Adallo: Rusya önce soykırım için özür dilemeli

Sovyetler döneminde Dağıstan’ın önde gelen şairlerinden olup devlet radyosunun arşivlerinde bestelenmiş şiirleriyle hatırı sayılır bir yer tutan ancak Çeçen direnişine desteği nedeniyle 1999’dan sonra ülkesinde ‘terörist’ muamelesi gören Adallo, tam adıyla Abdula Aliyev Kafkasya’da barış için önce Rusya’dan soykırım özrü bekliyor.

Dağıstan’ın Çobanmahi ve Karamahi köylerinin direnişçilerce ele geçirilmesi sırasında Çeçen lider Şamil Basayev’e yardım ettiği suçlamasıyla arananlar listesine eklenince  1999’da Türkiye’ye sığınan ve 2004’te ülkesine dönünce hakkında ‘silahlı isyan’ suçlamasıyla dava açılan, bu arada Mahaçkale’deki oğlunun evinde göz hapsinde tutulan 76 yaşındaki Avar kökenli şair, haftalık siyasi gazete Çernovik’in yayın yönetmeni Nadira İsayeva’ya konuştu. İşte Ajans Kafkas’ın çevirisiyle Adallo’nun düşünceleri:

Vladimir Putin son zamanlarda İslam devletlerini sıkça ziyaret ediyor. Rusya’ya Müslüman devletlerin temsilcileri geliyor. Geçenlerde Yuri Mikhaylov’un ‘Artık Kur’an’ı Anlama Zamanı’ adlı kitabı birçok resmi kişinin de desteğiyle çıktı. Bu Kremlin projesi mi, yoksa yazarın kendi inisiyatifi mi? Böyle bir kitabın çıkmasında ne gibi politik önkoşullar var?

Gerçek şu ki, Rusya bir taraftan ABD diğer taraftan Çin arasında kaldı. Başka başvuracağı bir yer yok. Bundan dolayı Müslüman dünyasına döndü.

Yani Rusya, İslam dünyası ile kendini güçlendirmek mi istiyor?

Evet, Rusya İslam dünyası ile kendisini güçlendirmek istiyor.

Peki ona engel olan nedir?

Dinle olan ilişkisi. Rusya yönetimi Müslümanları iç politikasıyla itiyor. Ama ülke yönetimi bana göre bunu gördü.

Bu nasıl düzeltilebilir?

Devletin Kuzey Kafkasya cumhuriyetleri işgalini kabul etmesi, halklarımızın jenosidini kabul etmesi lazım. Çünkü işgal esnasında Avar, Çeçen ve diğer Kuzey Kafkasya halklarının yarısından fazlası yok edildi. Rusya hükümetinin halklarımızdan af dilemesi lazım. Tazminat belirlemesi ve bunun için bütçe ayırması lazım. Türkiye Ermeni soykırımını neden kabul etmiyor? Çünkü bu büyük finansal kayıplara dönüşüyor.

Problemin parada olduğunu mu düşünüyorsunuz?

Hayır, konu para değil. Para Moskova’da çok, yolsuzluk çok. Onunla ne yapacaklarını bilmiyorlar ve her türlü istikrar ve daha başka vakıflara gizliyorlar.

O zaman işgal gerçeğini neden kabul etmiyorlar?

Çünkü İvan Grozni döneminden beri Rusya politikasında hiçbir şey değişmedi. Rusya tarihinde her türlü ‘izmcilik’ oldu, ama liderleri sürekli aynı yağmacılıkla geliyorlar. Yönetimin politikası her zaman küçük halklara karşı yalandı.

Mesela?

Açık örneği, İmam Şamil’in esirliği hakkında iyi yazılan senaryo. Siz onun öylece gidip teslim olduğunu mu düşünüyorsunuz? Hayır. O yalan söyleyemeyen, erkek sözüne inanan asil, dürüst bir kişiydi. O, o zamanlar Rus generalleri ile sıkça görüştü ve müzakerelerde bulundu. Baryatinski ile görüşmesinde yine müzakerelerde bulunuyordu. Onu kaçırdılar ve Petersburg’a götürdüler. Ve bunu, güya suçlu olarak gelmiş ve Rusya imparatoruna teslim olmuş gibi sundular.

Güzel, Rusya’nın işgali tanıdığını kabul edelim. Sonra ne olacak? Bu meselenin çözümünde ne gibi yapıcı bir çözüm öneriyorsunuz?

‘Adallo ile Diyalog’ kitabında gazeteci Abdulhabiril Muhammed ve Abduraşid Saidov’un sorularına bundan sonra ne yapılması gerektiği konusuyla ilgili cevaplar verdim. Rusya’nın işgal ve soykırımı kabul etmesinden sonra, af dilemesi ve pişman olması gerekir. Bunu zamanında yapan Japonya, Almanya gibi. Tüm dünya için bu parlak bir örnek olacak. Herkes, özellikle de Müslüman dünyası, Rusya’nın değiştiğini, işgalci politikasını reddettiğini görecek. Rusya’da insani, iyi ve ilahi şeyler olduğunu görecek. Ve o zaman Müslüman dünyası Rusya’nın yanında duracak. SSCB’nin kuruluşunun başında Komünistler Müslümanlar ile dost oldular, daha sonra ise ülkeye tüm birlik bölgelerinde İslam ilim ve kültürünü çiğneyen ölüm makinesinin girmesine izin verildi. Şimdiki Rusya böyle bir yaklaşımı reddetmeli. Eğer Moskova Müslümanların kendisi ile beraber olmasını istiyorsa, öncelikli olarak Rusya içindeki Müslümanlara doğru dönmeli. Onları Vahhabiler olarak adlandırmamalı.

Peki Vahhabiler kimlerdir? Bazıları sizi de vahhabizmle, aşırılıkçılıkla, ayrılıkçılıkla suçluyorlar. Buna nasıl yaklaşıyorsunuz?

Yüksek mahkemede de açığa çıkardılar ve kendim de söylüyorum, hiçbir zaman elimde silah savaşmadım ve aşırılıkçılıkla da hiçbir ilişkim olmadı. Ayrılıkçılığa gelince, her birimiz ayrılıkçıyız. Sadece ben, herkesin önünde yüksek sesle, geri kalanın sessizce tercih ettiğini söylüyorum. Aile, toplumdan ayrı olarak kendi dairesinde yaşamak istediğinde, onun üyeleri de ayrılıkçı oluyorlar. Ben her halkın kendi dairesi olması gerektiğini söylüyorum, ama bu dairenin sağır, dilsiz, penceresiz ve kapısız olması anlamına gelmiyor. Aile üyeleri ayrı bir dairede yaşarken, toplumun diğer bölümünden ayrı sayılmıyor ve her şeye de düşmanca davranmıyor.

Peki Vahhabiler? Onları aşırılıkçı, İngiliz ajanı olarak adlandırıyorlar.

Vahhabiler olarak Muhammed ibn Abdulvahhab ve aslında İngilizleri Arap yarımadasından kovan onun takipçileri adlandırılıyor. Bilgisizliğimizi bazı politikacılar kullanıyorlar. Eğer Vahhabiler varsa ve onlar İngilizlerden para alıyorlarsa ve beni de onlara dahil ediyorlarsa, Çeçenya’da iken tek bir ruble bile neden görmedim?

Vahhabi maksimalizmi, bazılarının kâfirleri öldürmenin mümkün olduğunu söylemeye başladığı bir düzeye ulaşıyor. Belirli şartlara göre değerlendirildiğinde, bizlerin çoğu kâfir sayılabilir. Şöyle bir sonuç çıkıyor, onlar durumun kızışmasından, hatta Müslümanlar arasında savaştan bile memnun kalacak olan bazı kişilerin emellerine göre hareket ediyor. Ve güvenlik organlarına yönelik patlamalar meydana geldiğinde, sıkça bu anlaşmazlığı istemeyen sivil vatandaşlar ölüyor.

Neden polisin ne isterse söyleyebileceğini düşünüyorsunuz? Neden polis istediğini tutuklayabilir, istediğini öldürebilir ve sığınaklarında işkence edebilir? Onlara bu kadar büyük güven neden? Onlar da insan. Onların da insanlık ölçülerinden kendilerine özgü sapmaları var. ‘Vahhabiler’ arasında da görülen o ki, eğitim az, kafirlerin öldürülmesi gerektiğini duyunca onları öldürmeye giden insanlar var, bunu yapmamak gerektiğini anlayanları da var. İslami bilgimin elverdiğince söyleyeyim ki, insanı günah işlememeye ikna etmek gerek. Ama eğer o defalarca yapılan uyarılara rağmen halen uyuşturucu kullanıyor ve benzeri kötülükler yapıyorsa, suçunun belirlenmesi ve toplumda yaydığı bu zarar yüzünden cezalandırılması için hukuken yetkili İslam devletinin olması gerekir. Cihadı kendinle, nefsinle yapman gerekir. Cihad illa ki otomatik silah ve kan değildir. Silah en son önlemdir. Silahla cihad, eğer sana silahla geliyorlarsa yapılmalı. Müslüman’ın evini, ailesini ve Vatanını koruması gerekir. Kendini savunma hakkı Rusya federal kanununda yer alıyor ve uluslararası toplumca da kabul ediliyor.

Federalizm deyince ne anlıyorsunuz?

Allah insanı özgür yarattı. Eğer bir devlette birkaç millet varsa, onların hepsinin sayılarına bakmaksızın eşit olmalılar. BM tüzüğünde de aynı şey yazıyor.

Sen Rus’sun diyelim, ben de dağlı. Gururlu, kendine saygılı dağlı. İşte sen bana şöyle diyorsun: Seni doyuruyorum, seni giydiriyorum, vs. vs. Sen beni yüz yıl doyuruyorsun ve yüz yıl beni doyurduğunu tekrarlıyorsun. Ama hiç değilse yüz yıl sonra, gururlu, çok gururlu dağlının kendi şeref hisleri uyanmamalı mı? Sana şunu söylememeli miyim: Teşekkür ederim, beni yüz yıl doyurdun, şimdi kendi kuru ekmeğimi yiyeceğim? Ve senin de bana şunu söylememen mi gerekir: İyi, tamam, kendi kuru ekmeğini ye ve kendi şerefinle yaşa?

Ve her birimiz ayrı mı yaşayacağız?

Neden ayrı? Kendi bahçemde patates yetiştiriyorum, sana getiriyorum ve şöyle diyorum: İşte sana patates, bunu senin bahçende yetişen salatalık ile değiştir. Federatif devlette eşit hak ve serbest pazar ekonomisi bu prensipler üzerine inşa edilmeli. Bu sade Rus adamı neden beni yüz yıl doyurmak zorunda olsun? Ben neden onun boynunda oturmak zorunda olayım? Benim şeref ve gururum nerede?

Devlet İslam’a karşı yaklaşımını nasıl değiştirmeli?

Rusya Kur’an ve sünneti etraflıca öğrenmeli. Devlet adamları karşısında dalkavukluk yapan Müslüman temsilcilerine bakmamalı. Bu insanlar Müslümanlıkla ilgisi olmayan şeyleri söyleyerek, açıklamaya çalışarak Rusya yöneticilerini İslam’a karşı yanıltıyorlar. Basit bir örnek. Geçenlerde İslami bir takvim satın aldım, orada Müslüman’ın yeni yılı Noel ağacı ile kutlayabileceği yazıyor. Rusya’da kendisini İslam alimi olarak düşünen, ancak Kur’an ve Sünnet’i sadece, İslam ruhuna uymayan bürokratların kararlarına temel oluşturmak için kullanan çok sayıda insan var. Hükümetin bu tür ‘alimleri’ dinlememesi gerekir, meselelerini çözmek için.

 

‘Artık Kur’an-ı anlama zamanı’ kitabı, Rusya’nın Müslümanları anlamayı istediğinin işareti mi acaba?

 

Bu kitabı gördüğümde şaşırdım ve sevindim. Sadece ismi bile çok şey ifade ediyor. Ama bu kitaptaki bazı ifadeler, yazarın henüz İslam’ı çok iyi anlamadığını gösteriyor. Ne Müslümanlar, ne Müslüman olmayanlar Allah’ın kanunlarına yeni bir şey ekleyemez.

Dağıstan’da aslında tüm Kuzey Kafkasya’da İslam’a karşı yanlışlıkla güç ve barut kullanıyorlar. Ama Kremlin’den artık Müslümanlarla medeni diyalog oluşturulması gerektiği konuşmaları geliyor. Rusya’nın ikinci devlet başkanı bu durumu iç politikada düzeltti. Tüm Rusya’yı gezmiş ve kimin nasıl nefes aldığını bilen üçüncü devlet başkanı da büyük ihtimalle, iç politikada himayesinin yoluna devam edecek.

Mart seçimlerinden sonra umuyorum, İslam’a karşı çok şey değişecek. İnşallah yeniden yağmacılar gelmez. ÖZ/FT