Avrupa Birliği’nin doğuya genişleyerek kendisini çembere almaya çalıştığı düşünüyor ki bence haklı. Ukrayna’nın Rusya açısından diğer eski Sovyet cumhuriyetlerine benzemeyen çok yönü var. Öncelikle Ruslar ve Ukraynalılar tarih boyunca yüz yıllarca aynı devletin çatısı altında yaşadı. Dilleri, gelenekleri ve dinleri büyük ölçüde aynı. Şimdi Ukrayna’nın bağımsız bir devlet olmasını Ruslar psikolojik olarak kabullenemiyor.
İkincisi, Ukrayna bağımsızlığını kazandıktan sonra yönünü bir türlü bulamadı. Şimdiki Devlet Başkanı Poroşenko Rusya’ya karşı sırtını Batılı güçlere dayamaya karar verdi. Tarih boyunca kuşatılma korkusu yaşayan ve çevresinde hep bir güvenlik kuşağı oluşturmaya çalışan Rusya için Ukrayna’nın Batı kampına katılması, hele hele NATO’ya girmesi kabus ötesi bir senaryo. Kısacası Rusya Ukrayna üzerinden Batı’ya mesaj vermeye, “kızım sana söylüyorum gelinim sen anla”,“Buralar benden sorulur” demeye çalışıyor.
Bizim ülkemizde özellikle Rusya ile ilgili sığ bilgiler dışında çok şey bilinmez. Bunun temel nedeni sizce nedir? Neden bizim kamuoyu Rusya ve diğer komşularımızda neler olup bitiyor konusu ile fazla ilgilenmiyor?
Gazetecilik hayatımın tamamını dış haberci olarak geçirdim ve bu durumun acısını çektim. Dış haberler Türk medyasında hep üvey evlat olmuştur. Genel olarak kapalı bir toplumuz, dışımızdaki olaylarla fazla ilgilenmiyoruz, bu olayların ülkemiz üzerindeki etkilerini görmeye çalışmıyoruz. Bu durumun istisnaları savaşlar, krizler, doğal felaketler ya da ülkemizde yapılan bazı zirveler.
Sansasyonel bir olay olmadıkça ortalama okur ve seyirci dış haberlere ilgi duymuyor. Anlamadığı için mi ilgi duymuyor yoksa ilgilenmediği, takip etmediği için mi anlamıyor, yoruma açık tabii.
Kısacası bu Rusya’ya özgü bir durum değil. Tabii, işin şöyle bir cephesi de var: Bir konu gündem olunca örneğin AB ile kriz yaşanınca ya da Rus uçağı düşürülünce medyada herkes AB ya da Rusya uzmanı kesiliveriyor! Trajik bir durum…
Uzun yıllar Rusya’da görev yaptınız, Rus halkının Türkiye ve Türkler bakışı o günlerde nasıldı, şimdi nasıl?
Benim ilk gittiğim dönemde, yani Sovyet zamanı vatandaşların Doğu Bloku dışında seyahat etme olanağı pek yoktu. Türkiye hakkındaki bilgileri ise son derece sınırlı ve elbette ön yargılarla doluydu. Sonradan Türkiye’yi keşfetmeye başladılar ama her yıl ülkemize milyonlaca Rus turistin gelmesinden bizi artık tanıdıkları sonucunu çıkarmak yanlış olur. Gelenlerin çoğunun güzergahı aynı: Havaalanı-tur otobüsü- tatil köyü-otobüs-havaalanı. Her şey dahil sisteminin sonucu bu.
Elbette yıllar içinde Türkiye’yi anlayan ve seven bir kitle oluştu ama onlar azınlıkta. Ortalama bir Rus vatandaşı- belki yüzünüze söylemez ama- Türkiye’yi de Türkleri de ülkesiyle ve kendisiyle eşit görmez. Yine de, bir Rus bir Avrupalı’dan çok Türk’le daha çok ortak nokta bulur, sonuçta ikisi de Doğu ile Batı arasında kalmış ülkeler. İnanın, “Türkiye’den başka yerde olmaz” dediğimiz olayların aynısı Rusya’da da yaşanıyor.
Dönelim tekrar Rusya-Ukrayna gerilimine; her iki tarafın haklı ve haksız olduğu konular var mı? Argümanları nelerdir?
Son olayda Rusya’ya hak veremiyorum. Gerginliğin kaynağı basitçe, Ukrayna gemilerinin Azak Denizi’ne girmek istemesi. Ortada 2003 yılında imzalanmış bir anlaşma var, Azak iki ülkenin ortaklaşa kullandığı bir deniz. Önceden bildirimde bulunmaya falan gerek yok. Ama malum, Rusya 2014 yılında Ukrayna’ya ait olan Kırım’ı işgal etti. Şimdi o bölgeyi fiili olarak egemenlik alanına katmaya çalışıyor.
Azak neden önemli derseniz, oradaki Kerç Boğazı Karadeniz’e açılan kapı. Buraya kapattığınız zaman ticari olarak Ukrayna’nın elini kolunu bağlamış olursunuz. Ama tabii asıl mesele Rusya’nın Karadeniz’in bir NATO gölüne dönüşmesi korkusu. Ukrayna üzerinden Batı’ya mesaj veriyor. Ukrayna hukuken haklı ama böyle bir durum yaratarak Rusya’yı zor duruma düşürebileceklerini hesaplamış da olabilirler. Yani, Ukrayna bir hamle yapacak, Rusya tepki gösterecek, Batı da Rusya’ya yeni ekonomik yaptırımlar uygulayacak. Gerçek şu ki, Ukrayna’nın fazla seçeneği yok: Ya Rusya’nın dümen suyuna girecek ya da Batı’yı arkasına alacak.
Yazılı ve görsel medyamızın Rusya-Ukrayna gerilimine verdiği yer/önem sizce yeterli mi? Yoksa bu konuya daha çok yer verilmeli mi?
Ortada sıcak bir çatışma durumu vardı, günümüz medyası da sürekli haber öğüten bir makine olduğu için ilk anda geniş yer buldu ama haber dışında olayın perde arkasını öğrenebileceğiniz kaç yoruma, kaç analize rastladınız?
Sonuçta aynı bölgeyi paylaştığımız ve yakın ilişki içinde bulunduğumuz iki ülkeden söz ediyoruz. Eskiden Türk basınının güzel bir geleneği vardı, nerede bir olay olursa gazetelerin muhabiri hemen oraya koşardı. Bir örnek, 1990’larda Milliyet’in 20’den fazla ülkede bürosu ya da muhabiri vardı. Şimdi Milliyet’in hiç dış muhabirinin kalmadığını biliyor musunuz?
Çok ilginç… Belki şu anki konumuzla ilgili değil ama burada size bir soru sormak istiyorum, diyorsunuz ki; “Eskiden Türk basınının güzel bir geleneği vardı, nerede bir olay olursa gazetelerin muhabiri hemen oraya koşardı” ve Milliyet’ten örnek veriyorsunuz. Bu çok düşündürücü ve vahim bir durum aslında… Bu dedikleriniz gerçekten çok önemli… Peki bugünkü Türk basını hakkındaki düşünceleriniz nelerdir? Basılı gazetelerin sonuna mı geliyoruz? Giderek dış dünyadan kopuyor muyuz?
Evet giderek kapanıyoruz. Dış büroların kapatılmasının bir nedeni de internetin yaygınlaşması, her yerden haber yağmaya başlaması, dolayısıyla basının oradaki bürolara masraf kapısı gözüyle bakması.
Gazeteler özel tv’lerle bile mücadele edemedi, şimdi internete teslim oldu. Oysa internet çağında gazete satmanın yolu, okurun internette bulamayacağı, değerlendirmeler, analizler, özel haber, yazı dizileri vs gazetede bulması.
Bu noktada dış bürolar çok önemli kaynak ama görmüyorlar, görmek istemiyorlar. (bir örnek vermek gerekirse, gerçi ben çok hareketli bir dönemde görev yaptım ama Moskova’dan 21 yılda 15 bin civarında haber, röportaj, yazı dizisi vs yazdığımı tahmin ediyorum).
Gazete satışlarının iyice düşmesiyle şimdi yavaş yavaş çıkış yolu aramaya başladılar ama teşhisi yine yanlış koyuyorlar. Sonuçta gazeteler yakın gelecekte ortadan kalkmaz ama bir daha sırtlarını zor doğrulturlar.
Tekrar konumuza dönecek olursak; Rusya-Ukrayna savaşı bizi nasıl etkiler? Daha doğrusu etkiler mi? Türkiye’nin bu konudaki duruşu, tavrı nasıl olmalıdır?
Gerginlik savaşa dönüşürse etkilenmememiz mümkün değil. Rusya şu anda en önemli dış partnerlerimizden biri, Suriye’de neredeyse ortak hareket ediyoruz, doğal gazımızın yarıdan fazlasını onlardan alıyoruz, ilk nükleer santralimizi onlara emanet ettik. Ama Ukrayna ile de iyi ilişkiler içindeyiz. Rusya’nın ilhak ettiği Kırım’da yaşayan Tatar Türkleri var, onları da unutmayalım. Sonuç olarak Türkiye bu krizde taraf olmaktan kaçınmalı ve dengeli bir siyaset izlemeli.
Putin için neler düşünüyorsunuz? Kendisine “son Rus Çar”ı diyebilir miyiz?
Mart ayında gazeteci arkadaşım Okay Deprem’le Putin hayat hikayesini anlatan “Vladimir Putin: Rusya’yı Ayağa Kaldıran Lider” kitabımız yayınlandı.
Putin, 1990’larda dağılmanın eşiğine gelen Rusya’yı uçuruma düşmekten kurtarma misyonuyla iktidara geldi, daha doğrusu bizim iddiamız o ki, Rus derin devleti tarafından başa getirildi. Gerçekten başarılı oldu, Rusya’yı yeniden ayağa kaldırdı. Ama kullandığı yöntemler bizce eleştiriyi hak ediyor. Tabii, kolaylıkla “son çar” diyebiliriz.
Son soru; Rusya ile Ukrayna arasında yaşanan bu gerginlik sizce nasıl sonuçlanır? Ayrıca Türkiye-Rusya ilişkilerinin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Normal şartlarda gerginliğin daha fazla tırmanması iki ülkenin de çıkarına görünmüyor. Fakat Moskova’da geçirdiğim yıllardan Rusya ile ilgili en iyi tahminin, tahmin yapmaktan kaçınmak olduğunu öğrendim. Bu anlamda öngörülür bir ülke değil.
Türk-Rus ilişkilerine gelince… Şu anda, özellikle Suriye’de iş birliği yapıyor görünüyoruz ama bunun uzun vadeli olduğunu sanmıyorum. Rusya açısından taktik bir iş birliği bu. Ortada objektif bir durum var: İki ülke de tarih boyunca aynı bölgede liderlik mücadelesi vermiş, ikisi de iddialı ve hırslı. Şu anda iş birliğini mecbur kılan koşullar var. Ben Türk-Rus ilişkilerini hep zoraki nikaha benzetiyorum. Çıkarlar bitince iki ülke de kendi yoluna gidecektir diye düşünüyorum.
Cenk Başlamış’a verdiği yanıtlar için teşekkür ederken, konuya ilgi duyanlar için son derece yararlı bir söyleşi olacağını düşünüyorum.
Kaynak: Medya Günlüğü