Rusya’nın üzerinden büyük kavgalar verdiği şehirler var; Sivastopol, Grozni, Mahaçkale, Vladikavkaz… Bunlar uğruna neler vermedi ki! Yerel halklar da öyle. Hepsi simgesel. Biri için fethi, öteki için işgali simgeliyor.
Kırımlının ‘Akyar’ dediği Sivastopol, 1784’te Çariçe 2. Katerina’nın General Potemkin’e inşa ettirdiği kaleydi. Hakeza Sunja nehri üzerindeki Grozni, tarihi Tarki’nin dibindeki Mahaçkale, 5 Adıge köyü üzerindeki Maykop, Alanya’nın kalbi Vladikavkaz ya da Nazran 18-19. yüzyılda kurulmuş birer kaleydi. Rusya zamanla buraları stratejik kentlere dönüştürdü. Sivastopol’daki kavgaysa bugünlerde yeniden alevlendi; Geçen hafta, 2017’de süresi dolacak Karadeniz Filosu’nun kira sözleşmesini 25 yıl uzatan anlaşma, Ukrayna meclisinden geçerken Kırım Tatarları açısından Sivastopol bir kez daha ‘düştü’. Zaten kent Rus-Ukraynalı çekişmesi yüzünden 90’ların başında Kırım’ın idari sınırlarının dışına çıkarılmıştı.
Arka bahçesini, renkli devrimlerle gelen Amerikan nüfuzundan arındırmaya girişen Rusya, Ukrayna’ya trajik bir ‘U’ dönüşü yaptırdı ve Sivastopol’a 226 yıl önce çaktığı kazığın sökülmesini önledi. Bunu yaparken stratejik çıkarları için bedel ödemeye hazır olduğunu da gösterdi. Öyle bir bedel ki aylık 98 milyon dolarlık kiraya 2 milyon ilaveyle yetinmeyip doğalgazda yüzde 30 indirimle 10 yılda 40 milyar dolar kardan feragat eden Başbakan Vladimir Putin, Ukraynalılara “Bu parayla başkanınızı ve başbakanınızı birlikte yerim” demekten kendini alamadı. Kiev 1992-93’te filoda hak iddia edince Duma’nın ‘Sivastopol Rus kenti’ diyerek ve Kırım’ı Ukrayna’ya bağlayan 1954 tarihli kararı iptal ederek attığı zılgıtlar düşünüldüğünde bugünkü anlaşma bonkörce, tarz olarak da ince. Buna karşın anayasaya ‘yabancı askeri varlığına izin verilemez’ maddesini ekleyerek Rus filosuna güle güle demiş Ukrayna’daki Batıcı kanadın anlaşmaya tepkisi şöyle: ‘Fiili ilhak sürdürüyor, egemenlik baltalanıyor.’ Kiev’de muhalefet isyan etse de Filo’nun kalması Kırım’ın Ruslarını dindirdi. Ki bu kesim ‘turuncu devrim’le yüzlerini Moskova’ya dönmüştü.
Peki ya Sivastopol’un eski sahipleri Tatarlar ne diyor? Kırım Tatar Milli Meclis Başkanı Mustafa Abdülcemil anlaşmaya karşı üç neden sıralıyor:
* Filo istikrarsızlığın kaynağı, toprak bütünlüğüne kalıcı tehdit.
* Filo Gürcistan’daki savaşa katıldı, Tiflis de Kırım’a misilleme yapabilirdi. Rusya başka bir savaşta yine burayı kullanacak.
* Rus yetkililer Kırım’ın er ya da geç Rus toprağı olacağını söylüyor.
Kırım lideri filoyu gönderecek güçlerinin de olmadığını itiraf ediyor. Çünkü Kırım en son toptan Orta Asya’ya sürüldükleri 1944 trajedisinde son perdeyi hala görebilmiş değil. 1967’de Nazi işbirlikçiliği suçlaması kalksa da ülkelerine dönüş yolu açılmadı. Ancak 1980’lerin sonunda sürgünden dönmeye başlayan Tatarlar bugün 300 binle Kırım’ın yüzde 12’sini oluşturuyor. Özbekistan’dan dönemeyenlerin sayısı 150 bin. Kırım’ın yüzde 58’ini oluşturan Rusların Rusya’ya bağlanma eğilimine Tatarlarla gem vurmaya çalışan Kiev, ne var ki müttefik halkın sürgünden miras yarasını saramadı. Ne mülkleri verildi, ne konut ve eğitim meselesi çözüldü, ne de Ruslaştırılan isimler eskiye döndürüldü. Çoğu gecekondulara mahkûm, gördükleri parya muamelesi de cabası. Yine de Ankara’nın teşvikiyle Kiev’le el ele vermeği yeğlediler. Ama iktidara Rus yanlılarının gelmesi Tatarların güvendiği dağlara kar yağdırdı.
Olup bitenlere bakınca eski rollerin yeni sahipler bulduğu anlaşılıyor; Putin, Katerina’nın postunda, Potemkin’in çizmeleri de Yanukoviç’in ayağında. Fakat ilginç bir sonuç ortaya çıkıyor; Kiev Moskova’yla müttefik oluyor ama beri tarafta Tatarların korkularının aksine Kırım, Rusya’ya bağlanma gündeminden uzaklaşıyor. Muhtemel ki Kiev’de bir Potemkin olduğu sürece Rusya Kırım, Donetsk ve Transkarpatya’yı koparma tehditlerini rafa kaldıracak. Ukrayna istihbaratı SBU’nun Rus dış istihbaratı SVR’nin alt kolu saydığı Ruski Mir’in desteğiyle 2004’den beri palazlanan Rus Halk Cephesi, 1918’deki ‘de facto’ Donetsk-Krivoy Rog Sovyet Cumhuriyeti’nin küllerinden doğan ‘Donetsk Cumhuriyeti’ ve Transkarpatya’daki Rusin hareketi stepneye çekilecek. Velhasıl ABD, Rus filosunu gönderip Karadeniz’i NATO denizine çevirmenin hesabındayken Rusya oyununu sessiz ve derinden oynadı.
Biraz sufilik, biraz moda
Çeçen başkan Ramzan Kadirov, direniş ideolojisine panzehir olarak sufiliği diriltirken eşi Medni’ye iş düşüyor; Geleneğe uygun Çeçen modası oluşturmak. 28 Nisan’daki defilede 25 model Medni’nin gururu olan modaevinin ürünleriyle arz-ı endam etti.
Dışişleri’nin Abhazya kriterleri
Dışişleri, Ankara’nın Abhazya siyasetine dair ‘İngur çayında boğulan dış siyaset’ başlıklı yazım için yolladığım sorulara gecikmeyle yanıt verdi. Olgular değişmedi:
* Türkiye, Abhazya’yı Gürcistan’ın parçası olarak görmektedir.
* Türkiye, izolasyonun, bölgeyi uluslararası toplumdan uzaklaştırdığı düşüncesiyle, Abhazya’yla temasa imkan tanıyan meşru mekanizmaların gerektiğine inanmaktadır. Türkiye, Gürcistan’ın Abhazya ve Güney Osetya’ya yönelik ahiren geliştirdiği yeni Strateji Belgesi uyarınca, üçüncü tarafların meşru zeminde doğrudan ticari ilişki kurabilmesini beklemektedir.
* Türkiye, Abhaz halkıyla temasa olanak tanıyan bir ilişki tarzı öngörüyor. İnsani, kültürel ve ticari temaslar ön planda.
* Türkiye gerek Gürcistan, gerek Abhaz yetkililerle temastadır. İhtilafın çözümü için kolaylaştırıcı rol oynamaya hazırdır.
Bu parametrelerin anlamı şu; Türkiye Tiflis izin verirse Sohum’la ilişkiye hazır. Tek umut Abhazların zinhar tahammül edemediği ‘İşgal altındaki topraklara yönelik devlet stratejisi’. Ankara zamanın 15 yıl gerisinde. Bu politikayla BDT ambargosu dayatıldığında İngur nehri aşılabilirdi. Artık geç. Gürcü bakan Temur Yakobaşvili’nin stratejinin sırtına vurulmuş dış politikayla arabuluculuk şansı sıfır. Abhazya, Rusya’nın ambargoya taraf olduğu yıllarda bile Gürcistan’a dönmedi. Hele hele Rusya’nın tanıması ve stratejik ilişkilere girmesinden sonra çok zor. Yeni bir bakış şart; tıpkı Amerikalıların yaptığı gibi. Harriman Institute’ün ABD-Gürcistan ilişkilerine dair projesi için Abhazya’ ya giden Prof. Alexander Cooley ve Prof. Lincoln Mitchell, 26 Nisan’da Obama yönetimine şu tavsiyeyle döndü:” Abhazya politikasını değiştirmeliyiz, bağımsızlığını tanımayacağımızı söylemeyi sürdürürken bölgeyle iştigal etmeliyiz, aksi halde daha fazla Rusya’ya kayar.” Mitchell’e göre “Gürcistan sürekli Abhazya’yı konuşurken Abhazya’da Gürcistan gündemde değil. Çoğu Abhaz dikkatli, sofistike ve ılımlı konuşuyor. Gürcistan’daki tartışmalarsa hararetli. Diyalogda asimetri var.”
Cooley de Rus güvencesiyle Abhazya’nın devlet inşasına odaklandığını söylüyor. Cooley’nin ‘strateji’ye dair notu da çarpıcı: “Farklı gezegenlerde yaşıyorlar. Bir Abhaz belgeyi 10 yıl önce düşünebileceklerini söyledi. Şimdi farklı yerlerdeler.”
Belki ABD, Afgan savaşı biter de Vaziyani üssüne hacet kalmazsa tavsiyeyi dinler, Türkiye de arkasından gider.
Azerbaycan’da hanedan yıkılıyor, cismen değil ismen; İlham Aliyev’e ‘İlham Ali’ denilecek günler yakın. Aydınlar “Tam bağımsızlık için Rusça eklerden kurtulmalı” diyordu ya, işte kültürel devrim gelip çattı. Bilimler Akademisi’nin tasarısı meclisten geçerse ‘ev’, ‘eva’, ‘ov’ ve ‘ova’ ekleri silinecek. İsteyen yalın soyadı kullanacak, isteyen ‘lı’, ‘li’, ‘lu’, ‘lyu’ ekini alacak. ‘Zade’ ve ‘oğlu’ korunurken ‘kızı’ eki kaldırılacak. Ama kadın isterse ‘oğlu’ ekini alabilecek.
Fehim Taştekin