“Kusursuz Fırtına” ne zaman kopacak?
Kafkasya’da toplumu ve seçkinleri mevcut sistemi yıkmaya ne zorlayabilir?
“Kafkasya’da neredeyse 15 yıldır fırtına öncesi sessiz bekleyiş var. Yolsuzlukla tamamen çürümüş, ama inatla siyasi sistemi kontrol altında tutan bölgesel idarelerce kısıtlanıyor. Mevcut sistemin gücü nereye kadar yetecek? Ne tür siyasi kararlar veya dış koşullar sistemin çökme olasılığını arttırıyor, hangileri azaltıyor? Ve sistem ayakta kalamayacaksa ‘kusursuz fırtına’ nasıl kopacak?”
Tanınmış Kafkasya uzmanı, Rusya Federasyonu Devlet Başkanlığı Ulusal Ekonomi ve Kamu Yönetimi Rus Akademisi araştırmacısı Denis Sokolov bölgesel uzmanlarla birlikte, Kafkasya’da çatışmalar bağlamında yeri “kusursuz fırtınayı” tanımlamaya çalışıyor. Kavpolit bu makale ile başlayan yazı dizisiyle Kafkasya’da toplumu ve seçkinleri mevcut sistemin yıkılmasına hangi faktörlerin zorlayabileceği sorusuna cevap aramaya başlıyor.
Üçüncü Roma Savunması
Uzmanların kıyamet tahminleri haklı çıkmadı ve Kafkasya’da toprak anlaşmazlıkları henüz bir devrime yol açmadı. Kitlesel protestolar, yerel düzeyde toprak dağıtımı, protesto liderlerinin komisyonlara dahil edilmesi veya yerel parlamento ya da kabinelere alınmalarıyla sonuçlanıyor.
Satın alınamayan ve korkutulamayan liderlerin sonu ise farklı oldu. Karaçay-Çerkes ve Kabardey-Balkar’dan Dağıstan’a kadar onlarca aktivist ve politikacı öldürüldü, çeşitli suçlamalarla tutuklandı, ülkeyi terk etmeye mecbur bırakıldı. Bazıları illegal alana geçmeyi tercih etti, onlar da çoğunlukla “etkisiz” hale getirildi.
Federal ve yerel seçkinlerin stratejisi olan bu politika, yönetici grubun siyaset kurumu ve ülke kaynakları üzerindeki, yahut son on yıldır ifade edildiği gibi “yönetim kanatları” üzerindeki egemenliğini koruması açısından bugün kendisini tamamen haklı çıkardı. Yollar yapıldı, yaşam standartları büyüdü, Olimpiyat yapıldı, Kırım Rusya’ya bağlandı.
Çok zeki, anlayışlı bir arkadaşım uzun süren tartışmalardan sonra bile bana üçüncü Roma savunmasıyla karşı çıktı. Burada kendime, onun ifadelerini olabildiğince basitleştirme hakkı veriyorum:
“Kaostan kaçınmanın iki yolu vardır. Ya insan hakları, serbest piyasa ve adaletiyle ulusal liberal demokrasi ya da kanunların değil kavramaların belirleyici olduğu, gizli polisi olan, gericiliğin ve yolsuzluğun teşvik edilip yaygınlaştırıldığı bir imparatorluk.
Korunaklı yaşamıyla demokrasi ne kadar ilgi çekse de imparatorluk daha yerleşik ve insan doğasına daha yakın. Ve elbette Tanrı da üçüncü Roma’dan yana. Andrey Zviagintsev’in Leviafan’ı ile Aleksey German’ın Tanrı Olmak Zor İş filmi de üçüncü Roma hakkında. Leviafan’da ön plandaki kadınlardan biri olan İrina Yarovaya’nın bizleri, yolsuzlukla mücadelenin devletin yıkılması için kullanılabileceği konusunda uyarması boşuna değil.
Leviafan’ın yıkımıysa belirsizlikle korkutuyor. Maydan’ın ardından bir yıllık Ukrayna hikayesi, imparatorluk enkazı üzerine devlet inşa etmenin ne kadar zor olduğunu gösteriyor.
Kaosa sürüklenme riski büyük, olumlu sonuçlanan örneği pek yok. Küçük Gürcistan bile virajda asılı kaldı, ama Novorossiya [Yeni Rusya, Ukrayna’nın ayrılıkçı bölgeleri Donetsk ve Lugansk’ın oluşturduğu birlik] örneği var, binlerce mültecisi Rusya Federasyonunun dört yanına dağıldı”.
“Düzen” piyasa ve eşitliğe karşı
Leviafan nedir, istikrarı ve halk desteği nereden geliyor? Dağıstan’dan bir arkadaşımın hediye ettiği bir kavramı kullanacağım.
Onun kırsal toplumunda bu kavram Arapça “nizam” (düzen) kelimesiyle ifade ediliyor. Bu adetlerden de şeriattan da başka bir şey. Bu bir zımni kurallar bütünüdür ki, toplantılarda kimin söz alacağını, kimin sessiz kalmasının daha iyi olacağını, kimin başkan, imam veya cemaat başkanı olabileceğini kimin olmayacağını belirliyor.
Bu kuralların bir kaç kaynağı var. Bunlardan biri Dağıstan toplumunun kolektivizasyondan önceki sınıfsal yapısı. Diğeri, doğal eşitsizlik, ki gelişmemiş kurumunda bile özel mülkiyet ile ortaya çıkıyor. Yaradan bize eşit haklar verdi, ama farklı yarattı.
Eğer “nizam” kelimesini siyasi antropoloji diline çevirecek olursak, hakimiyet için rekabet eden iki veya daha çok kabile grubunun bulunduğu toplumda istikrarı destekleyen kurallar bütünü diyebiliriz. Oyun teorisi dilinde bu, aynı hakimiyet için şiddeti engelleme aracıdır.
Nizam’ın, iktidar ve kaynakların gayri resmi olarak paylaştırılması gerektiğinde ortaya çıkan evrensel düzen olduğunu görmek için çok zeki olmaya gerek yok.
Bölgesel seçkinler ve federal bürokrasi kanuna göre değil, “nizama” göre işliyor. Her yerde farklı, Gubden’de (Dağıstan), Verkhni Balkar’da (Kabardey-Balkar), Rusya Federasyonu Sağlık Bakanlığında, Birleşik Rusya’da, Rusya Halk Cephesinde, tüm bölgesel seçkinlerde…
Ama prensip ortak: yazısız kurallarla hiyerarşiyi sağlamlaştırmak, şiddet ve kaostan kaçınmak.
Nizam, katılımcılarından yüksek sosyal organizasyon istemez ancak etkili şekilde şiddetin önünü alır, adaletin yokluğunu telafi eder, fakat rekabeti büyük ölçüde kısıtlar, kaostan kaçınmanın ilk adımıdır.
Burada İrina Yarovaya kesinlikle haklı. Matruşka gibi ‘nizamlardan’ inşa edilmiş toplumda yolsuzlukla mücadeleden söz etmek sistemin çöküşü demek.
Ancak, kötü bir haber var: ‘nizam’ üzerine oluşan toplumda ekonomik ve siyasi rekabet yolu kapalı.
Dış rekabet hem ekonomi hem gayri resmi düzen ideolojisi için tahripkar. Burada devrimin ideolojik temeli şeriat da liberalizm de olabilir. Her iki düşünce sistemi “nizamın” yok edilmesinde müttefik, ondan ruhlarının kurtarılması konusunda rakipler.
Şeriat da liberalizm de Kafkasya’da ve diğer bölgelerde Rusya bürokrasisini korkutuyor.
“Nizam” yardımıyla paylaştırılan kaynaklar, piyasanın ihtiyacını karşıladığı sürece var olabilir. Yani, petrol daha fazla gelir getirirken, küçük ve orta çaplı girişimciliğin katma değeri neden oluşturulsun.
Esnaf, yer altı girişimciler ve tefecilerin “yer altı dünyasına” karşı general ve bankacıların “yer üstü dünyası” hakkında yazmıştık. Mesele bu dünyaları ayıran su seviyesinde. Eğer esnaf ve üreticilerin piyasa ekonomisi yukarı çıkarsa, petrolle oluşturulan kurumsal ekonomi aşağı düşecek, yani piyasa “nizamı” nehirdeki bende sel gibi taşıyacak.
Kaosla kucak kucağa
Fakat şimdilik mevcut kaynaklar ve enerji fiyatları bürokrasiye, sistemi sürdürme imkanı veriyor. Seçkinler “kaosla kucak kucağa” bulunuyor. Bu durum özellikle de Kafkasya’da dikkat çekici.
İşlenebilir toprağın hemen hepsi, tarım ekonomisi sübvansiyonlarıyla ilgili finans akışının tamamı, her şeyiyle federal merkeze bağlı olan cumhuriyet başkanlarının “yakın çevrelerinin” koruması altında bulunuyor.
Sosyal ödenekler halkın sadakatinin satın alınması ile ilçe, cumhuriyet ve kurum yöneticilerinin zenginleşmesi için kullanılıyor.
Yatırım projeleri ise (şeker fabrikalarından ve seralardan Kuzey Kafkasya Tatil Yerleri şirketine ve bölgesel lojistik merkezlere kadar) sadece bütçenin geliştirilmesi için etkin bir araç olarak değil, aynı zamanda toprağın zorla ele geçirilmesi ve mevcut piyasalara aykırı fikirlerin yerleştirilmesinde kullanılıyor.
Özellikle siyasi sistem sarsılmaz görünüyor. Hemen hemen bütün hanelerin bütçeye bağımlılığı ve güvenlik ordusunun fazlalığı, muhalefet liderlerinin bile iktidar tarafından atanmasına katkıda bulunuyor.
Bununla birlikte Kafkasya’da neredeyse 15 yıldır fırtına öncesi sessiz bekleyiş var. Yolsuzluktan tamamen çürümüş halde, ama inatla siyasi sistemi kontrol altında tutan bölgesel idarelerce kısıtlanıyor.
Bürokrasi ve emniyet teşkilatı seçkinlerinin iktidarı ve kaynakları halkla paylaşmak zorunda kaldığı yerlerde, herhangi bir sebeple henüz paylaşım olmayan yerlerde, “cephe hattı” adli davalar ve aşırılıkçı listeleri ile işaretlendi.
Bu hat, görülen o ki derinleşecek, çünkü temel kaynağa, toprağa talep hızlı bir tempoyla artmaya başlıyor.
Toprağa artan talep
İşte sebeplerden bazıları:
1. RF bölgelerine ayrılan bütçeler daralıyor, ticaret ve gayri menkul piyasası durgunlaşıyor, yüksek gelirli sektörler federal finansal grupların kontrolüne geçiyor. Örneğin Kabardey-Balkar’da uzun bir süre “devletin temel taşı” olan alkol ürünleri üretiminin önemli bir kısmı kısa süre önce Dağıstan’a taşındı. Bu, seçkinlerin başka rant kapıları aramasına neden olmakla kalmıyor, halkın ticaretten elde ettiği gelirleri de düşürüyor. Böylece herkes aynı anda yüzünü toprağa dönüyor.
2. 2011’den itibaren Kuzey Kafkasya Kalkınma ve Kuzey Kafkasya Tatil Yerleri şirketleri tarafından başlatılan büyük yatırım projeleri, Kabardey-Balkar’da kayak merkezleri inşası için, Dağıstan’da tarımsal inşaatlar ve şeker fabrikaları için, Minvodi’de tavuk fabrikaları ve lojistik merkezler için toprak beklediler. Bu projeler çerçevesinde bazen toprak alma girişiminden başka bir şey olmadı. “Hloponin modernizasyonunun” başlıca sonuçlarından biri toprak anlaşmazlıklarının alevlenmesi oldu.
3. Sosyal bakış açısıyla kötü düşünülmüş Rushidro şirketinin HES inşaat projeleri ile kırsal yerleşim ve tarım alanlarının sular altında kalması ve yeni rant kapılarının açılması devam ediyor ve şiddet kullanımına tahrik ediyor.
4. Rublenin düşüşü, geçmiş yıllarda aynı piyasada çalışan, fakat ithalatçıların rekabet baskısı yüzünden çekilen tarım kuruluşları ve çiftçilerin piyasaya geri dönüşü için geniş bir yol açtı.
5. Yasal düzenlemeler süresiz toprak kullanımını iptal etti. Kiralar ise sürekli arttı. Hektar başına 200 rubleden üç bin, hatta beş bin rubleye kadar çıktı. Toprak sahibi olmak ciddi gelir getirmeye başladı.
6. Yirmi yıl içinde boş arazi kalmadı. Yeni nesil büyüdü, insanların hukuki bilgisi arttı ve nihayetinde mülkiyet hakkı sahipleri karşı karşıya geldi.
Bu yazı serisinin amacı şunlar:
“Kusursuz fırtınanın” parametrelerini bulmak. (Sistemin gücünün kafi gelemeyeceği durumların birikmesi halinde silahlı oluşum [Kafkasya Emirliği] da emniyet teşkilatının gerçek rakibi olacak, hem güç bakımından hem de siyasi boyutta);
Hangi siyasi kararlar veya dış faktörlerin, sistemin çökme olasılığını arttırdığını, hangilerinin azalttığını anlamak;
Ve nihayetinde, “kırmızı çizgiye” bakmaya çalışmak. Sistem “kusursuz fırtınaya” karşı ayakta kalamayacaksa, muhtemel senaryoları yazmak.
Sorulara cevap vermek için mevcut anlaşmazlıkları anlamak yararlı olur. Mekanizmalar, rekabet eden gruplar ve kaynaklarının analizi, yerel ve bölgesel seviyede “nizamın” sınırının nereye kadar uzandığını anlamamıza yardımcı olabilir.
Sonuçta, yayılmış ve potansiyel anlaşmazlıkları izah edemese bile, en azından tanımlayan, tahmini bir değer ortaya koyan ve en önemlisi de yerleşik “nizamı” alıp götürecek, hem toplumu hem seçkinleri yeni bir sosyal düzen kurma gerekliliğiyle yüzleştirecek bir tablo sunmaya çalışacağız.
Kaynak: Kavpolit
Çeviri: Ajans Kafkas