Aralık 1994’de arkadaşlarımla birlikte Caharkale’di bombardımanda insanların ölüp ölmediklerini sormak için Abu Dabi’deki ABD Konsolosluğu’na gittim. Aynı günlerde Holocaust’un (Yahudi soykırımı) 50. yılı anmaları için hazırlıklar yapılıyordu.
Amerikalı liderler yumruklarını sıkarak ne şekilde olursa olsun bir daha soykırıma izin verilmemesi çağrısı yapmıştı. Genelde Avrupa’nın dem vurduğu gibi Amerika da yüksek sesle tüm bunların ülkesinde olduğunu ve izin verdiğini itiraf ediyordu. Onlar koro halinden yeniden açılan müzelerde, anıtlarda, büyük suçun kurbanlarının defnedildiği yerlerde ‘Bir daha asla! Bir daha asla!’ diye bağırıyorlardı…
Vicdanlarını temize çıkarma çabasından mıdır, kötü bir şeyin düşünülmesinin istenmediği masalsı şehrin kendilerini gevşettiğinden midir bilinmez hiçbir konsolosluk yetkilisi bizimle görüşmedi. Bir sekreter bir sekretere telefonla Çeçenya’da yaşanan hoş olmayan olaylardan haberdar olduklarını, bu konuda hiçbir şey yapamayacaklarını, ancak Rusya hükümetinin en kısa zamanda bu olayı çözmesini umut ettiklerini söyledi…
Tanrım! O zamanlar ne kadar saf ve kolay inananlardık, ‘demir perdeden’ henüz kurtulmuştuk. Batı demokrasisine ve ‘özgürlük şartına’ öylesine inanıyorduk ki!
Yaptığımız aptallıktan çok utanmıştık. Ne ummuştuk ki? Sanki Hiroşima’ya ve Nagasaki’ye atom bombasını atan Amerika değil miydi? Sanki kaçan Vietnam çocuklarını napalm ile yakanlar Amerikan askerleri değil miydi? Hangi yüzle Rusya’yı kınayabilirdi ki?
O zamandan beri 14 yıl geçti. Çeçenya’da ‘tatsızlık’ devam ediyor. Amerika ve Avrupalı yöneticiler ise bu konuya bazen büyük, bazen küçükçe dokunarak düzenli bir şekilde Rusya ile işlerini devam ettiriyorlar.
Böyle bir fırsat sayesinde Amerika ve Avrupa kendileri için faydalı kaç anlaşma, sözleşme ve kontrat yaptılar!
Rusya piyasasına ‘Bush ayağının’ girebilmesi ve Avrupa evlerinin ucuz gazla ısınabilmesi için Caharkale’nin bombalanması ve 250 binden fazla Çeçen’in öldürülmesi gerekiyordu. Amerika’nın Afganistan ve Irak’a girebilmesi için Şatoy’da bir hamile kadının, okul müdürünün ve üç Çeçen’in yakılması, Moskova’da cennet şartlarında Alman ‘gerçek yoğurtlarının’ satılabilmesi için beş yolcunun BTR ile ezilmesi gerekiyordu… Bugün petrol, cips veya ‘kuduz inek’ etine karşılık Çeçen cesedinin dünya piyasasında fiyatı ne kadar?
Samaşki’de hiç beklenmedik şekilde temizlik başladı. Yaha’nın iki oğlu köyden çıkmıştı, sürüyü otlatma sırası bugün onlardaydı. Anne çocukların kimliksiz gittiklerini korkuyla fark etti. O bostanlardan, bahçelerden geçerek çocuklarının tehlikede olduğu yere ulaştı, ancak onları bulamadı… Gerisin geriye koşarken bahçede düştü. Büyük korku ve heyecandan, çaresizlikten kadın felç oldu…
Çocuklarsa akşam sürüyle döndüler ve anlaşıldı ki, onlar ‘sürek avından’ kaçmayı başarmışlardı. Onlar uzun bir süre Yaha’nın elindeki kahrolası belgeleri çıkarmak için elini açamadılar…
Zararı yok, Yaha, katlanırız, belki senin sayende herhangi bir Hollandalı çiftçi midesiz Ruslara bozuk et veya hastalıklı patates satabilmiştir…
Birkaç yıl önce bunu Çeçenya hakkında Lahey’de yapılan bir konferansta anlatmıştım. Söylemek gerekir ki, Pax Christi insan hakları örgütünün kurucuları çoktandır bu konu üzerinde çalışıyor. Politika ve devlet adamlarının dikkatini, kaderin eline bırakılmış olan Çeçenya’nın küçük halkının bugün neler yaşadığına çekmeye çalışıyor.
Bu örgütün Hollanda şube lideri E. Vesselink ve bu ülkenin parlamento milletvekili Timmermans büyük bir üzüntüyle Hollanda’nın AGİT başkanı olduğu iki yıl boyunca Çeçenya’da durumun iyileştirilmesi konusunda hiçbir şey yapmadığını söylediler. Tüm uluslararası kanun ve normları kabaca çiğneyen, Çeçenlerin anne karnındayken öldürülmesi gerektiğini söyleyen bir ülke Avrupa Konseyi üyesi! Rusya Avrupa Konseyi’ne kabul edildiğinde, Kızıl Meyda’nda yaklaşık dört milyon insanın ölümünden suçlu askerlerin geçidi vardı! Daha utanmasızca ne olabilir?
Ve bugün Avrupalı yöneticilerin, bunun Rusya’nın iç meselesi olduğunu söyleyerek bir halkın tamamıyla yok edilmesine gözlerini kapatması suçtur. Şimdi bir de bu bölgede büyülü bir istikrarın geldiği sesleri yükseliyor! Avrupa’nın ‘Rus masallarında’ yaşadığı izlenimi oluşuyor! Evet, söz konusu Çeçenya olduğunda Rusya ile diyalog yürütmek zor. Onlar kalkıyor ve masadan ayrılıyor. Rusya Duması ile ortak çalışma da sonuç vermedi, onlara haklarında düşündüğün her şeyi söyleyebilirsin, hatta hakaret edebilirsin, tepki vermiyorlar. Başka yaklaşımlar lazım, Avrupa Komisyonu üyeliği konusuna daha ciddi yaklaşmak lazım, artık Rusya’yı uluslararası kanun ve normlara saygı göstermeye mecbur bırakmak lazım.
Ama, bu çağrıların yapıldığı, yönetimin ellerinde bulunduğu, kendilerini devlet adamı olarak adlandıran kişiler, sivil eylemcilerin ‘sıcak başlarını’ çabuk serinlettiler ve pazarlığın henüz kapanmadığını, brokerlerin tamamen coşkulu olduğunu hatırlattılar. Mal var- talep var!
Hollanda Dışişleri Bakanlığı temsilcisi D. Zvers, Çernomirdin stilinde açık bir ifadede bulundu ve katılımcılar, Rusyasız Hollanda’nın ‘kayık’ olduğunu ve Hollanda’nın ‘böyle hızlıca’ uzun yıllardır beraber çalıştığımız bu zor ülkeyi değiştiremeyeceğini anladı. Bizler maalesef, iç süreçlere etki edemeyiz, ama belirtmek gerekir ki, birçok meselede ilerleme gözlemleniyor. Demokrasiyi isteyen Rusya’ya (!) yardım etmemiz lazım. Bizlerin çok sayıda ortak projesi var…
Bu tür ortak projelerden biri hakkında Dışişleri Bakanı Yardımcısı Del Renet van der Vals söz etti. Müzakerelerde, Rusya’nın önünde savaşa katılan askerlerin psikolojik rehabilitesi gibi büyük bir problem dururken Çeçenya’yı vurgulamak çok zor. Bu insanlara yardım etmemiz lazım. Bu bizim görevimiz! Veya ticaretimiz…
İşte şöyle! Tüm ülkelerin bürokratları birleşin! Kendi şefkatleri ve kırılganlıklarından ötürü acımasız Çeçenya’da periyodik olarak psikolojik stres yaşayan zavallı askerleri kurtarın.
Onlar ‘normal Rus hayatına’ dönemezler, çünkü her gece rüyalarında ‘esir kamplarında’ öldürdükleri, yaktıkları, işkence ettikleri babaların 132 bin yetimini görüyorlar. Onlar patlamalardan yaralanan 108 bin, mermilerden ve mayınlardan yaralanan 96 bin çocuğu görüyorlar. Böyle bir şeye kim katlanabilir!
‘Meşhur’ 205. tugayın askerlerine nasıl acınmaz! Üç yıldır 64 yaşındaki Zeynep, 45 yaşındaki Malika, 8 yaşındaki kızı Amina, 40 yaşındaki Maret, 44 yaşındaki Said Ahmed, 35 yaşındaki Ruslan, hamile eşi Luiza, 8 yaşındaki kızları Eliza, yani Caharkale’de evlerinin yakınında durdurarak otomatik silahlarla taradıkları bir aile onları takip ediyor. Bu ailenin babası olan 74 yaşındaki Said Zubayev bunlardan ayrıydı, çünkü ona daha öncesinde işkence etmiş ve öldürmüşlerdi.
Şefskaya caddesindeki üzerinde baltanın dikili durduğu kanlı kütüğü hatırlamak elbette zor. Baltanın yanında, kırmızı başörtülü kadın kafası, yerde başsız bir erkek bedeni. Kadının bedeni, erkeğin başı nerede? Aynı yerde başsız, karnı kesilmiş içine kafa konulmuş bir kadın bedeni… Kendi başı mı başkasının mı? Her şeyi hatırlayabilir misin?
Yardım et onlara Renet, onlar için psikolog, büyücü bul! Sanatoryumlarda onlar için tatiller ayarla. Çocuklar gücünü toplasın, sağlamlaşsın, Çeçenler halen çok! Hollanda’ya size kadar ulaşmasınlar! Haklarımız ihlal ediliyor, yaşam hakkımız kısıtlanıyor diye Almanya’da da şikayetlerle bulunmasınlar.
Çeçenlerin hakları neler? Onların yaşamı kime gerekli?
‘Batı medeniyetine’ ulaşmayı başaranlar medeniyetin tadını tamamıyla Hollanda AZC’lerinde- Çeçenlere açıkça daha fazlasını beklememelerinin ifade edildiği mülteci kamplarında tattılar. Henüz acımasız savaşın büyük stresinden kurtulamamış olan, 5-6 yıl sürekli olarak sosyal asistanların kontrolünde, hayatlarının onlara bağlı olduğu hissinin verilmeye çalışıldığı mülteciler psikolojik olarak ‘dağılıyorlar". Mülteci kamplarında bulunan Çeçenlerin hemen hepsi doktor ve psikologların yardımına ihtiyaç duyuyor. Üstelik, mültecinin eğitim niteliği ne kadar yüksek olursa, hayatı boyunca eline komedi yazarlarının kitapları dışında kitap almamış olan merkez çalışanları o kişiyi küçük düşürmeyi daha çok seviyorlar…
‘Avrupa doğruluğu ve adaletine’ ulaşmaya çalışan diğerleri içinse gayretli ‘Polonya kapanı’ çalışıyor. Polonyalı memurlar utanıp sıkılmadan Çeçen mültecilere, 21 Aralık’tan itibaren tüm sınırların açılmış olmasına rağmen, izni olmayanlar için sınır kontrolünün halen var olduğunu ve gittikleri takdirde doğrudan hapse düşeceklerini biliyor olmalarına rağmen batıya gitmelerini tavsiye ediyor. İnsan Hakları, Cenevre Anlaşması, Dublin Anlaşması’nın sadece ‘Viyana orman masalı’ olduğu çoktan açıkça anlaşıldı!
Bunlar Çeçenler için değil. Bundan dolayı hiç kimse, 2003’de Avusturya’da bulunan Trayskirhen mülteci kampında Çeçenler toplu olarak silah donanımları, demir borular ve zincirlerle dövüldüğünde kimse önemsememişti. Avusturya yönetiminin korumasında olan bölgede mültecilerin dövülmesi sonucunda 32’sinin yaralanmış, birinin ölmüş olmasından ötürü hiç kimse endişelenmemiş ve şaşırmamıştı… Avrupa’nın tümünde bu tür olaylar artık ne kadar da çok! Sahipsiz insanlar, sahipsiz vatandaşlar!
Dünya Noel’i kutluyor. Avrupa şehirlerinde, bakire Meryem’in, kendisine ihanet eden insanların günahlarından ötürü büyük acılar çeken çocuğu dünyaya getirdiği benzeri ‘yemlikler’ yerleştiriliyor.
Bugün ‘mukadderatı tayin edenler’, çocuklarına ve torunlarına, ihanet eden insanların pişman olduğunu ve Tanrı’nın onları affettiğini anlatacak. Ama pişman olduktan sonra bir kez daha hainlik ettiklerini anlatmayacaklar. O zamandan beri her gün ihanet ediyorlar. Babiyar ‘da, Hatın ‘da, Hiroşima’da ve Nagasaki’de, Sonmy’de, Irak’ta, Afganistan’da ihanet ettiler… Ve bu ihanetin sonu yok…
Bu dünyada tamamen yalnız başlarına kalmış, ölümle karşı karşıya kalmış olan Çeçenler Allahu Ekber diye haykırıyorlar. Onlar tüm dünyanın günahlarından ötürü acı çekiyorlar ve Allah’dan, O’na her gün ihanet etmeye devam eden insanları affetmesini istiyorlar…
Bir gün utanacaksınız…ÖZ/FT
Kaynak; Chechenpres, 31 Aralık 2007, Türkçe’ye aktaran; Ajans Kafkas.
Tina Brussels