Altay Göyüşov ile Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti üzerine söyleşi
Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti kısa ömürlü, ancak önemli bir yapıydı. Birinci Dünya Savaşı sırasında ilan edilen, Çarlık Rusya ve Sovyetler Birliği ordularıyla savaşan bu devletin daha fazla gündeme gelmesi gerekiyor. Birleşik Kafkasya ismiyle günümüzde hala takipçileri olan bu hareketin Kafkasya’daki etnik, dini ve diğer birçok çatışmayı ortadan kaldırma potansiyeli bulunuyor. Sovyetler Birliği dağıldığı zaman bu fikir yeniden gündeme gelmişti fakat daha sonra yükselen etnik milliyetçilik baskın çıktı. Buna rağmen Rusya’da çıkabilecek olası kaos ortamında bölge halklarının Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti ideallerini sahiplenme ihtimali oldukça yüksek.
Altay Göyüşov hocayla konu üzerine bir söyleşi yapmayı teklif ettiğim zaman sağ olsun kabul etti. Göyüşov hocanın hayat hikayesi ve Kafkasya’daki hareketleri çalışma nedenleri, Kafkasya’daki bağımsızlık hareketleri, İslam’ın direnişte oynadığı rol, Abreklerin kim olduğu, Dağlılık kimliğinin ne ifade ettiği, Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti zayıflayınca savaşı kimlerin sürdürdüğü, Kafkasya’daki cumhuriyetlerin kendi aralarındaki iletişimleri ve Kafkas Federasyonu kurma girişimleri, Türklerin bağımsızlık hareketlerine verdiği desteği ve Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti’nin günümüze verdiği mesajı konuştuk. İlgililere sunulur. Not: Söyleşinin hızlı bir biçimde Türkiye Türkçesine aktarılmasını sağlayan Samir Babaoğlu’na teşekkür ederim.
Türkiye’deki okuyucular için kendinizden bahsedebilir misiniz?
Ben tarihçiyim. Uzun yıllar Bakü Devlet Üniversitesi’nde Türk ve Kafkas Halkları bölümünde öğretim üyesi olarak çalıştım. ABD’de, Fransa’da, Almanya’da, İtalya’da bazı üniversitelerde ve enstitülerde misafir öğretim üyesi (profesör) ve araştırmacı olarak çalıştım. Şu anda ise Bakü’de bazı entelektüellerle birlikte kurduğumuz bağımsız bir araştırma merkezi olan Bakü Araştırmalar Enstitüsünün başkanlığını yapıyorum.
Sizi doktora döneminizde Kafkasya özgürlük hareketlerini araştırmaya iten motivasyon neydi?
Öncelikli sebep, çalıştığımız bölümün Türk ve Kafkas Halklarının Tarihi bölümü olmasıydı tabii ki. Yani direkt işimiz bununla ilgiliydi. Aynı zamanda benim ilk kitabım 1917-1920’li yıllarla ilgiliydi. Ve o kitabı yazdığım zamanlarda arşivlerde Kuzey Kafkasya’da aynı dönemde baş veren olaylara ait önüme çok fazla belgeler çıkıyordu ve bu belgelerin bilimsel dolaşıma sokmanın önemli olduğunu düşünüyordum. Bununla birlikte benim Kuzey Kafkasya ilgili araştırmalarıma başlamama 1990’larda Kuzey Kafkasya’da baş gösteren acılı olayalar da etki ediyordu. Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti’nin objektif tarihinin Rusya’da yazılmasına bazı siyasi faktörler engel oluyor. Ama Azerbaycan’da bunu yazmak mümkündür. Çünkü biz artık bağımsız devlet olmuştuk. Bunun dışında genel olarak Kuzey Kafkasya’nın yüzyıllar boyunca başına getirilen trajediler benim için her zaman ele alınması gereken önemli bir konu olmuştur. İster, 19. yüzyılda oradaki özgürlük mücadelesi, ister Çerkeslerin tarihi ana yurtlarından sürülmesi, ister İkinci Dünya Savaşı sırasındaki sürgünler olsun, bu konular her zaman özel, dikkat çeken tarihi olaylar olmuştur.
Rusya’da ne zaman bir siyasi karışıklık olsa Kafkasya’da da benzer süreçleri görüyoruz. Bu bağlamda 1917-1920 tarihleri arasında Kafkasya’da yaşanan gelişmeleri nasıl yorumlarsınız?
Haklısınız. Sebep çok basit. Her seferinde imkan ortaya çıkınca Kuzey Kafkasya’da siyasi olaylar gündeme geliyor, özgürlük, kendi kaderini tayin etmek önemli bir soruna dönüşüyor. Önemli olan şu ki, hem Rusya İmparatorluğu döneminde hem Sovyetler döneminde hem Sovyet sonrası dönemde Rusya, Kuzey Kafkasyalılara karşı her zaman aşırı güç kullanmış. Daha net bir ifadeyle silah zoruyla galip gelmiş. Ama bölge halklarının Rusya toplumuna, devletine entegrasyonunu başaramamış. Hatta Rusya’nın belli zamanlarda problemi çözmek için bölge halklarını bin yıllık ana baba yurtlarından sürgün etme politikaları da istedikleri sonuçları vermediği de tarihi bir gerçektir.
Kafkasya’daki bağımsızlık mücadelelerinde İslam’ın oynadığı rolle ilgili neler söylenebilir?
İslam, Kuzey Kafkasya’da her zaman kimliğin en önemli göstergelerinden biri olmuştur. O sebepten de bu mücadelelerde İslam her zaman ideolojik bir araç olmuştur. İster İmam Şamil dönemi olsun ister Uzun Hacı dönemi olsun isterse de Sovyet sonrası dönem olsun.
Abreklerin dağlardaki mücadelesiyle Kafkasya’daki direnişin hiçbir zaman tam anlamıyla bastırılamadığını tespit ediyorsunuz. Abreklik nedir?
Abreklik herhangi bir teşkilati oluşum olmadan ayrı ayrı kişilerin sisteme karşı bireysel mücadele usulüdür. Azerbaycan’da buna benzer tanım “qaçaqçılıq”dır (kaçakçılık). Kaçaklar, abrekler bu bölgede her zaman popüler olmuşlardır. Onlar hakkında efsanevi hikayeler anlatılmış, şarkılar türküler bestelenmiş, filmler çekilmiştir. Bu kişiler genelde bireysel olarak veya küçük gruplar halinde faaliyet gösterseler de her zaman yerli halkın desteğiyle yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Yani halk yardım etmese hiçbir dağ, hiçbir kaya abreği-kaçağı yaşatamaz. Sovyet döneminde ideoloji değiştiğinden dolayı abrekler içim Çarlık döneminden farklı olarak pozitif bir imaj çizildi. Yani Sovyetler ideolojik olarak abreklerden propaganda olarak istifade etmeye çalıştılar. Abrekleri zenginlere, Çarlık rejimine karşı mücadelenin sembolü, fakir fukaranın dostu kimi sundular. Bu konuda tabii ki gerçeklik payı vardı ve Sovyet hükümeti bunu kendi ideolojisi doğrultusunda kullanmaya çalışıyordu. Ama şöyle bir gerçekliği de göz ardı etmemek lazım: abreklik-kaçakçılık Sovyet döneminde de devam etti. Zayıfladığı, güçlendiği dönemler oldu ama hiçbir zaman bitmedi. Neden? Çünkü abrekliğin temel sebebi hakimiyetlerin adaletsiz politikalarıydı. Ve otoriter sistem bu adaletsizliğe barışçıl protesto için hiçbir imkan sağlamıyordu. Barışçıl itiraz şansı olmayanlar, adaletsizliğe karşı çıkanlar bu şekilde dağlara çıkarak, ellerine silah alarak bireysel mücadeleye başvuruyor ve halkların da mücadele sembollerine dönüşüyor, onlardan da çeşitli şekillerde maddi manevi destek görüyorlardı. Tabii ki abreklerin arasına katılanlar arasında gerçek suçlular da yok değildi. Ama bu tür insanlar hiçbir zaman kitlelerin sempatilerini kazanamıyorlardı.
Türkiye’de literatüre Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti olarak geçen devletin gerçek isminin kitabınızda Kafkasya Dağlı Cumhuriyeti, Dağlılar Birliği Cumhuriyeti ve Kafkasya Dağlıları Birliği isimleriyle geçtiğini görüyoruz. Kafkasyalılar için Dağlılık birleştirici bir kimlik miydi? Dağlılık ne anlama geliyor?
Ben kitabımda şu konuya açıklık getirmiştim. Aslında o dönemde Kuzey Kafkasyalıların içinde en baskın kimlik Sünni İslam kimliğiydi. Ama Kuzey Kafkasyalılar arasında Hristiyan ve Müslüman Osetler gibi dini açıdan bölünmüş halklar da vardı. Dağlı ifadesi Kuzey Kafkasyalıları dini kimlik gözetmeden birleştiren bir ifadeydi. Kuzey Kafkasyalıların kendilerine has gelenekleri, değerleri ve yüzyıllardır onları birleştiren bir kader birliği de vardı ki, bunlar din ayrımı gözetmeden ve ondan daha güçlü bir şekilde tüm Kuzey Kafkasyalılara ait özelliklerdi. Bu sebepten “dağlı” ifadesinin arka planında şüphesiz bir medeni kimlik var. Bu kimliğin oluşumunda birçok sebep var ki, bunlar arasında coğrafik faktör ve onun etkisiyle ortaya çıkan kader, gelenek, hayat tarzı gibi olgular sıralanabilir. Bu kimlik, medeniyet sadece Rusya İmparatorluğu döneminde oluşmamıştır. Çerkesler, Kuzey Kafkasyalılar sırf bu nevi şahsına münhasır özelliklerinden dolayı Rusya’nın işgalinden çok önce, örneğin Osmanlı ve İran saraylarında özel ilgi görmüşler. Onlara sırf bu özelliklerinden dolayı prestijli bir ilgi olmuştur.
Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti hükümetinin zayıflamasıyla birlikte Çeçenya ve Dağıstan’da Necmeddin Gotsinski, Uzun Hacı Saltinski, Ali Hacı Akuşunski liderliğinde ayrı bir cephe açılmasını nasıl yorumlamak gerekir?
Bunun birçok sebebi var. En önemli sebebi, başta da vurguladığımız gibi dini kimlik insanları mücadeleye seferber etme açısından tüm diğer faktörlerden daha güçlüydü. İnsanlar arasında tarikat liderlerinin nüfuzu laik liderlerin nüfuzundan katbekat daha güçlüydü. Rusya üniversitelerinde okuyup gelmiş laik liderlerle halk arasındaki bağlar çok zayıftı. Tam aksine tarikat liderleriyle halk arasındaki bağlar ise oldukça sağlamdı. Tüm diğer faktörler de buradan kaynaklanıyor.
Rusya İç Savaşı sırasında Kafkasya’da ilan edilen devletlerin kendi arasında nasıl bir ilişki vardı?
Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti ve sonrasında Uzun Hacı Emirliği ile Azerbaycan hükümetinin ilişkileri iyiydi. Azerbaycan Cumhuriyeti ile Dağlı Cumhuriyeti arasında ilk başlarda konfederasyon konusunda müzakereler de vardı. Sonrasında da Azerbaycan Cumhuriyeti, Uzun Hacı’ya Çarlık Rusyası generalleri ile savaşında yardım etti. Bazı problemlere rağmen Gürcistan’la ilişkiler de normaldi. En büyük sıkıntı Ermenistan’la olan ilişkilerdeydi. Çünkü diğer Kafkasya Cumhuriyetleriyle Ermenistan’ın Rusya’ya bakışı birbirinden farklıydı. Kuzey Kafkasya, Gürcistan ve Azerbaycan Rusya’yı tehlike olarak gördüğü halde Ermenistan Rusya’ya daha çok müttefik gözüyle bakıyordu.
Kafkas Konfederasyonu ve Kafkas Federasyonu kurma girişimleri neden başarısızlığa uğradı? Bu düşünce sadece Haydar Bammat tarafından mı benimsenmişti?
Bu düşünce 1917’de, yani Rusya’da Bolşevik Devrimi’nden sonra Kafkasya’da ortaya çıkmıştı ve amacı da Bolşevik tehlikesine karşı birlikte mücadele etmekti. Azerbaycan buraya Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti’nin de katılmasını istiyordu ama Ermenistan ve Gürcistan bu konuya sıcak bakmıyordu. Sonra 1918’in başında bu federasyon dağıldı. Ama ikinci sefer Sovyetleşme sürecinden sonra hem Sovyet hükümeti nezdinde hem de siyasi muhacirler arasında gündeme geldi. Tek fark, Sovyet hükümeti üç Güney Kafkasya Cumhuriyetinin katılmasını planladığı halde siyasi muhacirler buraya Kuzey Kafkasya’yı da dahil etmişti. Ama yine de muhacirler arasında gelişmiş bu fikirde Ermenistan’a sıcak bakılmıyordu. Elbette Haydar Bammat bu fikrin en önemli destekçilerindendi. Onun muhacerette yayınladığı dergileri bu düşüncenin yayılmasında önemli rol oynuyordu.
Türklerin o dönem Kafkasya’da ne gibi faaliyetleri olmuştur?
Kısaca bahsedecek olursak eğer, Osmanlı’nın Azerbaycan ve Kuzey Kafkasya’nın bağımsızlığındaki rolü belirleyiciydi. Özellikle Kafkas İslam Ordusu özellikle belirtilmeli. Yani o dönemde Azerbaycan’ın ve Kuzey Kafkasya’nın Osmanlı olmadan bağımsızlıklarını gerçekleştirmeleri mümkün değildi. Hükümetlerin kendi bölgelerinde kontrolü ele almaları sadece Osmanlı’nın desteği ile mümkün olmuştur.
Kafkasya’daki bağımsızlık hareketleri nasıl sönümlendi? Bu durum kaçınılmaz bir son muydu?
Rusya’daki ihtilalden sonra Polonya, Finlandiya, Baltık devletleri ve Kafkasya gerçek anlamda bağımsızlıklarına kavuştular. Lenin hükümeti bunların hepsini Rusya’ya bağlamak istiyordu. Lenin 1920’de Polonya, Finlandiya ve Baltık ülkelerine bunu yapamadı. Ama Kafkasya’da bunu başardı. Tabii ki asıl etken coğrafik konum ve Kafkasların dış desteksiz ve müttefiksiz kalmasıydı. Bu durumda istiklalin kaybedilmesi tabii ki kaçınılmaz bir durumdu.
Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti günümüze nasıl bir mesaj veriyor?
Geçtiğimiz ay Rusya’nın ünlü yönetmeni Sakurov’un Rusya Devlet Başkanı Putin’le bir diyaloğu vardı. Sakurov orada şunu dedi: “Sayın cumhurbaşkanı, Kuzey Kafkasya’nın bugünkü durumuna bakalım. Onlar Rusya’ya entegre olmuyor, bu iş olmuyor. Bırakalım kendi istedikleri gibi yaşasınlar.”