İnguş liderin yorumu: Türkler bizi kılıçtan geçirdi

Nazran/Ajans Kafkas – İnguşetya Devlet Başkanı Yunusbek Yevkurov, Rusya’nın Kafkas halklarına yönelik politikalarını savunurken Türkiye’yi harcadı. Kafkasya’da Rus işgaliyle gelen soykırım ve sürgünler nedeniyle Rusya’yı sorumlu tutmaktan imtina eden Yevkurov, “Türkiye’ye bakalım. İnguşların Çarlık zamanında oraya toplu olarak gittikleri bir dönem oldu. Bu maceraydı. Orada yarımız kılıçtan geçirildi, yarısı döndü. Türklerin nasıl yaşadığını ve Türklerin Kürtlerle ne tür problemleri olduğunu göstermek lazım. Türklerin yarın İnguşlara da aynı şekilde davranmaya başlamayacağına kim garanti verir?” ifadelerini kullandı.

‘Rusya Gazetesi’nden İgor Svinarenko’nun sorularını yanıtlayan İnguş lider, bağımsızlık arayışlarına “Rusya’dan daha iyi olan yer nerede? İnsanlara Amerika’da azınlıkların nasıl yaşadığını göstermek lazım: Kızılderililer, Siyahlar, Meksikalılar ve Washington’un bu halklara tavrı buradakinden daha kötü” karşılığını verdi.
Ajans Kafkas’ın Türkçeye aktardığı röportajda asker kökenli İnguş lider, Kosova operasyonundan Kafkasya’daki direnişe kadar farklı konulurda görüşlerini dillendirdi:

 

Yunusbek, sizi birçok kişi açık bir girişiminizden hatırlıyor: Hava indirme birliğinde görev yaparken Kosova’da barışı destekleme gücü içinde Priştina’ya NATO’dan önce ilk girensiniz. Siz galiba Balkanlar’daki durumu Kafkasya ile kıyasladınız ve kıyaslıyorsunuz? Yoksa bir anlamı yok mu?

Tek bir şeyde kıyaslama mümkün: Orada ve burada, sade insanların, birilerinin dışarıdan işlerine müdahale edilen bir durumda yaşamak istemeyişleri var. Orada, Yugoslavya’yı dağıtıp kendi jeopolitik ve stratejik amaçları için durumu kullanmak isteyen güçler vardı. Kafkasya’da da kendi halklarının eline silah almadığı biliniyor, güzel bir günde onların savaşma kararı aldığı söylenemez. Yine de dışarıdan müdahale oldu. İşte burada benzerlik, özel bir emir olması, uygun teknolojinin kullanılmış olmasında oldu. Bu sadece bizde olmadı, post-Sovyet alanında gerçekleşen renkli devrimler serisini herkes biliyor. Evet, teknoloji var ve onlar kullanılmaya devam ediyor. İşte bu açıdan kıyaslamak mümkün. Ama bu burada Balkanlardan daha kanlı olarak ifade ediliyor.

Peki siz o zaman Kosova’da ne olacağını tahmin edebilmiş miydiniz?

Hayır. Ben o zaman başka fonksiyonlar yerine getiriyordum. Politikacı değildim, askerdim.

Abhazya ve Güney Osetya’nın bağımsızlığının tanınmasının Kafkasya’da ayrılıkçı düşüncelerin büyümesine neden olacağı söyleniyor. İnsanlar düşünüyor: Birileri bağımsızlık aldılar, bizim neyimiz eksik? Sadece ele silah almak lazım… Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Ne Abhazya, ne Güney Osetya hiç bir zaman gönüllü olarak Gürcistan yapısına girmediler. Nikah olmadı. İnguşetya’da ise her zaman halkları özgür iradesi vardı ve İnguşlar Rusya yapısına ilk girenler arasında. Biz her zaman Rusya için iyi bir destekçi olduk. Bundan dolayı hiç bir kıyaslama yok. Ama işte birileri yeni bir gerginlik dalgasına tahrik etmek istiyorlar.

Çeçenya ve İnguşetya’nın birleşme konusu da vardı?

Çeçen-İnguş Cumhuriyeti kurulduğunda da ne İnguşlar, ne Çeçenler gönüllü olarak birleşmedi. Bu birliktelik İnguşetya’ya ne yarar verdi? Kesinlikle hiç bir şey. Halk bir kez daha Rusya yapısında kalmak kararı aldığında (referandum sonucu bu yönde idi) Çeçenya’dan ayrıldı ve Rusya yapısı içinde ayrı bir cumhuriyet kurdu; görüldü ki tüm sanayi temeli Çeçenya’da kaldı. Birleşme söz konusu bile olamaz. Halklar buna yanaşmaz, ne İnguşetya’da, ne Çeçenya’da.

Kafkasya’da barış nasıl sağlanabilir, ortak bir reçete mi olmalı, yoksa her bir cumhuriyetin kendi reçetesi mi olmalı?

Bence ortak. Çünkü biz zihniyet, gelenek, görenekler açısından benzeriz. Onur izin vermez,  neden burada böyle bir reçete, orada öyle?

Bu ortak reçete şu anda var mı, yoksa aramak mı lazım? Bunu kim bulabilir, teklif edebilir?

Bunun Rusya genelinde bir reçete olmaması gerektiğini, özellikle Kafkasya reçetesi olması gerektiğini söyleyebilirim. Kafkasya cumhuriyetleri yöneticilerinden, Kafkasya’nın Müslüman din adamlarından, Stavropol ve Vladikavkaz yöneticilerinden, İnguş ve Oset sivil örgütlerinden rica ediyoruz; herkesin görüşmesi ve artık anlaşmazlığın çözülmesi gerekiyor: Burada İnguş ve Oset hakları olmalı. Gelin bu durumdan çıkalım artık. Mültecilerin geri dönüş problemi önemli bir konu. Onları geri döndürmek lazım mı? Lazım. Mültecilerin geri dönmesi için her ne olursa olsun şartlar sağlanmalı. Onların  yaşadıkları Kuzey Osetya’da okulların, hastanelerin vs. çalışması sağlanmalı. İkinci konu. Dönüşe kadar iki cumhuriyetin gençlerinin görüşmesini organize etmek lazım. Daha önceden bunu üniversitelerde organize etmek gerektiğini düşünüyordu. Ama daha sonra bu çalışmanın sadece entellektüelleri değil boş gençleri de kapsaması gerektiğini düşündüm. Boş gençler genellikle düşmanlar tarafından kullanılan silah; bu insanlar suç ve savaşa itiliyor.

Ayrılıkçıların ileri sürdüğü argüman çok ilginç: Modeli cazip değilse neden Rusya yapısı içinde olunsun? Rusya’dan ne öğrenilebilir, ne alınabilir; yolsuzluk, düşük verimlilik, sosyal basamak, aslında sivil toplumun yokluğu, yüksek düzeyde suç, alkol problemleri… Hangi örneği almak mümkün?

Neden Rusya? Gelin soruyu şöyle soralım: Rusya’dan daha iyi olan yer nerede? İnsanlara Amerika’da azınlıkların nasıl yaşadığını göstermek lazım: Kızılderililer, Siyahlar, Meksikalılar ve Washington’un bu halklara tavrı buradakinden daha kötü. Amerika’da karışıklık yüz katı daha fazla. Sovyetler Birliği döneminde bizde yıllarca tüm Orta Asya halkına Rusça ve Rus kültürünün öğretildiğini, onların Orta Çağ döneminden çıkarıldığını göstermek lazım. Orta Asya cumhuriyetlerini Afganistan ile kıyaslamak lazım: Çünkü onlar aynı şartlarda idiler, 20’li yıllarda eşit şartlara sahip idiler. Rus insanının milli azınlıklara tavrını göstermek lazım. Moskova’ya 300 km uzaklıktaki İvanov şehrini göstermek lazım: Orada günde 3-4 defa su ve elektrik kesiliyor, gaz yok, Kafkasya cumhuriyetlerinin hepsi ise tamamıyla gaz kullanıyor, elektrik kesintisi yok. Kimin kime daha iyi davrandığını göstermek lazım. ABD dökülüyor, orada da kötü, şimdi Türkiye’ye bakalım. İnguşların Rusya-Çarlık döneminden oraya toplu olarak gittikleri bir dönem oldu. Bu maceraydı. İnguşlar yaşlıların anlattıklarından hatırlıyor… Orada yarımız kılıçtan geçirildi, yarısı geri döndü. Türklerin nasıl yaşadığını ve Türklerin Kürtlerle ne tür problemleri olduğunu göstermek lazım. Türklerin yarın İnguşlara da aynı şekilde davranmaya başlamayacağına kim garanti verir? Böyle bir garanti var mı?   

Ben bu garantiyi vermem.

Böyle bir garanti yok. Türkiye dökülüyor. Şimdi gelelim Irak’a. Saddam Kürtleri ve diğer halkları avladı. Daha sonra gelelim İran’a, Çin’e bakalım, orada milli azınlıklara nasıl davrandıklarına bakalım… Diyelim ki, birileri Rusya yapısı içinde olmak istemiyor, peki nereye gidebilir? Hiç bir yere.
Vatansever, Rusya sınırlarını koruyan, hayatını riske ata ben sürekli kendime şu soruyu soruyorum: Yönetim geçmişte biz İnguşlara karşı neden böyle davrandı? Çünkü biz Rusya-Kafkasya savaşına Rusya’ya karşı katılmadık, aksine o dönemde de Rusya için her zaman İnguş birlikleri savaştı. Yurt dışı olduk, kendimiz üzerinden kimseye izin vermedik. Hiç kimse Rusya’ya karşı savaşacak paralı asker toplamak için buraya gelemedi. Biz gönüllü olarak Rusya’ya girdik. Birinci Dünya Savaşı’nda İnguş alayı vardı. Vatan savaşında yine ilk olarak Rusya Sovyet ordusuna düşmanlara karşı İnguşlar girdi…
Daha sonra şöyle oldu, İnguşlar savaşta siperlerden sürgüne gönderildi. Toprağımızı aldılar… Daha sonra 91’de İnguş-Oset anlaşmazlığına tahrik ettiler, savaş başlattılar… Bugüne kadar halen bu savaşın sonuçları neden ortadan kaldırılmadı?

Ben de bunu anlamıyorum.

İnsanlara Rusya’nın göz bebeğinin olmadığını, herkesin aynı olduğunu göstermek lazım. Herkesin kanunlara göre olduğunu.
1991’de savaş başladığında Prigorodnıi bölgesinden bize 70 bin mülteci geldi, ülke nüfusu ise 340 bin idi. Mülteciler, bu sıkıntıdır, sürekli cesetler getirin, bu mitingdir, gürültüdür… Daha sonra birinci Çeçen savaşı başladı, ülkeye 400 binden fazla mülteci geldi. Ben her zaman, bu problemlerden vazgeçenden yanayım, soruyorum: Sizin daireniz nasıl, orada kaç kişi yaşıyorsunuz? Ve eğer gerekirse ne kadar kişi daha yerleştirilebilir? İşte İnguşetya 17 yıldır böyle yaşıyor. Bu durumda ülke yönetimi kendi halkını bırakıyor ve mültecilerle ilgileniyor: Çadırlar, gaz, borular… Bana soruyorlar: O zaman başkanlık ediyor olsaydım ne yapardım? Dürüstçe cevap veriyorum, bu birilerinin hoşuna gitmeyecek olsa da, mültecilere izin vermezdim. Ben bunu o zaman da söyledim şimdi de söylüyorum. Ben, stratejik bir hata yapıldığını düşünüyorum. Ben kardeşlerime diğer tarafta yardım ederdim. Onlara gıda vs. gönderirdim. Bunların üstüne mülteciler kriminal durumun iki-üç katı artmasına anında sebep oldu. Hatta hiç bir zaman İnguşetya’da olmayan kriminal faaliyetler ortaya çıktı.

Örneğin

Fuhuş (daha öncesinde de vardı elbette, ancak bu derece değildi). Uyuşturucu. Çete.

Elbette zor… Ve bence en önemlilerden olan bir soru daha. Siz rüşvet almıyorsunuz ve açıkça onu reddediyorsunuz.

Açıkça almıyorum! (Burada devlet başkanı şaka yapıyor).

Basında size bir keresinde 2.7 milyon dolar rüşvet teklif edildiği haberi yer aldı.

Hayır, bu kadar önermediler. Bana bir kere 600 bin dolar, diğer bir seferinde 800 bin dolar önerdiler.

Bu da kötü değil. Gazetelerde her zaman olduğu gibi biraz büyütülmüş. Şunu söylemek istiyorum. Siz burada gerçekten yolsuzluğu itiyorsunuz, akrabalarınıza açıkça, bütçeyi yemelerine izin vermeyeceğinizi açıkladınız. Federasyonunun ayrı bir cumhuriyetinde yolsuzluğu yenebileceğinizi düşünüyor musunuz? Siz burada mücadele edeceksiniz, ama diğerleri için garip olacak…

İkinci sorudan başlıyorum; bütçeyi emmelerine müsaade etmeyeceğim akrabalarımdan. Benim akrabalarımın bütçeye ulaşımı yok.

Siz onları bu tür görevlere getirmezsiniz.

Hiç bir göreve akrabalarımı almayacağımı söylemedim, akraba akrabadır. Şöyle diyorlar: Kafkasya’da klancılık var. Diğer bölgelere bakınca, orada ne var? Orada klancılık tamamıyla sınırsız. Biz hepimiz milyarlık davaları biliyoruz. Akrabalarım hakkında, onların terk edilmiş ve eğitimsiz olduklarını söylemiyorum. Elbette öyle değiller! Ama onların bütçe ile alakaları yok. Şimdi yolsuzluk sorusu. Ben mücadele ettiğimi söylemiyorum, mücadele etmeye çalışıyorum. Gelin gerçek duruma bakalım. Bir çokları, Moskova’da bütçeden 100 ruble almak için 30 ruble vermek gerektiğini söylüyor. Orada da bu konularla ilgilenen kazıkçılar var. Yaşadığım bir şeyi anlatayım. Moskova’da bir İnguş maliye bakanlığında bir sekreter ile tanışıyor. O kişi bölgelere hangi tarihlerde ne kaynak paylaştırılmaya başlayacağı bilgisine ulaşıyor. Ve bakanın İnguşetya’ya 300 milyon ruble göndermeyi planlıyor. O zaman bu sekreter İnguş’a telefon açıyor ve bunu arkadaşına söylüyor. O kişi de hemen buraya geliyor ve benimle görüşmek için randevu alıyor ve görüştüğünü, tüm konuların çözüldüğünü, yakında bize para geleceğini, ancak yüzde 10’unu geri götüreceğini anlatıyor. Ben şöyle diyorum: Bu paralar bana lazım değil. Bu fiyata. Daha sonra bana maliye bakanlığı çalışanı telefon açtı: Böyle ve böyle, ne kadar para lazım hesaplayın ve gönderelim. O hiçbir para ve komisyon istemedi, o sadece yardım etti! Bana daha önceden de eğer komisyon vermeyecek olursam, cumhuriyetin milyar rubleler kaybedeceği söylenmişti. Ben şöyle diyorum: Tamam, bu yolla siz geçen yıl ne kadar aldınız? Yarım milyar. Haydi gidelim ve bu paralarla ne inşa ettiğinizi gösterin. Gösterecek bir şey yok! Demek ki, hepsi çalındı… O zaman tüm bunlar ne için?
Arkadaşlarıma, tanıdıklarıma nasıl olmak gerektiğini tavsiye ettim. Maaşla yaşamak istemeyen insanlar var. Ama hırsızlığa izin vermem. Bürokratlarıma şunu söylüyorum, akrabalarınız var, onlara yardım edin. Onlara bütçeden para vermeyin, onlara örneğin toprak verin. Onlara küçük çaplı işletme destek fonundan sübvansiyon verin. Bir şeyler düşünün, bana bir yol önerin, her zaman karşılık vereceğim. Çalmak yerine, bir şey düşünün, akrabalarınıza piliç fabrikası veya sera işletmeciliği için yardımcı olun. Bununla para kazansın ve kendisine yardım eden akrabaları ile paylaşsın.

Siz galiba asker olarak muhalefetin düşüncesine önem veriyorsunuz, biliyorsunuz ki, düşmanı bilmek lazım, ne istediğini, düşüncelerinin ne olduğunu anlamak lazım. Bu da irtibatsız mümkün değil.

Bunların düşman olduğunu söylemek istemiyorum, bunlar sade İnguşetyalılar. Onlardan bazılarının bakış açısı benimki ile aynı değil. Diğer taraftan bakıp eleştirmek başka, gerçekten çalışmak başka. Sivil örgüt diye adlandırılan muhalefete sakin yaklaşıyorum. Onlara soruyorum: Ülkede halkın yararı için, durumun istikrara kavuşması için çalışmak istiyor musunuz! Eğer evet ise gelin çalışın! Ama bazen insanların halk için çalışmak istemediklerini görüyorum, onların görevi başka, sürekli kendini vurguluyor, onlar sürekli doğrudan çok yalanı söylüyor. Açık, doğruyla kimse ilgilenmiyor. Herkes doğru olmayana ilgi duyuyor. Ve dünya basını da gerçeği kabul etmiyor. Amerika ve Avrupa’da bizde fabrika kurulmuş olmasına kim ilgi duyar? Ama fabrikalar havaya uçurulduysa, onlar içinlgi çekici. Onlarla görüştüğümde bunu onlara söylüyorum ve bunu da asker olduğum için değil, karakterim böyle olduğu için söylüyorum: "Seninle çalışmak istiyorum, seninle çalışmak istemiyorum, çünkü sen doğru ve dürüst değilsin. Sen açıkça beni kandırmaya çalışıyorsun, bu ise benim hoşuma gitmiyor."

Onları buraya siz mi çağırıyorsunuz?

Çağırıyorum. Onları bu odaya davet ediyorum.

Aniden mi?

Ayda bir kez benim sivil örgüt ve muhalefetle görüşmem var. Onlarla görüşüyorum, açıklıyorum. Nereden, ne kadar para aldıklarını biliyorum. Ne kadar ve kimden. Onların para alıyor olmalarından memnunum. Onlara şöyle diyorum: Gençler, daha fazlasını alınız. Buralar da iş yeri, 300 kişilik iş yeri.

İyi bir maaşla.

Evet! Onlara şöyle diyorum, daha fazla zorlayın. Daha fazla iş yeri olacak. Bu benim için kötü mü? Onların insanları üç kere direnişçi de olsa dinlemeleri gerektiğini biliyorum. Haydut onlar için insan, onlar onu savunuyor. Bana karşı. Yönetime karşı. Avukatın yaptığı gibi. Para için. Ama biz avukatı, o haydudu para için serbest bırakıyor olsa bile yabancı ajan olarak adlandırmıyoruz. ÖZ/FT

Rusya Gazetesi’nde 20 Kasım 2009’da yayımlanan röportajı Ajans Kafkas için Özlem Güngör Türkçeye çevirdi.