Kaf Dağı Halklarından Karaçay – Balkarlar
Bakir ihtişamı ile binlerce yıldır insan muhayyilesini meşgul eden, masallara ve mitolojiye mekanlık ettiğine inanılan, edebiyatçılara ilham veren Kuzey Kafkasya aynı zamanda insanlık tarihin etnolojik, antropolojik ve linguistik açık hava müzesidir. İlkçağda eski dünyayı kasıp kavuran kavimlerin izleri orada canlı bir şekilde varlığını sürdürmektedir. İnsanoğlunun konuştuğu ilk dile ilişkin ipuçları verdiğine inanılan diller, farklı kültür ve etnik renklerin birbirine geçip anlamlı bir bütün oluşturduğu görkemli bir müze görümündeki bu coğrafyanın zirvesinde yaşayan Karaçay – Balkar halkı Orta Asya’ya inen kökleri ve Balkanlara uzanan dallarıyla Kuzey Kafkasya’nın temel renklerinden biridir.
Esasen Kafkas etnisitesi, binlerce yıl önce yaşayıp tarih sahnesinden silindiğini düşündüğümüz bir çok halkın izlerini taşımaktadır. Bu sebeple Kuzey Kafkasya’nın herhangi bir yerli halkını komşuları olan diğer halklardan kesin çizgilerle ayırmak mümkün değildir. Tarih boyunca bölgeden gelip geçen ve buraları yurt tutan topluluklar Kafkasya’nın her halkına belki farklı oranlarda ama kesin bir şekilde karışmıştır. Bu sebeple Kuzey Kafkasya kültürel olduğu kadar soyca da büyük ölçüde ortaklıklar taşıyan bir halklar mozaiğidir.
. . .
Onlar kendilerini Tavlu (dağlı) olarak nitelendirir, diğer dağlı Kafkas halklarından ayırt edilmek için Alan adını kullanırlar. Alanlar, Miladın hemen öncesinde ve sonraki yüzyıllarda Batı Asya ve Doğu Avrupa’da etkili olmuş bir İskit kavmi olarak bilinir. Alan adı bir başka Kuzey Kafkasya halkı olan Osetler tarafından da sahiplenilir. Osetler memleketlerine Alanya adını verirler ki bu küçük ülke tarihi Alan devletinin günümüzdeki temsilcisi olarak görülür.
Nitekim komşusu olan Oset halkından farklı olarak Türki dil kullanan Karaçaylar da kendilerini Alan olarak tanımlar, bir çok Karaçay ailesi Kabardey, Karaçay, Abhaz gibi halklarla ortak aile adları taşırlar. Fiziksel özellikleri, kültür ve inançları, kılık kıyafetleri ile de komşu halklardan ayırt edilmeleri kolay değildir. Kuzey Kafkasya’da büyük ölçüde ortaklık sergileyen toplumsal kurallar Karaçay halkı arasında da ‘Töre’ adıyla tanımlanıp uygulanır. Toplumun asıl yapısını ‘Karaçay Töresi’ belirler. Karaçay töresi, Çerkeslerin ‘Khabze,’ Abhazların ‘Kebze’, Çeçenlerin ‘Ghıllık’, Kumukların ‘Kılık’ adını verdiği toplumsal kurallar manzumesinin aynıdır.
Karaçaylar kendilerinden dil, etnisite, din ve tarih olarak ayrılması mümkün olmayan Malkar halkı ile birlikte Kuzey Kafkasya’nın merkezinde yer alan dağ silsilesinin üzerindeki derin vadilerde yaşarlar. Karaçay ve Malkar adları farklı iki halkın adı olmaktan ziyade bölgesel farklılığa işaret etmektedir. Elbruz’un batısındaki dağlık bölgede yaşayanlar Karaçay, batısında yaşayanlar ise Malkar – Balkar olarak adlandırılır. Malkar ve Balkar adlandırmaları bu halkın etnik kökenini Kazan Tatarlarının ataları olan Müslüman Bulgarlarla ilintilendirmektedir. Balkarlar arasında köklerini Kafkasya’da kaybolmuş bir Osmanlı birliğine, Osmanlı topraklarından siyasi sebeplerle kaçıp dağlara sığınmış bir Türk aşiretine dayandıran söylenceler olduğu gibi onların en eski çağlardan beri Kafkasya’da yaşayan otokton halkların ardılları olduğuna dair bilimel tezler de ileri sürülmektedir. Belki tüm bu iddialarda doğruluk payı vardır. Zira Kafkas halklarının hepsi kökenlerine ilişkin birbirinden farklı rivayetler aktarmaktadır. Çeçenlerin kökenini Nuh’a, Adigelerin İdris’e dayandırmaları, Evliya Çelebinin bu halkların atalarını Kureyş’te araması gibi… Kafkasya’yı etnolojik, linguistik, antropolojik ve arkeolojik bir açık hava müzesine çeviren de bu farklılıklardır belki.
Kuzey Kafkas halklarının vatan kavramının sembolü olan, masallara, mitolojik söylencelere mekanlık eden Elbruz Dağı, tıpkı Çerkeslerde olduğu gibi Karaçaylarda da kutsal çağrışımlar taşır. Karaçaylar Mingi Tav adını verdikleri Elbruz’a büyük saygı gösterirler. Bu sebeple iç içe yaşadıkları Çerkes halkları tarafından kendilerine dağlı anlamına gelen ‘Kuşha’ adı verilir.
Dağlı tanımı Kuzey Kafkasya’da dünyanın diğer bölgelerinden farklı olarak yerlilik, soyluluk, köklülük anlamlarını çağrıştırmaktadır. Nitekim bölgeyi dışarıdan değerlendirenler için Kafkasya yerlilerinin ortak adlarından birisi de Dağlıdır. Ruslar bölgenin yerlilerine ‘dağlı’ anlamına gelen ‘Gortsy’ adını verirler. Bir Dağıstan halkı olan Avarlar kendilerini dağlı anlamına gelen ‘Maurul’ adıyla tanımlarlar. Çeçenler kendi içlerinden dağlı olanları ‘Lamroy’ olarak isimlendirir ve bu grubu kültürünü daha dikkatle koruyan, özüne sadık kitle olarak tanır. Karaçaylarla komşu olan Abazalar da kendilerini kardeşleri olan Abhazlardan ayırmak için dağlı anlamına gelen ‘Aşkharuwa’ ismiyle ayırırlar.
1404 yılında Kafkasya’da bulunan J. Galonifontibus adlı Hıristiyan din adamı Karaçaylardan ‘Kara Çerkesler’ adıyla bahseder. İki asır sonra Kafkasya’yı gezen İtalyan misyoner Lamberti de onları aynı adla anar ve konuştukları dilin temiz bir Türkçe olduğunu, yaşadıkları dağların sürekli kapalı havasından dolayı onlara bu adın verildiğini kaydeder. Aynı dönem Karaçayların Ruslar tarafından da tanınmaya başladığı yıllardır. Bu yıllarda Rus tarihçi ve etnologlar Karaçayları büyük Tatar kitlesi veya Çerkes halklarından biri olarak değerlendirmekle birlikte onların kadim İskit topluluklarının bakıyesi olduğu da bu yıllarda fark edilmiştir. Onlara ilişkin en kapsamlı bilgiler Klaropth adlı Alman etnolog ve dilbilimciye aittir. Klaropth, 1807 yılında yayınlanan ‘Kafkasya ve Gürcistan’a seyahat’ (Reise in den Kaukasus und Georgien in den Jahren 1807 und 1808) adlı kitabında Karaçaylardan ayrıntı ile bahseder ve Karaçay adını kullanır. Klaropth’un verdiği bilgilere göre Karaçay adı bu topluluğun prenslerinden Karça’ya nispeten verilmiştir. Sondaki –ey takısı Adigece yer belirten aidiyet takısıdır. Kabardey, Besleney, Natkhuey, Hatkhuey isimlerinde olduğu gibi aidiyet belirler.
18. yüzyıl sonlarında Kırımlılar ve Kabardeyler etkisiyle kesin olarak İslamlığa geçen Karaçayların dili Kumuk ve Nogay dillerine benzemekle birlikte Kafkas dillerine özgü kelimeler de içerir. Türkiye Türkçesi ile anlaşılabilir ölçüde yakınlığı vardır. Kuzey Kafkasya’da batıdan doğuya Tatar, Karaçay, Balkar, Nogay ve Kumuk dillerinin konuşulması bu dilin Rus egemenliğinin yerleştiği yıllara kadar tüm Kafkasya coğrafyasında lingua Franca olarak kullanılmasını sağlamıştır. Nitekim XVII. Yüzyılda Kuzey Kafkasyaya seyahat eden Evliya Çelebi bu bölge halklarıyla Tatarca anlaşma sağladığını belirtmektedir. Dönemin kaynaklarında Türkçenin bu bölgede Pazar dili olarak kullanıldığı belirtilmektedir.
Karaçay halkının yaşadığı topraklar 1828 yılında Ruslar tarafından ele geçirildikten sonra direniş ve yer değiştirmelerin çözüm olmayacağına inanan Karaçay halkının önemli bir kitlesi 1864’te Kafkasya’da Rus egemenliğinin yerleşmesi üzerine diğer Çerkes topluluklarıyla birlikte Osmanlı topraklarına sürülmüştür. Sürgün ve sonrasındaki göç hareketleri 1905 yılına değin sürmüştür. Sayılar kesin olmamakla birlikte günümüzde Türkiye’de 25.000, Suriye ve Ürdün’de 10.000 civarında Karaçay’ın yaşadığı düşünülmektedir. Ayrıca Amerika ve Avrupa’da da Karaçay kökenli gruplar bulunmaktadır.
Çarlık egemenliğinin son bulması üzerine kurulan kısa süreli Şimali Kafkas Dağlı Halklar Cumhuriyetinin Kızıl Ordu tarafından ele geçirilmesinin ardından diğer Kafkas halkları gibi Karaçaylar da Sovyet yapısı içine alındılar. Yaşadıkları bölge esas alınarak adlandırılan Karaçay halkı başlangıçta Çerkeslerle birlikte Karaçay Çerkes oblastı içinde değerlendirildiler. 1926 yılında oblast Karaçay ve Çerkes olmak üzere ikiye ayrıldı. Kabardeylerle birlikte yaşayan Balkarlar ise 1936 yılında kurulan Kabardey Balkar Cumhuriyeti içinde siyasi sisteme dahil edildiler.
1. Dünya Savaşı yıllarında kısa süreli Alman işgalinin hemen ardından Sovyet yönetimi tarafından Almanlarla işbirliği yaptıkları gerekçesiyle tüm Karaçay ve Balkar halkı Asya’nın iç bölgelerine sürgün edildi. Sadece Karaçayları değil, Kırım Tatarları, Ahıska Türkleri, Çeçenler ve İnguşları da kapsayan bu sürgünün ciddi bir nüfus kaybına yol açtığı bilinmektedir. Stalin’in ölümü üzerine Komünist Parti sekreterliğine getirilen Kruşçev tarafından çıkartılan af kararnamesi ile 1957 yılında ata topraklarına dönen Karaçaylar 1993 yılında Karaçay Çerkes Cumhuriyeti statüsüne kavuştular.
Günümüzde Karaçay Çerkes Cumhuriyetinde 200.000 Karaçay yaşamaktadır ki bu sayı 500.000 kişilik nüfus içinde en kalabalık kitleyi oluşturur. Kabardey Balkar Cumhuriyetindeki Balkar sayısı 110.000’dir. Balkarlar Kabardey ve Ruslardan sonra üçüncü büyük grubu oluşturmaktadır. Her iki cumhuriyette de Karaçay Balkar dili resmi dil statüsünde kullanılmaktadır.
Karaçay Balkar halkının mutfağı komşu Kafkas halklarının mutfağından farklı olmamakla birlikte bazı lezzetler daha fazla ileri çıkmıştır. Tüm Kuzey Kafkasya mutfağında olduğu gibi et ve hamur işi ağırlıklı Karaçay mutfağının en bilinen lezzeti Hıççın adı verilen bir çeşit pizzadır. Ayrıca kuru et, isli peynir, tavuk yemekleri, darıdan yapılan bir nevi tencere ekmeği ve börek çeşitleri de Karaçay mutfağının özellikli lezzetlerindendir.
Gelişen iletişim imkanları düne kadar komşuları tarafından bile ayrıntıyla tanınmayan diğer Kafkas halkları gibi Karaçaylara da dünyaya açılma imkanı vermiştir. Renkli Karaçay folkloru, zengin sözlü gelenek, edebiyat ve müzik alanındaki yetkin eserleri ile Karaçay Balkar halkı uçakla bir kaç saatte ulaşacağımız Kaf Dağının yamacında konuklarını beklemektedir.
Kaynak: http://hulusiustun.net/