Ajans Kafkas’ın Batı’nın Kafkasya’ya artan ilgisi üzerine yaptığı yuvarlak masa toplantısının üçüncü bölümünde diaspora olmanın riskleri tartışılırken bu süreçte anavatanla çatışmaların kaçınılmaz olarak yaşanacağına dikkat çekildi.
TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi’nden Doç. Dr. Mitat Çelikpala, araştırmacı-yazar Cem Kumuk, Kafkasya Forumu’ndan Alper Kahraman ve Abrek Ünlü’nün katıldığı ve Hüseyin Tok’un yönettiği toplantıda diaspora ile anavatan arasındaki çıkar farklılıklarının çatışmayı körüklediği kadar karşılıklı etkileşimi de artıracağı vurgusu yapıldı.
Alper Kahraman: Bir gelişim süreci kaçınılmaz. Rusya bu süreci yönlendirmek isteyebilir. Ona bir itirazım yok. Hatta diasporanın kaçınılmaz olarak anavatanla taban tabana zıt demiyorum ama farklı vizyonları ve farklı hedefleri olacağını da düşünüyorum. Çünkü diaspora aslında farklı bir olgu. Ortak çıkar ve hedef çerçevesi çizmek, bir paralellik oluşturmak lazım ama muhakkak ki farklılıklar da yaratmak lazım. Zaman zaman çatışma da olabilir. Mesela ben Soçi konusunda Abhazya ile Abhaz diasporasının çatışması gerektiğini de düşünüyorum. Ki zaten başladı da çatışmaya. Soçi Olimpiyatları meselesi çok önemli Rusya için. Rusya her yerde şunu koyuyor diasporaya: Soçi konusunda itiraz istemiyoruz. Bu yüzden buradaki kurumlara da ciddi baskı kuruldu. Bunun Batı da farkında. Amerika mesela Soçi konusunu çok kaşıyacak, onu da biliyoruz. Çünkü adam gelip bize anlatıyor. ‘Sizin Soçi konusunda yaptığınız çalışmalar çok önemli’ diyor; bizim yaptığımız çalışmayı bize pazarlıyor tekrar. Şuraya gelmeye çalışıyorum: Böyle bir çatışma alanının oluşması aslında iki tarafın birbirinin farkına varması konusunda yardımcı olacağını düşünüyorum ama tabii bunu kavgaya dönüştürmeden. Birbirini tanıması ve farklılıklarını ortaya koyması açısından söylüyorum… Neden çatışmasın? Çünkü çıkarlar da farklılaşabilir. Abhazya’nın Soçi Olimpiyatları’na gerçekten çok ihtiyacı olabilir. Ama bizim de bununla ilgili karşı propaganda yapmaya ihtiyacımız var. Karşılıklı birbirimizi anlamamız gerekiyor.
Mitat Çelikpala: Benim diaspora çukuru dediğim şey burada başlıyor. Politics is politics; Politika politikadır. Politika güç mücadelesi olduğuna göre, kiminki daha doğru ve hangisi diğerini dinlemelidir noktasına gelir bu ve geldiği anda da kavga başlar. Yani anavatan mı diasporayı kontrol etmelidir, diaspora mı anavatanı kontrol etmelidir tartışması başladığı anda iş biter.
Alper Kahraman: Anavatanı belirlemek üzerine kurgulanmış bir diaspora gerçekliğini koyarsam, orada hata yaparım. Söylemeye çalıştığım şey şu: Enavatanın da diasporanın da farkında olması gereken bir şey var. İkisinin de stratejileri, taktikleri ve bulundukları pozisyon farklı olabilir. Çünkü gerçeklik bu. Bunları bilip, bunu çatışma alanına çevirmeden ama farklı alanlarda söylemlerimizi kurmamız gerekir.
Cem Kumuk: Olimpiyat örneği de aynen budur. Olimpiyat örneği nasıl Abhazya’ya çok büyük fayda sağlayacak gibi görünmekte ise de, aynı şekilde şu an diasporadaki tepkiler de Batı dünyasında bir PR çalışması gibidir. Ses getirmekte. Batı dünyası, ‘birileri bir şeyi protesto ediyor, peki neden protesto ediyor’u sorguluyor. Sonuçta bu olimpiyatlar gerçekleşecek. Bir şekilde Rusya bugün (eski FSB ajanı Aleksandr) Litvinenko’yu, (Rus gazeteci Anna) Politkovskaya’yı pervasızca ortadan kaldıran, dünyanın gözünün içine baka baka, diplomasiyi, politikayı hiçe sayıp her türlü eylemi yapan Rusya, bizim bütün protestolarımıza rağmen Soçi Olimpiyatları’nı gerçekleştirecek. Eğer Soçi Olimpiyatları Abhazya için faydalı sonuçlara vesile olacaksa, bunu anavatan desteklerken biz makro projelerimiz doğrultusunda bunu protesto edebiliriz. Bu iki taraf için de fayda sağlayacaktır. Çatışan düşünce değildir. Ama çatışan düşünceler var. Nedir bunlar? Biz diasporada diyoruz ki, “Hayır, asla ve asla Rusya’ya entegrasyon istemiyoruz.” Veya “Gürcüler de Kafkasyalıdır, biz de Kafkasyalıyız; biz Kafkasyalıyı Kafkasyalıyla savaştırmamalı, birbirlerini dışarı karşı korumalıdır, birleşmelidir” diyebiliyoruz.
Alper Kahraman: Mesela buradan bakıldığında Abhazya ve Gürcistan niye savaşıyor gibi bir bakış açısı var. Abazaların Gürcülerle barışması lazım… Buradan barıştırması kolay, bekara karı boşamak kolaydır hikayesi gibi… Oraya gittiğiniz zaman görüyorsunuz; Rusya’nın kendisi de girse, Amerika dahil herkes birleşip bunları zorla oturtsalar karşı karşıya barıştıramazlar…
Mitat Çelikpala: Diaspora burada oyuna giriyor. Diasporanın önemi burada; rol tanımlaması bu. Güzel bir örnek vardır: Azerbaycan, Ermenilerle çatışmaya girdiğinde şunu keşfetti: Bu Ermenilerin diasporası ne biçim çalışıyor, bizim de diasporamız var; diasporayı örgütleyelim. Tarihte ilk defa tersten parayı koydular, diasporayı örgütlemeye soyundular. İlk toplantıyı Almanya’da yaptılar, toplantı çöktü. Neden biliyor musunuz? ‘İran bayrağı mı asacağız, Azerbaycan bayrağı mı’ diye tartışma koptu… İran’da Azeri nüfus çok büyük, onlar İran bayrağı asmak istiyor. Bu kimsenin aklına gelmeyecek bir şeydi. Ama birden bire senin zaafiyetin oluverdi. İkinci toplantıyı da yapamadılar ama üçüncüyü başardılar. Kastettiğim bu: Diasporayı Batı dünyası veya Rusya nasıl algılar, nasıl tanımlar ve nasıl kullanmak ister? Mesela senin burada tanımladığın diaspora yapılanmasını başkası farklı algıladığı için bunu öyle bir prezante edebilir ki, bir anda Abhazya’ya giremez hale gelirsin.
Alper Karaman: Bizi ‘diaspora çukuru’ dediğiniz şeyin içine düşmekten alıkoyacak bir faktör var. O da inanılmaz güçlü bir etnik aidiyet duygusu. Bu mesela anavatan-diaspora çatışmanın çok da büyümesini engeller hale geliyor. Özellikle sülale aidiyeti konusu –ki etnik duyguyu en çok güçlendiren olgunun bu olduğunu düşünüyorum- bizim o çatışmalarımızın biraz daha düşmesine sebep oluyor.
Cem Kumuk: ‘Diaspora çukuru’nun, egemen bir toplum için oluşturduğu tehditle egemen olmayan bir toplum için oluşturduğu tehdit çok farklı boyutlarda tezahür eder. Bugün Ermenistan egemen bir devlettir. Diaspora, Ermeni devletini, egemen bir devleti zorluyor. Orada artık yok olma, asimile olma, dağılma korkusu yok. Ama bizde gerçekten bir tehdit haline dönüşüyor. Akıllıca yönetilmediği takdirde bu ciddi bir tehdit haline dönüşür. Ve bize karşı olan unsurlar tarafından ya anavatan ya diaspora beslenerek bu kutuplar iyice birbirine uzaklaştırılıp düşman haline getirilir; ortak menfaatlere yönelik bizimle beraber hareket etmek isteyen –ki Batılıları burada referans gösterebiliriz- güçler için de caydırıcı bir hale getirilir.
Mitat Çelikpala: Bence bu potansiyel kendi içinde de var. Mesela Kafkas diasporası, Çeçen diasporası, Abhaz diasporası… Hangisi? Bilinçsiz olduğumuzu bu da gösterir. Bir bilinç yok. Bizim bakış açımız, perspektifimiz ne? Kafkas diasporası diye başladığımızda farklı bir kitleyle karşı karşıya oluyoruz, Çeçen diasporası ya da Abhaz diasporası gibi farklılaşıyor. Çıkarlar farklılaştıkça bölünmeler başlıyor. Hangisi gerçek diaspora tartışması da burada başlıyor. Ve bu da doğrudan doğruya genel politikalara yansıyor.
Abrek Ünlü: Diaspora-anavatan çatışmasının ölümcül tehlikelere sebep olabileceğini düşünmüyorum. Hatta iyimserim bu konuda. Çünkü bu tür dönüşüm süreçleri her toplum için atlatılması gereken şeylerdir. Kafkas toplumunun şu an geldiği pozisyona ulaşmış veya onu geçmiş olan toplumlar… Alper’in bahsettiği, Türkiye’deki şehirleşme süreci, Rusya’nın geçirdiği yeni süreçlerin Kafkasya’daki etkileri… Bunların hepsi önemli. Ve aslında böyle bir şey de yaratıyor. Şu anda insanlar çok rahatlıkla şunu söyleyebiliyorlar: Türkiye’den göründüğü gibi değil. Hatta diasporadaki bilinçlenme hareketi yürütmeye çalışanları halkının çıkarının aksine işler yapmakla suçluyorlar. ‘Halbuki halkının çıkarı orada güvenlik ve istikrar ortamıdır’ diyorlar. Bu aşamada buradan bir sonraki noktaya geçiş tabii ki öyle dümdüz olmayacaktır. Bunda aydınların, aktivistlerin, her kesimin etkileri olacaktır; katılımları düzeyinde de sorumlulukları olacaktır. Yani kaçınılmaz olan bir şeyden kaçamayız; bu var diye de bir şeylerden geri duramayız. Mesela şunu söyleyenler var: ‘Siz dışarıda böyle konuşuyorsunuz ama böyle konuşarak içerde zaten sıkıntılı olduğunu bildiğiniz vatandaşları daha da sıkıntıya sokuyorsunuz!’ Fakat şu da var; orada yaşayan adam gerçekten memnun mu hayatından?
Mitat Çelikpala: Bir de tabii diğerinin istediği gibi hareket ettiğinde de hiçbir zaman diaspora olamayabiliriz. Azeri örneğini o yüzden verdim. Tehlike o.
Alper Kahraman: Aslında bir parça nevrotik olmak zorundayız, çünkü reel bir zemine oturmuyoruz. ‘Bizim müthiş kimliğimiz’ bakışından çıkmak lazım. Öyle veya böyle süreç bizi içinde bulunduğumuz topluma benzetiyor.
Mitat Çelikpala: O yüzden diaspora zaten. Mesela Abhazya meselesini son bir yıldır daha dikkatli takip ediyorum. Buradaki dernekler ve gruplar arasındaki kavgaları okuyorum. Bu içeriden bakıldığında her biri için çok sağlıksız bir şey gibi görünüyor. Ama ben dışarıdan baktığımda bunun çok sağlıklı olduğunu düşünüyorum. Çünkü normalde beş tane birbirine benzeyen adamın konuşurken dile getirmeyeceği şeyi o sayede dile getiriyoruz. Bunun Abhazya’ya yansıması nasıl olur, o ayrı bir şey. Bu diasporaya ait. Diasporanın diaspora olması, hiçbir zaman Abhazya’ya geri dönmeyecek olması. Diasporanın en önemli özelliği burada yaşayacak olması.
Alper Kahraman: Sonu gelmeyen dönüş tartışmalarının çözümü şu masada dönüyor aslında şu an. Dönüş, insanların tepesine Demokles’in kılıcı gibi asılmış. Dönüş diye bir şey var; nereye döndürüyorsun, kimi döndürüyorsun? Bunu koymadan, bunu tarif etmeden, dönüş… Zaten dönüş yapanların üsluplarına bakarsanız, hacca gitmiş gibi bir seviye atlıyorlar. Dönüş isteği her zaman içinde olmalı, ona kesinlikle müdahale edilmemeli ama dönemeyeceğini de bilmeli. HT/FT
Devam edecek…