Berzeg: Etnik milliyetçilikle bir yere varamayız-1

Ajans Kafkas düşünce turunu Kafkas diasporasının önde gelen yazarlarından Sefer Berzeg ile devam ettiriyor. Berzeg gerek Kafkasya gerekse diasporadaki kimlik arayışlarında temel sorunun etnik milliyetçilik yada popüler tabiriyle mikro milliyetçilikte yattığını belirtiyor.

"Kafkas Diasporasında Edebiyatçılar ve Yazarlar Sözlüğü" ve "Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti 1917-1922" gibi  çok sayıda kıymetli esere imza atmış olan 

Berzeg, Kafkasya’nın tüm etnik yapılarının oluşturduğu ortak Kafkasya kültürüne sahiplenmenin önemine vurgu yapıyor. Mevdudi Bayçora ve Hüseyin Tok’un yaptığı söyleşide Berzeg’in düşünceleri şöyle:

Kendinizi kimlik noktasında nasıl tanımlarsınız ve Kafkasyalılar kendilerini hangi kimlik üzerine inşa etmelidirler?

İlk önce şunu söyleyebilirim ki; yerel, etnik milliyetçilikle hiçbir yere varamayacağımızı kendi tarihimiz şu anki parçalanmış durumumuz bize gösteriyor. Ben köken olarak Wubıh’ım, Kafkasya’yı atomlarınıza ayırırsanız Adige sayılmıyorum. Eşim Adige ama Abhaz ya da Çeçen de olabilirdi. Bu sorun değil benim için. Bana göre Kafkas kültürü bir bütündür. Çeşitli diller var ama bu her toplumda var, gayet normal. Türkiye’de de var ama bu aslına bakarsanız Kafkasya için de Türkiye için de sorun değil. Kafkasya küçük bir coğrafya. Aslında buradaki bütün cumhuriyetler de uydurma cumhuriyetler bir anlamda. Niye varlar ya da olmasınlar anlamında söylemiyorum bunu. Elbette hepsinin bir coğrafyası, kendilerine has alt kültürleri vardır, olacaktır, olmalıdır da zaten. Ortak kültür, ortak davranış kalıpları var. Ama özellikle son zamanlarda dışarıdan empoze edilen bir akım var. O da zaten dağınık olan bu halkları atomlarına ayırmaya çalışıyor. Maalesef bilerek ya da bilmeyerek bazı gruplarımız belki de menfaatleri gereği bu akıma kendilerini kaptırıyorlar. Son senelerde özellikle bazı kurumlarımızda bu yoğunlaşmış gibi geliyor bana. Bu hem Kafkasya’daki hem de Türkiye’deki birliğimiz açısından son derece zararlı bir şey. Ben Kafkasya’ya bir bütün olarak bakıyorum. Diller vardır, nihayetinde hepsi bizim dilimizdir. Bunların bir kısmı elbette dünyanın gidişatı göz önüne alınırsa kaybolacaktır ama geri kalan benim dilimdir. Bugün Adigece konuşuyorum ama bu Çeçence de olabilirdi. Yine hiç sorun olmazdı benim için.

Yani ortak noktamız Kafkasyalılık bilinci mi?

Zaten Kafkasyalılık bilinci olmadan Kafkasya’yı kültürel ve siyasi bir bütün olarak görmeden Kafkasya’nın bir geleceğinin olacağını düşünmüyorum. Yaşananlar da zaten bunu gösteriyor. Bugün Transkafkasya dahi batı dünyasında Kafkasya olarak adlandırılıyor. Fakat Kafkasya’ya adını veren de onu şekillendirenler de gerçek Kafkasyalılar, yani bizleriz. Adigelerin, Abazaların, Çeçenlerin, Osetlerin, Karaçaylıların vs… bunların ortak kültürüdür Kafkasya’yı şekillendiren. Ama bugün Rusya’da Kafkasya “Güney Rusya” olarak adlandırıyor. Transkafkasyalılar da bizim kültürümüzü özümsemişler. Maalesef bizim kültür unsurlarımız başkaları kullanırken, bunlar Azeriler olsun Ermeniler olsun Gürcüler olsun, biz bölünmekle meşgulüz.

Kafkasyalıların varlıklarını sürdürebilmeleri için olmazsa olmazları nelerdir?

Bir toplumun uzun vadede yaşamını kültürel, siyasi ve ekonomik olarak sürdürebilmesi için ilk önce ayağını basacağı bir coğrafyasının olması gerekiyor. Ortak bir toprağımızın olması gerekiyor fakat ne yazık ki bu şu an için pek mümkün gibi gözükmüyor. En azından bazılarımız ne yazık ki bu topraklarda yok olacaklar. Tabi ki ilk önce bunu değiştirmek bizim elimizde. Bunun için bugün bazılarının yapmaya çalıştığı gibi diasporayı yok sayarak Kafkasya’nın tek başına kültürel ve siyasi olarak ayakta kalabileceğini en azından Adige ve Abhaz unsurları açısından düşünmek mümkün değildir. Ben düşünmediğim gibi aklı başında herhangi bir insan da bunu böyle düşünmez.

Yani diasporanın aktif hale getirilmesi gerekiyor…

Tabi ki. Yok Batı Kafkasya, yok Doğu Kafkasya, yok Adige, yok Çeçen ayrımcılığı yapılmadan diasporanın aktif hale getirilmesi gerekiyor. Misal Abhazya; bugün Abhazya iyi kötü de facto bir cumhuriyet yapısı kazandı ve 15 yıldır artılarıyla eksileriyle ayakta duruyor. Abhazya bunu benim gördüğüm kadarıyla kendi yurtseverliklerinin yanında Kafkasyalı diğer kardeşlerinin varlığına borçludur. Daha Sovyetler Birliği dağılmadan Kafkas Dağlı Halkları Konfederasyonu’nu Sohum merkezli oluşturup onların desteğini sağlamalarına borçlular. Başka hiçbir şeye değil bana göre. Bazıları Abhazya’nın bağımsızlığını Rus Devleti’nin manipülasyonu olarak adlandırıyor. Elbetteki Rusya her devlet gibi kendi çıkarını gözetecektir ama bunu Abhazlar aleyhine puan olarak da kullanmamak lazım. Bana göre bugün Abhazya’yı Abhazya yapan Kafkasyalılık bilinçlerini kaybetmemiş olmaları ve bunu gerektiği yerde kullanmış olmalarıdır. Maalesef savaş sonrasında Rusya’nın da oyunlarıyla bu biraz sarsılmış durumda. Gagra’nın alındığı gün Abhaz bayrağıyla Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti bayrağının yan yana dalgalandığı manzara benim hayatımdaki en güzel anılarımdan birisidir.  Ama o manzara bugün ne yazık ki yok. Benzeri şeyler Çeçenya’da da yaşandı. Kafkasyalılık bilincinin ayakta tutulması gerekiyor. Bunun dışında yok Rusya’nın yok Türkiye’nin yok Arapların desteğiyle bir araya gelemez Kafkasya. Sen toplum olarak beraber yaşadığın halklara saygı duymadan onlardan da aynı saygıyı bekleyemezsin.

Bu süreç içerisinde diasporanın Kafkasya’daki gelişmelere müdahale etmemesi gerektiği yönünde düşünceler var. Bu Rusya’nın bölgedeki çıkarlarıyla da uyuşuyor gibi…

Her devlet tabii ki kendi politikalarının gereğini yerine getirecektir. Bu Rusya da olsa bunu doğal karşılamak lazım. Sovyetler Birliği’nin yıkılacağını birlik dağılmadan bir sene önceden söyleseniz size gülerlerdi, ama yıkıldı. Sovyetler Birliği’nin yıkılması süreci görebilenler için çok da normal bir şey çünkü anormal bir devletti. Yıkılması gerekiyordu zaten. Aynı şey bugün için de söz konusudur. Yine insan haklarını ihlal eden, demokrasiyi yeterince hazmedemeyen bir Rusya’nın bu kafayla giderse dağılması kaçınılmazdır. Nihayetinde insanlar haklarını bir şekilde ararlar. Bunu öngörmek Rus aleyhtarlığı filan da değildir. Benim kişisel olarak Rus insanıyla ya da Rus toplumuyla da hiçbir zaman bir alıp veremediğim olmamıştır. Kişisel olarak gayet güzel ahbaplık da kurabiliyorum ama diktatöryal devletler bunun adı Türk devleti de olsa, Rus devleti de olsa insanın doğasına bir kere aykırı bir şey. Bunlara karşı gerekeni söylemek, gerekeni yapmak, örneğin Putin’in bugünkü diktasına, 15 yıldır Çeçenya’da devam eden soykırıma karşı çıkmak, gerektiği yerde konuşmak, bırakın bir Çerkes’i yada bir Kafkasyalıyı, her insanın görevidir. Benim bakış açım bu. Bunun için Kafkasyalı olmaya bile gerek yok. İnsan olmak yeterli. Maalesef bizim insanlarımız son zamanlarda bunu bile beceremiyor. İnsanlarımız Kafkasya’da çuval ticareti yaptığı için dünyaya çuval ağzından bakma ihtiyacı hissediyor. Kafkasya’ya giderken bana vize konusunda zorluk çıkarırlar diye tarihsel haksızlıklara göz yuman kadrolar oluştu. İsim de vermek istemiyorum ama bu tip insanlara en azından kurumlarımız çevresinde gerekli tepkilerin verilmesi gerekiyor. Bunu tek bir kurum için söylemek istemiyorum. HT/MB/FT

Devamı

İkinci Bölüm: 450’yi ananlar hain olarak anılacak

Üçüncü Bölüm: Kurumlarımızda misyon kayması oluştu

Mevdudi Baycora – Hüseyin Tok