
Kafkasyalı Gençler Drau’yu Unutmadı
Bu yazımda sizlere Kafkas Vakfı’nın Türkiye Ulusal Ajansı desteği ile gerçekleştirdiği, Kafkasya Hafızası: Avrupa Tren Macerası isimli projeden bahsedeceğim.
Bir Ağustos ayıydı. Kafkas Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Veysel Arıhan’ın telefonu ile başlayan bu serüven; uzun ve meşakkatli olmakla beraber gayet öğretici, tecrübe edilmesi gereken ve geliştirici de bir serüvendi. Önce katılımcı arkadaşları belirlemek için başvuru ve mülakat sürecini başlattık.
Ardından, sıra katılımcılarımızın vize işlemlerine geldi. Önce uzun süre randevu bulmakta sorun yaşadık. Çeşitli ülkeler üzerinden, çeşitli acenteler aracılığı ile vize randevusu almaya çalıştık. Aylar sonra Macaristan tarafından randevu bulabilmiştik. Başvuruların Şubat 2025’in başlarında gerçekleşecek olması aslında bizi çoktan zora düşürmüştü ancak nihayet başvuruları yaptık ve sonuç bekleme kısmına geldik. Yaklaşık iki ay boyunca sonuç bekledik.
Asıl süreç, planlamamızın iki gün öncesinde vize sonuçlarına dair gelen telefonla başladı. Pasaportları almamız gerekiyordu, hızlı bir planla hem pasaportları almış olduk hem de elimizden geldiğince eksikleri tamamlayıp seyahat planlamasını yaptık. Planlamaların ve çalışmaların son gecesini galiba hiç unutmayacağım. Abiler ve ablalarla hep birlikte beyaz tahta üzerinde defalarca yazıp sonra silerek, bilgisayarların hiç kapanmadığı şekilde çalıştığımız o son gece…
Nihayet günü gelmiş; ben, diğer grup liderimiz Elif ve beş katılımcı arkadaş projenin üçüncü ekibi olarak İstanbul’dan yola çıkmıştık. 19 Nisan günü Budapeşte’ye indik. Otele geçtikten sonra ekibe dahil olmak için bir mekanda bizden daha önce gelen grup liderleri ile buluştuk. O an, daha önce sadece telefonla, görüntülü görüşmelerle ve kısa bir süreliğine İstanbul’da yüz yüze tanıdığım ama her zaman bir telefon kadar yakınımızda olup bize destek olan Fatih Ekim Abi’yle, kendi mekanında, Budapeşte’de yüz yüze tanışma zamanı gelmişti.
Budapeşte’de Fatih abinin rehberliğinde diğer gruplarla da beraber iki gün hem Budapeşte’yi gezme hem de kültürünü tanıma fırsatı yakaladık. Burası rota içindeki büyük şehirler arasında belki de en beğendiğim şehirdi.
21 Nisan sabahı, erken saatlerde Budapeşte’den işte asıl rotamız olan Drau Vadisi’ne gitmek üzere yola çıktık. Bir önceki gece katılımcı arkadaşlarla eğlenceli ama yoğun bir mesaimiz olmuştu. Kusursuz işleyen planlarla ve tren seyahatleri ile Irschen Kasabası’na varacaktık. Gerçi bir kısmını uyuyarak geçirmiş de olsak tren seyahatlerinin etkileyici güzelliğini söylemezsek olmaz.
Birkaç saatlik tren yolculuğu sonrası Irschen Kasabası istasyonuna ulaştık. Belediye Başkanı, Tarih Derneği üyeleri ve birkaç kasabalı, otele kolayca ulaşabilmemize yardımcı olmak için istasyonda bizi bekliyorlardı, bu sayede rahatça otele gittik. O gün biraz daha yerleşme ile vakit geçti. Ertesi gün amacımıza hizmet edecek olan anma programını gerçekleştirecek ve aynı zamanda Drau Nehri’ni görecektik. Bütün kafile yola koyulduk. Yürüyerek anıta iniyorduk, en önümüzde bize önderlik eden Veysel abi ve Mehdi Hoca bulunuyorlardı. Doğruyu söylemek gerekirse, o gün binlerce kişinin intihar ettiği, şiddetle akan nehri gördüğümde değil, Drau şehitleri için dikilmiş anıtı gördüğümde derin duygular yaşadım.
Aslında İstanbul’dayken hem canlı hem de bir çeviri yapmak için video kaydıyla Fatima Tambi teyzeden bu acı katliamı ve çevreyi birden çok kez dinledim. Ama sebebini bilmediğim bir şekilde anıtı gördüğümde daha çok etkilendim.
Nehir kenarında iken bir ara bazı arkadaşlar gelip “Abi nehrin kenarına inebilir miyiz?” diye sordular. İlk başta farklı bir mihmandara da haber vererek inin demiştim ama nehrin kenarına inmek ve suyu daha da yakından görmek, ona temas edip o acıyı hissetmek istedim. Beraber inelim dedim. Gençlerle birlikte indik, aşağıda onlara dinlediğim ve bildiğim kadarıyla olayı, nehrin ve vadinin bizim için önemini anlattım. Daha sonra kafile de bizim yanımıza indi.
Bu proje kapsamında Türkiye’ye birkaç şey getirdim. Ama belki de aralarında benim için en önemlisi Drau Nehri’nin içinden çıkardığım o taştı.
Drau’da bulunduğumuz günlerde tabii ki unutulmaz bir işe de imza attık. Bir sabah, ekip aslında trekking yapmak için otelden ayrılırken Veysel abi beni yanına çağırdı. “Mustafa bir kısa film mi hazırlayıp çeksek? Ne dersin?” şeklinde bir soru sordu. O an iki kalem ve iki kağıt ile anlık bir senaryo çıkardık, kaba taslak bir çıktıydı.
Ekibin yanına, nehre indiğimizde film için asıl etken olan kamerayı kullanacak kişi -ki genelde “abim” diyerek bahsederim- Emin abinin aklına “Buradayken çekimlere başlayalım.” fikri geldi. Filmin başrolü Mehdi hocamıza haber verdik, kendisini otelden aldım ve aklımızdaki senaryo ile çekimlere başladık. Farklı sahneler ve farklı mekanlar halinde çekimleri bitirmiştik, hepimiz aslında çıktının başarılı olacağını biliyorduk. Bu iş Veysel abi sayesinde anlık bir senaryo da olsa hayatımda yazmış ve çekimlerinde bulunmuş olduğum ikinci kısa filmdi.
Drau’da bulunduğumuz süre içinde bir de tarihi aydınlatacak bir olaya denk geldik. Mehdi hoca, Veysel abi ve abimle beraber Drau’da yaşayan, unutmamamız gereken bu katliamın tanığı 96 yaşındaki Albert amca ile tanışma ve kendisi ile kayıt alma şansımız oldu. Bizim için bu önemli bir veri olacak.
Drau’da geçireceğimiz günleri bitirmiştik ve veda vakti gelmişti. Yine bir sabah toplanıp yola çıkıyorduk. Sıradaki durağımız Viyana!
Viyana’da çok fazla vaktimiz yoktu aslında fakat Gunef abla ile kısa zamanda da olsa, koştur koştur da olsa görmemiz gerektiğini düşündüğümüz birçok yeri gördük.
Ekibin birçoğunun son gecesiydi, Viyana’da kaldığımız otelin lobisinde eksiksiz toplanmıştık. Şevval ablanın fikriyle herkesin konuşacağı bir etkinlik yapmaya karar verdik. O gece anladım ki, katılımcı gençler için çok güzel bir proje gerçekleştirmiştik. Gençlerin her biri konuştuğunda ayrı ayrı duygulandım. Hepsi güzel vakit geçirmiş ve etkilenmişlerdi.
Konuşmalar sonrasında ertesi sabah yola çıkacak arkadaşlarla otelin kapısı önünde küçük bir vedalaşma gerçekleştirdik. Ertesi gün, ilk gün gelen ekip Türkiye’ye geri dönecekti. İkinci gün gelen bizler de kısa bir Prag ziyaretinde bulunacaktık.
Prag’da Elif ile bizim ekibimizde olan Tunahan, Talip, Emin, Janset ve Janberk ile küçük kısa bir gezinti yaptık. Gerçi çok da beğendik mi bilmiyorum.
Buraya kadar projenin başlangıcından sonuna kadar geçirdiğimiz zamanlardan bahsettik. Biraz da düşüncelerimden bahsetmek istiyorum.
Drau Faciası’nın üstünden 80 yıl geçti ve Türkiye’den bir heyet ilk defa alana gidip anıtın başında bir anma gerçekleştirdi. Bu heyetin arasında olmaktan ve bu heyeti oraya götüren projenin ekibinde yer almaktan gurur duyuyorum. Eminim ki katılımcı gençler de bunun önemini kavradılar. Döndüklerinde Drau’yu Kafkasyalı olan yahut olmayan çevrelerine anlatacaklar, öğretecekler ve yaşatacaklar. Kafkasya’nın birçok milletinden olan bu gençler Drau’yu yerinde öğrendiler. Atalarının ve soydaşlarının yaşadıklarını yerinde gördüler. Gözlerinin önünde canlanmış olduğuna yürekten inanıyorum. Bu Kafkasyalı gençler Drau’yu unutmayacaklar!
Başta projeyi gerçekleştirebilmek için sağladıkları destek için Türkiye Ulusal Ajansı yetkililerine olmak üzere bize bu deneyimi yaşatan Kafkas Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Veysel Arıhan abime, bizleri bilgilerinden mahrum bırakmayarak büyüklük ve önderlik yapan, bir Drau tanığının manevi torunu ve bizlerin de saygıda kusur etmemeye çalıştığı değerli bir büyüğümüz olan Mehdi Nüzhet Çetinbaş hocamıza, Budapeşte’de bize mihmandarlık yapmış Fatih Ekim abimize, Avrupa’da birçok yardımımıza koşan Avusturya Çerkes Derneği başkanı sevdiğimiz Yusuf Atik abimize, proje öncesi her planlamada ve çalışmada her zaman bizlere yardımcı olan ve hep beraber stresini yaşadığımız proje sürecinde ise grup liderleri olarak bulunan mihmandarlarımız; Şevval Uçar ablamıza, Gupse Arıhan ablamıza, Gunef Özdemir ablamıza, Emin Demireli abimize, Rümeysa Çekmez kardeşimize, Bismen Basal kardeşimize ve projenin başından itibaren birlikte çalıştığımız Elif Sarıaslan’a teşekkürlerimi sunmak istiyorum.
Bir Karaçay olarak söylemek istediğim bir şey var. Yukarıda da belirttiğim gibi biz Kafkasyalı gençler Drau’yu unutmadık, unutmayacağız!
