Çeçenya’daki savaşa tanıklık etmiş ve ‘Çeçenya Günlüğü’nün müellifi Amerikalı gazeteci Thomas Goltz, Kafkasya’yı değerlendirdi. Ohmy News’ten Ryskeldi Satke’in sorularını yanıtlayan Goltz, Çeçenya’da Ramzan Kadirov’un direnişçi Çeçen liderlerden daha fazla fiili bağımsızlık bahşeden bir güç elde ettiğini savundu.
M. Alpaslan Balcı’nın Dünya Bülteni için çevirdiği röportajda Goltz’un Kafkasya ile ilgili değerlendirmeleri şöyle:
Ryskeldi Satke -1995 yılında Çeçenya-Rusya savaşına şahit oldunuz ve “Çeçenya Günlüğü” adlı kitabınızı kaleme aldınız. Kendini bağımsız ilan eden Çeçenya ve Kremlin arasındaki çatışmanın başlaması üzeriden 15 yıl geçti. Çeçenya çatışmasının Rusya için bittiğini düşünüyor musunuz? Yoksa Kuzey Kafkasya’da daha büyük çaplı bir kısır döngü turunun başlarında mıyız?
Thomas Goltz – Bu soruyu sorumlu bir şekilde cevaplandırmak çok zor benim için. Neredeyse on yıldır bölgeden uzak kaldım ve bilgilerimi açık kaynaklardan ediniyorum. Bunlardan bazılarına göre Kadirov (vahşete dayalı olarak) kendisine (ve dolayısıyla Çeçenya’ya) Dudayev ve Maşhadov’a nasip olmamış bir fiili bağımsızlık bahşeder şekilde gücünü pekiştirdi. Diğer bazılarına göre çok sayıda polisin öldürülmesi ve İnguşetya’daki diğer şiddet olayları yaklaşan daha büyük bir şiddetin ayak sesleridir.
RS – Gürcistan ve Rusya arasındaki siyasi bir kriz, 2008 yazında Güney Osetya’da tam bir savaşa yol açtı. Almanya’da haftalık yayınlanan Der Spiegel, başında Heidi Tagliavini adlı Kafkasya uzmanı İsviçreli bir diplomatın bulunduğu AB soruşturma komisyonuna ait raporun özetini yayınlanmıştı. Buna göre her iki taraf da suçluydu fakat Gürcistan Cumhurbaşkanı Sakaşvili, Güney Osetya’daki Rus askerlerine karşı bir askeri operasyon düzenleyerek kışkırtıcı bir rol oynadı. Diğer yandan ABD, Kremlini öfkelendiren Gürcistanı destekliyor. Rusya-Gürcistan çatışmasında sizin benimsediğiniz görüş nedir? NATO’nun Doğu’ya doğru genişlemesine karşı Rusya’nın saldırgan tutumunun Gürcistan’daki savaşla bir ilgili var mıdır sizce?
TG – Gürcistan Günlüğü adlı kitabımın güncellenen son bölümünü okumanızı tavsiye ederim çünkü dile getirdiğiniz tüm meselelere değinmektedir. 2008 yazında yaşanan olaylar, “Teksas Çözümü’nün” mükemmel bir tekrarı olduğunu söyleyeceğim. Yani 1846’da ABD-Meksika arasındaki savaş. ABD, Louisianna’ya saldırsın diye Meksika’yı kışkırtıp durmuştu; Amerikan kuvvetleri belirli bir noktada ezici bir güçle tepki verip Teksas’ı ele geçirdiler. Böylece Teksas “bağımsız” bir ülke oldu ve sonra da (bir köle eyâlet olarak) Amerika tarafından emildi. Subay olarak o savaşta bulunan Ulysses S. Grant, hâtıratında Meksika/Teksas savaşının “Amerikan tarihindeki en haksız ve emperyal savaş” olduğunu, doğrudan doğruya Eyâletler Arası Savaşa/Sivil Savaşa yol açtığını kaydetmiştir. Başka bir ifadeyle, ahmaklığı yüzünden Sakaşvili’nin işlediği suç her ne olursa olsun (ABD ve Batının Savaşvili’nin kaderi yüzünden III. Dünya Savaşı tehlikesi atlattığı inancı dâhil), 2008 yazında yaşananları Rusya’nın doğrudan kışkırtmasının bir sonucu olarak görüyorum. Şayet Sakaşvili Ağustos’ta tepki vermesiydi, Eylül’de veya Ekim’de başka bir kışkırtma gelecekti.
RS – Türkiye ve Kafkasya siyasetine son birkaç yıldır boru hattı projeleri hâkim. Nakil güzergâhları çevresindeki meselelerin karmaşıklığına bakınca Nabuco projesinin şansı nedir? Nitekim Rusya ile savaşta Gürcistan’daki durumu gördük. Bu boru hattının güvenilirliği hakkında ciddi kaygılar oluşmuştu.
TG – Bölgedeki boru hattı politikası kafa karıştırıcı ve çelişkili. Rusya teorik olarak Nabuco’ya karşı, Türkiye ise bu projenin lehinde. Öyle ki bir kimse bu iki devletin rekabet içinde olduğuna inanabilir. Ama gelin görün ki Moskova ve Ankara, diğer boru hatlarıyla ilgili olarak anlaşma üstüne anlaşma imzalıyorlar… Her neyse, Nabuco’nun yaşayabilmesi için, Azeri doğalgazına ilave olarak hiç değilse bir kaynak daha olmalıdır – ya Türkmenistan (İran veya Hazar altından), İran yahut da Irak – ve tüm bu kaynakların hepsi de sorunlu (Amerikan dahli yüzünden özellikle de İran). Türkiye – Ermenistan yakınlaşmasını da duruma ekleyin, ki kilit ülke Azerbaycan’ı yabancılaştırmaktadır (gazını şu an Rusya’ya satıyor). Gerçekten çok karmaşık bir resim çıkıyor ortaya! Bakü-Tiflis-Ceyhan projesi için de aynısı söyleniyordu 1990’ların sonlarında – Haydar Aliyev’in siyasi iradesiyle halledildi yine de. Kim bilir?
RS – Türkiye ve Ermenistan, diplomatik ilişkileri başlatan ve iki ülke arasındaki sınırları açan tarihi bir anlaşmaya 2009 Kasım’ında imza attılar. Azeri yetkililer kızgın bir şekilde tepki verdiler ve böyle bir anlaşmanın Azerbaycan’ın ulusal çıkarlarıyla doğrudan çeliştiğini söylediler. Azerbaycan’ın sert muhalefeti karşısında Türkiye ve Ermenistan arasındaki anlaşmanın geleceği nedir sizce?
TG – Türkiye’nin Ermenistan’la (o da en iyi halde) soğuk bir ilişki uğruna Azerbaycan’la ilişkilerini büsbütün feda edebileceğinden şüpheliyim fakat daha önce Türkiye kendi ayağına kurşun sıkmıştı ve bunu bir kez daha yapabilir.
NOT: Röportajın Kafkasya bağlamında olmayan bölümleri çıkartılmıştır. Ajans Kafkas