Modern tarih: İyice unutulan eski

Valerik nehri yanındaki muharebeler ve Lermantov düellosu olurken, görgü tanığı Ruslar resmi olarak Çeçenleri ‘yağmacı’ olarak adlandırmışlardı. Her Rus, Çeçen yaşam ve geleneğini klasiklerden biliyor; çağdaşlar vicdana riayet ettiler ve objektif yazmaya çalıştılar. Ne çar ve vatana hizmet eden o dönemin Rusları, ne onların görev ve vicdan düşünceleri artık yok. Ama yeniden ve yeniden gündeme getirilen halkların birbirini etkileme problemi halen var.

Uzun bir zamandır bu konuyu, düşünen her bir insana el kitabı olarak tavsiye edilebilecek olan ‘Çeçenya, Özgürlük Savaşı’ kitabı bağlamında ele almayı istiyordum. Kitabın yazarı, Cohar Dudayev’in arkadaşı eski Çeçen-İçkerya Devlet Başkanı Zelimhan Yandarbiyev. Onun çalışmasında içinde bulunduğumuz günlerde gündemde olan Kafkasya’nın birleştirilmesi meselesi inceleniyor.

Yandarbiyev Rusya’nın politikasını kabul ediyor olamazdı. Onun kesin ifadeleri, Çeçenya’nın özgürlüğü için şiirleri ve konuşmaları faşist Rusya yönetiminin kalbinde bıçak gibiydi. Zaten uluslararası Rus teröristleri, Zelimhan Yandarbiyev’i bundan öldürdü.

 

FSB Çeçenya ve Kafkasya bölgesinde halifelik kurmayı neden istedi? İfratçı dini unsurların totaliter Rusya rejimi ile işbirliği neye götürür? FSB’nin direniş hareketini Kaide ile birleştirme isteği ki bu üçüncü Çeçenya savaşının başlangıcı olur, Şamil Basayev’in henüz 1992’de açıkça söylediği "Rusya Abhaz-Gürcü anlaşmazlığının savaşa dönüşmesine her iki tarafa diz çöktürmek için ilgi gösterdi" (Cegodniya, 1 Şubat 1994) gibi sözler neden herkes için faydalı değil?

 

Tarihin sayfalarını karıştırıyoruz. Kitabın önsözünde kronolojik çerçevenin Çeçenya Cumhuriyeti birinci devlet başkanı ve parlamentosunun seçildiği 27 Ekim 1991 ile  sınırlı olduğu ifade ediliyor. Abhazya’dan yazar ve politikacı Daur Zantariya ortak Kafkasya mücadelesinde Çeçenlerin rolünü şöyle yazdı:

 "Kafkasya ufkunda Rus süngüsü görülmeye başladığından beri, Kafkasya iki defa tek yumruk olarak birleşme girişiminde bulundu. Birincisinde imamet idi, ikincisi de Dağlık Cumhuriyeti. Her iki defasında da harekete karakteristik şekilde Çeçenler başkanlık etti. Birincisinde Şeyh Mansur, ikincisinde Tapa Çermoyev. Her ikisinde de gerçekten Çeçen halkı liderliği ve asıl darbeyi aldı… Öncelikli olarak, Çeçenya Kafkasya’nın merkezinde bulunuyor ve aynı kanı taşıyan Adıgeler ile Dağıstan halkları arasındaki irtibat onlar üzerinden gerçekleşti. İkinci olarak Çeçenler İslam’ı gönüllü olarak kabul etti ve dini duygular onlarda bilinç etkeni olarak kendini daha güçlü ifade ediyor.

 

Birinci ve ikinci olayda da önemli kahramanlık mücadeleleri oldu, korkunç kurbanlar verildi, ama dava kaybedildi. Bunda hem birinci (İmamet) hem ikinci (Dağlık Cumhuriyeti) olayda farklı sebepler olduğu gibi ortak sebepler de var. İlkinden başlıyorum. İmamlar direniş organize edebildiler ama tanınmış dünya devletlerinden hiç biri ile devletlerarası diplomatik münasebetleri şekillendiremediler. Müttefiklikten söz bile etmiyorum. Böylelikle Kafkasya mücadelesine ilgi insani yardım sınırları dışına çıkmadı, bu devletlerin tartışmalarında tek bir kere olsun engel olmadı,  Kafkasya’nın kaderinin çözüldüğü barış anlaşmaları Kafkasya’nın onayı ve katılımı olmadan yapıldı. Çermoyev başka bir zamanda harekete geçti. O tam da müttefik ve uluslararası anlaşmalardan başladı, ancak yarım asırdır var olan özgürsüzlüğün sonucu olarak, o zamana kadar olmayan milletlerarası anlaşmaları sağlayamadı (kesin olarak yetiştiremedi). Bundan dolayı devlet kabile ayrılıkçılığına açıktı ve kendini askeri müdahaleden koruyamadı.

 

Şayet İmamet ve Dağlık Cumhuriyeti tarihinde, dağılmış Kafkas kökenli kabilelerin birleşme misyonu Çeçenler tarafından kendi bölgelerindeki savaş heyecanı ile yürütülmüş olsaydı, şayet her iki olay aynı şekilde önemli olarak kabul edilseydi sonuçlar başka olabilirdi. Çeçen halkının bu sefer, her iki cihette aynı şekilde hareket edeceğine inanmak isteniyor. Kafkasya halklarının ortak üstünlükleri olduğu gibi, ortak eksiklikleri de var. Bunlardan biri de tarihten ders alıyoruz. 26.05.1991."

 

Putin ve FSB’ye müsaade edilerek Çeçenya’nın emirlik olarak ilan edilmesi, baştan beri gerekli olan ‘devletlerarası diplomatik ilişkileri’ (özellikle de ‘müttefik’) D. Zantariya’nın yazdığı gibi hiç değilse dünyanın tanınmış medeni devletlerinden biri ile şekillendirmek mümkün mü acaba?

Zamanında SSCB otonom cumhuriyetlerinden hiç biri Çeçenya varyantına benzeyen egemen devlet deklarasyonunu kabul etmemişti. Çeçenya liderliği hazırdı. Bunu, Dağıstan milli özgürlük hareketi yöneticilerinden biri olan D. Halidov mektubunda ifade etmişti: "Hepinizi devletin egemenlik deklarasyonunu kabul edişinizden ötürü tebrik ediyorum. Geri kalan tüm Kafkasyalılara nasıl olunması gerektiğini gösterdiğinizi düşünüyorum." Ve Cohar Dudayev’in seçimi hiçbir zaman basit olmadı, 1991 baharında bağımsızlık için ortak Kafkasya mücadelesi mekanizmasının bozulduğu açıkça hissedildi; bu, silah arkadaşlarının özellikle Abhazların ciddi şekilde endişelenmelerine neden oldu.

Zelimhan Yandarbiyev’e kulak veriyoruz: "Ama başka bir şey açığa çıktı: Kafkasyalı silah arkadaşlarımızdan bazıları Rusya’ya halen ham ümitler için yapışıyor. Ve maalesef bugün halen buna son verilmedi ve Abhaz, İnguş, Oset, Kabardey, Çerkes, Gürcü, Çeçen kanı ile ödediğimiz halklar arası askeri savaşların kızıştırılması gibi uluslararası suç şeklini açıkça kullanmaktan çekinmeyen ‘ünlü’ kuzey komşumuz mümkün olduğunca tahrik etmeye devam ediyor. Kafkasya’nın en iyi evlatlarının kanı ve canıyla ödüyoruz…"

 

Yandarbiyev Kafkasya Halkları Konfederasyonu’nu, Kafkasya birliği (en önemli şey olarak düşünüyordu) için sadece politik mücadelelerde değil kanlı savaşlarda da güçlenen, yaklaşık yirmi halkın politik hareketini kendinde birleştiren güçlü sosyo-politik güç olarak düşündü. Ağustos 1989’da yedi halkın temsilcileri temelini atmıştı. Kafkasya Dağlık Halkları Asamblesi ilk tüzüğü şu sözlerle başlıyordu: "Bizler, Kafkasya dağlık halkları: Abazinler, Abhazlar, Adıgeler, İnguşlar, Kabardeyler, Çerkesler, Çeçenler, tarihimizin en trajik ve kahraman süreçlerince doğrulanmış etnik ortaklığımızı, tarihi ve dini birliğimizi, uzun asırlardır devam eden kardeşliğimizi tasdik ettik…"

 

Tarihini bilmeden yarını inşa etmek mümkün değil. Hatırlatmış olduğum ‘Çeçenya Özgürlük Mücadelesi’ kitabında Zelimhan Yandarbiyev bir kez daha tekrarlanmaması için yapılmış olan politik hataları inceledi. O birçok şeyi önceden açıkça gördü. Şöyle ki, 13 Aralık 1993’de Rusya’da yapılan parlamento seçim sonuçlarını gazetecilerle değerlendirdiği konuşmasında Yandarbiyev şu açıklamada bulundu: "Rusya Liberal Demokrat Partisi’nin zaferi Rusya’nın imparatorluk düşüncesi ataletine üstün gelmeyi başaramadığına delalet ediyor." – V. Jirinovski ve G. Züganov’un yönetime gelişi, Zelimhan Yandarbiyev’e göre, demokratik modelin Rusya şartlarında yaşamadığı anlamına geliyordu.

İlerici düşünce adamları ve politikacılar kulak vermemiz gereken birçok belge bıraktı. Onların tavsiyelerini parça parça eski yayınlarda ve internette topluyoruz. Abdullah Duduyev makalelerinin birinde G. Starovoytova’nın Çeçenya hakkındaki fikir ve bakışlarını, onun D. Dudayev ile görüşmelerini, A. Mashadov’un yemin töreni hakkındaki düşüncelerini tespit etti… Olup bittikten sonra ‘tahminde bulunmak’ kolay, gelmeyen yarını analiz etmek tamamen başka bir şey. Devlet başkanları Yeltsin ve Mashadov tarafından 12 Mayıs 1997’de Kremlin’de imzalanan barış anlaşması hakkında Starovoytova şöyle dedi: "Ben bunun önemli bir anlaşma olduğunu düşünüyorum. Orada halkımız arasında asırlardır devam eden kavgaların gerçekliği itiraf ediliyor, ama doğrusu halklar arasında değil, Çeçen halkı ve Rusya imparatorluğu arasındaki savaş. Aslında orada Çeçen soykırımına birkaç girişim olayı da itiraf ediliyor: Özellikle biz son savaşı, Stalin sürgününü, Kafkasya savaşları sonuçlarını böyle adlandırıyoruz. Dışarıdaki konuşmalarımda, özellikle Amerika’daki konuşmalarımda bunu tam da böyle değerlendirdim; başka bir şey değil, soykırım. Ve umuyorum ki, bu hayatta onun için ceza göreceğim: adalet üstün gelmeli.

 

Sonrasını biliyoruz… Adaletin geleceği için A. Politkovskaya, A. Litvinenko, birçok gazeteci, politikacı, esir kampı tutukluları hayatını verdi.

Galina Starovoytova sağduyu ve dürüstlük de ümit etti… Valter Litvinenko, hayali bırakarak ve sert bir yargıyla Yeltsin’in devam edicisi olan Putin’e sesleniyor: "Biliyorum, oğlumu öldürdüğün için pişman olacaksın, ama bu ona acıdığın için değil, bu cinayet senin kariyer planlarını tehlike altına soktuğu için olacak. Ama sonunda tüm işlediğin suçlardan ötürü hesap vermek zorunda kalacaksın. Şimdi korkak postunu vatanım Rusya’ya zarar vererek gizliyorsun… İngiliz adaleti seni duvara dayayacak, sense fare gibi hareket etmeye ve ısırmaya çabalıyorsun."

 

Starovoytova aynı zamanda açıkça inanıyordu: "B. Yeltsin de kusurunu itiraf etmesi gerekiyordu. Yüzlerce insanı öldürdüğünden ötürü onu affetmek elbette mümkün değildi, annelerin çocukları ölmüştü… Ama yine de yönetimimiz hatasını itiraf etseydi kurtarıcı bir adım olabilirdi. Kafkas halkı, Transkafasya halklarının ne kadar asil ve alicenap olduklarını, orada halen şeref ve onur geleneğinin ne kadar güçlü olduğunu biliyorum. Görüşmelerde bulunmak daha kolay olabilirdi."

Bu durum bugün de aynı şekilde meşru. Yeltsin, Putin tarafından yok edildi ve şimdiki başkanı da görülen o ki, aynı kader bekliyor ama Rus halkı önünde kusurunu itiraf etme meselesi, sessiz köle rızası eşliğinde öldürülenlerin tümü anısına açık. Geçenlerde ölüm yıldönümü yapılmış olan A. Politkovskaya ve ölüm yıldönümü gelen A. Litvinenko anısına. Her an ve uzun yıllardır hücrelerde işkence edilen siyasi tutuklularımız şerefine.

 

G. Starovoytova, A. Mashadov’un yemin töreni hakkında şöyle yazmıştı: "Müslüman devlet başkanlarından hiç biri yemin törenine katılmadı. Çünkü onların hepsi böyle bir jest yaparak, Rusya ile münasebetlerinin bozulmasından korkuyor. Onlar hayır şekli dışında para vermeyecekler ve Çeçen ekonomisini yeniden kalkındıracak büyüklükte olmayacak bu yardımlar. Bu görev Rusya’ya ait. Çeçenya hakkında konuşmak zor geliyor… Benim… ağlatılmam zor olsa da göz yaşlarım geliyor. Bu hepimizin ortak trajedisi! Çeçenlere yaşadıklarına bakmaksızın, kendilerine hırsa kapılmamaları, zayıflamamaları ve bu halka verilen iyilik ve şerefe sahip olmalarını diliyorum. Yeni Çeçen neslinin savaşı bilmeyen, diğer halklara güvensizliği bilmeyenler olarak yetişmesi için, Çeçenya annelerine daha çok erkek ve kız çocuğu doğurmalarını diliyorum.

 

Müslüman ülke başkanlarından hiç biri Çeçenya’yı gerçekte desteklemedi. Onlar, bugün diğer Batı idarecilerinin yaptığı gibi bir tabak Rus mercimek çorbası için kendileri ile aynı inançta olanları sattılar.

Ben her zaman bilinçli olarak B. Berezovski’nin Putin’e gönderdiği açık mektuba, özellikle 2. bölüme, yönetimi güç ile ele geçirme zorunluluğuna dönüyorum. Okuyucuya hatırlatalım: "Hayalden kurtulmak ve her şeyi kendi adı ile adlandırmak gerekiyor: Putin rejimi temel yetki çizgilerini ele geçirdi ve Kremlin sonuna kadar yönetimi korumak için savaşacak. Bundan dolayı var olan rejimde hiçbir özgür seçim mümkün değil; Sadece güç ile yönetimi ele geçirmek anayasal yapıyı inşa etmeye ve etkili, sarih devlet inşasını sağlamaya izin verir.

Kuzey Kafkasya’da soykırım ve askeri suçlar, 1999’da evlerin havaya uçurulması, Dubrovka’da tiyatro merkezine saldırı, Beslan okuluna saldırı, kendi vatandaşlarının toplu olarak öldürülmesi, bağımsız politikacı ve gazetecilerin takip edilmesi, mülkiyeti şantaj yoluyla paylaştırma, devlet şantajı, yönetim bölümleri prensibinin ihlali, federalizmin yıkılması ve üniter devlet yapısının ihya edilmesi önemli ama senin adını taşıyan rejimin yasallığını kaybettiren sonsuz örneklere uzak.

 

Son zamanlarda Rusya’daki olaylar ve izlerin doğrudan Kremlin’e giden Londra’daki radyoaktif silah -polonyum 210- kullanılarak gerçekleştirilen eylem, bu aşamada çizgi çizdi, kesin olarak toplumun sorumlu üyelerinin gözünde rejimi kanunsuzlaştırdı ve ikinci aşamanın başlaması tertip edildi; yönetim kurumlarına güç baskısı ve devlet idare ocaklarını ele geçirme.

Biz seninle 8 yıldır aynı ipteyiz. Ama dağcı ipinde değil, füniküler kabinindeyiz. (Bu arada, 3. ve 4. süreliğine oynayacağın zaman Soçi’yi unutma). Biri aşağıya iniyor, diğer yukarıya. Daha sonra tam tersi. Bir kere de bil, şimdi sen nereye…?"

 

Birçok sorunun çoktandır cevabı var artık. Bu prensip üzere makalede kitap ve mektuplardan bölümler birleştirdim. Okuyucu bir kez daha düşünsün: Binlerce Çeçenin canının verildiği hukuki, demokratik başarıların Rusya seçimleri için yerinden oynatılması faydalı mıdır? Ne yani Rusya’nın zorbalığı olmadan, Kafkasya’nın birleşme yolu yok mu? Yoksa, inançlı bir insan olarak, özgür kalarak dedelerin geleneklerine riayet etmek mümkün değil mi?

Evim kalemdir. Evimize barış olsun!

ÖZ/FT

(Kaynak: Chechenpress, 26.10.07. Çeviren: Özlem Güngör)

Larisa Volodimerova