AİHM: Kafkasya Yüksek Mahkemesi

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), verdiği ilk kararlardan itibaren, Kuzey Kafkasya’daki terörle mücadele operasyonları sırasında, bölgedeki çatışmalarla ilgili müracaatlarla boğulmuş hale geldi. Bu davalar çoğunlukla cinayet, işkence ve ‘kayıp’ (çoğunluğu yasadışı gözaltılar) vakalarını içeren hadiseler hakkındadır. Kuruluşundan bu yana Mahkeme, sadece devlet organları tarafından yapılan ihlallere ilişkin şikayetleri değerlendirir ve hükümleri paramiliter grupları değil, yalnızca yasa uygulayıcı kurumları ilgilendirir. Bu sınırlı kapsamda bile Mahkeme, Kuzey Kafkasya’daki olaylarla ilgili olarak Rusya Federasyonu aleyhinde 200’ün üzerinde karar almıştır.
AİHM kararlarının Uygulanması

AİHM’e Kuzey Kafkasya’dan başvuranlar için –ki bunların sayısı 1000’in üzerinde bir rakama ulaştı- garip bir şekilde, Starsbourg’da davalarını kazanmaktan çok, eve döndüklerinde AİHM kararlarının Rusya’da gerçekten uygulanması sorun teşkil ediyor.

Rus güvenlik güçleri tarafından Çeçenya’da işlenen insan hakları ihlallerinin ciddiyeti hafife alınmamalı. Şüphesiz, bu suçların pek çoğu insanlığa karşı işlenmiş suçlar tanımıyla örtüşüyor ve bazıları da savaş suçlarıyla belli karakteristik özellikler paylaşıyor. Bununla beraber, gün geçtikçe resmi yetkilileri (örneğin güvenlik güçleri) adalet karşısına çıkarabilecek seçenekler azalmakta. Rus yasalarında zamanaşımı uygulaması mevcut, üstelik ciddi suçlar için bile uygulanıyor.  Diğer zorluklar ise arşiv belgelerinin imha edilmesi ve etkili bir soruşturma için gerekli, hayati önem taşıyan kanıtların kaybolması.

Sözleşme’yi onaylamış olması, Rusya’yı AİHM’in nihai kararlarını uygulamakla yükümlü kılıyor. Bunun bedeli, mahkeme tarafından belirlenen maddi tazminatın çok üzerinde. Resmi makamlar soruşturmada tanımlanan herhangi bir ihlalin gereğini yerine getirmek zorundadır. Kamu görevlileri tarafından işlenen suçlar hakkında cezai soruşturma yürütmekle ve suçluları cezalandırmakla yükümlüler. “Kayıp” vakalarında ise devlet kurbanlarının akıbetini ve gömüldükleri yeri belirlemek ve cesedi yakınlarına teslim etmek zorundadır.

Bazı istisnalar dışında devlet AİHM’in belirlediği tazminatları düzenli bir şekilde ödedi. Bununla birlikte uygulamanın bazı yönleri çok daha sıkıntılı. Örneğin, tek bir devlet görevlisi bile davacılara karşı işlediği suçlardan ötürü suçlu bulunup ciddi bir hapis cezası almadı, AİHM kararlarını tek bir kovuşurma izlemedi. Üstelik suçların iyi belgelendiği ve suçluların kimliklerinin belirlendiği vakalarda bile durum değişmedi. Ve Çeçenya’da çok sayıda toplu mezar keşfedilmesi gerçeğine rağmen, bir tek kurbanın bile kimliğinin belirlendiğini ya da cesedinin akrabalarına ulaştığını henüz görmedik.

“Kaçış” kartları

Ancak belki de işin, konumuzu en fazla ilgilendiren yönü, pek çok vakada aslında aktif rol oynamış olmalarına rağmen güvenlik birimleri üyeleri aleyhindeki cezai kovuşturmaların düşmüş olması.

Bu nasıl mümkün olabilir? Yetkilerin başvurduğu başlıca hilelerden biri, Kuzey Kafkasya’da işlenmiş (çok büyük çoğunluğu 2000-2003 dönemine ait) ağır suçlarda 10 veya 15 yıllık zamanaşımı sürelerini uygulamaktır.  Çoğu yasal sistem zamanaşımı kavramını tanır. Bununla birlikte zamanaşımı bu tür büyük ölçekli, sistematik suçlar ve ağır insan hakları ihlalleri gibi belirli durumlarda uygulanamaz. En azından uluslararası uygulamalar doğrultusunda zamanaşımı, cezadan kaçınmak isteyenler için uygun bir ‘kaçış’  yöntemi olarak kullanılmamalı. Rusya’nın soruşturma organları düzenli olarak, güvenlik birimleri mensupları aleyhindeki ceza davalarını düşürmek için zamanaşımını kullandı.

Soruşturma organları için ikinci temel ‘kaçış’ kartı, yetkililerin eylemlerinin suç ya da ağır suç teşkil etmediği sonucunda varmak. Cinayet, işkence ya da adam kaçırma gibi eylemlerin geçtiğimiz afların kapsamına girmeyen suçlar olarak değerlendirilmesi son derece önemlidir. Sonuçta adalete teslim edildikleri nadir durumlarda suçluların eylemleri, kaçınılmaz olarak kabul edilen aflar kapsamına girecek şekilde yeniden sınıflandırılmış olacaktır. (Bunlardan en yaygını ise ‘resmi yetkileri aşmak’ olacaktır). Bunun güncel örneklerinden bazıları:

2007 yılında soruşturma organları, Şubat 2000’de Katır-Yurt köyünde kaçmaya çalışan bir grup sivile askeri uçaktan ateş açılması olayıyla ilgili cezai takibatı düşürdü. “İsayeva Rusya’ya karşı” davasında (2005 yılında başladı) verilen kararda AİHM Tümgeneral Vladimir Şamanov ve Tümgeneral Yakov Nedobitko’nun operasyondan sorumlu olduklarını belirledi. Ancak onlara karşı açılan ceza davası somut delil yokluğu nedeniyle düştü.

2007 yılında “Bazorikna Rusya’ya karşı” davasında soruşturma organları Hacimurad Yandiyev adlı bir esiri vurma emri veren General Aleksandr Baranov’a karşı ceza davası başlatmayı reddetti. Karar General’in emri altındakilere hitaben Yandiyev hakkında kullandığı ifadenin emir olarak tanımlanamayacağı sonucuna varan dilbilimsel bir analize dayanıyordu.

Ve son örnek; 2011 yılında görülen “Sadıkov Rusya’ya karşı” davasında yetkililer bir değil, iki grup aleyhindeki ceza davasını düşürdü. Hikaye kısa ve gerçekten korkunç: Eski bir okul öğretmeni Alauddin Sadıkov İçişleri Bakanlığı tutukevinde uzun süreli işkence gördükten sonra bir kulağı kesilmişti. AİHM, davacı lehine karar verdi ve karar yürürlüğe girdi. Yine de Sadıkov’un hücresine girerek kötü muamelede bulunan MVD (İçişleri Bakanlığı’na bağlı askeri birim) çalışanlarına izin veren tutukevi gardiyanlarının suçu, kötü muamele’ye katılmak değil de resmi yetkileri aşmak olarak tanımlandı. Sonuç olarak her iki grup da (gardiyanlar ve askerler) af kapsamına alındı, adaletle ve cezayla yüzleşmek zorunda kalmadılar.


Avrupa’dan Eleştiri

2006 yılından bu yana AİHM’e başvuranlar ve temsilcileri, AİHM kararlarının uygulanmasını izleyen yetkili organ olan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne durumu bildirebiliyor. "Çeçen" davaları ile ilgili 154 AİHM kararının uygulanmasına ilişkin bir incelemenin ardından, 2 Aralık 2011’de Bakanlar Komitesi, kovuşturmada yetersizlik ve zamanaşımı uygulamasına ilişkin eleştirel bir karar yayınladı. Son olarak Bakanlar Komitesi, Kuzey Kafkasya’daki insan hakları ihlalleri davalarının af kapsamına sokulmasının aydınlatılması çağrısında bulundu.

Avrupa Mahkemesinin geleneksel olarak kendi kararlarının uygulanması hakkında yorum yapmaktan kaçınmasına rağmen, daha sonra aynı ay içinde, “Abuyeva ve diğerleri Rusya’ya karşı” (İsayeva davası olarak görülen Katır-Yurt’ta sivillere ateş açılması olayına ilişkin bir başka dava) davasında eşi görülmemiş bir karar çıktığında ilk kez sessizliğini bozdu ve mahkemenin, ilk davadaki soruşturma üzerine kurulduğu gerçeğinin “alenen göz ardı” edildiğini kaydeden sert bir eleştiride bulundu. Strasbourg yargıçları yeni bir soruşturma yürütülmesini talep etti. Bunun için beklentiler umut verici görünmüyor: Rus tarafındaki son bilgilere bakılırsa, ceza davaları her iki olayda da hali hazırda düşmüş durumda.

Sonuç olarak, burada bahsettiğimiz sorunların çoğunun teknik ya da maddi yetersizlik olmadığını vurgulamak istiyorum. Rus soruşturma uzmanları uygun teknikler yönünden iyiler ve etkili bir soruşturma kurmak için de gayet yetenekliler. (Geçmişte ‘sıradan’ suçları soruştururken çoğu zaman oldukları gibi) Sorun yetkililerin soruşturmaların sonuçlandırılması için istekli olmamasıdır. Silovikler (ordu ve güvenlik birimlerine yakın siyasi uygulayıcılar ve güvenlik güçleri) tarafından işlenen suçlarda bu tür yöntemler uygulamak federal makamlardan politik destek ve olur almayı gerektiriyor. Bunun olabilmesi için, Rusya ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin bu dokunulmazlık ve hukuksuzluğun sadece Rusya’nın çıkarlarına değil, bütün olarak Avrupa’nın menfaatlerine aykırı olduğunu fark etmesi gerekiyor.

24 Ağustos’ta Open Democracy’de yayınlanan bu yazı Ajans Kafkas tarafından Türkçeye çevrildi.

Grigor Avestiyan