Sosyolog gözüyle Abhazya: Abhazlar kara giysileri çıkardı

Sohum/Ajans Kafkas – Cemre Erciyes anavatanı Abhazya’ya dönüş yaparak orada yaşam kurmuş Türkiye kökenli bir sosyolog. Erciyes, umduğu ve bulduğu Abhazya’yı, Abhazya’nın bağımsız devlet olarak tanınmasının ardından yaşanan toplumsal değişimi ve dönüşçülerin yaşadıkları sorunları Ajans Kafkas’a anlattı.

Erciyes Abhaz halkının mütevazi imkanları içerisinde yaşamın yüzünü güldürmeyi başardığını ve tanınmanın ardından savaştan miras siyah giysilerin çıkartıldığını aktardı. Dönüş konusunda ise Erciyes, yerlilerin sürgün konusunda çarpıtılmış bilgilerinden kaynaklanan önyargılarına işaret ederken dönenlerin de kendilerini anavatanlarında olmalarına rağmen göçmen olarak hissettiklerine parmak bastı. İşte Erciyes’in birebir gözlemleri:

Abhazya’yı bir sosyolog gözüyle nasıl buldunuz?

Abhazya’ya ilk olarak 2006 yılının Aralık ayında düzenlenen Abhaz-Abaza Birliği Kongresi için geldim. İlk izlenimim, tipik bir eski Sovyet coğrafyasında Çerkes yaşam tarzı olmuştu. Şehir yaşantısında 1992-1993 Bağımsızlık Savaşı’nın izlerini, binalarda ve şehitliklerde görebiliyordunuz. Ancak bu acı görüntüleri bir kenara koyabilirseniz geriye Çarlık döneminin özgün mimarisinden güzel binalarla, Sovyet döneminden kalma az ve çok katlı, küçük odalı toplu konutlar kalıyordu. Köy yaşantısındaysa geleneksel Kafkas mimarisinden esinlenerek yapılmış köy evleri, Çerkes bahçeleri ve çeşitli sebeplerle misafir ağırlamak için hazırlanmış büyük çardaklar dikkatimi çekiyordu. Ahırlar tıpkı diğer Kafkas evlerinde olduğu gibi evin arkasında, tuvaletler ise eve mümkün olduğunca uzakta inşa edilmişti. İnsanlar ise hem ‘Sovyet’ hem ‘Çerkes’ karakteristikleri taşıyorlardı. Tanıştığım çoğu kişi yüksek eğitim almıştı ki bu Sovyet eğitim sisteminin bir getirisiydi. Yeni nesilde çok iyi düzeyde yabancı diller konuşanlar vardı. Genci yaşlısı, ortak konuşabildiğimiz dili olsun olmasın herkeste Çerkeslerin o içten misafirperverliği, paylaşımcılığı ve güler yüzlülüğü göze çarpıyordu. Henüz geldiğimin üçüncü günüydü ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Maksim Gunjia bana “Abhazya’da sosyologumuz yok ve senin ilgilendiğin geri dönüş konusu üzerine çalışma yapacak birine çok ihtiyaç var. Abhazya’ya gelmeyi düşünürsen elimden gelen her türlü yardımı yaparım” deyince ona cevabım üç ay sonra geleceğim yönünde oldu. Üç ay sonrada gelerek Abhazya’ya yerleştim. Abhazya’ya yerleştikten sonra da ilk izlenimlerimde haklı olduğum ortaya çıktı. Kongre sırasında tanıştığım insanlar bana evlerini ve yaşamlarını açtılar. Hala haftanın birçok günü görüştüğüm, birlikte projeler üretebildiğim, görüşemediğimiz zaman özlediğim sıcak arkadaşlıklar kurdum. Geldiğim ilk zamanlarda sokaklarda yürürken kafamda sürekli bir şeyleri iyileştirmek için planlar, projeler üretiyordum. Bu bahçeler nasıl temizlenir? Apartmanlar nasıl güzelleştirilir? Nasıl bir yaklaşımla insanları kırmadan yaşamlarını olduğundan daha iyi yapabilecekleri anlatılabilir? Küçük çocuklarla ilgili sanat ve spor etkinlikleri nasıl düzenlenebilir? Ve bunun gibi binlerce soru soruyordum kendime. Geldiğim hafta üniversitede, diasporadan gelen öğrenciler için düzenlenen Abazaca ve Rusça dersine kaydolmuştum. Üniversite ile ilgili de birçok soru vardı kafamda. Geldiğimden bir ay kadar sonra Maksim Gunjia’ya kafamdaki projelerden bazılarını açtım. Bana çok olumlu yaklaştı ve bu fikirleri yazılı hale getirerek herkesle paylaşmamı söyledi. Ancak bir gerçeği göz ardı etmememi hatırlattı. İnsanlar resmi olarak halen devam etmekte olan bir ambargo ülkesinde yaşıyordu. Devletin imkanları çok kısıtlıydı. Halkın da öyle.  Projeler bu gerçekliğe uygun olmalıydı. O projeleri hiçbir zaman yazılı hale getirmedim. Çünkü Abhazya’ya geliş tarihim ekonomik gelişimin hız kazandığı ve baharın yavaş yavaş insanların içini ısıttığı bir sürece rastlıyordu. Bir sabah uyandığımda bütün apartman sakinlerinin çevre temizliği ve düzenlemesi yaptığını gördüm. Bir cuma günü Sohum şehrine indiğimde valinin çağrısıyla tüm halkın evlerinin, okullarının önünü temizlediğini; üniversitede elleri ojeli, ayaklarında topuklu ayakkabılarıyla kızların yerleri, duvarları sildiğini, bahçelerdeki ve yol kenarlarındaki otların biçildiğini ve şehrin bambaşka bir görüntüye kavuştuğunu gördüm. Tüm şehir bahar temizliği yapıyordu. Şehir merkezinde olan ve ekonomik imkanları daha hallice olan halk apartmanlarını boyatmaya başladılar. 

Evinde kaldığım ailenin kızlarından biri daha okulu bitirerek çalışmaya başladı ve ev halkı yaşamlarını iyileştirmek için küçük küçük adımlar atmaya başladılar. (Bir yıl içinde daha iyi işlere geçerek ve aileden daha çok kişinin çalışmaya başlamasıyla evlerini neredeyse baştan aşağı yenilediler.)

Abhazya’nın tanınmasının toplum üzerindeki etkileri ne oldu?

2008 yılı Ağustos ayında tanınma sonrasında binaların yenilenmesi iyice hız kazandı. İnsanlar kendilerini çok daha güvende hissetmeye başladılar. Savaş korkusu azaldı ve evlerine, binalarına, arazilerine yapacakları yatırımların kalıcı olacağı hissi arttı. Onlarda ellerine geçeni bu şekilde değerlendirmeye başladılar. İş yatırımları da arttı. Sorunların ve sıkıntıların (mümkün olduğunca politik olmayan yollarla) dile getirilmesi arttı. 2006 yılı Aralık ayında beni davet ettiği zaman Maksim Gunjia şöyle bir söz dile getirmişti: “Savaştan beri ilk defa halkımın gözlerinin içinin güldüğünü görüyorum, bu halk bu mutluluğu hak ediyor.”
2008 yılında tanınma sonrasında ilk defa siyah yas giysilerini çıkardı bu halk. İlk defa mutluluğunu coşkuyla ortaya koydu. Henüz birkaç ay önce düzenlenen rock konserinde kılını kıpırdatmayan gençler, arabaların üstlerinde ellerine geçen bayrakları sallayarak, çığlıklar atarak şehir turları attılar. Haftalar boyunca insanlar sokaklarda karşılaştıkça bağımsızlık için birbirlerini kutladılar. 30 Eylül kutlamaları tam bir coşkuyla geçti. Sonrasında da insanların yüzündeki gülümseme eksilmedi.

Buraya diasporadan yerleşmiş biri olarak dönenlerin ahvaline dair tespitleriniz nelerdir?

Geldiğim günden itibaren geri dönüş ve dönenler ile ilgili birçok etkinliğe, toplantıya, tartışmaya katıldım ve farklı araştırmalar, gözlemler yaptım. Söylemek isterim ki tanınmadan sonra dönüş gerçekten inanılmaz bir hız kazandı. 2007 yılında 200 hane geri dönüşçü vardı ve sürekli görüşmesem de bunların bir çoklarını tanıyor ve duyuyordum. Şimdiyse her gün yeni bir dönüşçü ile karşılaşıyor, tanışıyorum. Eskiden beri burada olanların ne kadar olsa bir ev, iş düzenleri mevcuttu. En yeni gelenlerde ise dikkat çeken öncelikli olarak işlerini kurdukları ve geçici olarak kendilerine kalacak yer ayarladıkları. Dönenlerden dil bilenler var. Bilmeyenler de iki senedir Abhaz-Abaza Kongresi tarafından düzenlenen ve Nona Tuazba başta olmak üzere birçok öğretmenin ders verdiği Abazaca kursunda dil öğreniyorlar. Bu kurs özellikle uyum sürecine çok olumlu katkı sağlıyor çünkü aktiviteler derslerle sınırlı kalmıyor. Şarkılar söyleniyor, dans ediliyor, birlikte yemekler yeniyor, pikniklere gidiliyor- hepsinden önemlisi sorunlar paylaşılıyor, çözüm üretilmeye çalışılıyor. 

Dönenlerin karşılaştıkları sorunlar, özellikle adaptasyon konusunda yaşanan sıkıntılarla ilgili neler diyeceksiniz?
 

Henüz geçtiğimiz hafta geri dönüşün sorunları üzerine bir toplantı düzenlendi. Burada temel tartışma konuları daha önce belki de binlerce kez tartışılan sorunlardan çok da farklı değildi.  Öncelikli sorun iletişimsizlik ve hem diasporada hem anavatanda bilgi eksikliğidir. En son gelenler ya daha önce geldiklerinden, ya son zamanlarda biraz daha gerçekçi bilgi dolaşımı başladığından daha az önyargıyla belki de kendilerini en kötüye hazırlayarak geliyorlar. Sürgün süreci ile ilgili yerli Abazlar maalesef çarpıtılmış, hatta ve hatta yaratılmış bir tarih bilgisine sahipler ve çatışma alanlarında bu sahte tarih üzerinden geri dönüşçülerle aralarına mesafe koyanlar var. Ambargo ilk başladığı zaman Abhazya’da bulunan 2000 geri dönüşçünün yüzde doksanı geldikleri yerlere geri dönmek zorunda kalmışlar. Özellikle bu süreçte kendileri de birçok sıkıntı çeken, soyulan, alacak ekmek, un, yağ bulamayan halk onların direndiği bu sorunlara geri dönüşçülerin direnememe sebeplerini anlayamıyorlar. Bu konuda tıpkı sürgün süreci gibi çatışmalara ve insanlar arasına mesafe girmesine sebep olan ve artık özellikle o dönemde burada olan dönüşçülerin konuşmak istemedikleri bir süreç olarak tarihe gömülüyor. Halbuki, buralı halkın bugün bile daha rahat geçinmesini sağlayan köylerinden, bahçelerinden gelen ürünleri vardı o dönemde. Onların bugünde kendilerini, ailelerini koruyan büyük amcaları, dayıları vardı. Onlar zaten çeşitliliğin olmadığı, fazlasını isteyemedikleri Sovyet kültürü içinde yetişmişlerdi. Onların geride bıraktığı, onlar için endişelenen, ağlayan, üzülen anneleri, babaları, kardeşleri, hatta çocukları yoktu. Dayanmaları tabi ki de daha kolay olacaktı. Ama belki Çerkes kültürünün getirisi, belki dönüşçülerin kendilerini anavatanlarında bile göçmen gibi hissetmesi sebebiyle geri dönüşün sorunları, farklı bakış açıları, geleneksel yaşam kültüründe ki farklılıklar, kaynaşmak yerine o dönemde insanlar arasına mesafe koydu. Ancak bugün bunu söylemek zor. Anadillerini bilmeyen genç dönüşçüler Türkçe-İngilizce bilen yerli gençler vasıtasıyla buralılarla kaynaşıyorlar. Yeni nesil, diasporada korunan geleneksel değerleri önemsiyor, merak ediyor, bu şekilde yaşamak istiyor. Geri dönüşün Abhazya’nın demografik probleminin tek çözümü olduğunu düşünenler geçmişteki iletişimsizlik ve konuşmama sorunun önüne geçmek için, sonuçta hiçbir zaman projeye dönüştürülmese de tartışma platformlarıyla önyargıların silinmesi yolunda önemli adımlar atıyorlar.

Sizce geri dönüş çabaları neden sayısal olarak ciddi sonuçlar vermedi?

Geri dönüşün bir diğer önemli sorunu projesizlik-programsızlık aslında. Abhazya’da çalışan her insanın maaşından yüzde 3 kesilerek sağlanan Demografya (Geri Dönüş Komitesi) bütçesi plansız- projesiz- hedefsiz harcanmaya devam ettikçe geri dönüşün toplu ya da daha büyük sayılarla olması ihtimali yok maalesef. Halk değişime, geri dönüşe destek olmaya, ülkenin daha iyi koşullara sahip olması için çalışmaya hazır.

Geride bıraktığınız diaspora için bir öneriniz var mı?

Diasporaya düşen görev, farklı düşünceleri, inançları ve koltuk kavgalarını bir yana koyarak gerçekten bir Diaspora olmak, Abhazya’nın diasporada ve dünyada doğru tanınmasına, diasporanın Abhazya’da doğru anlaşılmasına, ve geri dönmek isteyenlerin doğru projeler ve maddi imkanları olanların destekleriyle döndürülmesine yönelik çalışmalar yapmak olmalıdır. FT