Soykırım tartışmasını Çerkes Diasporasına sorduk

Putin’in bu yıl 1915’de yaşananlar için “Ermeni Soykırımı” demesi Türkiye’de ciddi şekilde tartışılıyor. Çerkes Soykırımının direkt muhatabı konumundaki Rusya’nın devlet başkanı düzeyinde Ermeni Soykırımından bahsetmesi Çerkesler arasında da tartışma yaratmış durumda. Ayrıca bu tartışmalara, belki de Cumhuriyet tarihinde ilk kez Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Çerkes Soykırımını hatırlatarak dahil olması Çerkesleri farklı beklentiler içine de sokmuş gözüküyor.

Ajans Kafkas olarak Çerkes diasporasının farklı kesimlerine Putin’in sözlerinin ardından başlayan tartışmayı, Türkiye’nin Çerkes Soykırımına bakış açısını ve genel olarak parlamentoların Soykırım tanıma kararlarını sorduk…

Hava Karadaş – İstanbul Kafkas Kültür Derneği Başkanı

“Pragmatik davranmak adına egemenlere asla yedeklenmemeliyiz.”

Tam seçim arifesinde hükümetin yaklaşımını tutarlı ve samimi bulmuyorum. Kesinlikle hem seçimlerde alacakları Çerkes oylarına yönelik, hem de Rusya’ya  gözdağı vermek üzerine kurgulanmış bir senaryo. Halkların acılarını yarıştırarak, birbirlerini alt etmeye çalışan egemenlere, pragmatik davranmak adına asla yedeklenmemeliyiz. Biz zorda kaldıklarında birbirlerine gösterecekleri aba altındaki sopaları değiliz. Soykırım insanlık suçudur ve bunu yapan muktedirler, soykırımı iktidarlarını güçlendirmek için değil, hukuki, siyasi ve tarihsel olarak buna hakkımız olduğu için tanımak zorundadırlar. Daha düne kadar yine çıkarları öyle gerektirdiği için yanyana duran Putin ve Erdoğan bugün birdenbire senin soykırımın benim soykırımımı döver saçmalığı yarışmasına girdiler. Oysa ki yapmaları gereken tek şey hem Çerkes hem de Ermeni soykırımını tanıyarak soykırıma uğrattıkları bu  halklara tazminat, geri dönüş hakkı ve çifte vatandaşlık hakkı gibi bütün hukuki ve siyasi haklarını geri vermektir. Gerisi laf-ı güzaf.

Kenan Kaplan – Çoğulcu Demokrasi Partisi(ÇDP) Genel Başkanı

“Türkiye Parlamentosu Rusya Ermeni soykırımını kabul ettiği için değil, bir insanlık suçu olduğu için Çerkes Soykırımını kabul etmelidir”

Rusya’nın Ermeni soykırımını tanıması ve Putin’in bunu açıkça dillendirmesi bize hiçte samimi ve inandırıcı gelmedi. Çünkü Rusya’nın ve Putin’in bir insanlık suçu olan soykırıma karşı çıkışlarının inandırıcı olabilmesi öncelikle kendi tarihleriyle ve Çerkes Ulusuna karşı uyguladıkları soykırım ve zorunlu sürgünle yüzleşmelerini gerektiriyor. Eğer Rusya ve Putin soykırımı bir insanlık suçu olarak görüyorsa, Çerkes Halkına karşı uyguladıkları soykırım ve zorunlu sürgünü kabul etmeleri ve bunun gerektirdiği hukuki sorumlulukları yerine getirmeleri gerekiyor.

Putin’in açıklamaları sonrası Çerkes Soykırımının Türkiye’nin gündemine gelmesini olumlu bulmakla beraber, uluslara soykırımlarla yaşatılan acıların uluslararası ilişkilerde politik bir araç olarak kullanılmasını doğru bulmuyoruz.

6 milyon yurttaşı Çerkes olan Türkiye Cumhuriyeti  Parlamentosunun halkına saygısı varsa, Rusya Ermeni soykırımını kabul ettiği için değil,

bir insanlık suçu olduğu için Çerkes Soykırımını dünyanın gündemine getirmeli ve kabul etmelidir.

Eğer Rusya demokratik ve medeni bir ülke olmak istiyorsa bir insanlık suçu olan Çerkes Soykırımını kabul ederek tarihiyle yüzleşmek zorundadır.

Eğer Ermeniler, Türkiye’nin soykırım yaptığını kabul etmesini istiyorlarsa, soykırıma uğradığını iddia eden bir halk olarak öncellikle kendileri, başta Çerkesler olmak üzere diğer halklara uygulanan soykırımları parlamentolarında kabul etmek zorundadırlar.

Başkalarının acılarını görmezden gelenlerin tüm dünyanın kendi acılarına ortak olmasını beklemeleri ise gerçekçi bir yaklaşım değildir.

Erdoğan Boz – Guşıps Dergisi Yazarı

“Putin’e “sen önce Çerkes soykırımını kabul” et diyecek olan Ermeni halkı olmalıdır. Çerkesler de aynı şeyi Ermeni halkı için dile getirme cesaretini ve onurunu taşıyabilmelidir.”

Ermeni Soykırımının 100. Yılı nedeniyle Rusya Devlet Başkanı Putin başta olmak üzere kimi devlet başkanlarının ve parlamentolarının 1915 yılında Osmanlı topraklarında Ermenilere yönelik kıyımın “soykırım” olarak adlandırılması tüm dünyada tartışmalar başlattı. Özellikle Çerkes Soykırımı konusundaki tutumları nedeniyle Çerkesler de bu tartışmada kaçınılmaz olarak yer aldılar. Çerkes soykırımını tanımayan, aksine olumsuz tutumlar takınan Rusya’nın devlet başkanının bu tavrı ikiyüzlülük olarak görüldü. Türkiye’nin Ermeni Soykırımı konusundaki inkârcı tezleriyle de örtüşen bir yönelimle “sen önce kendi yaptığın soykırımı tanı” şeklinde ifadeler medya da geniş yer buldu. Elbette mesele tek başına Rusya boyutuyla ele alınırsa haklı gibi görünen bir tutum. Ama işin aslı pek de öyle değil. Neden mi?

Her şeyden önce “soykırım” bir insanlık suçudur. Ve elbette bunu öncelikle kabul etmesi gereken soykırımı yapan taraftır. Soykırım mıdır değil midir tartışması burada konu dışıdır çünkü soykırımların ortak özelliği “inkârın” doğal olarak soykırımın parçası olmasıdır. Soykırımların devam ettiğine yönelik yaygın eleştirilerin nedeni budur.

Ermeni Soykırımını dünya gündemine taşıyan Rusya ya da Putin değildir. Ermeni halkının kendisi ve Ermenilerin haklı mücadelesini onlarla birlikte yürüten dostlarıdır. Dolayısıyla Putin’in ifadeleri Ermeni halkının 100 yıllık mücadelesinin bir sonucudur. Devletlerin bu konuda farklı çıkarları ve hesapları olduğu elbette bir gerçektir. Fakat soykırımları yapanların kendilerinin de bu devletler olduğu düşünüldüğünde aslında onlar açısından çelişkili bir durum olmadığı görülecektir.

Çerkes Soykırımı için de aynı durum söz konusudur. Çerkes Soykırımının Rusya tarafından tanınmasını sağlayacak olan Çerkeslerin bu konuda yürüteceği kararlı bir mücadele olacaktır. Önemli olan bu mücadelenin nasıl bir perspektifle yürütüleceğidir. Dünyanın ezilen, haksızlığa uğrayan, soykırım uygulanan, hakları gasp edilen bütün halklarıyla yürütülecek ortak bir mücadele devletlerarası güncel politikanın bizlere dayattığı bu kısır tartışmaları ortadan kaldıracaktır. Sorun Ermeni Soykırımından ya da Çerkes Soykırımından ibaret değildir. Sorun genel olarak “soykırım” sorunudur. Dolayısıyla, Çerkes halkı ve Ermeni halkı bir arada, soykırımların kabul edilmesi ve bir daha olmaması adına yürütecekleri ortak bir mücadele ile bu çelişkiyi ortadan kaldırabilir. Aksi halde bir halkın mücadele ile elde ettiği bütün kazanımların karşısına benzer nedenlerle dikilmek gerekir ki, çözümden çok çözümsüzlüğe hizmet eder. Halkların kardeşliği, mücadele birliği söylemleri bu yüzden önemli söylemlerdir. Putin’e “sen önce Çerkes soykırımını kabul” et diyecek olan Ermeni halkı olmalıdır. Çerkesler de aynı şeyi Ermeni halkı için dile getirme cesaretini ve onurunu taşıyabilmelidir.

Gökhan Bolat – İstanbul Çerkes Derneği Yönetim Kurulu Üyesi

“Türkiye Çerkes Soykırımını gündemine alacaksa sanırım her şey müsait. Konjonktür dedikleri şey de buna dâhil…”

Aslında mevzuyu hangi açıdan ele alacağımızı şaşırmış durumdayız. Bu durum siyasetten uzak olmamızdan kaynaklanıyor kanımca. Amatörlüğümüz bir yana, ayrıca naif ve duygusal bir halkız. Alışık değiliz öyle konjonktür, çıkar ilişkileri filan gibi şeylere. Belki de böylesi iyi ama günümüzde maalesef yeterli değil. Sanırım biz 21.yy toplumu değiliz…

Rusya’nın önce çekingen bir tavırla, sonrasında da net bir şekilde Ermeni Soykırımı hakkında ‘Soykırım’ ifadesini kullanması esasında Rusya ile Batı arasındaki bilek güreşinin bir pasajı. Batı’nın da yine Ermenilerin yumuşak karnı soykırım politikaları ile Ermenistan’ı Rusya’dan koparmak gibi bir gayesi var. Papa’nın ifadesini bile bu şekilde okuyanlar var. Burada dikkat edilmesi gereken nokta hem Batı’nın hem Rusya’nın aynı yoldan aynı ata oynaması.

Şimdi bu tablo içinde Türkiye’yi doğru yere oturtursak Türkiye’nin Çerkes soykırımı hakkındaki tutumunun ne olacağını daha rahat öngörebiliriz gibi.

Şayet Türkiye’nin bu karmaşık ilişkiler içinde Ermeni soykırımı ile karşılaşacağı neticeler Türkiye-Rusya arasındaki ilişkilerden daha mühimse bir ihtimal Çerkes Soykırımı kısmi hatırlatmaların ilerisine geçebilir. Ancak ben öyle olduğu kanaatinde değilim. Hâlihazırda Türkiye ile Rusya arasında hedeflenen 100 milyar dolarlık ticaret hacmi var. Ermeni soykırımı ise yaptırımla karşılaşılacak konumdan şimdilik epey uzakta. Bu tartışmaların içeride de fazlasıyla gündeme gelmesi biraz da iç siyasetle alakalı gibi. Buna rağmen Çerkes soykırımı mütekabiliyet esası gereğince bağımsız dış siyasetin tezahürü olarak Türkiye tarafından gündeme gelebilir mi bilemiyorum. Bölgede soykırım iddiasında olan başka milletler de var ayrıca. Yoğun bir ekonomik ilişki söz konusu ancak sonuçta tarihte bu topraklar ile Rusya’nın hiçbir zaman dost olduğu da vaki değildir…

Tüm bunların yanında elbette ve şüphesiz kalbimizden geçen Türkiye’nin tutumu , Rusya’nın Ermeni soykırımı ile ilgili tutumundan da bağımsız olarak kendi vatandaşları olan Çerkeslerin acılarını anlamak olmalı/olmalıydı. Bu soykırımların tamamen çıkar ilişkilerine dayalı oldukça karmaşık siyasetin bir malzemesi haline getirilmesi hepimizi üzüyor. Aklımız ile kalbimiz arasında sıkışıp kalıyoruz. İnsanlığımızdan utanıyoruz.

Her nasıl olacaksa da Türkiye tarafından Çerkes Soykırımının tanınması bizim için son derece mühimdir. Ve Türkiye bunu gündemine alacaksa sanırım her şey müsait. Konjonktür dedikleri şey de buna dâhil…

Erkan Hak’aşe – Guşıps Dergisi Yazarı

“RF de TC de “doğru” diyor”

Türkiye ve Rusya gibi inkârcı veya ırkçı rejimlerin geçmişlerindeki soykırım fiillerine ilişkin tutumlarını “dışarıdan baskı” ve “içeriden sivil muhalefet” olmadan değiştirmeleri pek mümkün değil. Ermeniler ne yaptı; batıda kurdukları entelektüel hegemonya ile batı kamuoylarını etkilediler, hükümetleri ve parlamentoları bu konuda tutum almaya zorladılar. Batıdan gelen bu “baskı”, Türkiye’deki genel demokratikleşme süreci, bununla paralel Hrant Dink, Taner Akçam, Halil Berktay, Murat Belge gibi aydınların ortaya koyduğu olağanüstü cesur entelektüel çaba, ve özellikle, Hrant Dink’in öldürülmesi sonrası konunun toplumun vicdanında karşılık bulmaya başlamasıyla birleşince bulunduğumuz noktaya gelebilmiş olduk.  Ermeni soykırımı, Çerkes milletinin paylaşması gereken bir acı olmanın yanında, “diaspora nedir ve soykırım siyaseti nasıl yapılır?” sorularına  cevap ararken, üzerinde “ciddiyetle” çalışmaları gereken bir konu aynı zamanda.

Rusya Federasyonu’nun, devlet başkanı ağzından, Ermeni Soykırımına ilişkin deklare ettiği tutumda yenilik yok aslında. RF, Ermeni Soykırımını uzun süredir parlamento düzeyinde tanıyor zaten. Konunun bütün dünyada -100. yıl sebebiyle- daha görünür ve tartışılır olması, Putin’i, RF’nin tutumunu daha görünür ve net olarak ortaya koymaya zorlamış olabilir. Tabii, Ak Parti hükümetinin, hiç gerek yokken aldığı yanlış tutumunda katkısıyla, Türkiye kendisini batı kamuoyları ve batılı devletler düzeyinde olağanüstü sert  bir baskıyla karşı karşıya bulmuşken, Putin ağzından-altı çizilerek ortaya konulan RF tutumuna cevap vermek zorundaydı Türkiye ve verdi. “Biz Ermenileri kesip biçtiysek-siz Çerkes milletinin de aralarında olduğu Müslüman toplulukları kesip biçmediniz mi? Milyonlarca insanı aç bırakarak öldürmediniz-milyonlarcasını iç ve dış sürgün yollarında telef etmediniz mi?” demeye getirmiş oldu.

Bence RF de TC de “doğru” diyor. Biri Çarlık ve SSCB’nin, diğeri Osmanlı’nın halefi olarak çok sayıda soykırım suçunun faili. Çerkes milletine düşen; TC’nin de RF’nin de sorumlu oldukları bütün soykırım suçlarını kabul etmelerini, muhataplarından özür dilemelerini, muhataplarının varislerinden dileyenlere koşulsuz vatandaşlık ve tazminat vermelerini talep etmektir herhalde.

“Soykırım suçunun muhatabı vicdanlardır-halklardır, devletler bu işten elini çeksin” şeklinde özetlenebilecek yaklaşımı; dile getiren bazı aktörler bakımından “naif”, bazıları –özellikle sosyalist gelenekten gelenler- bakımından, Çerkes Soykırımının devletler düzeyinde tanınması konusunda yapılan yada yapılacak girişimlere mesafe koyarak, üstü örtülü olarak RF’yi “kollayan” bir zihin dünyasının ürünü olarak görüyorum. “Eyyy Rusya; sen utanmadan Ermeni Soykırımı diyeceğine, Çerkes Soykırımını tanı” şeklinde özetlenebilecek yaklaşımı ise  “mide bulandırıcı”  buluyorum.

Doç. Dr. Fethi Güngör – Kafkas Vakfı Kurucu Başkanı

“TBMM, Rusya’nın Çerkeslere uyguladığı soykırımı ve sürgünü tanımalıdır”

Aralıklarla üç asır devam eden ve 1859-1864 arasında katliama dönüşen Rus-Kafkas savaşları esnasında nüfusu kırılan Çerkesler ve diğer Kafkas halklarının davası uluslararası alanda gündeme getirilmelidir. Soykırımdan kurtulabilen halklar bu sefer de sürgüne tabi tutulmuş olup gerek nüfusun gerekse kültürün yeniden kırıldığı bu sürgün de soykırım kapsamında değerlendirilmelidir. Kafkasya coğrafyasının ekolojik açıdan maruz kaldığı saldırı da göz ardı edilmemelidir.

Putin ‘Ermeni Soykırımı’ gibi zorlama bir iddia yerine, 150 yıl önce Kafkasya’da yaşananları ciddiyetle inceletip gerçek bir soykırımı görmeli, Rusya, gerek Çarlık dönemindeki, gerek SSCB dönemindeki, gerekse günümüz Rusya Federasyonu’nda bizzat kendisi tarafından uygulanan soykırım ve sürgünlerle yüzleşmeli ve Çerkeslerden, Çeçenlerden ve diğer Kafkas halklarından özür dilemeli, itibarlarını ve geri dönüş haklarını iade etmelidir.

Soykırım ve toplu sürgün insanlık suçu olup bütün bir insanlığın bu suçları ciddiyetle incelemesi gerekmektedir. Son iki asırda Kafkasya’da yaşanan  trajediler sadece Çerkeslerin, Kafkasyalıların ya da Müslümanların değil, bütün insanlığın meselesidir.

TBMM ivedilikle Çarlık Rusyası’nın Çerkeslere uyguladığı soykırımı ve sürgünü tanımalıdır. Bugün ‘Ermeni soykırımı’ iddiasını kabul eden Batı parlamentoları, Amerika ve Rusya, Ermeni meselesini büyüyen ve güçlenen Türkiye’yi bloke etmek için bir baskı aracı olarak ‘kullanmak’ yerine, samimi iseler şu çağrıya kulak vermelidir:

BM, Avrupa Komisyonu, İslam İşbirliği Teşkilatı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Uluslararası Ceza Mahkemesi, Lahey Adalet Divanı gibi uluslararası kuruluşların desteğiyle “Soykırımları Araştırma Kurumu” oluşturulmalı, ilgili tarafların da katılımıyla ciddi araştırmalar yapılmalı, tarih boyunca işlenmiş soykırım ve sürgün olayları tespit edilerek, zalimlerin varisleri tarafından mazlum ve mağdur halklardan özür dilenmeli, itibarları iade edilmeli, anayurtlarına dönüş hakları garanti altına alınmalı ve belirlenecek kriterlere göre tazminatlar ödenmelidir. Bu adımların atılması mümkündür. Ben insanlığın bu olgunluğa yaklaştığını düşünüyorum. Kafkasya’da, Doğu Türkistan’da, Japonya’da, Kamboçya’da, Irak’ta, Filistin’de, Afrika’da, Bosna’da… tarih boyunca soykırım ve sürgünlerin yaşandığı tüm bölgelerde yaşananlar politika değil insan hakları açısından ve tarih, sosyoloji, antropoloji gibi bilimlerin yardımıyla ortaya konarak insanlık, biriken bunca ayıbından arınmalıdır. Bunu yaparken de yeni düşmanlıklar ve acılar başlatmak değil, insanlığın ortak geleceğini hakkaniyet ve insaniyet temelinde birlikte daha sağlam inşa edebilme hassasiyetini gözetmelidir.

Yaşar Güven – Jıneps Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni

“Kaldı ki Çerkes soykırımının Rus halkının vicdanında yer etmesi, Putin’in soykırım özründen çok daha değerlidir. Polovinkina  ve Gordin  gibi Rus aydınlarının bu gerçeği dile getiriyor olması çok daha değerlidir.

Çerkesler, atalarının XIX. yüzyılda yaşadıklarını, bireysel farklı sesler –soykırım değil etnik temizliktir, sadece sürgün tanımı yeterlidir gibi- olsa da büyük oranda uzlaşı ile soykırım olarak tanımlıyor. Soykırım ve sonrasında sürgün.

Bütün dünyanın kabul ettiği Yahudi soykırımı konusunda Çerkeslerin de bir tereddütü yoktur. Sıkıntılı mesele 1915’tir, Ermeni meselesidir ve bu Türkiye’nin, Türkiyelilerin sıkıntısıdır. Devlet 1915’te yaptıklarını reddetmekle kalmıyor, asıl kırımı Ermenilerin yaptığını söylüyor, yetinmiyor Ermeni adını küfür olarak kullanıyor, aşağılıyor. Bu durum Türkiyeli diğer kimlik mensuplarını etkilemiş ve resmi tezler sorgulanmadan kabullenilmiş durumda.

Çerkeslere soykırım yapıldığını söyleyen Çerkeslerin bir kesimi, 150 yıldır kendi komşusuna meseleyi açıklamakta sıkıntı yaşarken, Rusya Federasyonu ve dünya ülkelerine seslenirken karşılaştığı duvarları unutabilmekte ve empati yoksunu bir pozisyonda Ermeni meselesinde sorgulamaksızın farklı değerlendirme yapabilmekte.

Çarlık Rusyası’nın XIX. yüzyıldada Çerkesler’e yaptıkları ile Rusya Federasyonu ve daha önemlisi Rusyalılar, Osmanlı’nın 1915’te Ermeniler’e yaptıkları ile Türkiye Cumhuriyeti ve yine daha önemlisi Türkiyeliler yüzleşmeden yaşanan acılar hafiflemez, yaralar kanamaya devam eder.

Ve altını çizmeli; acıda rekabet yok, acıyı paylaşmak var.

Stephen D. Shenfield makalesinden alıntıyla (1); “Henze ‘Bu büyük göç modern zamanlarda dünyanın bu bölümünde yaşanan şiddete dayalı kitlesel nüfus hareketlerinin birincisiydi’ demişti. Çerkes sürgününün Ermeni soykırımına örnek teşkil ettiğinden hareketle ‘Çerkeslerin başına gelenin en hafif ifadeyle soykırımla mukayese edilebileceğini’ söylemişti. (Henze, Circassian Resistance, s.111).”

Patrikhane nüfus sayımına göre; 1882 yılı Osmanlı topraklarında yaşayan toplam Ermeni nüfusu 2.660.000. Sadece altı vilayetteki (Erzurum, Van, Bitlis, Harput, Sivas ve Diyarbakır) nüfus 1.630.000. 1912’de yenilenen sayıma göre toplam nüfus 2.100.000 (2). Yirmi yılda nüfus artmamış, aksine 560.000 azalmış. Şimdi ne kadar? İstanbul’da yaşayan 60 bin civarı Ermeni. Ne oldu binlerce insana?

Soykırım ve sürgün öncesi Kafkasya’nın en kalabalık halkı Adıgeler idi. Şimdi Kuzeybatı Kafkasya’daki Adıge nüfusu 200.000’i bulmuyor. Kemal Karpat’ın tespitlerine göre 1.900.000 insan sürgün edildi. Bu sayı bir milyon olsa bir şeyler değişir miydi? Kadim topraklarında yaşayan binlerce insan neden öldürüldü sonra da sürgün edildi?

SSCB lideri Stalin’in emriyle, 1940’ta Kızılordu’nun esir aldığı 22 bin savaş esirinin öldürülmesi (Katyn katliamı) nedeniyle Polonyalılardan özür dileyen dönemin Rusya Başbakanı Putin, “Ölenler, tarihin büyük yalan yarasının uzlaşmayla aydınlatılması için bekliyorlar” demişti. 2015 yılının Nisanında Putin bu kez 1915 yılında Ermenilere soykırım yapıldığını açıkladı. Ne iyi yaptı. Ama bu yaklaşım neden bana Gürcistan’ın 1860’lı yıllarda Çerkeslere soykırım yapıldığını kabul ettiğini hatırlattı?

 

Kaldı ki Çerkes soykırımının Rus halkının vicdanında yer etmesi, Putin’in soykırım özründen çok daha değerlidir. Polovinkina ve Gordin gibi Rus aydınlarının bu gerçeği dile getiriyor olması çok daha değerlidir.

Zeki Kartal – Kaffed Genel Sekreteri

“Çerkes soykırımı ve sürgünü, devletler arası siyasi manevralar sonucu değil, Çerkeslerin talepleri sonucu tanınacaksa bir anlam taşıyacak ve beklenen sonuçların gerçekleşmesini sağlayacaktır.”

Rusya Devlet Başkanı V. Putin’in, Ermeni halkının acılarını paylaşmak adına verdiği mesajlar, mirasçısı olduğu Rus Çarlığı tarafından etnik temizliğe maruz bırakılmış Çerkesler için aynen geçerlidir ve Putin aynı eylem ve söylemleri Çerkesler adına da yapmalıdır. Rusyalı Ermenilere gönderdiği  mektubundaki  şu ifadelere tamamıyla katılıyoruz; “Etnik temelli kitlesel imhanın hiçbir haklı gerekçesi olamaz”.

TC Dışişleri Bakanlığı ise yaptığı karşı açıklamada, Rusya’nın Kafkaslar, Orta Asya ve D. Avrupa’da katliamlar, sürgünler yaptığını ve “soykırımın” ne olduğunu en iyi kendisinin bilmesi gerektiğini söyledi.

Bu açıklamalardan Çerkes Soykırımının da ima edildiği veya gündeme gelebileceği yönünde bir anlam çıkartılabilir. Ancak her iki ülkenin her geçen gün birbirine daha fazla benzeyen politik ortamı ve davranışları, umutlu olmanın önünde engeldir. Ayrıca bu konuda her iki ülke, “Ermeni Soykırımı” üzerinden yaşadıkları tartışmalar dolayısıyla değil, Çerkes ulusal varlığının yok olmanın eşiğine gelmesindeki tarihsel sorumlulukları nedeniyle adım atmalıdır. Çerkeslerin yaşadığı büyük trajediyle ilgili imparatorlukların ardılları olan Rusya ve Türkiye, tarihleri ile yüzleşerek, yaşanan haksızlığın giderilmesi için gerekli girişimlerde bulunmalı ve çözüm konusunda işbirliği yapmalıdır.

Özelde Çerkes Soykırımı genel olarak insanlığa karşı işlenen suçlar, hiçbir şekilde, devletlerarası siyasi hesaplaşmaların bir aracı olarak kullanılmamalıdır. Bu sorunlar, siyasi araç olarak kullanıldığında itibarsızlaştırılmaktadır. Böylesi büyük trajedilerin yarattığı sorunların çözüm arayışları, bizzat asli tarafların parlamentolarında ve çözüme ulaşmak hedefiyle olmalıdır. Görüşme veya çözüm arama zemini üçüncü ülkelere bırakılmamalıdır. Bir soykırımın üçüncü bir taraf tarafından, sadece siyasi nedenlerle, tanınması söz konusu davaya zarar verebilmektedir. Fakat ne yazık ki, günümüzde bu konulardaki çözüm çabaları, ulusal veya uluslararası iktisadi, siyasi, diplomatik kaygılara ve çıkarlara yenik düşmektedir. Bu noktada devreye girmesi gereken kavram, vicdandır. Ve gerçeklere açık olması veya gerçeği görmesi gereken insanlardır, halklardır.

Çerkes Soykırımının Türkiye’de bilinir olmasında ve sahiplenilmesinde Kaffed’in yıllardır sürdürmekte olduğu çalışmaların önemli bir rolü vardır. Yıllardır Türkiye genelinde organize edilen 21 Mayıs etkinliklerinin etkisiyle, siyasi partiler ve sivil toplum kuruluşları Çerkes soykırımı ve sürgününü hatırlamak ve tanımak zorunda kalmıştır.

2014 Kaffed’in düzenlediği anma etkinliklerine gönderdiği mesajında Sn. Erdoğan Çerkeslerin “insanlık tarihinin gördüğü en büyük zulümlerden birine” maruz kaldığını ve hayatta kalanların “uzun bir sürgüne” mahkum bırakıldığını belirtmiştir. TBMM Başkan Vekili Sadık Yakut, 21 Mayıs günü Meclis’te yaptığı konuşmada net bir şekilde “Sürgün ve soykırıma tabi tutulan 1.5 milyon Çerkez’in sorunlarına çözüm bulunamamış” olduğunu vurgulamıştır. HDP ve Saadet Partisi  Çerkeslerin yaşadığı trajediyi “soykırım ve sürgün” olarak tanımlamaktadır. Türkiye’deki en büyük kuruluşlardan biri olan TOBB’un başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu da “Çerkes ve Kafkas halklarının maruz kaldığı sürgün ve soykırımın tarihin en acımasız ve en karanlık sayfalarından birisi” olduğunu vurgulamıştır. Bu örneklerde de görüldüğü gibi Çerkes soykırımı ve sürgünü, devletler arası siyasi manevralar sonucu değil, Çerkeslerin talepleri sonucu tanınacaksa bir anlam taşıyacak ve beklenen sonuçların gerçekleşmesini sağlayacaktır.

Adnan Khuade – Çerkesya Yurtseverleri aktivisti

“Parlamentoların soykırım kararları alması elbette soykırım yapmış olan devlet üzerinde bir nevi baskı oluşturmaktır.”

Çerkesya Yurtseverleri ”Çerkes Soykırımının” tanınması konusunda TBMM’ ne başvuruyu programlarına zaten almışlardı. Putin’in Ermeni Soykırımından bahsetmesi ve ardından TC Hükümet başkanının açıklaması ve bu konuda  kamuoyunun ısıtılması bu süreci hızlandırabilir ama Türkiye’nin Çerkes Soykırımını tanıyacağı yönünde henüz verilmiş net bir sinyal yok. Aksine Türkiye’nin  bu konuyu Rusya’ya karşı kullanma amacı güttüğü yapılan açıklamalarda yeterince belli.

Biz bütün bunları anlamamıza rağmen ”Çerkes Soykırımı” konusunun öncelikle insani boyutuyla değerlendirilmesi ve ardından Çerkes halkı açısından sebep olduğu tarihi, siyasi ve toplumsal sonuçlarının giderilmesi  çerçevesinde bakıyoruz. Çerkesya  tamamen  bir vatan savunması özgürlük ve bağımsızlık savaşı  vermiş, bu savaş sürecinde ve sonunda ”soykırıma” ve sürgüne uğratılmıştır. Bunun bütün belgeleri de Rus subaylarının yazmış oldukları raporlarda vardır. Yani Rusya ”Çerkes Soykırımını” kendi elleriyle belgelemektedir. Osmanlı arşivleri de  Türkiye Cumhuriyeti samimi olduğu taktirde spekülasyon yapmadan bu tarihi gerçekliğe ışık tutacak belgelere sahiptir.

Parlamentoların soykırım kararları alması konusu ise elbette soykırım yapmış olan devlet üzerinde bir nevi baskı oluşturmaktır. Dünyada devletlerin kabul ettiği ve kararlarının bağlayıcı olduğu bir ”soykırım araştırma kurumu” olmadığına göre bu konu ülkeler arasında ”çıkarlar” açısından kullanılmaya açık kalacaktır. Bizde var olan kurallara göre konuyu işlemeye devam edeceğiz.